19 Mart 2010
Sayı: SİKB 2010/12

 Kızıl Bayrak'tan
TEKEL Direnişi’nin ateşini 1 Mayıs’a ve 26 Mayıs’a taşıyalım
Güçlü bir grev-direniş süreci için taban örgütlülükleri oluşturulmalıdır!
Newroz’un isyan ateşi kızıllaştırılarak saldırılar yanıtlanmalıdır!
Metal İşçileri Birliği MYK’sının
Mart ayı toplantısı sonuçları
İzmir’de öncü TEKEL işçileri buluşması
Direnişçi TARİŞ işçileriyle
konuştuk..
İşçi ve emekçi hareketinden
Liseli gençlik çalışmasının
sorunları
Geleceksiz yaşamaya, güvencesiz çalışmaya karşı genel greve-direnişe
Devrimci kanı akıtanlar
akıttıkları kanda boğulacaklar!
Mart ayı katliamları lanetlendi!
Hüseyin Temiz sosyalizmin
günışığında yaşıyor!
Gençlik, 16 Mart’ta alanlardaydı..
Gençlik hareketinden
ABD Ortadoğu’da barışın değil, hegemonyanın peşindedir…
Afrika’daki açlığın kaynağı kapitalist barbarlık düzenidir!
Newroz ve Kürt halkının
trajedisi! - M. Can Yüce
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamalarının ardından
Tarihin gördüğü ilk işçi iktidarı Paris Komünü 139 yaşında
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tarihin gördüğü ilk işçi iktidarı Paris Komünü 139 yaşında…

“Vive la Commune!”


2 Aralık 1851 yılında hükümet darbesiyle iktidarı alan Louis Napolyon Bonaparte, ikinci imparatorluğu ilan ediyordu. Fakat Marks’ın deyişiyle tarihte olaylar ilk kez trajedi, ikinci kez komedi olarak yaşanır. İşte Louis Napolyon Bonaparte, bu komediyi bir sonuca bağlamak, imparatorluk iddiasını sözden çıkarıp gerçeğe dönüştürmek zorundaydı. Bu, mevcut Fransa sınırlarının imparatorluk iddiasına göre genişletecek bir savaşı gündeme getirdi.

1870 yılında başlatılan savaş kısa zamanda, Eylül başlarında Fransız ordusunun yenilgisiyle sonuçlandı. Alman orduları Paris’e ilerledi. Bu aşamada halk silahlandı, imparatorluğun sonu geldi ve cumhuriyet ilan edildi. Fakat ilk andan itibaren silahlı halk ile iktidarı almış olan burjuvazi arasında bir gerilim vardı. Bu gerilim Ekim sonunda Blanqistlerin hükümet üyelerini tutuklamalarıyla yeni bir safhaya ulaştı. Fakat ihanetler ve küçük burjuva radikallerin araya girmesiyle bu hamle başarısızlıkla sonuçlandı.

Mart başında Paris’in düşüşü kesinleşti. Bu sırada hükümetin başında Thiers vardı. Thiers burjuvazinin iktidarı için işçilerin silahsızlandırılmasını şart koşuyordu. Fakat işçiler bunu kabul etmediler ve 18 Mart’ta (1871) Belediye binasını ele geçirerek Komün’ün egemenliğini ilan ettiler. İşçilerden ve kent emekçilerinden oluşan Ulusal Muhafız güçleriyle bunu başardılar. Ulusal Muhafız Merkez Komitesi kısa bir süre sonra idareyi Komün’e bıraktı.

Bu aşamadan sonra Versay’da bulunan ve burjuvazinin egemen olduğu “Ulusal Meclis” ile Paris’te iktidarı elinde bulunduran Komün arasında bir iç savaş patlak vermiş oldu.

Marks Fransa’da İç Savaş’ta şunları söylüyor:  

“18 Mart sabahı, Paris şu gökgürültüsü ile uyandı: Vive la Commune!Peki ama Komün, burjuva sağduyusunu böylesine tedirgin eden bu sfenks nedir?

‘Başkent proleterleri’, diyordu 18 Mart günlü bildirgesinde Merkez Komitesi, ‘yönetici sınıfların güçsüzlük ve döneklikleri ortasında, onlar için kamu işlerinin yönetimini ele alarak durumu kurtarma zamanının gelmiş bulunduğunu anlamışlardır.’

Ama işçi sınıfı mevcut devlet makinesini olduğu gibi almak ve onu kendi amaçları için kullanmakla yetinemez.”

Tarihin gördüğü ilk işçi devleti olan Komün’ü yaratan Komünarlar da devlet makinasını olduğu gibi almadılar. Bu ilk denemede burjuva devlet aygıtından farklı olan yeni tipte bir devletin ilk adımlarını büyük bir yaratıcılıkla attılar. Böylece Ekim Devrimi’ni gerçekleştiren Rusya proletaryasına rehber oldular.

Kısa süre sonra Komün seçimleri yapıldı. Beraberinde siyasal işleyişe ve toplumsal sorunlara ilişkin bir dizi devrimci önlem alındı. Sürekli ordunun lağvedilerek yerine halkın silahlandırılması, belediye meclisinin (komünün) ve tüm memurların seçimlerle belirlenmesi, geri çağırma hakkı, idari görevleri üstlenenlerin ücretlerinin en yüksek işçi ücretini aşmaması, kilise ile iktidar arasındaki her türlü ilişkinin kesilmesi, eğitim hizmetlerinin parasız hale getirilmesi, bilimin işçi ve emekçilerin hizmetine sunulması, borçların durdurulması, kira ödemelerinin durdurulması vb…

Komün’ün merkez yönetiminde Alman ve Polonyalı işçiler de yeralıyorlardı. Çünkü Komün’ün bayrağında, “Komün bayrağı dünya cumhuriyetinin bayrağıdır!” yazıyordu.

Yine Komün belirgin biçimde proleter bir renk taşıyordu, gerek bileşim gerek kararlarıyla…

Komünün yenilgisi 28 Mayıs’ta kesinleşti. Thiers liderliğindeki Versay hükümeti, Prusya ile anlaşma yoluyla esir askerlerin dönüşünü sağladı ve böylelikle Paris Komünü’nün direncini aşacak bir askeri üstünlük sağladı. Bu zamana kadar Versay hükümeti ile Thiers, ikircikli ve uzlaşmaya açık bir tutum izlerken, bu aşamadan sonra saldırgan bir söyleme başvurdu, Paris’e yönelik kapsamlı bir saldırı başlatıldı. Çeşitli hataların yanısıra ihanet ve Prusya’nın desteğiyle Paris Komünü yıkıldı. On binlerce komünar, işçi, kadın, çocuk ayrımı yapmayan gözü dönmüş burjuvazi tarafından katledildiler.

Marks, Komün’ün en büyük hatalarından birinin sınıf düşmanlarına aynı sertlikte yanıt vermemesi olduğunu söylüyordu. Düşmanları Komün’e karşı kıyıcı bir savaşı hazırlarken Komün en geniş demokrasiyi uygulamakta ısrar etti. Komün’ün taşra kentlerine ulaşamaması, köylülükle ittifak kuramaması (burjuva hükümet bunu engellemek için elinden geleni yaptı) ise onun yalnız kalmasına neden oldu. Komün’ün yenilgisinin en önemli nedenlerinden biri buydu.

Öte yandan Komün, Fransız Ulusal Bankası’nı ele geçirerek burjuvaziye karşı etkili bir dayanağa sahip olabilecekken bunu yapmadı. Yanısıra, öncelikle Versay’a yönelmek gerekirken, demokratik seçimlerle vakit kaybedildi.

Büyük bir kıyımla ezilse de Komün yaşamaya devam etti. Marks’ın Fransa’da İç Savaş’ın sonunda yazdıkları, Komün’ün tarihsel anlamını tüm açıklığıyla ortaya koyuyor:

“İşçi Paris, Komünü ile birlikte, yeni bir toplumun şanlı öncüsü olarak her zaman yüceltilecektir. Şehitlerinin anısı, işçi sınıfının büyük yüreğinde sevgi ve saygı ile korunmuştur. Kıyıcılarına gelince, tarih onları daha şimdiden sonsuz bir teşhir direğine çivilemiştir, ve rahiplerinin tüm duaları onların günahlarını bağışlatamayacaktır.”