26 Haziran 2009
Sayı: SİKB 2009/24

  Kızıl Bayrak'tan
  İran’daki siyasal durum üzerine...
  Irak’taki işgalci güçler Türkiye üzerinden geri çekilmeye hazırlanıyor...
Konya Üssü savaş aygıtı NATO uçaklarına açıldı…
Mafyalaşan tekstil sektörü,
sektöre dönüşen mafya çeteleri…
Eli kanlı bir haraminin portresi:
Sabri Sami Yılmaz
  Sabra saldırısı ve sonrası üzerine avukatlarla kouştuk...
  “TİS yoksa grev” örgütlenmelidir!
Sabra saldırısı lanetleniyor...
  Entes direniş güncesi...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Sivas katliamının hesabını sormak için
birleşik, kitlesel devrimci mücadeleyi yükseltelim!
  Emine Arslan ile kazanımla sonuçlanan DESA direnişi üzerine konuştuk...
  İTO Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Demirdizen’le Sağlıkta Dönüşüm Programı ve “Tam Gün” Yasa Tasarısı üzerine konuştuk...
  Almanya'da yüz binlerce öğrenci eğitim hakkı için alanlardaydı!
  İran’da halk hareketi sınırlarını zorluyor!
  İsrail, Filistin halkına barış adına kölelik dayatıyor!
  İran halkı ve devrimci partileri
‘79 deneyinden öğrenecektir!
  Kapitalist-emperyalist sistemin
kısa bir suç dosyası...
  Yargı gereğini yaptı! Uğur’un katilleri beraat etti…
  Bir burjuva liberalinin
saçmalamaları üzerine...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“TİS yoksa grev” örgütlenmelidir!


KESK, Mayıs ayında Danışma Meclisi ve Danışma Kurulu’nu toplayarak TİS süreciyle ilgili bir takım kararlar aldı. 20 Mayıs tarihinden itibaren KESK’e bağlı sendikaların TİS talepleri ekseninde işyerlerinde örgütlenme çalışmaları başlatarak, yine işyerlerinde TİS talepleriyle ilgili eylem ve etkinlikler planlaması gerektiğini ifade etti. Eylül ayına uzanan, bir dizi eylem ve etkinlik içeren bir program ilan etti.

KESK’in TİS sürecine ilişkin hazırlık yapmaya başladığı bu süreçte sermaye iktidarı da boş durmadı. Haziran ayında KESK’e, sendikalarına, yöneticilerine ve üyelerine yönelik keyfi baskınları, gözaltıları ve tutuklama terörünü devreye soktu. Tam da böylesi bir süreçte yapılması gereken bir yandan KESK şahsında kamu emekçilerine yönelik devlet terörüne karşı militan bir karşı koyuşu tabandan doğru örgütlemek ve KESK’e yönelik saldırıları TİS süreciyle birlikte işlemekti.

Ancak KESK’in hem saldırılar karşısında sergilediği tutum, hem de TİS sürecine yönelik ilan ettiği eylem takvimi önümüzdeki sürecin ihtiyacına yanıt vermekten uzaktır. Baskı ve tutuklama terörüne karşı kitlesel ve militan eylemlerle sürecin örgütlenmesi gerekirken, KESK suya sabuna dokunmayan eylemlerle süreci geçiştirmeye, zayıf ancak yaygın eylemlerle devletin terörüne yanıt vermeye çalıştı. 29 Mayıs günü İstanbul ve Ankara’da gerçekleştirilen eylemde olduğu gibi devletin kolluk güçleri kamu emekçilerine barikat kurarak eylemleri engellemeye çalıştı. Ancak İstanbul eyleminde görüldüğü gibi kamu emekçilerine kurulan barikat sadece kolluk güçleriyle sınırlı değildi. Taksim’de saldırılara karşı sokağa çıkan öfkeli emekçilerin önündeki asıl barikat KESK yönetimindeki icazetçi, uzlaşmacı sendikal anlayışlar oldu. Emekçilerin haklı tepki ve öfkesini barikat önünde 3-4 saat süren oturma eylemiyle dindirmeye ve dizginlemeye çalışan KESK içindeki reformist anlayışlar eylemi basın açıklamasıyla geçiştirdi.

Devletin bugüne kadar her türden baskı ve terörle geriletmeye çalıştığı KESK, ne yazık ki bugüne kadar gerçekleştirilen saldırılar karşısında iyi bir sınav veremedi. KESK, artan saldırılar karşısında devletin dümen suyunda hareket ederek bir kez daha sınıfta kaldı. En son 20 Haziran Ankara eylemi için sadece araç sayısını ve böylece katılımı sınırlayarak değil saldırının kapsamına uygun kitlesel ve militan eylemlilikler örgütlemekten uzak durarak aslında böylesi bir sürecin önünü açmayı engellemiş oldu. KESK MYK’sı 20 Haziran eylemi için “mali sorunları” bahane ederek ülke genelinde kaldırılacak araç sayısına kota koydu.

KESK reformistlerinin TİS sürecine yönelik geçen yılları aşmayan eylem takvimi ve devletin son saldırıları karşısındaki tutumu bir kez daha fiili-meşru eylemlerle sürece yüklenmeyeceklerini, tabanı harekete geçirmek için ciddiyetle davranmayacaklarını göstermektedir.

TİS süreciyle bağlantısı içinde KESK’e yönelik son saldırıların ardından komünistlerin yaptığı değerlendirme KESK içindeki devrimci, öncü kamu emekçilerine düşen görevi bir kez daha tanımlamaktadır:

“Ancak esas olarak önümüzdeki sürecin kamu emekçilerine yönelik saldırılarla bağı içerisinde KESK’e yönelik saldırıların içiçe işlendiği, işyerlerinin eylem alanına çevrildiği, hak alıcı eylem biçimlerinin devreye sokularak mücadelenin tabandan örüldüğü uzun soluklu bir dönem olarak kavranması, eylem programının buna uygun hazırlanması, tüm güçlerin buna uygun konumlandırılması, araç, yol ve yöntemlerin buna hizmet etmesi gerekmektedir.

Bunun için uygun bir zemin ve güç vardır. Her şeyden önce sermaye devletinin kamu emekçilerine yönelik saldırıları bunun için uygun bir zemin yaratmaktadır. Diğer önemli bir faktör de sürecin eylemli ve dinamik bir tarzda tabana dayalı örgütlenmesi için KESK içerisinde yeralan mücadeleci unsurlardır. Devrimciler, yurtseverler, ilerici tüm dinamikler bu sürecin aktif bir militanı olarak çalışmaya hazırlardır.

Her şeyden önce KESK, bağlı sendikalar ve şubeler hızla bir araya gelmeli, aktif tüm üyelerine açık bir çağrı yapmalıdır. Kamu emekçilerine ve KESK’e yönelik saldırıların aşılmasının yolunun tabana ve işyerlerine dönmekten, geniş emekçi kesimleri harekete geçirmekten, militan bir mücadele sürecini örgütlemekten geçtiğini anlatmalıdırlar. Geçmiş süreçte yapılan hata ve zaafların özeleştirisinin ardından bu eksikliğin hızla giderilmesi için tüm güçlere ciddi sorumluluklar düştüğünü hatırlatmalı ve tam bir seferberlik hali ilan etmelidirler. Halihazırdaki tüm umutsuzluklarına rağmen, KESK içerisinde faaliyet yürüten, mücadelenin tüm yükünü omuzlayan dinamiklerin kendine gelmesi, mücadeleye ve KESK’e güven duyması için böylesi bir iç hesaplaşma sürecinin yaşanması gerekmektedir. Geçmişin özeleştirel değerlendirmesi, hataların bilince çıkarılmasından sonra, önümüzdeki uzun dönemi kapsayacak, birbirini aşan ve güçlendiren, kamu emekçilerinin hizmet üretiminden gelen gücünün harekete geçirilmesini hedefleyen bir mücadele programı oluşturulmalıdır.

Taleplerin oluşturulması için uzun, sancılı ve yorucu bir sürecin işletilmesine gerek yoktur. Milyonlarca kamu emekçisinin yaşadığı ve yaşamakta olduğu tüm sorunlar taleplerin neler olması gerektiğini göstermektedir. Herkese iş ve işgüvencesi, parasız eğitim ve sağlık hakkı, örgütlenme hakkı, grevli ve TİS’li sendika hakkı, sosyal güvenlik ve emeklilik hakkı, SSGSS’nin iptali, Kamu Personeli Kanunu Taslağı’nın geri çekilmesi, ücretli, sözleşmeli, taşeron istihdamın yasaklanması, esnek üretimin yasaklanması, insanca yaşamaya yetecek ücret ve buna eklenebilecek güncel ve acil taleplerdir.

Ardından KESK’in tabanla bağını yeniden ve daha güçlü bir şekilde kurmak, işyerlerini harekete geçirmek için tüm şubelerde komisyonlar, komiteler vb. oluşturulmalıdır. Bu komite ya da komisyonlar şubeye bağlı tüm işyerlerini gezmek, kamu emekçilerine ve KESK’e yönelik saldırıları anlatmak, sermaye devletinin KESK’e pervasızca saldırmasının özünde kamu emekçilere saldırması anlamına geldiğini ifade etmek, militan bir mücadele sürecinin örülmesi ihtiyacının zorunlu olduğunu emekçilere kavratmak misyonuyla davranmalıdırlar. Grev ve direniş komiteleri şeklinde işlemesi gereken bu taban örgütlülükleri militan ve hak alıcı bir mücadele sürecinin örgütlenmesinde temel taşlar olmalıdırlar.

Emekçilere güven vermenin esas yolu mücadele programı ve eylem takviminin açık, net ve hak alıcı bir tarzda oluşturulması ise, diğer yanı da bunun kamuoyuna ilan edilmesi ve işyerlerinde canlı, dinamik ve eylemli bir tarzda örülmesidir. İşyerindeki emekçiler yaptıkları tüm eylem ve etkinliklerin, tarihi, talepleri ve amacı önden ilan edilmiş bir grev ya da süresiz iş bırakma eylemine bağlanacağını, tüm eylemlerin grevi örgütleyen bir süreç olarak işleyeceğini bilmeli, buna göre konumlanmalıdır.

Tabanı harekete geçirmeyi hedefleyen taban örgütlülükleri kadar önemli olan ve emekçilere güven verecek bir diğer mekanizma da, bugünden grev ve direniş fonunun oluşturulması olacaktır. Sahte sendika yasasının yasaklarıyla kendini sınırlayan KESK, ne yazık ki bugüne kadar grev ve direniş fonu oluşturmamıştır. Bu eksiklik fiilen aşılmalı ve grev fonu oluşturulmalıdır.”(Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak, Sayı: 2009/21, 5 Haziran ‘09)

 

Davutpaşa katliamı unutulmayacak!

31 Ocak 2008’de 21 kişinin öldüğü, 117 kişinin yaralandığı Davutpaşa katliamında yaşamını yitirenlerin aileleri, katliamı unutturmamak ve sorumluların yargılanması talebini yükseltmek amacıyla her Cumartesi Taksim’de olacaklarını duyurdular.

Aileler ilk eylemlerini 20 Haziran günü Taksim tramvay durağı’nda gerçekleştirdiler.

Aileler adına yapılan basın açıklamasını katliamda yaşamını yitiren Kadir Cesur’un eşi Arzu Cesur gerçekleştirdi. Cesur yaptığı açıklamada, patlama sonrasında içinde bulundukları durumun suistimal edildiğini belirterek yeterli dayanışmanın gösterilmediğini söyledi.

15 aile olarak, Ankara’ya gittiklerini söyleyen Cesur, Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığa, Adalet Bakanlığı ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan yetkililere dosyalarını sunduklarını söyledi. TBMM’de bulunan siyasi partileri ziyaret ederek bilgi verdiklerini ve davanın zaman aşımına uğratılmasından endişe duyduklarını ilettiklerini söyledi.

“Bir daha Davutpaşalar olmasın” diyen Cesur, açıklamanın sonunda, bu acıların bir daha yaşanmaması ve yeni canların yanmaması için davaların takipçisi olacaklarını ifade etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul