09 Temmuz 2010
Sayı: SİKB 2010/27

 Kızıl Bayrak'tan
İşbirlikçi rejimler için
esas olan uşaklıktır!
Kirli savaş tırmandırılıyor!
Düzen güçleri Kürt halkına karşı
tam siper aldı!
Başbuğ’dan Kürt sorunuyla ilgili
“şanslı” açıklamalar!
GOP BDSP’den zorunlu açıklama
Sivas katliamı eylemlerle
lanetlendi
UPS’de patron-polis
saldırılarına geçit yok!
TEKEL işçisi hesap soruyor!
İşçi ve emekçi hareketinden.
Toplu Sözleşme Sempozyumu’nun ardından
Sempozyum üzerine düşünceler.
Metal patronlarının saldırılarına karşı direniş!
BMİS Gebze Şube Başkanı’yla konuştuk
Rize Belediye Başkanı’ndan ırkçı, cinsiyetçi açıklama.
6. Avrupa Sosyal Forumu gerçekleşti.
Yunanistan mali krizi ve AB’nin yeniden dizaynı.- Volkan Yaraşır
Katastrofik sarmal - Volkan Yaraşır
Obama yönetimi işgalci orduların şefini kovdu.
“Kürtler ne istiyor?” - M.Can Yüce
Kapitalizmin vazgeçemediği
oyuncağı nükleer!
Çevre katliamına HES’lerle devam!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye hükümeti siyonist İsrail’le gizli görüşmelerini sürdürüyor...

İşbirlikçi rejimler için
esas olan uşaklıktır!

Siyonist İsrail’in kuşatma altındaki Gazze’ye yardım taşıyan filoya düzenlediği kanlı saldırının ardından AKP şefleri, yaptıkları açıklamalarda, sonunda yutmak zorunda kalacakları sözler ettiler. “Sınırı aşma”larının bir nedeni İsrail’in küstahça saldırganlığına duydukları öfke ise, asıl nedeni kitleler nezdinde kuyruğu dik tutma gayreti idi.

Stratejik ortağı İsrail tarafından saldırıya uğrayan Türk sermaye devleti, hem iç kamuoyu hem Ortadoğu halkları nezdinde kendini kahraman olarak göstermek için fırsatı değerlendirmeye çalıştı. Özellikle Erdoğan tarafından mecliste verilen vaazlar, Ortadoğu sokaklarında geniş yankı yarattı.

Bu kadarı bölgede ABD’nin etkin taşeronu olma yolunda ilerleyen işbirlikçi takımı açısından iyi bir başlangıç sayılabilir. Ancak bu çıkışın bir süre sonra ters etki yaratması kaçınılmazdır. Zira AKP hükümetinin İsrail’le ilişkileri kesme niyeti yok. Bu da onların ikiyüzlü olduklarının anlaşılması anlamına geliyor ki, şu an bu noktada bulunuyorlar. 

AKP şefleri bir kez daha suçüstü yakalandı

Tayyip Erdoğan’ın Kanada’nın Toronto kentinde düzenlenen G-20 Zirvesi esnasında ABD Başkanı Barack Obama ile yaptığı görüşmenin gündemleri, Filistin sorunu, terörle mücadele, Türkiye-İsrail ilişkileri, Türkiye-İran ilişkileri, Afganistan’daki savaş vb.’nden oluşuyordu.

Bekleneceği üzere Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan sorun, görüşmenin ilk sıralarındaydı. Çünkü Washington yaşanan sorunların bir an önce aşılmasını istiyor. Nitekim iki Amerikancı rejim temsilcilerinin gizli görüşmelere başlaması da Obama’nın emriyle olmuştur.

Türk devleti adına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, siyonist İsrail adına Sanayi ve Ticaret Bakanı Binyamin Ben Eliezer’in katıldığı Brüksel’deki gizli görüşme, AKP hükümetinin sahtekârlığını gözler önüne serdi. Filistin halkının dostu kisvesine bürünen Erdoğan ve müritlerinin riyakârlığı, gizli görüşmenin İsrail kaynakları tarafından ifşa edilmesi ile bir kez daha tescillendi.  

Söylemde Filistin davasının savunucusu, gerçekte ise siyonist rejimin işbirlikçisi olan dinci gericiler bu defa suçüstü yakalandılar. Gizli kalacağını varsaydıkları görüşmenin, sözünde durmayan siyonistler tarafından basına servis edilmesi ile teşhir oldular.

Washington’daki efendilerden emir gelince…

Obama’nın emriyle İsrail’le yapılan gizli görüşme, sermaye iktidarı ve onun icra kurulu AKP hükümetinin, “emperyalistlere kafa tutma” iddiasının tam bir safsata olduğunu ortaya koymuştur. Kamuoyu önünde “ulusal çıkarları savunuyoruz, bunun için gerekirse ABD’ye bile kafa tutarız” söylemine sarılanların, iş icraata gelince nasıl yelkenleri suya indirdikleri, “eksen kayması” tartışmalarının yapaylığı bu olay üzerinden görülmüştür.

Aslında AKP şefleri sarf ettikleri bazı sözler için çoktan pişman olmuş durumdalar. Bir süredir Yahudi lobisi ve Beyaz Saray’daki savaş baronları nezdinde girişimlerde bulunup, kendilerini affettirmek ve hizmete amade olduklarını ikrar etmek için çaba harcıyorlar. Bir süre önce Washington’a giden AKP heyeti, bu yönde yapılan resmi girişimlerin ilki idi. Aynı günlerde Washington’da boy gösteren TÜSİAD şeflerinin amacı da farklı değildi.

Emperyalizme göbekten bağımlı bir rejimin başbakanının emperyalistler karşısında dik durması olası değildir. Erdoğan bu sorunla ilk kez karşılaşmıyor. Daha önce de İsrail ve Washington’la arayı geren AKP şefi, “Beyrut kasabı” Ariel Şaron’un kapısını çalmak zorunda kalmıştı. Bu alçaltıcı duruma, Washington’un kapılarını açabilmek için katlanan Erdoğan, diğer burjuva politikacıları gibi, o koltukta oturabilmek için emperyalist efendinin desteğinin şart olduğunu bilmektedir.

Gazze kuşatmasına dair hamaset kaba riyakârlıktır!

Gazze’ye yardım filosuna düzenlenen kanlı saldırının siyonist İsrail tarafından sahiplenilmesi, Türk devletini tavır almak zorunda bıraktı. Zira İsrail, yakın işbirlikçisi olmasına rağmen Türk devletini dikkate almayan küstah bir tutum takınarak, Ankara’daki Amerikancıları “sert” tutum almaya zorlamış oldu. Siyonistlerin pervasızlığı Washington’dan aldıkları sınırsız desteğe dayandığı için, hala geri adım atmış değiller.

Hamasi nutuklara rağmen, Erdoğan ve AKP hükümeti İsrail’le ilişkileri sürdürmek istediklerini defalarca ifade ettiler. “Filistin halkının dostu” havalarına bürünen dinci gericilik, gerçekte siyonist İsrail’le işbirliğini yeniden tesis etmek için çaba harcıyor.

Tayyip Erdoğan İsrail’le işbirliği yapmaya hazır, ancak yerine getirilmesi için dört şart öne sürüyor: İsrail’in özür dilemesi, gemilerin iade edilmesi ve baskında zarar görenlerin tazmin edilmesi, uluslararası bir komisyon kurulması ve Gazze etrafındaki ablukanın kaldırılması.

Bu taleplerde en dikkat çekeni, Gazze etrafındaki ablukanın kaldırılmasının talep edilmesidir. “İleri” bir talep gibi görünmesine rağmen, AKP şeflerinin bunu görüntü olsun diye öne sürdükleri açık. Erdoğan ve müritleri, ilk iki şartın kabul edilmesi durumunda siyonist rejimle ilişkilere kaldığı yerden devam etmeye hazır olduklarını kulislerde ifade ediyorlar. Erdoğan’ın Obama ile görüşmede bu mesajı ilettiği, farklı çevreler tarafından da dile getiriliyor.

Görüldüğü üzere, Filistin sorununu iç politika malzemesi olarak kullanan AKP hükümeti, Filistin halkının temel sorunlarıyla hiç de ilgili değil. Irkçı-siyonist rejimin Filistin halkı üzerinde estirdiği devlet terörü devam ederken, İsrail’in özür dilemesi, gemilerin iade edilmesi ve baskında zarar görenlerin tazmin edilmesi durumunda, siyonist rejimle ilişkilerin kaldığı yerden devam edeceği garantisinin verilmesi, AKP’nin Filistin sorunu konusundaki samimiyetsizliğini kanıtlamaktadır.

Obama ile görüşen İsrail başbakanının “gemiler iade edilmeyecek” restini çekmesi, Ankara’daki Amerikancılar’ın işini daha da zorlaştırdı. Zira Washington’daki savaş baronlarının gazabından korkan Erdoğan ve müritleri, sonunda İsrail’le arayı bulmak zorunda kalacaklarının farkındalar. Bundan dolayı siyonist başbakanın meydan okumasını görmezden gelmeye çalışıyorlar. Nitekim siyonist şefin açıklamaları ajanslarda yer alırken, AKP şefleri Filistin sorununu unutmuş, “teröre karşı” savaş üzerine vaazlar veriyorlar.

Ankara’daki işbirlikçi takımının bir diğer korkusu ise, Yahudi lobisi ve destekçilerinin Ermeni soykırımı tasarısını raftan indirmeleridir.

Açmaz içindeki işbirlikçi takımı, Washington’a boyun eğmek ve ırkçı-siyonist rejimle anlaşmak zorunda kalacaktır. Bu olgu, emperyalist-siyonist güçlere kafa tutmanın, işbirlikçi burjuvazi ve onun adına siyaset yapanların işi olmadığını bir kez daha göstermiştir.

İşbirlikçiler ile efendileri ezilen halkların düşmanıdır!

Emperyalist güçler ezilen halkların ulusal özgürlük ve eşitlik özlemlerini istismar edebilir, hatta direniş hareketlerini etki altına alabilirler. Buna karşın hiçbir emperyalist güç Filistin, Kürdistan, Sri Lanka ve diğer ezilen halkların baskı ve ayrımcılığa karşı verdiği mücadeleyi desteklemez, tersine direnen halkların iradesini kırmak için kirli planlar hazırlayıp, baskıcı rejimlere silah satarlar. 

Türk sermaye devleti gibi kuruluşundan beri Kürt halkı ve farklı etnik kimliklere mensup toplum kesimlerine karşı ayrımcı politika izleyen bir rejimin de ezilen halklardan yana tutum geliştirmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Zira bizzat kendileri ezen ulus konumundadırlar. Onlar da halkların baskı ve zulme maruz bırakılmalarının sorumluları arasında yer almaktadırlar.

İşbirlikçi rejimler, bir yandan ezilen halklar üzerindeki baskıları arttırırken, öte yandan emperyalistlere hizmet etmek için yarışıyorlar. Türk burjuvazisi ve onun devleti bu çizginin tipik temsilcilerindendir.

Ezilen halkların ulusal özgürlük ve eşitlik özlemlerine kavuşması, sömürgecilere ve emperyalist efendilerine karşı birleşik, militan, devrimci direnişleri sayesinde mümkün olacaktır.