İçindekiler:

10 Haziran 2025
Sayı: KB 2025/08

Siyasal hak ve özgürlükler mücadelesini büyütelim!
Kürt Hareketi'ndeki gelişmeler üzerine
Suriye'de "hesaplanmış risk" atağı
10. Yargı Paketi yasalaştı...
Diyanet: "Yetki" çok "tasarruf" yok!
Grevin ayrıştırıp yeniden saflaştırdıkları...
İzBB grevinin gösterdiği gerçekler
İktidarın hedefi reel olarak sıfır sözleşme!
Kamu TİSleri devam ediyor...
Türkiye'de işçi hakları
Demokrasi mücadelesi ve toplumsal devrim-1
Ortadoğu'da kanlı oyun
İran saldırganlığa karşılık vermeye başladı
Baş haydut da savaş alanına indi!
Terör devleti İsrail teröristlerle el ele
"Demokrasi" ambalajından "cihatçı terör" çıktı!
"Bu mücadele sürekli bir mücadeledir"
AfD'nin "savaşçı kültür" çağrısı
Madleen yelkenlisi, "Özgürlük filosu"
Ukrayna savaşının İstanbul sahası
Üniversitelerde soruşturma terörü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Türkiye işçi haklarında en kötü ülkeler arasında

 

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) tarafından 2025 Yılı Küresel Haklar Endeksi raporu yayımlandı. 

Raporda Avrupa ülkelerinde de işçi haklarının son dört yılda ciddi biçimde kötüleştiği vurgulanırken Türkiye işçi hakları açısından ön kötü ülkeler sınıfında yer aldı. Rapora göre işçiler için en kötü 10 ülke Bangladeş, Belarus, Ekvador, Mısır, Esvatini, Myanmar, Nijerya, Filipinler, Tunus ve Türkiye.

En kötü ülkeler kategorisinde sendika kurmak, toplu sözleşme yapmak, greve çıkmak ya fiilen yasak ya da hayati risk taşıyor. Bazı ülkelerde sendikacılar öldürülüyor, bazı yerlerde ise “terörist” ilan edilerek yargılanıyor.

Endekste Türkiye’de grev, örgütlenme, toplu sözleşme ve ifade özgürlüğü gibi temel hakların tümünde ciddi ihlaller yaşandığı tespit edildi. Sendikal haklara dönük sistematik baskıların AKP iktidarı ve patronlar tarafından organize bir şekilde gerçekleştirildiği vurgulandı. 

Türkiye’deki siyasal gelişmelere de yer verilen raporda ülkede “bir darbe süreci yaşandığı” ifade edildi. 

Raporda, iktidarın veri manipülasyonu yoluyla sendikal örgütlülüğü kırdığı vurgulanırken, yüzde 1 barajının örgütlenmenin önünde ciddi bir engel olduğu belirtildi. 

Aynı zamanda grev hakkının yok sayılmasına, polis müdahalesinin sistematik hale gelmesine ve toplu sözleşme hakkının fiilen engellenmesine değinildi. 

Raporda sendikacılar üzerindeki baskılara da işaret edilirken sendikacıların gözaltına alınması ve tutuklanmasının sistematik hale geldiği belirtildi. 

Tüm baskı ve engellemelere rağmen işçi sınıfı ve sendikal hareketin direnmeye devam ettiğinin vurgulandığı raporda uluslararası dayanışmanın önemine de işaret edildi. 

Raporda işçi sınıfına ve sendikal harekete dönük baskılara dair şu örnekler öne çıktı: 

-Farklı sendikalardan 30 binden fazla emekçi sendikadan istifa etmeye zorlandı.

-10 bin sağlık emekçisini temsil eden DİSK/Dev Sağlık-İş’in yetkisi, üyelik kayıtlarının sistemden silinmesiyle düşürüldü.

-DİSK, KESK ve diğer konfederasyonların yöneticileri hakkında 15 yıl öncesine dayanan suçlamalarla soruşturmalar açıldı.

-1 Mayıs 2024’te Taksim’e yürümek isteyen 240’a yakın kişi gözaltına alındı, 1 Mayıs’a katılanlara polis plastik mermi ve biber gazı ile müdahale etti.

 

Grev öncesi ve sonrası...

 

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan DİSK üyesi işçi olarak yaşadığımız bu grev sürecini, gözlemlediğim kadarıyla siz Kızıl Bayrak okurlarıyla paylaşmak isterim. 6 yıl önce başladığım belediye maceramda, bu süreç içinde ilk kez böylesi bir deneyim yaşadım. Bunun için heyecanlıydım. Ama diğer taraftan grevle birlikte başlayan olumsuz eleştiriler üzücüydü. Biz işçi sınıfı olarak kapitalist sömürü düzeninin birer kölesi olarak yaşamaya zorlanan binler, on binler, milyonlarız. Aslında hepimiz biriz. Fakat bu düzen bizi ayıran, ayrıştıran ücretler üzerinden kıyaslama içine soktu. Maalesef toplumun bir kısmı, işçisi, emeklisi, öğrencisi bizi hedef haline getirdi. Bizlerin almadığı ya da zaten talep etmediğimiz rakamlarla kamuoyu yanıltıldı. Bunun için birçok yayın yapıldı. Sosyal medyada yapılan paylaşımlarda bizim için “bunları işten atın”, “lokavt ilan edin”, “biz 40 bin liraya çalışırız” gibi sözlerle çok fazla saldırıya maruz kaldık. 

İşçi kardeşler; 

Şunu bilmeliyiz ki; bizim direnişimiz sadece bizi ilgilendirmiyor. Bizim talep ettiğimiz sosyal haklar sadece bizim için değil. Sizlerin de hak mücadelesiydi. Ancak emek düşmanlarının propagandası o kadar etkili oldu ki, kimi işçiler ve emekçiler destek vermek yerine haklı grevimize saldırmaya çalıştı. 

Bu direniş sadece bir ücret pazarlığı değildi. Hepimize dayatılan koşullara karşı kendi cephemizden bir yanıt verme, bir çıkış arama çabasıydı. Asgari ücrete mahkûm edilenlerin, açlığa mahkûm edilmiş emeklilerin, öğretmenin, doktorun ve bir çok işkolunda çalışan işçi sınıfının mücadelesiydi bu. Bunun bilincinde olamadık. Yeteri kadar buralarda örgütlü olamamanın sorunlarını gördük, yaşadık. Oysa sorun tüm işçi sınıfının sorunuydu. 

Tüm sendikaların, DİSK, KESK, Türk-İş, Hak-İş’in sadece ücret sendikacılığı yapmaktan kurtulup, tabandan örgütlenen, ne istediğini bilen bir yapıya kavuşması gerektiğini düşünüyorum. Aynı zamanda sendikaların sermaye sınıfının siyasetinden uzak, bağımsız sınıf tutumu ve farkındalığını yaratması gerektiğini düşünüyorum. Bu çabaya herkesi davet ediyorum. 

İzmir’den bir belediye işçisi