Sağlıkta “sermaye vizyonu”
Son yıllarda “sağlıkta dönüşüm” adı altında hayata geçirilen politikalar ve bu kapsama dahil edilen “Health Türkiye vizyonu”, aldatıcı bir şekilde “kamu yararı” ve “yenilikçi anlayış” söylemleriyle meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Oysa geçtiğimiz günlerde yayımlanan “Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik” düzenlemesine yakından bakıldığında, bu söylemin ardında yatan temel motivasyonun, sağlık hizmetini temel bir insan hakkı olmaktan çıkarıp, sermayenin yeni ve kârlı bir pazarına dönüştürme çabası olduğu açıkça görülmektedir. Her yıl çıkarılan çok sayıda yönetmelikle, sağlık hakkı adım adım piyasaya açılarak sermayeye peşkeş çekiliyor.
Yürürlükten kaldırılan yönetmeliği, kimi istisnalar dışında yeni bir ambalajla sunan bu düzenleme niteliksiz, piyasacı ve “sektörü” yeniden şekillendirilmiş bir “sağlık hizmeti” amacı gütmektedir. Sadece sağlık hakkının gasp edilmesiyle kalınmamış, sağlık emekçilerinin çalışma koşullarına yeni kısıtlamalar da getirilmiştir. Esnek çalışma saatlerinin yaygınlaştırılması ve hizmet değerinden ziyade piyasa dinamiklerine göre şekillenen özel hastanelerin artmasıyla, milyonların kamu hastanelerinden hizmet alması zorlaştırılacak, özel hastaneler ise yalnızca kâr odaklı çalışacaktır.
Yönetmelikteki birçok hükmün, yürürlükten kaldırılan yönetmeliğin tartışmalı istisnalarından alınmış olması, “yeni” bir düzenleme iddiasının boş olduğunu gösteriyor. Mevcut sağlık sisteminin derinleşen sorunlarına çözüm üretmek bir yana, eski problemlerin yeniden ısıtılıp sunulması, gerçek bir çözüm iradesinden yoksun, günü kurtarmaya yönelik adımlar atıldığını gösteriyor. Tıbbi laboratuvarların yönetmelik kapsamı dışında bırakılması, teşhis ve tedavi süreçlerinin yapay bir şekilde ayrıştırılması anlamına geliyor. Bu yaklaşım, hasta odaklı ve bütüncül bir sağlık hizmeti sunma iddiasından uzaktır.
Eş zamanlı olarak hızlandırılan “Health Türkiye vizyonu”, Türkiye’yi uluslararası “sağlık turizmi” merkezi haline getirme ve piyasacı, sermaye odaklı sağlık sisteminin bir parçası yapma amacını taşıyor. Sağlık Bakanlığı tarafından büyük bir övgüyle sunulan bu proje, sermaye iktidarı tarafından “sağlık alanında cazip bir gelecek vizyonu” diye pazarlanıyor. Oysa yeni yönetmeliğin hedefleri dikkate alındığında, bu “vizyonun” temelinde küresel sağlık pazarından daha fazla pay elde etme çabasının yattığı görülecektir.
Yeni yönetmelik, “sağlıkta dönüşüm” söylemi ve “Health Türkiye vizyonunun” genişletilmesi hedefiyle atılmış bir adım gibi gösterilse de aslında sağlık hakkının daha fazla gasp edilmesine, sağlık emekçilerinin mesleki özgürlüğünün kısıtlanmasına ve “müşteri odaklı” sağlık sisteminin tam hakimiyetinin sağlanmasını odaklanmıştır.
Milyonların yaşam hakkını hiçe sayan sermayenin “demir yumruğu” Erdoğan iktidarı, emekçilerin sağlık hakkını da pervasızca ayaklar altına almaktadır. Yaşamlarımıza ve emeğimize yönelik bu saldırıları püskürtmenin tek gerçek yolu var: Örgütlü mücadeleyi her alanda yükseltmek!
S. Sancar
Her dört çocuktan biri işçi!
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2024 yılına ait çocuk nüfusu verilerini açıkladı. Türkiye’de yaşayanların yüzde 25.5’ini çocuklar oluşturuyor ve bunlar 0-17 yaş aralığında bulunuyor.
Çocuk işçi sömürüsü
Verilere göre 15-17 yaş aralığındaki çocukların çalışma oranı yüzde 24.9. Bu oran sadece kayıtlı verileri yansıtmakla birlikte, her dört çocuktan birinin işçi olduğu anlamına gelmektedir. 3 milyon 894 çocuktan 970 bini kayıtlı, 504 bini MESEM kapsamında toplamda 1 milyon 474 bin çocuk işçi durumundadır. Kayıtsız çalışan çocukları da eklediğimizde bu sayı iki katına erişecektir.
Türkiye’de 85 milyon 664 bin 944 kişiden 21 milyon 817 bin 61’ini çocuk. Verilere göre en yüksek çocuk oranı Urfa’da bulunuyor, en düşük çocuk nüfus oranına sahip şehir Dersim’dir.
Okul öncesi eğitim seviyesinde beş yaş net okullaşma oranı düştü. 2023/24 öğretim yılında yüzde 84.3 oldu. İlkokul seviyesinde net okullaşma yüzde 95, ortaokulda 91.5 ve ortaöğretimde ise yüzde 88 oldu. İlkokul tamamlama oranı 2023/24’te yüzde 98.7, ortaokulda yüzde 97.7, ortaöğretimde ise 81.2 oldu. Türkiye genelinde örgün eğitime devam eden öğrenci sayısı 18 milyon 710 bin 265 olurken bu öğrencilerin yüzde 51.3’ünü erkekler, yüzde 48.7’sini ise kız öğrenciler oluşturdu.
Çocukların yaşam koşullarının da yer aldığı verilerde yeni giysiye sahip olamayan hane halkı %9,2, ayakkabıya sahip olamayan çocuk oranı ise %11.7’dir. Beslenme oranları da çocukların yüzde 32.3’ünün et, balık veya tavuk tüketemediğini göstermektedir.
Beslenemeyen, giyinemeyen, dinlenemeyen, okuyamayan, yaşayamayan çocuklar
Verilere göre çocuk ölümlerinin önemli bir bölümü dışsal yaralanmalar ve zehirlenmeler nedeniyle gerçekleşmiş. Bu veriler bir bütün olarak çocukların güvenli ve güvenceli yaşam hakkının olmadığı bir tabloyu göstermektedir.
Türkiye‘de çocuk nüfusun oranı azalmaya devam ediyor. Saray rejiminin şefinin üç çocuk dayatması, doğum yardımı reklamlarının gerisinde bu gerçeklik yatmaktadır. Nisan ayının ilk 15 gününde dört çocuk işçi iş cinayetinde öldürüldü.
MESEMler eliyle çocukların ağır sömürü çarkları arasında kapitalistlerin insafına terk eden iktidarın politikalarıdır. OVP, UİS ve 12. Kalkınma planları ile krizin faturasını emekçilerin üzerine yıkmak isteyen iktidar nüfus politikalarıyla, bunları tamamlayan eğitim ve sanayi politikalarıyla emek sömürüsü cehennemini doldurmayı hedeflemektedir.
|