İçindekiler:

28 Mayıs 2021
Sayı: KB 2021/Özel-20

Haramiler düzeninden hesabı emekçiler soracak!
Peker’in “kutsal devleti” ve pislik düzeni
İktidarın Gezi ve Kobanê hesaplaşması
Bekçi terörü tırmanıyor
Gerçekler er ya da geç topluma ulaşır!
AKP’nin kriz ve pandemi reçetesi zam
Haziran Direnişi ruhuyla mücadeleye!
Uzun çalışma süreleri işçinin ömründen çalıyor
Sinbo ve SML Etiket direnişleri 4. ayında
Tarihsel TKP’nin Kadrocu inkârı / 2 - H. Fırat
Bielefeld’de “Özgür Filistin” eylemi
İsrail saldırısının ardından…
İklim değişikliği ve “yeşil kapitalizm”
Dünyadan grev ve eylemler
BİR-KAR’dan dayanışma çağrıları
Ticarileşen eğitimde fırsat eşitsizliği büyüyor
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

AKP’nin kriz ve pandemi reçetesi:
Zam, zam, zam...

 

Sermayeye hizmette sınır tanımayan AKP iktidarı, kriz ve pandemi fırsatçılığını sürdürüyor. Kriz ve pandeminin çifte faturasının işçi ve emekçilerin sırtına yıkılmasında en çok başvurulan yöntemlerden biri de zamlar oluyor. Hak gaspları artan, gelir kaybı yaşayan işçi ve emekçiler düzenli zamlarla sistematik bir şekilde soyuluyorlar. Sermayenin eli işçinin cebinden hiç çıkmıyor. Bu konuda tek adam rejimi muazzam kolaylıklar sağlıyor. Gerektiğinde bir gecede kararlar alınıyor ve uygulamaya geçiriliyor.

Son zamlardan biri, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayınlanarak, akaryakıt ürünlerine yapıldı. Buna göre benzine %54, motorine %78, LPG’ye ise %189 oranında özel tüketim zamları getirildi. Akaryakıta getirilen bu fahiş zamların kendi sınırında kalmayacağı, iğneden ipliğe bütün mallara yansıyacağı biliniyor.

Bundan önce akaryakıtta iki aylık süre için tavan fiyat uygulaması geçerliydi. Enerji Piyasası Denetleme Kurumu (EPDK), sözde “spekülasyonları önlemek”, “gizli zamlarla mücadele” vb. için 17 Mart 2021 tarihli kararıyla eşelmobil sistemine geçtiğini duyurmuştu. Bu, piyasa koşullarına halel getiren bir uygulamadan ziyade, akaryakıttaki fiyat değişimlerinin önemli bölümünü otomatik olarak ÖTV’den düşerek, fiyat artışının önüne geçmeye çalışan bir hamleydi. Fakat bu yolla akaryakıtta sadece 17 ila 20 kuruş arasında indirimler yapılabilmişti. İki ayın sonunda tavan fiyat ortadan kalktı, rekor zamlar açıklandı. Sonuç olarak sektördeki sermayedarlar herhangi bir kayıp yaşamadılar. Diğer bir deyişle devlet, yüklü zamlarla patronların kasalarının emekçilerin ceplerinden dolacağını ilan etti. Bu, kriz ve salgın koşullarında hayatta kalma koşulları gittikçe sınırlanmış olan işçi ve emekçilere bir kez daha ölümü göstermekle eş değerdir.

Araştırmalara göre, Türkiye bütçeden topluma en az destek yardımı yapan ülkelerin başında geliyor. İhracatta kırılan rekorlar işçi sınıfının azami düzeyde sömürüldüğünü, sermayenin de kârlılığını ortaya koyuyor. Sözde destek diye, bir milyonun üzerinde esnafa 4 milyar 622 milyon lira reva görülürken -ki buna ulaşacak kesimlerin de adaletli belirlenmediği bir gerçek- ÖTV zamlarından, yıllık bazda geri dönecek tutar 14,6 milyar TL tutuyor.

İşçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarındaki bu olumsuz eğri ortadayken, saray rejiminin harcamaları hız kesmiyor. Yılın ilk dört ayının baz alındığı sonuçlara göre, AKP şefinin kullandığı, nereye harcandığı bilinmeyen örtülü ödenekten toplam 781,4 milyon TL harcama yapıldı. Dört ayda müteahhitlere ayrılan tutar 14 milyarı 750 milyon lira oldu. Kira giderleri için 586 milyon, kiralık araç giderleri için 139 milyon, hizmet binalarına ise 162 milyon lira harcandı. Güvenlik ve savunma, 970 milyon TL ile bu harcama kalemleri içerisinde büyük bir bölümü oluşturdu. Sermayenin büyümesini güvencelemenin yolunun işçi ve emekçilerin boğazına yapışmaktan geçtiği bir işleyişte bu şaşırtıcı değil. Zira ülke güvenliği ve savunması denilen şey, işçi ve emekçilere yönelik her türlü savaş ve saldırı araçları, birimleri vs.dir. Bu da devlet için çok zaruri bir ihtiyaçtır. Cengiz Holding’e yapılan ödemeler ve ona açılan araziler için devletin jandarmasının İkizderelilerin karşısına dikilmesi örneğinde olduğu gibi…

Harcamalar konusunda bir başka çarpıcı örnek ise, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı EPDK’nın makam odaları için metresi 2 bin 500 TL’den binlerce lira tutarında el dokuması Uşak halısı alınmasıdır. Bu ve benzeri pek çok örnek sıralamak mümkün. Zira, sömürü üzerine kurulu sermaye düzeninde soygunun, yolsuzluğun, lüks ve şatafın sonu yok.

Kasalardan çıkan paralarla ne yapıldığı açıkça görülüyor. İşçi sınıfının, bunun ötesinde bu kasaların her seferinde nasıl doldurulduğuna yoğunlaşması gerekiyor. İşçi sınıfının emek gücünün sömürüsü üzerine kurulu kapitalist düzende tek seçenek, “Sınıfa karşı sınıf” perspektifiyle örgütlenmek ve asalakların kurulu düzenini yıkmak hedefiyle mücadeleyi büyütmektir.

 

 

 

 

 

“Bankaları değil işçileri koruyun!”

 

İnşaat Emekçileri Sendikası (İnşaat-Sen) üyesi Kayı İnşaat işçileri, 2 buçuk yıldır ücretlerini ödemeyen patron Coşkun Yılmaz’ın konkordato davası için Kartal’da bulunan Anadolu Adliyesi önünde 28 Mayıs’ta eylem yaptı. İşçiler dava öncesinde de 27 Mayıs’ta Dışişleri Bakanlığı önündeydi.

İşçilerin bakanlık önünde açıklama yapmasına izin verilmedi ve işçiler parkta açıklama gerçekleştirdi. Eylemde konuşan İnşaat-Sen Örgütlenme Koordinasyonu üyesi Nurseli Gözüaçık, daha önce Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran’la görüştüklerini anımsatarak verilen sözlerin tutulmadığına dikkat çekti. Açıklamada söz alan inşaat işçisi Abdulsamet Kete şunları ifade etti:

“Bu binaları bankalar kim dikti, biz işçiler diktik. Ekmek parası kazanmak için uğraşıyoruz. Cezayir’de çözün sıcaklığında çalıştık ama paramıza el koydular. Yazık günah değil mi bize. Cumhurbaşkanı her çıktığında ‘adalet’ diyor. Nerede adalet?”

İşçilerden Mevlüt Özçelik konuşmasında şunları ifade etti : “17 ay süre içinde sadece 4 aylık aldım. Çocuklarıma taş yedirdim. Bazı zaman oldu çocuklarım taşı bulamadı yemek için. Ama Cumhurbaşkanı, devlet bakanları Meclis’te oturdukları zaman sadece güçlüyü koruma yasası çıkarıyorlar. Güçlüyü değil güçsüzü koruma yasası çıkarın. ‘Hak hukuk adalet’ diyorlar nerede. Adalet demek, güçsüzü korumak demektir. Güçsüzü koruyun”

“Dışişleri Bakanlığı göreve, Kayı işçilerinin hakkını verin, yurt dışında çalışan işçilerin hakkını koruyun” pankartının açıldığı eylemde, “Ya konkordato ya iflas önce işçi alacakları ödenecek” yazılı dövizler taşındı.

Ertesi gün İstanbul Anadolu Adliyesi’nde de işçiler açıklama yaparken 3. Ticaret Asliye Mahkemesi’nde görülen konkordato davası 18 Haziran’a ertelendi.

Eylemde İnşaat-Sen Örgütlenme Koordinasyonu üyesi Nurseli Gözüaçık, yeni yasayla iflas eden şirketten alacakların ödenmesinde bankalara öncelik verilmesine tepki göstererek şunları söyledi:

“Kayı İnşaat işçilerinin alacağı, bankaların, finans kurumlarının arkasına atılırsa; hiçbir bakanlık emekçilere bunun hesabını veremez. Bugün yürüttüğümüz mücadele, tüm emekçilerinin emek kavgası, alın terinin kavgasıdır.”

Gözüaçık’ın ardından Kayı İnşaat işçisi Abdulsamet Kete konuştu.