31 Aralık 2010
Sayı: SİKB 2010/50

 Kızıl Bayrak'tan
2011 mücadele ve örgütlenmede
sıçrama yılı olmalıdır!
Amerikancı rejim siyonist İsrail’le arayı düzeltme telaşında
Torba yasasına karşı mücadele, engeller ve görevler
Mücadele fabrikalar düzeyinde sürecek!
Kampanya çalışmalarından..
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Ocak Ayı
Toplantısı Sonuçları
Metal işçisinin öfkesinden kurtulamayacaksınız!
Teklif reddedildi
eylemler sürüyor..
Buca direnişinde kritik aşama
2011 sınıf mücadelesinin
yükseltildiği bir yıl olmalıdır!.
Kriz derinleşirken sosyal mücadele büyüdü
2011 Sokağın, kavganın,
barikatın yılı
olacak! - Volkan Yaraşır
KESK’te genel kurullar
Sa-ba işçisi hakları ve
onuru için direniyor!
BERİCAP işçisi
örgütlülüğüne sahip çıktı
Üniversitelerden.
Ankara’da 15. yıl etkinliği
Maraş katliamı lanetlendi!
İsrail’in “dökme kurşun” vahşeti 2. yılında
Ölüm dalga dalga
hayatı kuşatıyor!.
“Kayıpların sorumlusu devlettir!”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Cumartesi anneleri” 300 haftadır hesap soruyor...

“Kayıpların sorumlusu devlettir!”

Tarihi gözaltında kayıpların ve yargısız infazların tarihi olan sermaye devleti, özellikle 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin sonrasında yüzlerce “faili meçhul” cinayetin altına imza attı.

Sokaklardan kaçırılan, işinden evinden gözaltına alınan yüzlerce kişiden bir daha haber alınamadı. ‘90’lı yıllarda hız kazanan kirli savaş dönemiyle birlikte yoğunlukla Kürdistan bölgesinde olmak üzere alabildiğine arttı. Öyle ki bu dönemde yüzlerce insan kaçırılıp kaybedildi.

Aradan geçen yıllara rağmen kayıplar gerçeği hala sıcaklığını koruyor. Çünkü kayıpların büyük bölümünün akıbetleri tam olarak bilinmediği gibi, “bin operasyon yaptık” diyerek sorumluluğu üstlenenler de devlet tarafından korunmaya devam ediliyor. Yakınları devlet güçleri tarafından kaçırılarak katledilen aileler, aradan geçen 15 yıla rağmen yakınlarının akıbetini soruyor.

Bu mücadele kapsamında Galatasaray Lisesi önünde her hafta cumartesi günü yapılan eylemler ise süreklileşti ve bu eylemlere katılan kayıp anneleri de “Cumartesi anneleri” olarak sembol haline geldiler.

Cumartesi eylemleri kaybetmelerin en yoğun olduğu dönemde, 1995 yılında başladı.

Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç’un ardından devrimciler ve bir grup insan hakları savunucusu ile kayıp yakınları 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Lisesi’nin önünde ilk oturma eylemini gerçekleştirdiler.

“Gözaltında kayıpların akıbeti açıklansın, sorumluları yargılansın” talebiyle başlayan oturma eyleminin bu kadar uzun süreceği tahmin edilmiyordu belki. Ama kısa sürede Galatasaray Lisesi’nin önü kayıp yakınlarının çığlıklarını yükselttikleri bir yer haline geldi. Kirli savaşın karanlığı içerisinde inatla ve dirençle bu mücadele mevzisi korundu.

Kayıp yakınlarına baskı ve terör

Gözaltına kayıplara karşı mücadeleye tahammül edemeyen devlet, eylemleri baskı ve zor yoluyla engellemeye girişti. Dayak, biber gazları, gözaltılar Cumartesi eylemlerinde eksik olmadı.

15 Ağustos 1998’de başlayan polis saldırısı ve gözaltılar, 13 Mart 1999’a kadar sürdü. Saldırılar sırasında toplam 1093 kişi gözaltına alındı. Baskıları büyük bir dirençle göğüsleyen “Cumartesi Anneleri” inancın ve direncin sembolü oldular. Bu ölçüde de kayıplar konusunda geniş bir toplumsal duyarlılık oluşturuldu.

Eylemler bu biçimde haftaları devirirken 200. haftadan itibaren oturma eylemine ara verildi. Fakat aradan yıllar geçse de kaybedilenlerin akıbeti ortaya çıkarılamadı, sorumlular da ellerini kollarını sallayarak dolaşmaya devam ettiler.

Bunun üzerine kayıp yakınları, ara verdikleri cumartesi eylemlerine 31 Ocak 2009’da yeniden başladılar. Böylelikle başlayan eylemlerinde kayıp aileleri ve onlara destek verenler 25 Aralık günü Galatasaray Lisesi’nde 300. kez oturdu. 300 hafta önce olduğu gibi ellerinde yine kayıpların fotoğrafları vardı.

300. kez oturdular

Galatasaray Lisesi önünde buluşan kayıp yakınları, kayıpların akıbetini sordular. Sessiz oturma eylemiyle başlayan eylem kayıp yakınlarının konuşmalarıyla devam etti. Kayıp yakınları 300. hafta eylemlerini 16 yıl önce gözaltında kaybedilen İsmail Bahçeci’ye atfettiler. Birçok kayıp yakını söz alarak, yakınlarının kaybediliş, katlediliş hikayesini anlattı.

Eyleme destek veren sanatçı Pınar Sağ ise şimdiye kadar aydın, yazar ve nice insanların kaybedildiğini söyledi.

Eylemde, İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına Maside Ocak basın açıklamasını okudu. Ocak, gözaltında kayıplarının sorumlusunun devlet ve onun güvenlik güçleri olduğunu söyledi. Adalet arayışlarının süreceğini belirtti.

Açıklamanın devamında İsmail Bahçeci dosyasına ilişkin bilgilendirmede bulunuldu. Bahçeci’nin kaybediliş öyküsü anlatıldı. Açıklamanın son bölümünde ise, Bahçeci Ailesi’nin, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden Mehmet Ağar’ın yargılandığı davaya “İsmail Bahçeci’nin gözaltında kaybolması olayında Mehmet Ağar’ın sorumluluğu bulunduğu” gerekçesiyle yaptığı müdahillik talebinin reddedildiği söylendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul


 

 

Hapishanelerde hak ihlalleri!

Hak ihlallerine dikkat çekildi

Adana’da hasta tutsakların serbest bırakılması talebiyle BDSP, Halk Cephesi, Devrimci Proletarya, İHD, ESP, Emek ve Özgürlük Cephesi, BDP, ODAK ve TUHAYDER tarafından örgütlenen eylemlerden sonuncusu 25 Aralık Cumartesi İnönü Parkı’nda gerçekleştirildi.

Hasta tutsakların fotoğraflarının taşındığı eylemde “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın! Tecrite son!” pankartı açılarak basın metni okundu. Okunan metinde Türkiye’de hapishanelerdeki hak ihlalleriyle tutsakların sağlığının bozulduğu, AKP hükümetinin kendisinden önceki hükümetler gibi tecrit sorununa insanlık onuruna yakışmayacak bir bakış açısıyla yaklaştığı söylendi. Hak ihlalleriyle ilgili İHD Adana Şubesi’ne bölgede bulunan Kürkçüler, Osmaniye ve Karataş Hapishanelerinden mektuplar geldiği hatırlatılarak politik tutuklu ve hükümlülerin karşı karşıya kaldığı keyfi tutumlardan bahsedildi. Uygulanan baskılara dikkat çekilerek, bu uygulamaların sonucu olarak Rahmi Öner’in yaşamına son verdiği söylendi.

Kızıl Bayrak / Adana


“Bolu F Tipi yaşanmayacak kadar kötü”

TBMM İnsan Hakları Alt Komisyonu, Bolu F Tipi Cezaevi Raporu’nu açıkladı. Raporda cezaevinin koşullarının yaşanılamayacak kadar kötü olduğu vurgulandı.

Raporda Bolu F Tipi Cezaevi’ndeki tutukluların belirttiği şikayetler şu şekilde yer aldı: “Disiplin cezalarının keyfi olarak tatbik edildiği, disiplin cezalarına karşı başvurdukları infaz hakimliğinin alabildiğine idareyi kayırdığı, ceza infaz kurumuna ilk girişte (başka bir F tipinden gelmiş olsalar bile) iç çamaşırına kadar -herkesin önünde- soyuldukları, kabul etmemeleri halinde dayak yedikleri, şiddete maruz kalmanın neticesinde, doktor raporu alınsa bile, idarenin; mukavemetten ötürü zor kullanmak zorunda kaldığı şeklinde kendini savunduğu ve bu savunmaya itibar edildiği.”

Raporda ayrıca müebbet hapse mahkum olanların ciddi bir tecrit altında tutulduğu ve gardiyanlar arasında “A Takımı” adıyla oluşturulmuş bir ekibin tutuklulara yönelik “gayri kanuni” uygulamalarda bulunduğu da belirtildi.

Gözaltı, tutukluluk ve hükümlülük durumları, insan hakları ve bunun sağlık alanındaki yansıması olan hasta hakları ihlallerinin görülebilecek kadar açık olduğu vurgulanan raporda, yemeklerin kalitesiz ve aynı çeşit olması ile sıcak suyun yeterince verilmediği de kaydedildi.

 

 

 

Yürüyüş operasyonunda
tutuklama terörü

Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm için Yürüyüş dergisi ve Halk Cephesi çalışanlarına dönük 24 Aralık günü gerçekleştirilen operasyonların ardından gözaltına alınan 12 devrimciden 7’si tutuklandı.

Ozan Yayıncılık bürosu İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı yüzlerce çevik kuvvet polisi ve özel hareket timleri tarafından basılmış, baskın sonucunda Kaan Ünsal, Naciye Yavuz, Halit Güdenoğlu, Cihan Gün, Sibel Kırlangıç, Serdar Polat, Mustafa Doğru, Musa Kurt, Canan Aydın ve Ertürk Kılıç gözaltına alınmıştı. Aynı gün İstanbul Nurtepe’de Remzi Uçucu, Antalya’da Mehmet Ali Uğurlu da gözaltına alınmıştı.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıyla gözaltına alınan devrimciler 27 Aralık Pazartesi Ankara Adliyesi’ne götürülerek savcılık karşısına çıkarıldı. Savcılıkta ifadeleri alınan devrimcilerin tümü tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi.

Mahkemeye çıkarılan devrimcilerden Aydın, Kırlangıç, Polat, Doğru, Kılıç tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Diğerlerinin ise tutuklu yargılanmalarına karar verdi.

Tutuklama terörüne maruz kalan devrimciler Sincan F tipi Hapishanesi’ne götürüldüler.