İçindekiler:

21 Nisan 2025
Sayı: KB 2025/06

1 Mayıs'a
Birleşik, kitlesel 1 Mayıs için ileri!
1 Mayıs'a giderken...
"Genel grev, genel direniş"ten Taksim'e(?)
Yargıda çürüme!
AKP ve Koç Holding yakınlaşması
Hırsızlık, yolsuzluk, talan...
Deprem düzen gerçekliği
Sağlıkta "sermaye vizyonu"
Direne direne kazanacağız!
Gazete Solfasol neyi savunuyor?
Adları mücadelemizde yaşayacak!
Tarihten güncelliğe dünyada ve Türkiye'de 1 Mayıs
BİR-KAR: 1 Mayıs'ta alanlara
Filistin dışarı Siyonistler içeri
Kızışan ticaret savaşları
Kapitalizmin "korumacı" gümrük duvarları
Türkiye ve İsrail'in Suriye masası
Ukrayna kurtlar sofrasında...
Ukrayna: Haydutların "barış planı"
Yemen halkı emperyalizme karşı direniyor
ABD: Sermayenin bilimle hesaplaşması
İEKK: 1 Mayıs'a!
Partinin Nisan yağmuru Hazal'a...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Deprem ve soyguncu-rantçı düzen gerçekliği

 

İstanbul’da yaşanan 6,2 şiddetindeki deprem, soyguncu-rantçı düzen gerçekliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Bilim insanlarının olası İstanbul depremi konusunda yıllardır uyarılarda bulunmasına rağmen, 6,2 şiddetinde yaşanan son deprem bu konuda hemen hiçbir önlem alınmadığını ortaya koydu.

Bırakalım devletin önlem almasını, insanlar daha ilk anda iletişim kurmakta bile büyük sıkıntılar yaşadı. Apar topar evlerini terk etmek zorunda kalan binlerce kişi, devasa apartmanların arasında kalan küçücük alanlarda depremin yıkımından korunmaya çalıştı. Yaşlı, yalnız ya da engelli olan insanlar kendi imkanlarıyla açık alanlara çıkmaya çalıştı ya da evlerinde kaldı. 

Acil durumlarda danışılabilecek tek bir kurum ya da kişi ortada yokken, rejim yetkilileri pişkince ve sadece “evlere girmeyin” yönünde çağrı yapmakla yetindiler. Öyle ya, insanlar bu kadarını “akıl edemezdi!”. Öyle ya, insanlar içerisinde yaşamaya mahkum edildikleri çürük-çarık binalardan “bi haberdi!” Toplanma alanlarına AVM yapan, rant uğruna Kanal İstanbul projeleriyle uğraşan, deprem vergilerine çöken iktidar belli ki koca bir toplumla alay diyor. 

TMMOB’un, olası İstanbul depremine ilişkin daha önce yayınladığı bir raporda mevcut toplanma alanı sayısının 77 olduğu belirtiliyor. Deprem toplanma alanlarına Forum İstanbul, Kiptaş Ünalan, DAP Royal Center, TOKİ Avrupa Konutları, Capacity AVM vb. yapıların inşa edilmesi, daha önce 479 adet olan toplanma alanının önemli bir kısmının rant uğruna talan edildiğini ortaya koyuyor. Toplanma alanlarının AVM olduğu İstanbul’da acil ulaşım yolları da otopark olarak “değerlendirilmektedir”. Tüm bunların yanı sıra, 22 yıldır deprem vergileri üzerinden toplanan paralar da depreme hazırlık için kullanılmadı.

İstanbul’da binaların yarısından çoğunun eski ve olası bir büyük deprem karşısında dayanıksız olduğu biliniyor. Bu gerçek yerli yerinde dururken, rejim oy ve rant politikalarını aralıksız olarak sürdürmeye, milyonları ölüme mahkum etmeye devam ediyor. Deprem sırasında ve sonrasında yaşananlar bu gerçeği bir kez daha çarpıcı ve bir o kadar da katı bir şekilde gözler önüne serdi.

Toplanma alanlarının olmaması, iletişim operatörlerin çalışmaması, kilitlenen trafik ve yaşanan panik havası göz önüne alındığında, daha şiddetli bir deprem yaşandığında ortaya çıkabilecek yıkımın, kaybın ve kaosun boyutlarını tahmin etmek zor olmayacaktır. Oysa ki başta Kanal İstanbul olmak üzere, rant projeleri için harcanacak bütçe deprem önlemleri için önemli bir kaynağa dönüştürülebilir. Fakat, bu harami düzeni için kapitalistlerin elde edeceği kâr ve rant insan yaşamından daha değerlidir. Bu nedenle yıllardır devasa bütçeler inşaat tekellerine aktarılmaktadır. Milyonlarca insan çürük-çarık binalarda ölümle baş başa bırakılırken Kanal İstanbul başta olmak üzere rant projelerine oluk oluk para akıtılmaktadır.

Bu tabloyu değiştirecek şey ise, işçi sınıfı ve emekçilerin bu ölüm ve rant düzenine karşı vereceği mücadeledir. Emekçinin yaşamlarına ve geleceklerine sahip çıkmak için yan yana gelmesi ve toplanması gereken alan tam da burasıdır.

 

 

Ne yaptınız bugüne kadar?

 

İstanbul Silivri’de dün gerçekleşen 6,2 şiddetindeki depremin ardından AKP iktidarının bakanları ve Saray rejiminin şefi bugün ekranlara geçerek nutuk atmaktan geri durmadılar. 

100 binin üzerinde insanın barınma talebinin karşılandığını, bir sorunun yaşanmadığını, devletin tüm kurumlarıyla sahada olduğunu iddia ettiler.

“Barınma sorununu çözdük” dedikleri de insanlara en sağlıksız koşullarda spor salonlarını, camileri ve okul bahçelerini açmak… Sonrasında da “riskli binalara girmeyin!” diye eklediler. Sormak lazım… İstanbul’da yüksek risk altında 1,5 milyon konut ve her an yıkılabilecek 600 bin ev varken, insanların bir alternatifleri yokken, insanlar binalara girmeyip de ne yapacak?

Dün gerçekleşen depremde ciddi bir can kaybı ve yıkım olmaması ile teselli bulup dursunlar iktidar sahipleri. “Devlet görevinin başındaydı” da deyip dursunlar. Depremin şiddetinin büyüklüğüne rağmen uzmanlara göre depremin merkezinin yerleşim yerlerine uzaklığı ve fay hattında kırılma yaşanmaması ağır bir sonuca dönüşmedi. Bu tabloda bile insanların barınma sorunu ortaya çıktı, toplanma noktaları olmadığı için insanlar binaların arasında daracık sokaklarda bekleyişe geçtiler. GSM operatörleri bir süre çalışmadığı için yakınlarına ulaşamadılar. 

Dün gerçekleşen deprem, beklenen büyük İstanbul depremini bir kez daha hatırlattı sadece… Bir deprem ülkesi olan Türkiye’de, başta Maraş depremleri olmak üzere ağır yıkımların yaşandığı tabloda deprem için hiçbir önlem almayan ve insanları büyü bir yıkımla karşı karşıya bırakan sermaye iktidarı sahipleri dünkü depremin ardından da günah çıkarmayı ihmal etmediler. Ağır yıkımların müsebbiplerinden biri olan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum sanki hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi “Deprem geçtikten 3-5 gün sonra maalesef deprem gerçeğini unutuyor, bu gerçek üzerinden hareket etmiyoruz. Riskli bina öldürür, bu dönüşümü hep birlikte gerçekleştirelim dedik. 13 yıl önce Cumhurbaşkanımız bedeli ne olursa olsun dönüştüreceğiz sloganıyla seferberlik başlatmıştı. Çalışmalarımızı güçlü şekilde sürdürmeye gayret ediyoruz.” deme arsızlığını gösterebildi.

Olası İstanbul depreminin yaratacağı yıkım bilinmesine rağmen gerek AKP iktidarının bakanlarının gerekse saray rejiminin şefinin tek bir ağızdan söylediği söz “kentsel dönüşüme devam edeceğiz” oldu.

Oysaki onların kentsel dönüşümden anladıkları tek şeyin rantsal dönüşüm olduğunu çok iyi biliyoruz. 

Dünkü depremin ardından yaptıkları açıklamalarda ne kadar ikiyüzlü olduklarını görmek için Maraş depremi sonrasında yapılanlara ve depremin üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen yüzbinlerce insanın mağduriyetinin hala devam ettiğine bakmak yeterli!