15 EKİM 2005 Sayı: 2005/41 (41)

  Kızıl Bayrak'tan
  Ordu AŞ'nin önlenemez yükselişinin gerisinde ne var?
  Yağma sofrasından yağlı parçalar generallere
  AB tartışmaları ve işçi sınıfı
  AB süreci ve "demokratikleşme" yalanları
  Kamu Personel Rejimi Kanun Taslağı açıklandı
Mortgage sistemi: Yeni bir soygun kapısı
TMMOB mitingi Ankara'da yapıldı
  Liberal Avrupa'ya karşı sosyal Avrupa sahte söylemi; DİSK durumdan vazife çıkartıyor
  Avrupa Birliği, müzakere süreci ve DİSK'in tutumu: Yeni olan ne? / Y. Akkaya
  Yerli sermaye tartışmaları üzerine
  Serna/Seral Tekstil işçileri: Gelecek ellerimizdedir!
  Ekim Gençliği: Birleşik, kitlesel ve devrimci bir 6 Kasım için ileri!
  Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu/4 :"Demokrasinin sınırlarını genişletme" programı / Orta sayfa
  Ekim Gençliği'nden açıklama: Soruşturmalar, baskılar, gözaltılar bizleri yıldıramaz!

  Çukurova Üniversitesi'nde resmi açılış protesto edildi

  Filistinli örgütler silah bırakmayı reddetti
  Irak'ı "anayasa" değil birleşik anti-emperyalist direniş kurtarabilir!
  Bush'un "terörle savaş" konuşması: Sıkışmışlık ve saldırganlık
  İran: "Tüm nükleer silahlar yokedilsin!"
  AB ülkelerinde sınıf çatışmaları keskinleşiyor
  Kapitalizm yoksulluk dağıtmaya devam ediyor
  Kürkçüler cezaevinde baskı ve işkence
  Lastik-İş İstanbul Şube Genel Kurulu'nun gösterdikleri
  Bültenlerden / Ankara İşçi Bülteni
  Bültenlerden / Topkapı İşçileri Bülteni
  İnsanlığın virüsü sermaye düzenidir
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Çocuk ve genç işçiler baskı, angarya ve sömürü koşullarında çalışıyorlar

Çocuk işçiler ve çıraklar yoğun bir baskı ve sömürü koşullarında çalışıyorlar. Çocuk işçileri erken yaşta fabrikalara iten nedenlerin başında ekonomik sıkıntılar gelmektedir. Bu zorluğu kendi çıkarları için kullanan asalak patronlar çocuk işçileri vahşi sömürü koşullarında çalıştırmaktadır. Düşük ücret, sigortasız, güvencesiz çalıştırma, angarya, baskı, dayak, hakaret gibi insanlık dışı yöntemler çocuk işçilerin karşılaştığı uygulamalardır.

Yanısıra meslek lisesi girişli stajyer öğrenciler de patronlar tarafından azgınca sömürülmektedirler.

OSTİM'de de çok sayıda genç işçi, meslek lisesi öğrencisi çırak olarak çalışmaktadır. Çeşitli nedenlerle okulunu yarım bırakmak zorunda kalan genç işçiler sanayinin zor çalışma şartları altında ailelerinin geçimine yardımcı olmak için kölece koşullara razı olmaktadır. Patronlar çocuk işçi çalıştırarak, hem sigorta primi gibi “yük”lerden kurtulmuş oluyorlar, hem de asgari ücretin de altında çalıştırarak ucuz işgücü üzerinden kârlarına kâr katıyorlar. Ayrıca çocuk işçilerin herhangi bir iş güvencesi olmadığı için rahatlıkla işten atabiliyorlar.

Çocuk işçiler bu koşullar altında çalışmak durumunda kalıyorlar. Patronlar “meslek öğretiyoruz” diye yapmadıklarını bırakmıyor, onları her türlü işlerinde kullanıyorlar. Genç işçilerse işlerini kaybetmemek için bu duruma katlanmak zorunda kalıyorlar. Yasalarda 14 yaşın altında çocuk işçi çalıştırılmasının yasak olduğu yazmaktadır. Fakat biz çalıştığımız fabrikalardan da biliriz ki, 14 yaşın çok altındaki çocuklar, çok ağır koşullarda çalıştırılmaktadır. Fakat buna rağmen Çalışma Bakanlığı ve iş müfettişleri bu konuda dişe dokunur bir şey yapmamaktadırlar. Yasalarda çocuk işçilerin haklarını koruyan hükümler olmasına rağmen bunların da neredeyse hiçbiri uygulanmamaktadır.

Meslek liseleri öğrencileri diğerlerine göre nispeten şanslı olmasına rağmen onlar da staj adı altında yoğun bir sömürüye maruz kalıyorlar. Staj zorunlu olduğu için patronlar keyfilikte sınır tanımıyorlar. Ne kadar angarya varsa, hepsini stajyer öğrencilere yaptırıyorlar.

Çocuk işgücünün ucuz olması, patronların mevcut ücret politikasını da belirliyor. Patronlar çocuk işçileri bize karşı kullanarak bizlerin de ücretlerini düşük tutmaya çalışıyorlar. Oyun çağında olması gereken çocuk işçiler, ağır çalışma koşulları altında ve patroların/ustabaşıların dayağına maruz kalıyorlar.

Tüm bu azgın sömürü koşullarını değiştirmek bizlerin ellerindedir. Bizim de çocuklarımızın şeker yiyebileceği günler ancak işçilerin kuracağı bir dünyada mümkündür.

OSTİM'de çalışan bir işçi

(Ankara İşçi Bülteni'nin Ekim ‘05 tarihli son sayısından alınmıştır...)

-----------------------------------------------------------------------------------------

Kayıtdışı ekonomi büyüyor

Türk-İş tarafından yapılan son araştırmaya göre Türkiye'de kayıtdışı ekonomi toplam ekonominin %45'ini oluşturmaktadır. Aynı araştırmaya göre 4.5 milyon işçi de kaçak çalıştırılmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre, toplam çalışan nüfusun 10 milyon olduğu düşünülürse olayın boyutları daha iyi anlaşılır. Kayıtdışı çalıştırılan 4.5 milyon işçiden 2 milyon 500 bini tekstil, konfeksiyon ve deri işkollarında çalışmaktadır.

Kayıtdışı çalıştırmanın nedenleri

Kayıtdışı ekonominin en önemli nedeni, temelinde kâr mantığı olan kapitalist sistemin kendisidir. Sermaye sınıfı, pazar payını artırmak ve diğer firmalarla rekabet edebilmek için maliyeti düşürmek ister. Bunun en kolay yolu ise işçilere düşük ücret vermek, sigortalarını yapmamak, bir başka deyişle kayıtdışı çalıştırmak ve çalışma saatlerini arttırmaktır. Kayıtdışı çalıştırma ‘90'lı yıllardan sonra yaygınlık kazanmaya başladı. İşçi sınıfının örgütsüzleştirilmesiyle hız kazanan kayıtdışı çalıştırma sonucu milyonlarca işçi geleceksiz ve güvencesiz bir yaşama mahkum ediliyor.

Kayıtdışı ekonomi örgütsüz işçilere ihtiyaç duyar. Bunun için de her an çalışmaya hazır işsizler ordusunun yaratılması gerekir. İşsizler ordusu yaratmanın ise birkaç yolu vardır: Devlete ait işletmeleri özelleştirmek, okula gitmesi gereken çocukları çalıştırmak, esnek çalışma koşullarını dayatmak.

Son dönemde hız verilen özelleştirmelerle birlikte binlerce işçi, işsizler ordusuna dahil edildi. Çalışma Bakanı Başesgioğlu dahi özelleştirmelerden sonra işsizliğin arttığını itiraf etmektedir. Özelleştirme sadece işsizliği artırmamakta, düşük ücretle çalışmayı da yaygınlaştırmaktadır. Özelleştirilen işyerlerinde önce işçilerin bir kısmı atılmakta, ardından düşük ücretle yeni işçiler alınmaktadır.

Patronlar 4688 sayılı İş Kanunu'nda yasalaştırdıkları esnek çalıştırma biçimlerini de sonuna kadar kullanmaktadır. Çalışma süreleri artırılarak üç işçinin işi tek işçiye yaptırılmaktadır.

Tüm bunların ise bir tek nedeni bulunmaktadır: Ne kadar çok kişi çalışmaya hazır hale getirilirse, işsiz sayısı ne kadar artarsa patronlar o kadar az ücretle bizi çalıştırabilirler. Sigortasız, düşük ücretle çalışmak istemediğimizi söylediğimizde ise “dışarıda bu işi yapacak milyonlarca işçi var” diyerek kapıyı gösterirler. Hiçbirimiz kendi rızamızla sigortasız, işgüvencesiz, sosyal haklardan mahrum çalışmak istemeyiz. Ancak sermaye düzeninin yarattığı ekonomik koşullar, eve ekmek götürme zorunluluğu bizi buna mecbur kılar.

Bizi köleliğe zorlayan bu koşullara son vermenin yolu yanımızdaki işçi kardeşlerimize güvenmekten, haklarımızı kazanmak için birlikte mücadele etmekten geçmektedir.

Bir tekstil işçisi

(Ankara İşçi Bülteni'nin Ekim ‘05 tarihli son sayısından alınmıştır...)