10 Aralık 2010
Sayı: SİKB 2010/47

 Kızıl Bayrak'tan
Haklarımız ve geleceğimiz için
örgütlü mücadeleye!
AKP hükümeti ırkçı-siyonist rejimle arayı düzeltiyor
Sermaye partileri kokuşmuş düzeni aklama derdinde!
Genç-Sen polis terörüne eylemlerle yanıt verdi
Düzen partilerine söz yok!
Polis terörüne tepkiler
Cüret ve kararlılıkla öne çıkamayanlar
ihanete ortak olurlar!
Şimdi cüret ve kararlılıkla öne çıkama zamanı!
Metalde mücadele sürüyor...
Akdeniz Çivi
işçisinden mektup
“Yeni asgari ücret yasası tasarısı geri çekilsin!”
İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret için mücadeleye!
Gericiliğin ağırlığı ve devrimci çıkış yolu
BETESAN’da direniş kazandı!
Buca direnişi dayanışmayla büyüyor
TEKEL işçileri 18 Aralık’ta Ankara'da
Evrensel Gazatesi kimin yanında? - Ç. İnci
KESK üyesi mücadele arkadaşlarımıza açık çağrımızdır
İrlanda krizi ve AB’nin
yeniden yapılanma süreci
Emperyalistlerin WikiLeaks korkusu
Şerzan Kurt davası
Eskişehir’de görüldü
Erdal Eren’den Alaattin Karadağ’a devrim bayrağı ellerimizde!
YTÜ’de imzalar verildi.
İşkence davasında ilk duruşma
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Borç krizi derinleşiyor

İrlanda krizi ve AB'nin yeniden yapılanma süreci

Volkan Yaraşır

Borç krizi/ mali kriz dalgası İrlanda’yı da içine alarak yayılıyor. Bir zamanlar AB’nin yatırım cenneti olan İrlanda, bugün iflasın eşiğine gelmiş durumda.

İrlanda’yı Güney Kıbrıs, Portekiz, İspanya, Belçika ve hatta İtalya’nın izlemesi bekleniyor. Yunanistan krizini İrlanda’nın takip etmesi kriz senkronizasyonunu güçlendirdi ve sahici kıldı. Sosyo-ekonomik yapıları farklı olan bu ülkelerin aynı kaderi paylaşması hiç şaşırtıcı değil.

AB’yle entegrasyon ve AB içi işbölümü gereği farklı yollardan yürüseler de, aynı noktada buluştular.

Neo-liberal yeniden yapılanma, sermayenin küreselleşmesi yönündeki operasyonlar ve finanslaşma hamleleri bugün yaşananların zeminlerini ördü.

İrlanda 1970’lere kadar Avrupa’nın geri kalmış bir ülkesi olarak dikkat çekiyordu. Tipik bir tarım ülkesiydi ve kronik bir işsizlik içindeydi.

İrlanda 1973’te AB’ye üye oldu. AB içi işbölümünde ucuz emek cenneti olarak konumlandırıldı. Bir dizi iç düzenlemeyle (vergi avantajları, düşük ücret politikaları vb.) AB finans kapitalinin cazibe merkezine dönüştü. Bunun yanında bazı uluslararası tekeller de İrlanda’da odaklandı. Sanayinin yanında, hizmet sektöründe ve özellikle bilişim sektöründe ciddi yatırımlar yapıldı.

Bu süreç ekonomide hızlı bir büyümenin önünü açtı. 1990’larda İrlanda’nın büyüme oranı yüzde 6’lara yükseldi. Beraberinde çalışanların ücretlerinde göreceli gelir artışları yaşandı. Bu sürecin bir başka yansıması da hızlı finanslaşmaydı. İrlanda Almanya, İngiltere ve Fransa kökenli bankaların mali sermaye varyasyonlarını gerçekleştirdiği temel ülkelerden biri oldu. Bu bankaların İrlanda’dan 500 milyar Avro alacağının olması bu varyasyonların, sermaye ihracının boyutunu ortaya koymaktadır. Bugün yaşanan krizin kökleri bu finanslaşmaya dayanmaktadır.

İrlanda’da 2000’li yılların ortalarından başlayarak, özellikle 2008’de küresel krizin vurmasıyla birlikte, uluslararası tekellerin hızlı bir şekilde ülkeyi terkettiği ve ekonomiden çıktığı görüldü.

Bir nevi İrlanda zombi bankacılık sistemiyle başbaşa kaldı. Dubai nasıl ki finans kapitalin emlak mabediyse, İrlanda da AB’nin zombi bankacılık merkezi olarak işlev gördü.

2008’de kapitalist krizin İrlanda’ya yansımasıyla bankacılık sistemi ciddi sarsıntı geçirdi. Üretim beşte bir oranında yok oldu. Kamu sektöründe önemli kesintiler yapıldı. Emeklilik sisteminin yeniden yapılandırılması yönünde adımlar atıldı.

İrlanda’nın en büyük bankası olan Anglo Irish Bank, Zombi bankacılık sisteminin en parlak yıldızıydı. Banka, krizle birlikte hızla çöktü. Ardından bir dizi bankada iflaslar yaşandı. İrlanda devleti kapitalist devletin ontolojisine uygun olarak, bankaları kurtarmak için bütün olanaklarını devreye soktu. Devlet, bütçeden Anglo Irish Bank’a 23 milyar Avro, diğer bankalara da 10 milyar Avro aktardı. İrlanda’nın GSYH’sının 160 milyar Avro olduğu bilinirse, bankaları-mali sermayeyi kurtarmak için alınan “önlemin”, operasyonun kapitalist devletin niteliğini bütün çıplaklığıyla ortaya koyması açısından orijinal ve çarpıcı bir örnek oluşturduğu görülebilir.

“Bu operasyonlar” yaşanan kriz ortamıyla birlikte bütçe açığının hızla artmasına neden oldu. GSYH’ye göre bütçe açığı % 14’ten, kısa zamanda % 32’ye fırladı. Bir anlamda krizi önleme “çabaları” borç çevrimini kırdı. Yunanistan’da yaşananları anımsatan şekilde, kriz borç krizine, mali krize dönüştü. Ve İrlanda iflasın eşiğine geldi.

Bu durum AB’nin emperyalist çekirdeğini oluşturan başta Almanya ve Fransa’nın hamlelerini arttırdı. Kriz denetimi modeli olarak, Yunanistan’a benzer bir sosyal yıkım programı İrlanda’ya dayatıldı.

AB 90 milyar Avro’luk bir “yardım” paketi açıkladı. İrlanda’nın acil borçlarının ödenmesi için devreye sokulan paket, son derece önemli yaptırımları içeriyor.

Yaptırımlar, İrlanda işçi sınıfı ve emekçi halkı için bir karşı devrim niteliği taşıyor. Ve sermayenin borçlarının kamulaştırılmasından başka bir anlam ifade etmiyor.

İrlanda’da zaten 2008’den sonra ciddi gelişmeler yaşanmıştı. İrlanda’nın 1970’lerin başında AB’ye entegrasyonu Doğu Avrupa, özellikle Polonya kökenli işçilerin İrlanda’ya göç etmesine yol açmıştı. 2008 sonrasında tam tersi bir gelişme yaşandı. Her ay 5 bin kişi İrlanda’yı terk etti. Bu demografik salınım 2008’den bugüne kadar 65 bine yükseldi. Bu göçlerin yarısı Doğu Avrupa kökenli işçilerin ülkelerine dönüşünü kapsıyor, diğer yarısı ise İrlandalılar'dan oluşuyor. Bu durum 4.5 milyonluk bir ülke için oldukça yüksek ve yoğun demografik farklılaşım olarak dikkat çekiyor. İçine girilen süreçle bu göçlerin artması bekleniyor. Ayrıca resmi rakamlara göre işsizlik orantısal bir şekilde arttı (yüzde 14’e sıçradı).

İrlanda hükümeti hazırladığı 4 yılı kapsayan kemer sıkma politikalarıyla 15 milyar Avro’luk “tasarruf” hedefliyor. Aslında tasarruf adının demogojik bir yönü var, bu kavram sınıfa yönelik saldırıları perdelemek için kullanılıyor.

Hükümet hazırladığı planla, kamu harcamalarında 10 milyar Avro’luk azatmaya gidileceğini ve 5 milyar Avro’luk vergi arttırımı yapacağını açıkladı. Planın en somut yansımalarından biri sağlık hizmetlerinde görülecek. Hükümet bu alanda 1.4 milyar Avro kesinti yapmayı önüne koydu. Vergilerin sistematik arttırılmasını hedefleyen politikalar belirledi. Diğer bir saldırı ise asgari ücretin düşürülmesinde kendini gösterdi. Asgari ücretin yüzde 12’lik bir oranda indirilmesi amaçlanıyor. Bunun yanında düşük gelirlilere yapılan kira yardımının kaldırılması gündeme getirildi. Ayrıca öğrenci burslarında yüzde 25’lik bir kesinti yapılacak.

Devletin en önemli hak gasplarından biri ise emeklilik fonunda biriken 12.5 milyar Avro’ya el konulması olacak. Bu fondaki birikimin bankalara aktarılması amaçlanıyor.

İşçi sınıfına ve emekçi yığınlara yönelik bu konsantre saldırılar, başta işçi sınıfı ve öğrenci gençliği harekete geçirdi. İrlanda Sendikalar Konfederasyonu (ICTU) eylemlere öncülük yapmaya hazırlanıyor.

Gelişmeler İrlanda’da sınıfsal antagonizmayı olağanüstü şiddetlendirdi. İrlanda yeni sınıfsal öfke patlamalarının merkezlerinden birine dönüşebilir.

İlk işaret simgesel bir eylemle verildi. Bir eylemci içinde harç dolu ve üzerinde “toksik banka” yazan bir kamyonla, İrlanda parlamentosuna girmeye çalıştı.

AB'nin yeniden yapılması

İrlanda krizi ve yaşanan borç krizi dalgası AB’nin yeniden yapılanmasında önemli bir adım oldu. Yeni bir evreyi işaretledi. AB’nin iki çekirdek emperyalist devleti Almanya ve Fransa, bu süreçte periferisini yeniden düzenleyerek hegemonyasını restore ediyor. AB’nin daha homojen bir yapıya dönüşmesi yönündeki stratejik hamleler, periferinin “Çinleştirilmesi”ne ve yeniden sömürgeleştirilmesine hizmet ediyor. Bu aynı zamanda AB’nin içinde yeni bir iş bölümünü ve hiyerarşiyi işaretliyor.

AB’nin emperyalist çekirdeği, Yunanistan’da uyguladığı yöntemleri İrlanda’da da uygulamaya başladı. Borç krizi içinde çöken ülkeyi, sermaye ihracıyla tam anlamıyla bloke ederek, emperyalist tahakkümü kökleştirdi. Ayrıca kapitalist kriz bir yanıyla emperyalist özneler arasında hegemonya krizini dışa vurmuştu.

AB ve AB’nin içindeki dominant iki devlet yaptığı ataklarla hegemonya savaşlarında daha homojen bir güç ve daha hazırlıklı olmaya çalışıyor.

Olası gelişmeler...

Gelişmeler önümüzdeki birkaç yılın son derece kritik geçeceğini gösteriyor. Borç krizi sarmalı yıkıcı sonuçlar yaratabilir. En başta Yunanistan’da tam bir iflas yaşanabilir. İrlanda’da zombi bankacılık sistemi bütünüyle çökebilir. Kriz senkronizasyonu hızlı bir şekilde Portekiz, İspanya, Belçika ve İtalya’yı sarabilir. Örneğin Portekiz’deki olası bir kriz İspanya krizini tetikleyecek ve hızlandıracaktır. İspanya bankalarının, Portekiz'deki yatırımları zombi bankacılığının başka bir örneğidir.

İspanya krizinin, ülkenin ekonomik gücü ve AB içindeki yeri itibariyle büyük alt-üst oluşlar yaratması muhtemeldir. İspanya ekonomisi Yunanistan, Portekiz ve İrlanda’nın üç katı büyüklüğündedir. Ayrıca İspanya’nın vahimleşmiş bir bütçe ve cari açığı ve kamu borç yükü bulunuyor. Yani her an İspanya mali bir kriz içine girebilir. İtalya ve Belçika’da yaşanacak olası krizler de benzer sonuçlar doğurabilir.

İflaslar ve şiddetli mali krizler zinciri sistemin döngüsünü sağlayan mekanizmaları kırabilir. Bunun anlamı Almanya, Fransa ve İngiltere ekonomilerinin ciddi sarsıntılar yaşaması demektir.

Bu gelişmenin bir başka yönü ise Avrupa işçi sınıfına yönelik saldırılardır. Sınıfsal antagonizmanın şiddetlenmesidir.

Her kapitalist krizin aslında işçi sınıfına yönelik bir saldırı stratejisi olduğu unutulmamalıdır.

Özellikle 2011 ve önümüzdeki birkaç yıl son derece önemli gelişmelere gebedir.

Portekiz’de 22 yıl sonra 3 milyona yakın işçinin genel greve çıkması, bir ayağa kalkışı simgeliyor. Benzer durum İtalya’da yaşandı. Yunanistan’da Şubat ayından bu yana 6 genel grev ve yaygın sektörel grevler yapıldı. 1.5-2 ay gibi kısa bir zamanda Fransa işçi sınıfı 7 genel grev gerçekleştirdi. Bu deneyimler olağanüstü birikimlerdir. Avrupa işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir momente girildiğini göstermektedir. Özellikle Akdeniz havzası bir mücadele odağı olarak öne çıkıyor.

Avrupa işçi hareketindeki büyük salınımlar bugün artık bütün yakıcılığıyla hissedilen enternasyonal bir bağın yaratılmasına ve siyasal özne ihtiyacına cevap verecektir. Sınıf hareketinin iç zenginliği buna muktedirdir.

Önümüzdeki dönem yeni sınıf savaşımlarına sahnedir. Mali kriz senkronizasyonu ve sınıfa yönelik karşı devrimci saldırılar sınıfsal öfke ve kini arttıracaktır. Kıtanın her coğrafyasını bu sınıfsal öfkenin ve kinin sarması muhtemeldir.

İşçi hareketinin bu dalgalarının Anadolu topraklarını etkilemesi kaçınılmazdır. Aynı şekilde Anadolu topraklarında yaratılacak deneyimler ve pratikler Avrupa’nın Akdeniz havzasındaki gelişmeleri besleyecektir. Önümüzdeki birkaç yıl, sınıf hareketinde olağanüstü sıçramaları gündeme getirebilir.

Evet, kapitalist kriz devrimin imkanını yaratıyor. Ama diğer yanda da yine kapitalist krizlerde (büyük bunalımlarda) karşı devrimin mayalandığı unutulmamalıdır.

Neo-faşist hareketin bugün Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Danimarka, Hollanda, Fransa, İtalya, İsveç, İsviçre, Macaristan, Almanya’da hızlı bir gelişme göstermesi tesadüfi değildir. Neo-faşist partiler birçok ülkede oylarını yüzde 200 oranında arttırdı. Yine bazı ülkelerde üçüncü büyük parti konumuna geldi. Ayrıca tırnak içinde burjuva demokrasilerinin hızla otoriter düzenlemeler içine girdiği, toplumsal muhalefeti kriminalize etmeye çalıştığı gözardı edilmemelidir. İsviçre’de yeni çıkan göçmen düşmanı faşist yasa, Stuttgart’ta S-21 eylemleri ve yine nükleer atıklara karşı yapılan eylemlerde polisin tutumu ortadadır.

W. Benjamin’nin sözleri bu anlamda yol gösterici içeriktedir: “Her faşizm, başarısız bir devrim işaretidir”.

O zaman Fransa, Yunanistan, Portekiz, İtalya işçi sınıfının gerçekleştirdiği genel grev ve genel direnişlerin ruhuyla ÇEL-MER fabrika işgali, UPS ve benzeri direnişlerin ruhunu kaynaştırıp, her atölyede, her fabrikada, her işçi havzasında sınıfsal öfke ve kinin açığa çıkması için yüklenmeliyiz. Enerjimizi daha fazla yoğunlaştırmalıyız. Varoluşumuzu sınıfın varoluşuyla bütünleştirmeliyiz.

Dünyadan...

IMF şefi grevlerle karşılandı

Yunanistan’da hükümetin krizin faturasını emekçilere ödetmeye yönelik reformları ve IMF şefi Dominique Strauss-Kahn’ın 8 Aralık günü Atina’yı ziyaret etmesi sokak gösterileriyle karşılandı.

Atina’nın merkezindeki ‘Omonia’ Meydanı’nda toplanan emekliler, ‘hastanelerde muayene ücreti alınmasını ve doktor ile hasta bakıcı yetersizliğini’ protesto etmek amacıyla eylemdeydi.

Yunanistan Ekonomi Bakanlığı önünde son bulan bir yürüyüş gerçekleştiren emekliler, ‘en düşük emekli maaşının 1120 Avro olmasını’ istediler.

Atina’da toplu taşıma araçları çalışanlarının bu sabah itibariyla başlattıkları 24 saatlik grev nedeniyle kentte ulaşım felç oldu. Greve, otobüs, troleybüs, tramvay, tren, metro çalışanları da katıldı.

Banka çalışanları da 12.00 - 15.00 saatleri arasında iş durdurdular.

Başkentte temizlik işçilerinin 7 Aralık’ta başlattıkları 48 saatlik grev nedeniyle bazı yollar toplanmayan çöpler yüzünden kapandı.

Kamu ve özel sektör çalışanlarının Atina’da ‘Klathmonos’ ile ‘Sindagma’ meydanlarında akşam saatlerinde IMF karşıtı iki ayrı gösteri yapacakları açıklandı.


Şili’de madencilerin grevi sona erdi

Şili’de madenci grevi sona erdi. Dünyanın en büyük bakır üreticisi olan Şili’deki Collahuasi madenindeki işçiler ücret artışı talebiyle 32 gün sürdürdükleri grevlerini sona erdirdiler.

Patronun önceki teklifiyle benzerlik taşıyan yeni teklifine onay veren maden işçileri 7 Aralık akşamı işbaşı yaptı. Anlaşma kapsamında madenciler 42 aylık bir sözleşme imzaladı.

Grev, Şili’nin en uzun ve en kitlesel maden grevi oldu.


Çin’de madenler tabut 

Çin’deki madenlerden 8 Aralık günü yeni iş cinayeti haberleri geldi.  

Ülkenin kuzeydoğusundaki Liaoning eyaleti Bınşi kentindeki kömür madeninin çökmesi sonucu 4 işçinin hayatını kaybettiği, 3 işçinin ise kaçarak kurtulduğu bildirildi.

Yetkililer, madenin yenileme çalışmaları sırasında çöktüğünü belirttiler.

Çin’in orta kesimindeki Hınan eyaletinde bir kömür madeninde meydana gelen grizu patlamasında da 26 madenci hayatını kaybetti.

İşçi sınıfı üzerindeki sömürüde sınırların zorlandığı Çin’deki madenler dünyanın en tehlikeli madenleri olarak nitelendiriliyor. Resmi rakamlara göre, ülkede sadece geçen yıl meydana gelen iş cinayetlerinde 2 bin 631 kişi öldü.


İspanya’da hava trafiği felç!

İspanya’da hava trafik kontrolörlerinin 6 Aralık günü gerçekleştirdiği ani grev 8 havaalanını felç etti.

Hükümetin “kamuda tasarruf tedbirleri”ni açıklamasının hemen ardından gerçekleşen grev ile havaalanlarının ve havaalanı hizmetlerinin kısmen özelleştirilmesini içeren yeni teşvik paketi protesto edildi.

Grevin ulusal tatil öncesine denk gelmesi havaalanlarında uzun kuyrukların oluşmasına neden oldu. Hükümet ilk etapta tehditlerle grevi sonlandırmaya çalıştı. Kontrolörlerin “yasal olmayan şekilde işlerini aksattığını” belirten hükümet, grev kırıcı olarak orduyu devreye soktu. Uçuş trafiğinin kontrolü orduya devredildi. Ardından ise faşizan bir uygulamadan yararlanarak grevi sonlandırdı.


Şili’de metro grevi

Şili’de ücret artışı ve emeklilik hakkı için metro çalışanlarının gerçekleştirdiği süresiz grev devam ediyor. 35 yıldan beri ilk kez böyle kapsamlı bir eylem gerçekleştiriliyor.

29 Kasım günü 700’den fazla metro işçisinin başlattığı grev, görüşmelerden sonuç çıkmaması üzerine devam ediyor. Metro şirketi uzlaşmaz bir tutumla görüşmeleri kilitliyor. Grevin ise talepler karşılanıncaya kadar süreceği ifade ediliyor. Grevci işçilerin talepleri arasında ücretlerin yükseltilmesinin yanısıra 20 yılın ardından emeklilik hakkının tanınması yer alıyor.

Metro Sürücüleri ve İşçileri Sendikası yöneticisi Abel Varela ise yaptığı açıklamada metro şirketinin tutumunu hedef aldı. Metroda grev kırıcı işçilerin çalıştırılmaya çalışıldığını belirtti.