24 Temmuz'04
Sayı: 2004/29 (21)


  Kızıl Bayrak'tan
  İşçi sınıfı ve emekçiler bu yağma ve peşkeşe dur demelidir!
  “Kamu Yönetimi Reformu” adlı kapsamlı saldırı programı
  Aydoslu emekçiler yıkıma karşı örgütleniyor
  Kölelik yasası meclisten geçti... Sırada işgüvencesinin gaspı var...
  Eğitimde sözde devrim ya da gericiliğin sınır tanımazlığı
  Özelleştirme saldırısına, kölelik dayatmasına karşı
  Metal ve tekstilde TİS süreci yaklaşıyor...
  Direnişteki Socotab işçileriyle konuştuk...
  İşgal karşıtı direnişte yeni gelişmeler...
  Filistin direnişi engelleri aşacaktır!
  Üçlü şer ittifakını dağıtmak bölge halklarının görevidir
  Direnişçi Castleblair işçileri DİSK Tekstil yöneticilerini yanıtlıyor!..
  Sarsan ve saflaştıran direniş!..
  Castleblair’de bugün olup bitenlerin ışığında ibretle okunsun!..
  Beybi’de sendikalaşma ve reformizmin gericiliği
  Direnişçi Castleblair işçilerine...
  Direnişçi Castleblair işçilerine...
  Daimler-Chrysler işçisi kölelik dayatmasına karşı mücadelede kararlı
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Kapitalizmde spor
  Semt gençliği ve kültürel dejenerasyon
  Mamak İşçi Kültür Evi ve Mamak İşçi-Gençlik Kültür Evi’nin yaz dönemi kampanyası...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Özelleştirme saldırısına, kölelik dayatmasına karşı

Öncüler görev başına!

Sermayenin kamu alanına dönük saldırıları AKP hükümetiyle daha bir pervasızlaşmış ve hız kazanmış durumda. ABD emperyalizminin eteğine yüz sürerek biat eden bu soysuz takımı sermaye sınıfı için bulunmaz bir nimet. Yıllardır sosyal hakların tasfiyesi, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, çalışanların köleleştirilmesi ve örgütsüzleştirilmesi için en uygun fırsatı kolluyor, sistemli bir hazırlık yürütüyorlardı. Burjuvazi tüm dünyada kamu hizmetlerini metalaştırarak, bu hizmetleri yatırım alanları haline getirmeye, böylece yaşadıkları kapitalist bunalımı hafifletmeye çalışıyor. Türkiye’deki işbirlikçi takımının yapmaya çalıştığı da budur. Emperyalist-kapitalist sistemle daha ileri düzeyde bütünleşmek, kendilerine yeni kârlı alanlar açmak niyetindeler.

Hükümetin 10 günde meclisten jet hızıyla geçirdiği, kamu yönetimi ve yerel yönetimleri sermayenin lehine yeniden yapılandıran yasalar da aynı amaca hizmet etmektedir. Üstelik kapsamlı bir özelleştirme, örgütsüzleştirme ve köleleştirme saldırısı olan kamu yönetimi ve yerel yönetimlerde yapılan değişiklikler tek başına hükümetlerin değil kapitalist devletin temel bir politikasıdır. Programında bu saldırıları kararlılıkla savunmayan, emperyalizme ve işbirlikçilerine uşaklık yemini etmeyen hiçbir düzen partisinin hükümet olma şansı bulunmuyor.

Sermaye iktidarı kamu yönetimi ve yerel yönetimlerde yaptığı değişikliklerle kamu alanını tümden tasfiye etmeyi planlıyor. Bunun için sayısı 2 milyonu bulan kamu emekçisinin işgüvencesini ortadan kaldırmak, sosyal hak adına ortada kırıntı dahi bırakmamak için son hazırlıklarını yapıyor. Mezarda emeklilik, personel rejimi vb. tasarılar hazırlayarak yıl sonuna kadar yasal süreci tamamlamak istiyor.

Hatırlanacağı gibi 28 Mart yerel seçimleri öncesinde Kamu Yönetimi Temel Kanun tasarısının geçici maddeleri dışında tümü onaylanmıştı. Geçtiğimiz hafta geçici maddeleri de onaylandı. Belediye hizmetlerini özelleştiren, çalışanlarını köleleştiren yasa tasarıları da aynı günlerde yasalaştı. Sırada sosyal güvenlik kurumlarının tasfiyesi, mezarda emeklilik saldırısı ve işgüvencesinin gaspı var.

Sınıf örgütleri ne yapıyor?

Saldırının muhatabı kimi sendikalar meclisten geçen yasaların bugüne kadar işçi ve emekçiler aleyhine birçok yasayı onaylayan cumhurbaşkanından geri döneceğini, kimileri anayasa değişmeden sözkonusu yasaların uygulanamayacağını dile getiriyor. Saldırıların kamu alanına yönelik olması hedef tahtasında sadece kamu emekçilerinin olduğu anlamına gelmiyor. Kamu sektöründe hizmet üreten onbinlerce emekçinin yanısıra bu hizmetlerden yararlanan milyonlarca emekçi de saldırının sonuçlarından dolaysız etkilenecektir. Bu da ortak saldırıya karşı ortak mücadeleyi zorunlu kılmaktadır.

Ne var ki, nasıl dün işçi sınıfına kölelik koşulları dayatan 4857 sayılı iş yasası meclisten geçerken sınıfın diğer bölükleri tepkisiz kalmışsa, bugün de benzer bir durum sözkonusudur. Saldırı karşısında ilk tepki açıklamaları kamu sendikalarından gelmiştir. Ancak gösterilen tepkilerin sınırları da bellidir. En azından yakın geçmiş bu tepkilerin zayıf ve etkisiz birkaç basın açıklamasından öteye gidemeyeceğini, en fazlasından merkezi bir mitingle sonuçlanacağını göstermektedir.

Mart ayında geçici maddeleri bekletilen kamu yönetimi tasarısı Temmuz ayında meclisten bir çırpıda geçirildi. “Yasayı asla kabul etmeyiz” diyen KESK yönetimi aradan geçen 3 ayı seyretmekle geçirdi, geçici maddeler onaylanırken de üç maymunu oynadı.

Bugün de benzer bir durum sözkonusudur. KESK Başkanı Sami Evren, kamu emekçilerinin işgüvencesini ortadan kaldıran personel rejimi yasa tasarısı ile ilgili yaptığı açıklamada “Bizler anayasal düzene gidilirken, düzenlemelerin mevcut iç barışı bozmaması gerektiğini belirtiyoruz. Tasarının Cumhurbaşkanı’ndan döneceğine inanıyoruz. Bizler, görüşlerimizin alınmasını istiyoruz” diyerek bir kez daha yakıcı saldırılar karşısında harekete geçmeyeceklerini, hükümetin kendilerini muhatap almasını beklediklerini ilan etmiş oldu.

Daha dün milyonlarca işçiye 15 milyon sadakayı reva gören bu hükümet değil miydi? Haklı ve meşru talepleri için alanlara çıkan memurunun üzerine panzer süren, yerlerde sürükleyen, “terörist” ilan eden bu devlet değil miydi? Binlerce emekçinin kondusunu başına yıkan, iş isteyen gençlerin üzerinde tepinen, onlarca devrimciyi zindanlarda katleden, tecrit eden, devrimci kurumları basan, kişileri tutuklayan, Kürdistan’da köy yakan, taş üstünde taş bırakmayan bu devletin bekçileri, korucuları değil miydi? Bugün 1.5 milyon kamu emekçisini işsizliğe, düşük ücrete, köleliğe, mezarda emekliliğe mahkum etmek isteyen bu siyasi iktidar değil midir? Sami Evren hangi “iç barış”tan sözediyor? Bu ülkede yaşanan çıplak gerçeklerden bu kadar mı habersiz? Yoksa işçi ve emek&cceil;ilerin yaşadığı sorunlarından bu kadar mı kopuk? Bu kadar mı sınıfına yabancılaşmış?

Kapitalist sömürü altında her gün ezilen milyonlarca emekçi cehennem hayatı yaşarken “iç barış”tan sözetmek, ancak düzenden beklenti içinde olanlara, onunla uzlaşmaya çalışanlara mahsustur.

Reformist önderliğin uzlaşma üzerine kurulu
mücadele programı ve pratiği

Sermayenin yoksullaştırma saldırısına karşı “grevli-TİS’li sendika” talebiyle ortaya çıkan kamu emekçilerinin mücadelesini hedefi net, amacı belli olmayan eylem biçimleriyle yoran, bu tutumuyla sahte sendika yasasının önünü düzleyen reformist önderliğin tüm politikası ve pratiği devletten beklenticilik, onunla uzlaşma üzerine kuruludur.

Sahte yasa sonrası KESK reformizminin mücadele yöntemi açık ve belirgin bir şekilde uzlaşmacılık olmuştur. Bu anlayış hemen tümü emekçilere köleliği ve örgütsüzlüğü dayatan maddelerle dolu kamu yönetimi tasarısı karşısında “toptan reddetmek çözüm değil, üzerinde tartışalım” mantığıyla hareket ederek saldırıya geçit vermiştir. Yerel yönetimlerle ilgili yasalara karşı tepki dahi göstermemiştir. Sonuç ortadadır. Kölelik yasaları meclisten geçmiştir, sıra bu yasalara dayanarak öncünün biçilmesine, geniş kesimlerin köleleştirilmesine, örgütlülüğün dağıtılmasına, işsizlik dayatmasına gelmiştir. Aynı anlayış yine “görüşümüz alınsın” söylemini öne çıkararak devletle uzlaşma arayışındadır. Ancak amacı net, hedefi belli devrimci bir mücadelerogramına, taban dinamizmine dayanmayan hareketin varolanı koruyabilme, yenilerini kazanmak için pazarlık yapabilme gücü yoktur. Uzlaşmacı KESK yönetiminin bugüne kadar alttan alta gerçekleştirilen özelleştirme saldırısını görmezden gelerek sermaye iktidarını daha da cesaretlendirmeleri bunun en somut kanıtıdır.

Hak alıcı bir mücadele programı
etrafında birleşme zorunluluğu

Sermayenin tarihsel önemde bir saldırısıyla karşı karşıyayız. Öncü kamu emekçilerinin birçok bedel ödeyerek kurduğu sendikalar bitirilmek, öncüler biçilmek isteniyor. Böylece geniş emekçi kesimler hiçbir karşı tepkiyle karşılaşılmadan köleleştirilmek isteniyor.

KESK’teki reformist anlayışların kamu emekçilerinin mücadele dinamizmini, hükümet tarafından muhatap alınmak, yetkiyi almak, düzenin kirli siyasetinde taraf olmak vb. gerici hesaplarına dayanak yapmasına sessiz kalınamaz. Saldırılara karşı harekete geçmek için reformist önderliğin günü geçiştirmeye dönük kararları beklenemez. Uzlaşmacı sendikal anlayışla hesaplaşmak, politik ve pratik planda ayrışmak kaçınılmazdır.

Hareketi reformizmin etkisine ve denetimine açık hale getiren devrimci önderlik boşluğu hızla doldurulmalıdır. Bu iradeyi devrimci olma iddiası taşıyan tüm emekçiler göstermek zorundadır. Zaman kaybetmeden geniş emekçi kesimleri bilgilendirmek, saldırıların asıl hedefini, yaşanacak hak gasplarını, emekçi kıyımını anlatarak bilinçlendirmek bir zorunluluktur. Sermaye medyasının etkisi altında bulunan, saldırıları “reform” olarak algılayan, örgütlülüğü sendikaya üye olmaktan, aydan aya aidat ödemekten ibaret gören geniş emekçi kesimler süreçten ve saldırılardan haberdar edilmeli, sendikalarına sahip çıkmaya ve mücadele etmeye çağrılmalıdır.

Geniş kesimleri hak alıcı bir mücadele programı etrafında birleştirmek ve dişe diş bir mücadeleye hazırlamak görev ve sorumluluğu öncü emekçilerin omuzlarındadır.