10 Temmuz 2009
Sayı: SİKB 2009/26

  Kızıl Bayrak'tan
  Düzen içi çatışmanın gölgesinde sınıfa yönelik kapsamlı saldırılar
  Sermayenin saldırılarına ortak olanlar
hesap verecekler!
Devletin Kürt halkına yönelik “ez ve çöz” politikasının ürünü saldırıları artıyor...
2 Temmuz eylem ve etkinliklerinden...
Sabra saldırısında yaralanan Tahsin Alıcı ile saldırı ve sonrası gelişmeleri konuştuk...
  Sabra protestolarından...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Bahar döneminin kazanımlarıı
  DESA direnişinin deneyimleri
ve kazanımları
  Entes direnişi güncesinden...
  “Emekçi Kadın Buluşması” gerçekleşti!
  “Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı” üzerine Düzenleme Kurulu Başkanı Erhan Karaçay ile konuştuk...
  Suç işleyen polis ödüllendirilecek!
  Hrant Dink davasının 10. duruşması...
  Temmuz bültenlerinde
mücadele coşkusu var...
  Kriz derinleşiyor, açlık kitleselleşiyor!
  AGİT sosyalizme saldırmak için tarihi çarpıtıyor!
  Honduras’ta emekçiler
faşist cuntaya karşı direniyor!
  Barack Obama’nın “büyük savaşı”
Afganistan’da başladı!
  İsrail Gazze’de savaş suçu işledi!
  Çatışma, uzlaşma ve
“çözüm” tartışmaları…
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Devletin Kürt halkına yönelik “ez ve çöz” politikasının ürünü saldırıları artıyor...

Saldırılara karşı Kürt halkıyla
birlikte mücadeleye!

Kürt sorununda “çözüme” dair uzun bir süredir yeni bir söz söylenmiyor. Öte yandan devlet PKK’nin çatışmasızlık kararına rağmen operasyonları hızlandırıyor, “ez ve çöz” politikasındaki ısrarını sürdürüyor. Kürdistan’da ortaya çıkan kemik kalıntıları devletin Kürt halkına uyguladığı kanlı uygulamaları gösteriyor. Tüm bunlar olup biterken, DTP cephesinden Kürt sorununun çözümüne ilişkin umutlar sürüyor. Bu çerçevede toplantılar yapılıyor. 

“Ez ve çöz” politikası sürüyor!

Düzen cephesinde daha birkaç ay öncesine kadar, çözüme yönelik söylemlerden geçilmiyordu. Abdullah Gül “İyi şeyler olacak. Türkiye’nin en önemli sorunu Kürt sorunudur, çözülmesi konusunda iyimserim” diyordu. Deniz Baykal, “Geleceğin Türkiyesi’ni birlikte kuracağız” diyerek “Kürt açılımı” kervanına katılmıştı.

Yaşanan süreç ve verilen mesajlar Kürt hareketinin çözüme dair umudunu da artırmıştı. Kürt hareketi cephesinden yapılan iyimser açıklamalar birbirini izlemişti. DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş, Kürt sorununun siyasi zeminde tartışılıp çözülmesi konusunda CHP ve MHP’nin de katkısının önemli olduğunu söyleyerek, MHP’yi de çözüme davet etmişti.

Tayyip Erdoğan ve İlker Başbuğ’un açıklamaları, yaratılan çözüm havasının gerçekçi olmadığını açıkça ortaya koydu. PKK veya DTP ile müzakere yapılması, PKK ve TSK’nın karşılıklı silah bırakması, Kürt bölgesine “demokratik özerklik” verilmesi, Anayasa’da DTP-PKK’nin talep ettiği değişikliklerin yapılması vb. talepler tümüyle reddedildi. Başbakan ve Genelkurmay Başkanı “ez ve çöz” politikasında ortaklaştı. Çok geçmeden Cumhurbaşkanı ve CHP lideri de aynı çizgiye yöneldi.

Epey bir süredir “çözüm”e dair devletin hiçbir kurumu herhangi bir açıklamada bulunmuyor. PKK’nin çatışmasızlık, ateşkes çağrılarına rağmen operasyonlar devam ediyor. Siirt’in Eruh ilçesi ile Şırnak’ın Bestler Dereler Bölgesi arasında kalan kırsal kesimde başlatılan operasyon genişleyerek sürüyor. Operasyonlara korucular da katılıyor. Şırnak 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı ile Siirt 3. Komando Tugay Komutanlığı’ndan kalkan Skorsky tipi helikopterlerle asker sevk ediliyor.

Mardin’in Nusaybin ilçesi ile Şırnak’ın İdil ilçesi arasında kalan Bagok Dağı’nda başlatılan operasyonda ise askerler Kürt halkının yaşadığı köyleri ve arazileri yakıyor. Onlarca hektarlık tarım alanının yanmasına rağmen sömürgeci sermaye devleti kılını bile kıpırdatmıyor. 1 Temmuz’da başlayan davada, DTP‘li 54 belediye başkanı hakkında 3 yıla kadar hapis cezası istendi. Mersin‘de basın açıklaması yapmak isteyen Barış Meclisi bileşenleri, valilik önünde azgınca saldırıya uğradı.

Sermaye devleti tüm kurumları ile Kürt halkının iradesinin tümüyle kırılması, mücadelesinin ezilmesi sürecinin ardından “çözüm” politikası anlayışıyla hareket ediyor. Kürt hareketini fiziki olarak ezmenin ötesinde, ideolojik-politik ve örgütsel olarak teslim almak istiyor. Ancak böylesi bir ezme sürecinin ardından sözde “çözüm” politikası gündeme gelebilir.

Kürdistan’da ortalığa saçılan kemik parçaları

Sermaye iktidarının Kürt halkına yönelik katliamları devam ediyor. Halkları birbirine düşman etme politikası doğrultusunda ırkçı-şoven propaganda kesintisiz olarak sürüyor.

Diyarbakır’da kemik, Botaş kuyularında kemik parçaları ve kumaş, Silopi’deki kazılarda ise yanmış elbise parçaları bulundu. Kürt halkına yönelik faili meçhul cinayetlerin kanıtı olan kemik parçaları, sermaye devletinin katliamlarına ışık tuttu.

Sermaye devletinin Kürt halkına yönelik katliamları bunlarla da sınırlı değil. Kirli savaş tarihi bunun örnekleriyle doludur. Gerilla kıyafetleriyle köylere yapılan baskınlar, yakılan araçlarda kömür olan insanlar, öldürülen köylüler... Kısa bir süre önce Hakkari’de polis tarafından kafasına dipçik ile vurularak komaya sokulan Seyfi Turan, Batman’da ve Amed’de panzerin ezerek öldürdüğü Kürt çocukları, kontrgerilla tarafından katledilen Musa Anter ve onca Kürt aydını, Kürt halkına karşı sistematik olarak yürütülen kirli savaşın örnekleridir.

Kürt halkı bugüne kadar sistematik baskı, terör ve katliamlarla yüzyüze kalmıştır. Dersim ayaklanması öncesinde Dersim’de neredeyse her kavşağa jandarma karakolu kurulmuştur. Kürt köyleri daha o zamanlarda yakılmış, insanlar işkencelerden geçirilmiştir.

Bu topraklarda onyıllardır, Kürt halkını ve onun dilini yok etmek hedefiyle sistemli bir saldırı planı yürütülmektedir.  Sömürgeci sermaye devleti bütün bir tarihi boyunca “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye Halkı’na Türk Milleti denir” anlayışı ile hareket etmiştir. İmha ve inkarın damgasını vurduğu bu anlayışa göre, kendine Kürdüm diyen insanların talepleri bölücülüktür. Kürt halkı ulusal demokratik, özgürlük taleplerinde vazgeçmeli, dilini, kültürünü ve tarihini inkâr etmelidir.

Ulusal özgürlük taleplerinden vazgeçmediğinde ise, Kürt halkını bekleyen bombadır, katliamdır, yargısız infazdır, gözaltında kaybedilmedir... Bugüne kadar onbinlerce Kürt, ulusal demokratik talepler için mücadele ettiklerinden dolayı katledilmiştir.

Kürt sorununun çözümü devrimde, Kürt halkının kurtuluşu sosyalizmde!

DTP ve Kürt hareketi tüm bu gelişmelere rağmen düzen içi çözümden umudunu kesmiş değil. Hala devletin yüksek katlarında yapılacak görüşmelerin sorunun çözümüne katkı sunacağını düşünüyor. Kürt sorununun çözümünde yol alınması kaygısıyla toplantılar düzenliyor. Toplantılara katılan MİT eski müsteşarı vb. sıfatı taşıyan kimliklerin sömürgeci sermaye devletinin daha da güçlenmesinin peşinde oldukları gün gibi ortadadır. Onların hedefi PKK’yi silahsızlandırmak, Kürt halkını daha sıkı bağlarla düzene bağlamak, ABD’nin bölge politikasını güçlendirmektir.

Çözümsüzlüğün kaynağı sermaye devletidir. Çözümün anahtarı Kürt halkının elindedir. Türk ve Kürt halklarının mücadele birliği çözümün biricik güvencesidir.

Kürt halkına yönelik onyıllardır süren imha ve inkar politikası, son 30 yılda Kürt halkının yürüttüğü özgürlük mücadelesi ve ulusal uyanışıyla iflas etmiştir. Kürt halkının büyük bedeller ödeyerek yürüttüğü mücadele, devletin imha ve inkar politikası devam etse de, Kürt ulusunun varlığını ve Kürt sorunu gerçeğini tüm dünyaya kabul ettirmiştir.

Kürt sorununun çözümüne dair düzen güçlerinin hiçbir iyi niyet taşımadığı son olayların gösterdiği gerçektir. Ulusal demokratik taleplerin kazanılması ancak devrimci politik mücadelede gösterilecek ısrarla mümkündür.

Sömürgeci sermaye devletinden anlayış ve barış dilenerek herhangi bir demokratik düzenleme ve talep gerçekleşemez. Kürt halkının dili ve bir takım haklarının gündemleştirilmesi, sömürgeci sermaye devletine karşı verilen dişe diş mücadeleler ile mümkün olabilmiştir.  Ulusal özgürlük ve eşitlik mücadelesinin devrimci bir çizgide ilerlediği bir dönemde “Kürt realitesi” dillendirilmeye başlanmıştır. Böyle bir mücadele sayesinde fiilen birçok yasak ortada kalkmıştır. Tüm kazanımların büyük bedeller ödeme pahasına yürütülen bir mücadelenin yan ürünleri olduğu gerçeği bir an bile unutulmamalıdır.

Kürt halkının ulusal özgürlük ve eşitlik taleplerinin gerçek anlamda kazanılmasının biricik yolu, Türk halkıyla birlikte, sömürünün, açlığın, yoksulluğun, ulusal demokratik hak ve özgürlüklerden yoksunluğun kaynağı olan sömürgeci sermaye iktidarına karşı devrim ve sosyalizmin kazanılması mücadelesinden geçmektedir.