20 Ağustos 2010
Sayı: SİKB 2010/33

 Kızıl Bayrak'tan
Hak ve özgürlüklerimiz için fiili-meşru, birleşik mücadeleyi yükseltelim!
AKP şefleri efendilerinin desteğini almak için çırpınıyor!
“Ateşkes” adımı atan Kürt hareketinin düzenle bütünleşme çabası sürüyor
Acılarımızı dillerine dolayanlar hesap verecekler!.
Düzen kliklerinin kapışması söz düellosuyla devam ediyor
BDSP’nin referandum
çalışmalarından. 
Enerji özelleştirmeleriyle
sermayenin cüzdanı, emekçinin faturası kabarıyor..
BETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan’la konuştuk.
BETESAN direniş güncesi
Kamuda toplu görüşme oyunu başladı
İşçi ve emekçi hareketinden.
7. Mamak Kültür Sanat Festivali başarıyla gerçekleştirildi
UPS’de direniş coşkusu
dayanışmayla büyüyor
UPS işçileriyle direniş süreci üzerine konuştuk..
Tek Gıda-İş’te maske düştü
Devrimci sınıf faaliyetlerinden
Kapitalizm için sürdürülebilir pazar: Ekolojik ürünler.
toplumcueksen.net yayında.
Ölüm mangası AEGİS Basel’de
Dink cinayetine devlet savunması
Ağırlaştırılmış müebbet
cezası üzerine
Referandum ve “Demokratik Özerklik”-
M. Can Yüce
Hacıbektaş şenlikleri üzerine
Sacco ve Vanzetti
Medya, bu düzenin vazgeçilmez bir aracıdır..
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

BETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan’la direniş süreci üzerine konuştuk....

“Tersaneler cehennem
işçiler köle kalmayacak!”

- Kapitalist krizin etkilerinin artmasıyla Tuzla tersaneler havzasındaki mücadele uzun bir durgunluk dönemi içerisine girdi. Kriz süreciyle beraber tersanelerin bugünkü tablosunu nasıl değerlendiriyorsun?

- 2008 yılının Kasım ayında baş gösteren kapitalist kriz tersanelerde yoğun hak gaspları, işten atmalar, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmaması gibi birçok saldırıyı beraberinde getirdi. Tersanelerde iş bırakmalarla, direnişlerle kazanılan haklarımız krizle beraber tamamen yok oldu. Kriz süreciyle beraber 2-2,5 yıldır tersanelerde bir ölü toprağı var. Öncü işçilerin işten atılması, 30 bine yakın işçinin işten atılması ve öncü işçilerin de bu konuda yetersiz kalması bizim için bir talihsizlik oldu. Biz bunu kırmak için elimizden gelen çabayı harcıyoruz. Krize karşı çalışmalarımız halen devam ediyor. Bunun sonuçlarını çok net alamasak da içerideki çalışmalarımız sürüyor. Diyebiliriz ki küresel kapitalist kriz ilk olarak tersaneleri vurdu. İlk olarak “kara liste”ye alınan mücadeleci, öncü potansiyeli taşıyan işçilerin işine son verdiler. Kitlesel işten atmalar yaşandı. Krizin ilk aşamasında henüz bu kadar yıkıcı etkisi yokken biz tersanelerde hissettik. Yapısı itibariyle en hassas sektör, çok çabuk ve çok fazla etkilendi. Krizin ilk evresinde GİSBİR bir toplantı yaptı. “Birkaç gün içerisinde 1000 işçinin işine son vereceğiz.” dedi. Öyle de yaptı. Sadece bin değil, ilk aşamada binlerce işçiyi kapı önüne koydu ve bunu öyle pervasız bir şekilde yaptı ki, işçileri eze eze, gözdağı vere vere, kitlesel eylemlerin, yol kesme eyleminin intikamını alır gibiydi. Buradan şu mesajı vermek istedi; “Ne güzel çalışıyordunuz, iyi de para kazanıyordunuz, her gün mesai yapıyordunuz. Uslu durmadınız, bize kafa tuttunuz. Alın size eylem.” Bu yöntemi etkili bir şekilde kullandı. Bunu tersane patronlarının basına verdiği demeçler üzerinden gördük. Tabii ki en direkt olarak çalıştığımız işyerlerinde gördük. Taşeronlar, formenler ve ustabaşları bunu adım adım işlediler. Tersanelerin hareketli olduğu dönemlere bakalım. GİSBİR Başkanı Murat Bayrak “Şimdi biz ölümleri konuşuyoruz, ama yakında işsizliği konuşacağız” diyordu. Yani ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyordu. Ve bunu yapan sadece GİSBİR Başkanı Murat Bayrak değildir. O dönem sıtmaya razı etmeye çalışıyorlardı. Şimdi ise ölüme razı etmeye çalışıyorlar. Yani işsizliğe, açlığa, iş cinayetlerine ve neredeyse artık “ücretsiz çalışmaya”. 5 ay, 6 ay ücret alamayan işçileri görüyoruz. TORGEM Tersanesi bunun şimdiki en somut örneği. Aylarca parasız çalıştırıyor 5-6 ay sonunda da “git mahkemeye ver” diyor. Düpedüz soygun. Hem katil, hem de soyguncu bir örgüt var karşımızda. Bu örgüt karşısında birlikteliği yakalamak gerekiyor. Ama dediğim gib, “sessiz kitle” var karşımızda. Kaderci ve suskun bir kitle bu. Buna patronların tehtidi ve işsiz kalma korkusu eklenince karşımıza bir kadavra çıkıyor. Biz burada ölüyü diriltmeye çalışıyoruz. Başaracağımızdan eminiz. Bir dönem tersane patronlarını köşeye sıkıştırdık. O zaman saldırı pozisyonundaydık. Şimdi işçilerin “sınıf bilinci olmayışını” kullanarak avantajlı hale geldiler. Doğal olarak saldırıların boyutları da arttı. 2005 yılında daha rahat şartlarda çalışıyorduk. Aynı şey kadrolu işçiler için de geçerli. Kadrolu işçilerin bütün sosyal haklarına el kondu. Ücretsiz izinler çok fazla. 20-25 yılını tersanelere vermiş işçileri işten atıyorlar. Bu işçiler bunca emekten sonra, böylesi bir akıbetle karşılaşınca bunalıma giriyorlar. Patronlar için değersiz olduklarının aniden farkına varıyorlar.

Tersanelerde yaşanan yoğun işçi sirkülasyonu ve öncü tersane işçilerinin alanı terk etmek zorunda kalması burada yürütülen mücadeleyi önemli ölçüde etkiledi. Örneğin benim çalıştığım BETESAN’da iki senedir ücretlere zam yapılmaması, ücretlerin düşürülmesi ve maaşların zamanında yatırılmaması gibi hak gaspları yaşandı. Karşılarında tersane işçilerinin örgütlü gücünü göremeyen patronlar saldırılarını daha da yoğunlaştırdılar. Kendi krizlerinin faturasını biz işçilerin sırtına yüklemeye çalıştılar. Tersane patronları bu konuda çok uyanık davranıyorlar. Karşılarında bir örgütlü güç gördüklerinde bir an önce bunun hamlelerini yapıyorlar. Bizim burada 2,5 senedir çalışmamız var. BETESAN patronu, burada tepkilerin oluştuğu süreçte paraları yatırıp zam vaatlerinde bulunarak işçilerin tepkisini kırmaya çalıştı. Son süreçte zamların verilmemesi ve Ramazan’dan sonra işten atmaların daha da yoğunlaşacak olması tepkileri arttırdı. Bundan önce bize zamların yapılacağı ve işlerin bitirilmesi gerektiğini söylediler. Ben son 2 yıl içinde Samsun, Yalova, Adapazarı ve Zonguldak gibi, bu şirketin işlerinin olduğu birçok yerde çalıştım. Bu süre zarfında bizlere yalan söylediler. Biz öncü işçiler olarak bunların farkındaydık. Bunu boşa düşürmek için işçiler arasında çalışmalarımızı yoğunlaştırdık.

 

- Direniş sürecin nasıl ilerliyor? Direnişle dayanışma ne durumda?

- İşten atmalara karşı Tuzla tersanelerinde bir direniş başlatmış bulunuyoruz. Direniş, tersane işçileri tarafından yoğun bir ilgiyle karşılanıyor. Farklı tersanelerde çalışan sınıf kardeşlerim sabah işe giriş-çıkışlarda, öğle aralarında direniş çadırına gelerek desteklerini sunuyorlar. Direnişimiz dış destekten yoksun durumda. Dışarıdan gelen dostlar var tabi ki. Ama bu oldukça yetersiz. Basının ilgisi de hemen hemen hiç yok. Birkaç ilerici basının dışında yazan yok. Biz bütün gelişmeleri ayrıntılı olarak her gün gönderiyoruz. Direniş çadırında tuttuğum günceyi gönderiyorum. Ama halen yazan-çizen pek yok. Burjuva basını anlıyorum. Ama sol basın da (bir kısmı dışında) yazmıyor. İşçi direnişlerine geniş yer veren devrimci basın dahi habersizmiş gibi davranıyor. UPS işçilerinin etkinliğinde konuşma yaptım. Aynur Çamalan’ı yazanlar beni yazma ihtiyacı duymuyor.

Tersane işçileri mevcut çalışma şartlarından oldukça rahatsız. Bir çıkış yolu arıyor. İşçilerin birlikte davranmadığından bahsediyor hepsi. Madem ki cehennem koşullarına karşı örgütlenmekten bahsediyorlar. Şu halde direniş çadırı böylesi bir örgütlülüğe adaydır. TİB-DER’in “Tuzla Gemi temsilciliği”dir direniş çadırı. Tersane işçisinin çatısı olmaya adaydır. Bunun göstergeleri var. Bir ağlama duvarı değil tam anlamıyla bir mücadele okulu olacaktır. Bu tek kişilik direniş üzerinden direnişler yaratmayı hedefliyoruz. Direniş çadırı bu noktada bir odak olacaktır. Zaten, eğer yeni eylemler, yeni direnişleri hedeflemiyorsak tek başına orada durmanın bir anlamı yok diye düşünüyorum. Direniş çadırına tersane işçisinin gösterdiği ilgi bunun zemininin varlığını gösteriyor. BETESAN firmasına bakın. İşçilerin maaşlarını aylarca aksatırdı. Fakat bu ay bütün işçilere maaşlarını eksiksiz yatırdı. Bunlar direnişin etkisiyle gerçekleşen şeyler. Bu durum sadece BETESAN’ı değil tüm havzayı etkileyecektir. Bunun olumlu yanlarını hep beraber göreceğiz. Birçok işçi arkadaşımız özellikle ücretleri alamama konusunda muzdarip. Hepsinin dilinde “biz de çadır kuracağız” söylemi var. Eğer mücadele ve direnme eğilimi artarsa (ki bunun önünde hiçbir engel yok) oluşacak tablo çadır direnişini aşacak boyutta olacaktır. Bunun verilerini fazlasıyla görüyoruz.

 

- Son olarak neler söylemek istersin?

- Emine Arslan, Gülistan Kobatan tek başlarına direnip kazandılar. Aynur Çamalan çocuğunun sağlık durumundan kaynaklı zorunlu ara vermek zorunda kaldı. Türkan Albayrak gece-gündüz demeden direniyor. Bu direnişlerin anlamı büyük. Hele bir de kazanımla sonuçlanınca etki alanı çok büyük oluyor. ÇEL-MER işçilerinin direniş sürecinde Gülistan Kobatan ile görüşmek istemesi bu direnişlerin anlamını ortaya koyuyor. Ankara’da TEKEL çadırkentinde, TEKEL işçilerinin Gülistan Kobatan’a gösterdiği ilgiye tanık olmuştum. Geleneksel değerler içerisinde yetişmiş ortalama bir işçi, “bir kadın işçinin” tek başına sermayeye kafa tuttuğunu idrak etmekte zorlanıyor. Bu haliyle bir sempati ve hayranlık yaratıyor. Şimdi tersanelerde ben de direniyorum. Uzun soluklu ve zorlu bir kavga bu. Bunun farkındayım. Ama, politik bir işçi gücünü haklılığından alır. Haklıyım. Haksızlığa uğradım. Şu halde direnmeliyim. Direneceğim. Bu işi sonuna kadar götüreceğim. Bu aynı zamanda tersane patronlarının kuralsızlıklarına karşı bir hesap soruştur. 140 işçinin kar hırsı uğruna dökülen kanının hesabının sorulmasıdır. Önemli olan bu hesap sorma bilincinin tek kişilik direniş üzerinden de olsa tersanelere yerleşmesidir. Kök salmasıdır. Küçük kıvılcımlardan büyük yangınlar çıkar derler. Temel hedefimiz burada bu yangını önce tersane işçisine daha sonra da tüm işçi sınıfına sıçratmaktır. Bu anlamıyla tersane işçisi tarafından gösterilen ilgi, dış kamuoyu tarafından da gösterilmelidir. Tüm ilerici kurumları, sendikaları, meslek odalarını ve işçi ve emekçileri Tuzla’ya bekliyorum.

Kızıl Bayrak / Tuzla