15 EKİM 2005 Sayı: 2005/41 (41)

  Kızıl Bayrak'tan
  Ordu AŞ'nin önlenemez yükselişinin gerisinde ne var?
  Yağma sofrasından yağlı parçalar generallere
  AB tartışmaları ve işçi sınıfı
  AB süreci ve "demokratikleşme" yalanları
  Kamu Personel Rejimi Kanun Taslağı açıklandı
Mortgage sistemi: Yeni bir soygun kapısı
TMMOB mitingi Ankara'da yapıldı
  Liberal Avrupa'ya karşı sosyal Avrupa sahte söylemi; DİSK durumdan vazife çıkartıyor
  Avrupa Birliği, müzakere süreci ve DİSK'in tutumu: Yeni olan ne? / Y. Akkaya
  Yerli sermaye tartışmaları üzerine
  Serna/Seral Tekstil işçileri: Gelecek ellerimizdedir!
  Ekim Gençliği: Birleşik, kitlesel ve devrimci bir 6 Kasım için ileri!
  Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu/4 :"Demokrasinin sınırlarını genişletme" programı / Orta sayfa
  Ekim Gençliği'nden açıklama: Soruşturmalar, baskılar, gözaltılar bizleri yıldıramaz!

  Çukurova Üniversitesi'nde resmi açılış protesto edildi

  Filistinli örgütler silah bırakmayı reddetti
  Irak'ı "anayasa" değil birleşik anti-emperyalist direniş kurtarabilir!
  Bush'un "terörle savaş" konuşması: Sıkışmışlık ve saldırganlık
  İran: "Tüm nükleer silahlar yokedilsin!"
  AB ülkelerinde sınıf çatışmaları keskinleşiyor
  Kapitalizm yoksulluk dağıtmaya devam ediyor
  Kürkçüler cezaevinde baskı ve işkence
  Lastik-İş İstanbul Şube Genel Kurulu'nun gösterdikleri
  Bültenlerden / Ankara İşçi Bülteni
  Bültenlerden / Topkapı İşçileri Bülteni
  İnsanlığın virüsü sermaye düzenidir
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İran halkından emperyalist dayatmaya karşı gösteriler...

İran: “Tüm nükleer silahlar yokedilsin!”

Washington, Londra, Tel Aviv kaynaklı tehditlere göğüs geren İran, kararlı tutumunu sürdürüyor. Bu arada farklı hesaplar peşinde koşan AB'nin baskılarına da boyun eğmeyen Tahran yönetimine, Suudi rejiminden de suçlama geldi. Bu has Amerikan uşaklarına göre, İran, “Irak'ın içişlerine karışmaktan vazgeçmeli”dir. Son günlerde yönetimin yanısıra İran halkı da baskılara tepki gösteriyor. Bu çerçevede emperyalist-siyonist güçleri protesto eden pek çok gösteri yapıldı.

Bush'un “fino köpeği” sahnede

Irak işgaline onbinlerce askerle katılan ABD emperyalizminin suç ortağı İngiliz yönetimi de İran'a yeni suçlamalarda bulundu. Şii Araplar'ın yaşadığı bölgedeki işgalci İngiliz ordusunun son günlerde kayıpları artınca, Blair yönetimi “sorumluluğu” İran'la Lübnan Hizbullah'ı üzerine atmaya çalışıyor.

Adı açıklanmayan bir İngiliz yetkili, son dönemlerde Irak'ın güneyinde İngiliz askerlerine yönelik saldırılarda zırh delici patlayıcılar ile kullanımı uzmanlık isteyen kızıl ötesi kontrol mekanizmalarının yeraldığını söyledi. Bu saldırılar nedeniyle 8 İngiliz askerinin öldüğünü hatırlatan yetkili, bu silahların Lübnan'da Hizbullah tarafından da kullanıldığını belirtti Aynı yetkili, “İran Devrim Muhafızları unsurlarının da direnişe karışmış olabileceğine ilişkin bazı emareler bulunduğunu” öne sürdü.

İran hükümeti ise iddiaları sert bir dille yalanladı. İran'ın Londra Büyükelçiliği'nden yapılan açıklamada, “Irak'ın istikrarının İran için çok önemli olduğu” belirtilerek, iddiaların asılsız olduğu vurgulandı. Britanya'nın iddialarıyla ilgili bir açıklama yapan Beyrut'taki Hizbullah parlamentosunun üyelerinden Hasan Hoballah, Irak'taki direnişçilerle bağlantıları olduğu iddialarını yalanlayarak, İngiltere'nin Irak'taki başarısızlığını bu şekilde gözlerden saklamaya çalıştığını dile getirdi.

İran'dan çağrı

İran'ın suçlandığı esas mesele Irak'ın içişlerine karışması değil. İran, nükleer silaha sahip olmak istediği savıyla ABD, AB, BM, İsrail gibi gerici güçlerin suçlamalarına maruz kalıyor. Bu suçlamaların giderek yoğunlaşması üzerine İran, dünyaya açık bir çağrıda bulundu. İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hamid Rıza Asefi, dünyadaki tüm nükleer silahların yokedilmesi için evrensel bir girişimde bulunulması gerektiğini söyledi. Asefi, ABD'nin İran hakkında endişeleri olduğunu hatırlatarak, “ABD'nin sadece İran konusunda endişesi var, ama bütün dünya ABD hakkında endişelidir” dedi. Asefi, “ABD nükleer silahların kötü olduğunu söylüyor. Eğer bu silahlar kötüyse niçin ABD, İsrail ve bazı Avrupa ülkeleri bu silahlara sahipler? Neden silahların yokedilmesi için bir girişimde bulunmuyorlar?” diye sordu.

Asefi'nin çağrısı emperyalist-siyonist güçlerin ikiyüzlülüğünü ortaya sererken, İran Dışişleri Bakanı da ABD'nin “evrensel diktatörlük peşinde olduğunu” vurguladı.

İran halkı seyirci kalmıyor

Emperyalist-siyonist kuşatmaya tepki gösteren İran halkı da, Tahran yönetiminin nükleer programını destekleyen eylemlerini sürdürüyor. İranlılar son olarak başkent Tahran'da cuma namazı çıkışında hükümetin nükleer programını destekleyen bir eylem düzenlediler.

Eylemde “ABD'ye, İsrail'e, Bush'a ölüm!”, “Nükleer enerji hakkımız!” şeklinde sloganlar atıldı. Nükleer enerji eylemini, İngiliz Elçiliği önünde düzenlenen bir başka gösteri izledi. Gösteri, Irak'ın içişlerine karıştığı gerekçesiyle İran'ı suçlayan İngiltere'yi hedef aldı. Göstericiler “İngiltere'ye ölüm!” şeklinde slogan atarak tepkilerini dile getirdiler.

Gerici kuşatmaya karşı duran İran yönetimi halkın bir kesiminden destek almasına rağmen AB emperyalistleriyle anlaşmanın yolunu arıyor. Örneğin nükleer silah peşinde olmadıklarını dile getiren Asefi, İran'ın nükleer programı konusundaki sorunun sadece müzakereyle çözüleceğini dile getirirken, başka bir İranlı yetkili de, AB ülkeleriyle nükleer müzakerelerin devam etmesi noktasında iyimser olduklarını belirtti.

Emperyalist-siyonist zorbalar, İran'a diz çöktüremedikleri için bölge halklarını hedef alan saldırgan tacizlere devam edeceklerdir. Bu saldırganlık sadece İran halkının değil tüm bölge halklarının geleceğini tehdit etmektedir.

----------------------------------------------------------------------------------------

Pakistan'da onbinlerce yoksul enkaz altında...

Emperyalizmin uşağı devlet acz içinde

Pakistan depreminin görüntüleri, haberleri ne kadar tanıdık geliyor! Sanki ‘99'un İzmit'ini, Bolu'sunu izliyoruz. Sanki Pakistan'ı değil Türkiye'yi izliyoruz.

Deprem depremdir, her yerde benzer felaket görüntüleri izlenecek elbette diyenler çıkabilir. Ancak depremin dünyanın her yanında benzer felaketlerle sonuçlanmadığı defalarca görülmüş bulunuyor. Benzer felaketlerle sonuçlanan ülkeler, Pakistan ve Türkiye gibi pek çok yönden benzerlik taşıyanlar oluyor sadece. Bu ise tek başına ülkenin yoksulluğuyla açıklanabilir bir durum değil. Çünkü dünyanın en zengini olmakla övünen ABD'de bir kasırganın yol açtığı felaketi de gördü dünya.

Demek ki söz konusu olan zenginlik içinde yoksulluktur. ABD, kasırga öncesi ve sonrasında kendi yoksullarına elini uzatmadı. Marmara depreminde Türk devleti yapmıştı aynısını, şimdi de Pakistan devletinin yaptığı görülüyor. Keşmir'in Pakistan'ın (ve Hindistan'ın) en yoksul bölgelerinin başında geldiği söyleniyor. Keşmir'in başkenti Muzafferabad'ın “yüzde 70'inin yıkıldığını, depremden zarar görmeyen ev, etkilenmeyen aile bulunmadığı”nı Pakistan Ordu Sözcüsü General Şevket Sultan bizzat açıklıyor. Ve hiç utanıp sıkılmadan “deprem sonucu bir neslin kaybedildiğini” söyleyebiliyor.

Pakistan'da bir nesil okul enkazları altında, halen yarısı canlı kurtarılmayı bekleyerek yok oluyor. Çünkü kurtarılmayacaklar. Pakistan yetkililerinin açıklamalarındaki esef sözde kalmaya mahkum. Bu nesli gerçekten kaybetmek istemeyen bir rejim elindeki tüm güçleri seferber eder. Ölümler sadece yıkım sırasındakilerle sınırlı kalır. Oysa bizde de olduğu gibi ölümlerin yarısından fazlası arama kurtarma çalışmalarının zayıflığı nedeniyle yaşanıyor. Halkın, felakete çok yavaş ve etkisiz yanıt verildiğini düşündüğü, kurtarma ekiplerinin ulaşmadığı bölgelerde, kazma küreklerle enkaz altındakilere kendilerinin ulaşmaya çalıştığı haberleri yansıyor.

Tıpkı Türkiye'de olduğu gibi Pakistan'da da yönetim askeri bir ağırlık altında. Dolayısıyla, yine bizde olduğu gibi ülkenin başına gelen tüm felaketlerden en başta ordunun sorumlu tutulması gerekiyor. Amerikan işbirlikçiliğinden Hindistan'la nükleer silah yarışçılığına kadar bir dizi hayati konuda, ilk ve son karar mercii ordu olduğuna göre, ülkedeki yoksulluğun sorumlusu da ordudur. Bölgede tetikçiliğine, işbirlikçiliğine soyundukları ABD emperyalizmi, başlarına gelen bu felaket sırasında, en yoksul komşularından bile az bir yardım için söz vermiş bulunuyor. Örneğin Azerbaycan'ın 500 bin dolarlık mali yardım yapacağını duyurduğu yerde ABD yönetimi Pakistan'a 100 bin dolar göndereceğini açıklamış. Yine örneğin Çin 6.2 milyon dolar yardım taahhüt ederken; ABD, İngiltere, Çek Cumhuriyeti ve Avustralya toplam 2.46 milyon dolar yardım sözü veriyorlar. Onlar söz veredursun, Azerbaycan Sağlık Bakanlığı, arama kurtarma, ilkyardım ve 15 doktorun bulunduğu sağlık ekipleriyle birlikte ilaç ve tıbbi malzemenin Pakistan'a gönderildiğini açıkladı. 21 elemanı, 2 sahra hastanesi ve 2 ton malzemeyle İspanya'dan Sınır Tanımayan İtfaiyeciler örgütü, 50 kişilik acil müdahale ekibiyle de Çin İslamabad'a ulaştı.

Keşmir'i yerle bir eden depremin şimdiden Müşerref rejimini sallamaya başladığı yorumları yapılıyor. Yaşanan felaket Pakistan halkına kendi yöneticileriyle birlikte emperyalistlerin de gerçek yüzünü gösterebilirse eğer, bu onlar için önemli bir kazanım olacaktır.