İsrail ordusunun vahşi yıkım ve katliamlarıyla hep gündemde olan Filistin, son günlerde siyonist saldırıların yanısıra iç sorunlarla da boğuşuyor. Emperyalist güçler, BMnin yanısıra Mısır ve Ürdün gibi gerici işbirlikçi rejimlerin Arafat üzerindeki baskıları artırması, Filistinin iç sorunlarına ivme kattı. Bu gerici güçler ABD-İsrail zorbalarıyla iyi geçinen bir Filistin yönetimini dayatıyorlar. Bu dayatmaları da güya barışa katkıda bulunmak adına yaptıklarını iddia ediyorlar.
Filistini kuşatan gerici güçler, Filistin yönetimindeki çarpıklıkları da kullanarak sık sık demokratik reformlar yapılması gerektiğini dile getiriyorlar. Bu dayatmaların asıl amacı, hem Arafatın hem de direnişçi kesimlerin Filistin yönetimi üzerindeki etkisini kırmaktır. Filistin yönetimindeki yolsuzluklara da dikkat çeken bu gerici güçler, kasap Şaron hakkında açılan rüşvet davalarının sözünü bile etmediler. Bu aynı güçler, İsrailin barbarca katliamlarına ses çıkarmayıp, Arafattan demokratikleşme adımları atmasını talep edecek kadar da düşkündürler.
Gerçekte bu gerici güçlerin tümü de Filistin halkının düşmanıdır. İstedikleri barış değil, Filistin halkını köleliğe mahkum etmektir. Emperyalistler ile BM her zaman siyonist devletin hamiliğini yapmıştır. Mısır ve Ürdün rejimleri ise Filistin halkına ihanet eden Arap devletlerinin başında gelir. Kokuşmuş Ürdün rejimi, 1970 Kara Eylül katliamıyla, Filistin gerilla hareketine ilk ağır darbeyi vuran güçtür. Tabii CİA ve MOSSADın katkılarıyla. ABD emperyalizminin planı çerçevesinde Kasım 1977de Tel Avive giden Mısır devlet başkanı Enver Sedat da, İsraille anlaşarak Filistin halkını sırtından hançerlemiştir.
Yıllardır siyonist ordunun kuşatma altında tuttuğu Ramallahtaki karargahında yaşamaya zorlanan Arafat, Gazze Şeridine bile gidemiyor. Filistin Özerk Yönetimi de İsrail ordusunun sistematik saldırıları sonucu felce uğratılmıştır. Altyapı tesisleri tahrip edilmiş, eğitim, sağlık, iletişim gibi önemli kurumları büyük ölçüde işlevsizleştirilmiş, ekonomik açıdan da iflasın eşiğine getirilmiş bir ülke yönetimin başında bulunuyor. Filistin yöneticilerinin yaşadığı yozlaşma da bu sorunların tuzu-biberi.
Arafat reformlara, yeğeni general Musa Arafatı Gazze Güvenlik Şefi atayarak başladı. Ancak bu atama, Arafatın kendi örgütü El Fetih dahil Filistinlilerin büyük tepkisiyle karşılandı. Filistinli örgütler, Musa Arafatın yolsuzlukla özdeşleşmiş bir isim olduğunu vurgulayarak, görevden alınmasını talep ettiler. Gazze Şeridinde gösteri yapan binlerce silahlı Filistinli, Arafattan yeni güvenlik şefini görevden almasını talep etti. Bu arada adı yolsuzluklara karışan Gazze polis şefi de kaçırıldı. Han Yunustaki istihbarat bürolarına saldıran El Aksa Şehitleri Tugayı militanları binayı ateşe verdiler. Silahlı çatışma boyutuna varan olaylarda 18 kişi yaralandı.
Tepkiler üzerine geri adım atan Arafat, hem serbest bırakılan Gazze polis şefini, hem de yeğenini görevden almak zorunda kaldı. Arafat, kendisinin emriyle görevden ayrılan Tuğgeneral Abdürrezzak Mecidiyi de telefonla arayarak, görevine dönmesini istedi.
Gelişmeler üzerine Başbakan Ahmet Kurey ve diğer üst düzey güvenlik şeflerinin istifa etmesi Arafat tarafından kabul edilmedi.
Gelişmeler üzerine 13 Filistinli örgüt, ortak bir bildiri yayınlayarak, Gazze Şeridindeki güvenlik zaafının giderilmesi, güvenlik birimlerinde reform yapılması ve yolsuzlukla mücadele edilmesi için, ulusal birlik hükümeti kurulmasını istedi.
Filistinlilerin yaşadığı iç çatışmalar siyonistler tarafından sevinçle karşılandı. Yıllardır Filistinlileri birbirine düşürmek için yoğun çaba harcayan Şaron ve çetesinin memnun olması anlaşılır. Zira Filistinde iç sorunların yaşanması işgal karşıtı direnişi zayıflatır. Nitekim siyonist Haaretz gazetesi Filistinde iç savaş olasılığına değinerek, bunun ne İsrail, ne de Filistinliler için kötü bir şey olmadığını iddia etti. Yazıda, Bu İsrail için iyi bir senaryo: Bölünmüş bir düşman, İsraile karşı savaşı sürdürmekte daha az yetenekli olacaktır denildi.
Filistin halkının cellatları da fırsatı değerlendirmekte gecikmediler. Kasap Şaron, yaptığı açıklamada, Bu olaylar, Filistin tarafında muhatabımız olacak kimsenin bulunmadığını kanıtlıyor diye konuştu. Savunma Bakanı Şaul Mofaz ise bölünmeyi derinleştirmeye çalıştı. Mofaz, Arafat, bir reform illüzyonu yaratmaya çalışıyor. Ama aslında reform falan yok. Eski oyuncuların rol aldığı bir müzikal izliyoruz dedi. Bu arada İsrail ile örtülü ilişkilere sahip olduğu bilinen eski Filistin güvenlik şefi Muhammed Dahlanın da sorunu körüklemek için uğraştığına dikkat çeken yorumlar yapıldı.
Filistindeki zengin sınıflar adına hareket eden bazı çevreler (ki bunlar önemli ölçüde El Fetih içinde yeralıyorlar) ne pahasına olursa olsun emperyalist-siyonist dayatmalara boyun eğilmesini istiyorlar. ABD-İsrail, Mısır-Ürdün gibi gerici güçlerden destek gören bu çevreler, Arafat üzerinde de baskı kuruyorlar. Öyle ki, sadece kendi sınıfsal çıkarlarını düşünen kimileri tecrit duvarına malzeme satacak kadar soysuzlaşmıştır.
Buna karşın Filistin halkı yolsuzluğa batmış yöneticilere tepki duyuyor. El Fetihin özellikle gençlikten oluşan silahlı kanadı El Aksa Şehitleri Tugayı da direnişten yana tavır alıyor. Bu iki eğilim, El Fetihte bir iç çatışmanın nesnel zeminini oluşturuyor.
Filistin direnişi zorlu bir süreçten geçiyor. Henüz kitlelerle buluşmuş devrimci bir önderlikten yoksunluk nedeniyle iç çatışma riskiyle karşı karşıya bulunuyor. Bu yönüyle her zamankinden daha çok enternasyonal dayanışmaya ihtiyacı var.
Elbette her halk direnişi kendi devrimci önderliğini yaratma potansiyelini içinde taşır. Ancak boğucu emperyalist-siyonist-gerici kuşatmaya bir de iç çatışmalar eklenirse, bunun nereye varacağını kestirmek güç. Filistinli taraflar olası bir iç çatışmayı önlemek için hassas davransalar da, bu nesnel zemin varolduğu sürece böyle bir risk vardır.
9 Temmuz tarihinde Laheyde toplanan Uluslararası Adalet Divanı, İsrailin inşa ettiği tecrit duvarının yasadışı olduğuna karar vererek, yıkılması yönünde görüş belirtmişti. Bekleneceği gibi siyonist devlet, bu karara uymayarak duvar inşaatına ara vermeden devam etti.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Uluslararası Adalet Divanı kararını 6ya karşı 150 oyla kabul etti. Bunun üzerine titrek bir açıklama yapan BM Genel Sekreteri Kofi Annan, İsrailin, Batı Şeriada inşa ettiği güvenlik duvarının bir kısmının yıkılmasına ilişkin görüş bildiren Uluslararası Adalet Divanının bu görüşünü dikkate alması gerektiğini söyleyebildi.
BM Genel Kurulunda alınan karar, bir kez daha siyonist İsrailin gayri meşru, terörist bir devlet olduğunun göstergesi oldu. Amerikan-İngiliz emperyalistleri ile birkaç önemsiz devlet dışında, siyonistlere açıktan arka çıkabilecek kimse kalmamıştır. Filistin tarafından sunulan tasarıda çeşitli değişiklikler yapan AB ülkeleri bile, karar lehine oy kullanmak zorunda kaldılar.
Birleşmiş Milletler Genel Kurul kararlarının yaptırımı bulunmuyor, ancak sembolik bir önem taşıyor. Bundan dolayı İsrailin bu karara da uyması beklenmiyor. Nitekim kararın açıklanmasından sonra bir açıklama yapan İsrailin BMdeki daimi temsilcisi Dan Gillerman, siyonistlerin her zamanki küstah üslubunu bir kez daha sergiledi. Ülkesinin karara uymayacağını ve duvarın inşaatının süreceğini bildiren Gillerman, Tanrıya şükürler olsun ki, İsrail ve Musevi halkının kaderi, bu salonda kararlaştırılmıyor diyerek, BMyi dikkate almadıklarını kaba bir şekilde açıklamıştır.
Karara karşı oy kullanan ABD emperyalizmi de İsrail aleyhine alınan karardan duyduğu rahatsızlığı hemen dile getirdi. Tabii her zamanki ikiyüzlü söylemler eşliğinde. Sözde bu karar barış sürecine olumsuz etki edecekmiş. Bu haydut çetesi, Filistin halkının gettolara hapsedilmesini kirli barışlarının güvencesi sayıyor.
Arsızlıkta sınır tanımayan İsrail, Batı Şeriada inşa ettiği duvarın yıkılması yönündeki Birleşmiş Milletler kararına destek veren Avrupa Birliğini protesto etmek için 3 Avrupa büyükelçisini Dışişleri Bakanlığına çağırdı. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı büyükelçiliklere, Avrupa Birliğinin verdiği destekten dolayı hayal kırıklığına uğradıklarını söyledi.
Artık Filistin direnişiyle enternasyonal dayanışma içinde olmak yetmez. Yanısıra, gayri meşruluğu uluslararası kamuoyunda da tescillenen siyonist devlet her platformda teşhir edilmelidir.