8 Ağustos 2008 Sayı: SİKB 2008/32

  Kızıl Bayrak'tan
  Liberal ham hayaller
   Düzen içi çatışmada bir perde kapanırken...
Geçici uzlaşma sağlayan egemenler sahte vaatler yayıyor...
KEY rezaleti...

Direnen işçilerden birleşik mücadele çağrısı!

İşçi ve emekçi hareketinden...
  Düzenin krizinden devrimci amaçlar için faydalanmak…
İşçi ve emekçi kitlelerin karşısına düzene karşı devrimci bir odak olarak çıkılmalıdır!
  Liman işçilerine patron tetikçilerinden saldırı!
  Çapa Temizlik işçileri ile konuştuk… -
  Hiroşima ve Nagazaki katliamlarının 63. yıldönümü...
  ABD-İran ilişkileri…
  Irak’ı sömürgeleştirme planı halkların direnişine çarpacak!
  Radovan Karaciç Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde…
  Hamas-El Fetih çatışması…
  Şah ve pat
M. Can Yüce
  Olimpiyat meşalesi
burjuvazinin elinde…
  “Geceyarısı Ekspresi” ve zindan gerçeği!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Irak’ı sömürgeleştirme planı halkların direnişine çarpacak!

Neo-faşist çetenin şefleri, direnişin kendileri için bataklığa çevirdiği Irak’tan çıkış yolu arayışına hız vermiş görünüyor. Ülkenin belli bölgelerinde kuracakları büyük askeri üslerle Irak’ta egemenliklerini sürdürmeyi planlayan haydut takımı, bu adımı atabilmenin koşullarını hazırlamaya çalışıyor.

Pentagon’un yayınladığı “2008 Ulusal Savunma Stratejisi” adlı belgede belirtildiğine göre, öncelikli iş direnişi ezmektir. İkinci adım ise, kukla yönetimlere bazı yetkiler verip, onları sömürgecilerin ayak işlerini görecek paravan örgütlenmelere dönüştürmektir.

Adı geçen belgede kirli hedeflerini açıklayan ABD Savunma Bakanı Robert Gates, aşırı dinci şiddet eylemlerine karşı “Uzun savaş”ı kazanmanın ABD’nin ana hedefi olacağını, Irak ve Afganistan’ın mücadelede “ana cephe” olarak kalacağını belirtiyor. “Irak’ta ve Afganistan’daki başarı, savaşı kazanmak için çok önemlidir, ancak tek başına zaferi getirmeyecektir” görüşünü savunan bu savaş kundakçısı, “Tek başına güç kullanımı da görevi tamamlamayacaktır. Ordunun yapabileceği en önemli şey dostları ve ittifak ülkelerini kendilerini savunmaya ve yönetmeye hazırlamaktır” diyor.

Irak’taki son gelişmeler, bu planın uygulanmaya konulduğunu gösteriyor.

İşgal güçleri, kukla yönetime bağlı kolluk kuvvetlerinin de katılımıyla direnişin halen güçlü olduğu Diyala bölgesine geniş çaplı bir saldırı başlattı. Bu saldırıyla direnişçileri güçten düşürmeyi uman işgalciler, aynı anda Iraklı burjuva sınıflarla çok yönlü pazarlıklara da hız vermiş bulunuyorlar. Nitekim Bağdat’taki kukla yönetimin neo-faşist çetenin Washington’daki şefleriyle anlaşma imzalamak üzere olduğu bildiriliyor.

Direnişi ezip kukla yönetimle anlaşma imzalamanın Irak’ı sömürgeleştirmenin zeminini hazırlayacağını varsayan işgalciler ile soysuz işbirlikçilerinin işi o kadar kolay değil.

Direnişi hedef alan saldırıların yoğunlaştığı günlerde Suriye’nin başkenti Şam’da dört gün süren bir toplantı düzenleyen İslam Alimleri Birliği, konuyla ilgili bir açıklama yayınladı. Irak’taki Amerikan işgaline son vermenin tek yolunun “direniş” olduğu belirtilen açıklamada, Arap ülkelerine Irak’taki “işgal karşıtı” güçleri desteklemeleri çağrısında bulunuldu.

Bu arada Sadr Hareketi’nin lideri Mukteda Es Sadr da, konuyla ilgili yazılı açıklama yaparak, “Irak hükümetini ABD ile anlaşma imzalamamaya çağırıyorum; anlaşmayı imzalamaması halinde hükümeti hem siyasi düzeyde hem de halk nezdindinde desteklemeye hazırım” dedi. Iraklı din adamlarını, “işgalcilerle hükümet arasında, ne konuda olursa olsun, herhangi bir anlaşma imzalanmaması konusunda fikirlerini açıkça söylemeye” davet eden Sadr, açıklamasında, “Irak halkını siyasi düzeyde ve barışçı yollarla bu anlaşmaya karşı çıkmaya çağırıyorum” ifadesine de yer verdi.

Washington’daki neo-faşist çete ile Bağdat’taki işbirlikçilerin işini zorlaştıran bir diğer önemli etken, Irak halklarının tutumudur. Irak’ta bulunan BBC muhabirinin gözlemleri, halkların sömürgeciliği reddetme eğilimine işaret ediyor:

“Bu anlaşmanın ayrıntıları ilk belirginleştiğinde milliyetçi bir tepki yarattı ülke çapında. Iraklıların birçoğu bu anlaşmanın, İngiltere’yle 1930’da imzaladıkları anlaşma gibi olmasından korkuyor. Sözkonusu anlaşma ile Irak kâğıt üzerinde hükümran bir devlet kalmış ama fiilen bir sömürge olmuştu.”

Halkları köleleştirme seferini başarıya ulaştırabilmek için çırpınan savaş kundakçıları ile hem yönetimdeki etkilerini genişletmek hem ülke yağmasından daha büyük pay almak peşinde olan Irak burjuvazisinin çıkarları bazı bakımlardan çakışıyor. Pentagon’un açıkladığı stratejiyi birlikte yürütmelerinin arka planında bu kirli çıkar birliği yatıyor.

Irak halklarının ortak çıkarları, demek oluyor ki, özgürleşebilmelerinin yolu ise, emperyalist işgalcilere ve onların düşkün işbirlikçilerine karşı her yola başvurarak direnişi büyütmekten geçiyor.

 

Afganistan’daki işgalci NATO güçleri tahkim ediliyor!

Washington’dan yapılan uğursuz açıklamalarda, emperyalist orduların işgali altındaki Afganistan ve Irak’ta savaşı tırmandıracağı ilan edildi. Nitekim Irak’ta kukla rejime bağlı güçlerin de katılımıyla yapılan saldırılarda belirgin bir atış olduğu gözlenirken, Afganistan’da sivil halkı katletmeye devam eden halkların cellâdı NATO’ya bağlı birliklerin yeni savaş uçaklarıyla tahkim edilmesi için hazırlıklar yapılıyor.

ABD savaş makinesinin Irak bataklığına saplanması, halkları köleleştirme planı çerçevesinde yeni cepheler açılmasını ve planın başarıya ulaşmasını engelledi. Irak’ın yanısıra savaş aygıtı NATO’nun Afganistan’da yaşadığı rezaletler, geçen yıldan beri savaş kundakçılarını belirgin biçimde rahatsız etmeye başlamıştı. Durumun vahametini gören Brüksel’deki NATO şefleri, Afganistan’a takviye güç gönderilmesi için aylarca çırpınıp durdu. Buna rağmen aygıta üye devletler, savaş bölgesine asker göndermeyi göze almakta zorlandılar. Nihayet emperyalist hevesleri güçlü Almanya dışındaki aygıt üyelerinin gönderdiği asker sayısı sembolik sınırlarda kaldı.

Bu kadarlık destek bile, Afganistan’da alınacak bir yenilginin NATO’nun caydırıcılığını zedeleyeceği uyarısında bulunan Brüksel’deki şeflerin, bunun “uygar batı” için alçaltıcı bir durum olacağını, dahası böyle bir hezimetten sonra “terörü” kontrol etmenin mümkün olmayacağını önemle hatırlattıktan sonra sağlanabilmişti.

Aradan geçen 6 aya yakın sürede, yapılan tahkimatın pek bir işe yaramadığı, NATO güdümündeki işgalci güçlerin kayıplarındaki artışın devam etmesinden de anlaşılıyor. Başkent Kabil’in bazı bölgeleri dahil olmak üzere denetlenebilen alanların halen çok sınırlı olması da, işgal güçlerinin kayda bir başarıyla ulaşmaktan yoksun olduğunun göstergesidir. Nitekim Afganistan’daki “yardım kuruluşları” da, pek çok alanın çalışma yürütmek için güvenli olmadığını dile getirerek, NATO’nun Afganistan’daki başarısızlığını teyit ediyorlar.

Emperyalistlerin tetikçiliğini yapan NATO’nun Afganistan’da utanç verici bir yenilgiyle yüzyüze kalmasını önlemeye çalışan ABD ile suç ortakları, halkları hedef alan vahşi savaşı tırmandırmak dışında bir seçenek sunamıyor. Bu çerçevede Afganistan halkları üzerine bomba yağdırsın diye yeni savaş uçaklarıyla NATO birliklerini güçlendirmeye karar veren işgalci zorbalar, önemli bir bölümü Alman ordusu mensupları tarafından kullanılan AWACS savaş uçaklarını Afganistan’a göndermeye hazırlanıyorlar.

Bu arada Afganistan’daki başarısızlık, Pakistan’daki Amerikancı rejimin de tetikçiliğe zorlamasın gündeme getiriyor. Nitekim Washington’a bir ziyaret gerçekleştiren Pakistan’ın yeni başbakanı Yusuf Rıza Gilani’nin ABD’ye, “aşırılar ve teröristlere karşı savaşta kararlı oldukları” teminatı verdiği bildiriliyor. Görünen o ki, Pakistan’ın yeni başbakanı, savaş kundakçılarının baskılarına karşı direnme iradesinden yoksundur. Zira hem emperyalist orduların “Taliban güçlerini yok etmek” gerekçesiyle Pakistan topraklarını bombalaması, hem Pakistan ordusunun NATO hizmetinde tetikçiliğe koşulması, bu ülkenin geleceği açısından ciddi riskler içermektedir. Hal böyleyken, Pakistan başbakanının ABD’ye güvenceler vermesi, ancak ciddi bir baskıyla karşı karşıya kalmasıyla açıklanabilir.

Ortaçağ karanlığına sürüklenen Afganistan’a yeni AWACS savaş uçaklarının gönderilmesi, bu ülkede yaşayan hakların başına daha çok bomba yağdırılacağı anlamına geliyor. Deneyimler gösteriyor ki, emperyalistlerin yenilgilerini geciktirmek için başvurdukları yol, şiddeti vahşette sınır tanımayacak boyutlar taşımak olmuştur. Cezayir’den Vietnam’a, Çin’den Filistin’e uygulanan yöntem bu olmuştur. Ancak aynı deneyimler, saldırganlaşmanın işgalcileri yenilmekten kurtarmaya yetmediğini de defalarca kanıtlamıştır.