İçindekiler:

21 Nisan 2025
Sayı: KB 2025/06

1 Mayıs'a
Birleşik, kitlesel 1 Mayıs için ileri!
1 Mayıs'a giderken...
"Genel grev, genel direniş"ten Taksim'e(?)
Yargıda çürüme!
AKP ve Koç Holding yakınlaşması
Hırsızlık, yolsuzluk, talan...
Deprem düzen gerçekliği
Sağlıkta "sermaye vizyonu"
Direne direne kazanacağız!
Gazete Solfasol neyi savunuyor?
Adları mücadelemizde yaşayacak!
Tarihten güncelliğe dünyada ve Türkiye'de 1 Mayıs
BİR-KAR: 1 Mayıs'ta alanlara
Filistin dışarı Siyonistler içeri
Kızışan ticaret savaşları
Kapitalizmin "korumacı" gümrük duvarları
Türkiye ve İsrail'in Suriye masası
Ukrayna kurtlar sofrasında...
Ukrayna: Haydutların "barış planı"
Yemen halkı emperyalizme karşı direniyor
ABD: Sermayenin bilimle hesaplaşması
İEKK: 1 Mayıs'a!
Partinin Nisan yağmuru Hazal'a...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yemen halkı emperyalizme karşı direniyor

E. Bahri

 

ABD’de ikinci defa başkanlık koltuğuna oturan “maskesiz emperyalist” Doland Trump’ın hışmına uğrayan ilk ülke Yemen oldu. ABD’nin Yemen’e karşı savaşı yeni değil kuşkusuz. Ancak faşist Trump “teslim olun ya da sizi yok ederiz” tehdidiyle işe başladı. Dünyanın en güçlü ve barbar ordusuna sahip olan ABD, geçtiğimiz mart ayı ortasında Yemen’i hedef alan saldırılarını hem sıklaştırdı hem daha ağır silahlar kullanmaya başladı. Geride kalan bir ayı aşkın sürede ABD Yemen’i en az 320 kez bombaladı. 

Son saldırılarda başkent Sana, Hudeyde, Merab gibi kentler ile Kamaran Adası ABD savaş uçakları tarafından bombalandı. Limanları, mahalleleri, hatta mezarlıkları bombalayan işgalci Amerikan ordusu, Yemen üzerindeki kuşatmayı daha da sıkılaştırmayı hedefliyor. Oysa ki yıllardan beri Yemen’e ambargo uygulayan ABD, Avrupa ve körfez şeyhleri tüm saldırganlıklarına rağmen hiçbir hedeflerine ulaşamadı. Limanları bombalayan Trump yönetimi, “Yemen’i boğma” politikasının hedeflerine ulaşmasını kolaylaştıracağını var sayıyor. Ancak son günlerde mezarlıkların dahi bombalanması, Trump yönetiminin Husiler liderliğindeki Sana hükümeti, Yemen Silahlı Kuvvetleri ve halkının direnişi karşısında acz içine düştüğüne işaret ediyor. 

Trump Yemen Silahlı Kuvvetleri’nin askeri gücünü kırıp, Husileri teslim olmaya zorlama üzerine hesaplar yapıyor. Bu sayede soykırımcı İsrail rejiminin güvenliğini sağlayabileceğini sanıyor. Fakat hem tarihsel hem güncel deneyimler, işgalcilerin Yemen halkının iradesini kırma hedeflerine hiçbir zaman ulaşamadığını gösteriyor. Önceki saldırganların hiçbiri ABD kadar güçlü, donanımlı, pervasız değildi. Buna rağmen Husilerin ya da Yemen halkının saldırılar karşısında geri atacağına dair hiçbir veri bulunmuyor. 

***

Husilerle kıyaslandığında ABD’nin silah ve teknik üstünlüğü barizdir. Zira kuşatma altında bulunan, en az on yıldan beri savaşın içinde bulunan yoksul Yemen ile dünyanın en büyük emperyalist gücü olan Amerika’nın imkanları ve donanımı arasında bir uçurum var. Yanısıra, ABD hem siyonist İsrail hem İngiltere, Fransa, Almanya gibi emperyalist devletler hem de Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve diğer körfez şeyhleri tarafından destekleniyor. 

Husiler, etraflarını saran “barbarlık koalisyonunun” saldırı ve kuşatmalarına rağmen kararlıkla direnmeye devam ediyorlar. Hem ABD’nin Kızıl Deniz ve çevresinde bulunan askeri hedeflerini vuruyor hem Gazze’de soykırım savaşını yeniden başlatan İsrail’e balistik füzelerle saldırılar düzenlemeye devam ediyor. Bu da ABD’nin Husilerin askeri varlığını yok etme hedefine ulaşmaktan uzak olduğuna işaret ediyor. Al Mayaaden kanalına konuşan Ansarullah Siyasi Büro üyesi Muhammed el-Buhayti de saldırıların Yemen’in askeri kapasitesini zayıflatmadığını belirtti. El-Buhayti, ellerindeki tüm silah ve teknikleri henüz kullanmadıklarını, bu konuda düşmanlarına “sürprizler” yapabilecek imkanları olduğunu da söyledi. 

Son saldırılarla ilgili açıklama yapan Yemen Yüksek Siyasi Konseyi Başkanı Mehdi el-Meşat ise, ABD’nin Yemen’e yönelik saldırısının başarısızlıkla sonuçlandığını, kimi saldırılara dair istihbarat aldıklarını ve önlemeyi başardıklarını söyledi. 

El-Meşhat açıklamasında şu ifadeleri kullandı: 

“Uçak gemisi Truman’ın komuta ve kontrolünü kaybettiği ve saldırının ilk günlerinden bu yana hizmet dışı kaldığı bilgisini teyit ettik. Yemen’e yönelik saldırılar bir veya iki kez Truman uçak gemisinden başlatıldı. Geri kalanlar ise izlenen diğer noktalardan başlatıldı.” 

Trump gibi azılı bir emperyalist şefin komutasında bulunan ABD savaş aygıtının Yemen’e dönük yıkıcı saldırılarının son bulacağına dair bir emare bulunmuyor. Ancak Husilerin de geri adım atacağına dair bir emare yok. Tersine, El Buhayti, ilkelerinde geri adım atmak ya da teslim olmak diye bir şeyin olmadığını, soykırıma maruz kalan Gazze halkıyla dayanışma içinde olmaya devam edeceklerini ve saldırgan ABD ile suç ortaklarının hedeflerine ulaşmasına izin vermeyeceklerini vurguluyor.

İsrail yeni toprak işgalleri peşinde

ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz şubat ayı başlarında yaptığı bir konuşmada, İsrail›in Orta Doğu›da oldukça küçük bir toprak parçasına sahip olduğunu söylemişti. Trump, “İsrail toprak bakımından kesinlikle küçük bir ülke. Bakın masam Orta Doğu olsun, bu elimdeki harika kalem de hatta kalemin üst kısmı da İsrail” ifadelerini kullanmıştı.

Trump o konuşmayı yaptığında, İsrail’in savaş suçlusu Başbakanı Binyamin Netanyahu yanında oturuyordu. Trump’ın ifadeleri hem Netanyahu’nun hem Tel Aviv’deki soykırımcı çetenin en çok duymak istediği sözlerdir. Zira İsrail, gasp edilmiş Filistin toprakları üzerine kurulmuş bir savaş aygıtıdır. Birleşmiş Milletler tarafından Filistin’i taksim kararı alındığında Yahudilere ait tüm toprakların oranı sadece %6 civarındaydı. Bu oran Gazze’nin işgalinden önce %88’e ulaşmıştı. Toprakların nasıl işgal edildiğini anlamak için, Gazze’de emperyalistlerin suç ortaklığı yapılan soykırıma bakmak yeterlidir. Maske takmayacak kadar saldırgan bir emperyalist olan Trump’ın küstahça açıklamalarından da feyz alan Netanyahu rejimi Gazze Şeridi, Güney Lübnan ve Suriye’de işgal ettiği topraklardan çekilmeyeceğini ilan etti. İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, 16 Nisan’da yaptığı açıklamada, “İsrail ordusu Gazze Şeridi, Lübnan ve Suriye’de oluşturduğu “güvenlik bölgelerinde” süresiz olarak kalacaktır” dedi. Hedefleri işgal ettikleri toprakları ilhak edip İsrail’e katmaktır. İsrail Birleşmiş Milletler kararlarına göre, İsrail her üç ülkede işgalci konumunda ve işgal ettiği toprakları derhal terk etmesi gerekiyor. Buna rağmen soykırımcı Netanyahu rejimi işgal ettiği alanları genişletebilmek için saldırı, savaş ve soykırıma devam ediyor. Gazze’de imzaladığı ateşkes anlaşmasına uymayarak savaşı yeninden başlattı. Lübnan’da Hizbullah’la imzalanan ateşkese uymuyor. Suriye’de ise istediği yeri işgal ediyor, istediği yeri bombalıyor. Şam’daki cihatçı-faşist Colani hükümetinin İsrail işgaline karşı çıkmak gibi bir derdi yok. Tersine, ABD ve İsrail’e yaltaklanmaya devam ediyor. Orta Doğu’da yıkım ve ölüm saçan İsrail savaş aygıtının şefi Katz’ın sergilediği küstahlık, emperyalistlerin sağladığı özel korumadan güç alıyor. Halkların direnişinin halen İsrail işgalini engelleyebilecek güçte olmaması Netanyahu çetesinin işini kolaylaştırırken, AKP rejimi ile bölgedeki diğer Amerikancı devletlerin İsrail’in yayılmacı politikalarına destek olmaları, Siyonistleri hiç olmadığı kadar küstahlaştırıyor. Emperyalistler gibi Siyonistler de işgal ettikleri topraklardan kendi rızalarıyla çıkmazlar. İşgalcileri kovmanın tek yol var: oda halkların birleşik devrimci direnişidir. İşgalin olduğu yerde direnişin gelişmesi de kaçınılmazdır. Nitekim Filistin ve Lübnan’da onlarca yıla dayanan bir direniş var. İşgalin devam etmesi durumunda Suriye’de de -ABD uşağı cihatçı terör rejiminden değil ama- halktan güç alan bir direniş hareketinin gelişmesi kaçınılmazdır. Tarihsel örneklerde olduğu gibi bugün de işgal edilmiş toprakları kurtarmanın yolu, halkların birleşik, militan direnişinden geçer.