İçindekiler:

26 Mart 2021
Sayı: KB 2021/Özel-12

Saldırganlığa karşı fiili-meşru direniş!
Kürt halkına karşı yoğunlaşan saldırganlık
Newrozlar saldırılara yanıt oldu
Kararname yok hükmündedir!
“İstanbul Sözleşmesi bizimdir!”
Ekonomik reform değil işçi sınıfına saldırı
“Birleşik, kitlesel, mücadeleci 1 Mayıs için”
Rejimin bekası ve derinleşen yoksulluk
Fabrikalarda direnişler ve mücadele sürüyor
Marx ve “yığınların tarihsel girişkenliği” - V. İ. Lenin
Komün’ün anısına - V. İ. Lenin
Vazgeçmiyoruz, aşağı bakmıyoruz!
Boğaziçi direnişi polis terörüne rağmen sürüyor
Üniversite Dayanışmaları buluştu
Batılı emperyalistler “endişeli”!
Mısır’la “normalleşme” çabaları
ABD-Türkiye ilişkileri: S-400 “diken”i
NATO 2030 stratejisi ve kapitalist dünyanın açmazları
Bir direniş manifestosudur Kızıldere!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Bir direniş manifestosudur Kızıldere!

 

“Birde çoğuz çokta biriz
Ne eveliz ne ahiriz
Hepimiz birer Mahiriz
Kanımıza kan isteriz”

Türkiye toprakları nice direniş manifestosuna şahit olmuş, nice yiğit devrimcinin kanıyla sulanmıştır da baş eğmemiştir düşmana. O şanlı direniş manifestolarımızdan Kızıldere’nin 49. yılındayız. 30 Mart 1972 tarihinde, Mahir Çayan, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Saffet Alp, Sabahattin Kurt, Ertan Saruhan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Nihat Yılmaz ve Ahmet Atasoy devrimci tarihimizden, belleklerimizden hiç silinmeyecek, yolumuza daima ışık tutacak olan o şanlı devrimci mirası bıraktılar bizlere.

“Sabırsızlık zamanı” olarak adlandırılan bir dönemin, gelişen ve nice toplumsal patlamaya gebe olan 68 kuşağının devrimcileriydi onlar. 1960’lı ve 1970’lı yıllar dünyada ve Türkiye’de çeşitli toplumsal hareketliliklerin yaşandığı yıllardı. Fiili-meşru mücadele yöntemlerinin öne çıktığı böylesi bir dönemin önderlik ihtiyaçlarına, parlamenter çizgideki TİP (Türkiye İşçi Partisi) veya YÖN ve MDD (Milli Demokratik Devrim) gibi darbeci akımlar yanıt veremiyorlardı. İşte Mahirler, Denizler ve İbrahimler Türkiye’nin gündemine giren yakıcı ihtiyacın bir sonucu olarak devrimci çıkışın mimarları oldular. 70’li yıllara gelindiğinde artık kaybedecek bir saniyeleri bile yoktu onların. Yaşadıkları dünyayı yorumladılar, anladılar ve düştüler yola. ‘71 kopuşu’ olarak adlandırılan ve düzeni cepheden karşılarına alarak düşülen devrim yolunda, Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının kurduğu Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu, Mahir Çayan ve yoldaşlarının kurduğu Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi ve İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşlarının kurduğu Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu çıktı Dev-Genç’in bağrından.

Sermaye devleti bu devrimci çıkış faşist bir darbe ile yanıt verdi. 12 Mart darbesi ile binlerce devrimci tutuklandı, işkenceye maruz kaldı. Onlarca devrimci katledildi. Tutuklananlar arasında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan da vardı. Sermaye devletinin amacı çok netti. 3 yiğit devrimci şahsında verilen idam kararı ile topluma bir gözdağı verilmek isteniyordu.

“Köyün evleri tezekten
Faşistler çıksın tuzaktan
Alp kursun sıkar uzaktan
Kanımıza kan isteriz”

Mahir Çayan bu dönemde Maltepe Askeri Cezaevi’nde tutsaktı. Ama 30 Kasım 1971 tarihinde gerçekleştirdiği özgürlük eyleminin ardından ilk hedefi Denizlerin idam cezasını durdurabilmek için bir eylem planlamak oldı. THKP-C’li yoldaşları ve THKO’dan Cihan Alptekin ve Ömer Ayna ile birlikte ortak bir eylem gerçekleştirme kararı aldılar. Ünye’de bulunan NATO üssüne giderek burada çalışan teknikerleri kaçırdılar. Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde kaldıkları ev bir hainin ihbarı üzerine askerler tarafından ablukaya alındı ve saatler süren çatışmalar başladı. Ağır silahlarla, helikopterler ve bombaları ile kerpiç bir evin etrafını kuşatan devletin silahlı güçlerinin yanı sıra NATO askerleri de oradaydı. Askerlerin “Teslim ol” çağrılarına karşı evin çatısına çıkan Mahir Çayan devrimci kuşaklara pusula olacak o sözü haykırdı düşmanın yüzüne: “Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik!”

Bu haykırışın ardından başlayan çatışmada ilk düşen Mahir oldu. O günün takvim yaprakları 30 Mart 1972 senesini gösteriyordu. O gün Kızıldere’de 10 yiğit devrimcinin kanı ile bir direniş destanı yazıldı. Teslim olmaktansa ölüme “halaylarla, türkülerle” ve tereddütsüzce giden devrimciler, ölümsüzleşenler kervanına adlarını yazdırarak gittiler. Onlardan yaklaşık bir ay sonra

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edilerek katledildiler. Onlar da idam sehpasını devrime olan inançlarını haykırarak tekmelediler. Devrim davasını, devrimcileri öldürerek bitirebileceklerini sananlar yanıldıklarını çok geçmeden anladılar. Onlardan devraldığımız mücadele bayrağı bugün hala elden ele dolaşıyor ve yükseklerde dalglanmaya devam ediyor.

“Kızıldere akmayacak
Boşa kurşun yakmayacak
Kavga burda bitmeyecek
Devrim için can veririz”

Kızıldere direnişi, siper yoldaşlığının ve devrimci dayanışmanın adıdır bu topraklarda. Aynı örgütten olmasalar dahi aynı davaya duyulan inancın kararlılığı ile birbirleri için ölüme giden yiğit devrimcilerin adıdır Kızıldere. Aradan on yıllar geçti, Mahir Çayan ve yoldaşlarının temsil ettiği tüm devrimci değer ve gelenekleri sahipleniyoruz, sahiplenmeye de devam edeceğiz. Onları, devrettikleri mirası daha da ileriye taşıyarak, mücadelemizde yaşatacağız!

Kızıldere katliamının ve direnişinin 49. yılında, eğilmektense kırılmayı tercih ederek ölümsüzleşen 10 yiğit devrimciyi saygı ile anıyoruz.

M. Nevra

 

 

 

 

 

Duruşma salonu Galatasaray Meydanı!

 

Polisin saldırısına uğradıkları 700. hafta eyleminden Cumartesi Anneleri’ne açılan dava 25 Mart’ta İstanbul Adliyesi 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Cumartesi Anneleri / İnsanları gözaltında kaybedilen yakınlarının fotoğraflarını boyunlarına asarak duruşmada yer aldı. Adalet mücadelelerini savunan kayıp yakınları, duruşmayı adeta Galatasaray Meydanı’na dönüştürdüler.

İlk olarak konuşan İHD Eş Genel Başkanı Av. Öztürk Türkdoğan dava açılan herkese beraat kararı verilmesi gerektiğini vurguladı.

Ardından Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak söz aldı. Maside Ocak 699 hafta eylem yaptıkları yerin 700. hafta yasaklanmasının hukuki olmadığını vurgulayarak “Galatasaray meydanını bize kapattılar. Sizin göreviniz bizi yargılamak değil, bizim hakkımızı korumanızdır” dedi. Hasan Ocak’ın ağabeyi Ali Ocak ise hukuksuz iddianameyi reddettiklerini vurguladı.

Gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren’in kardeşi Faruk Eren “Bizi yönetenler Galatasaray meydanını kapatarak ‘Biz kaybettik’ diyorlar. 12 Eylül’ü sahipleniyorlar. Kayıplarımızın hesabını sormaya devam edeceğiz” ifadelerini kullanarak konuştu.

Adil Can Ocak, babaannesi ve babasının polis kalkanları arasında gördüğünü belirterek devamında şunları söyledi: “Sonra yaka paça gözaltına alındı. Hasan Karakoç’un karın boşluğuna yumruk atıldığını gördüm. Asıl şiddete uğrayan bizdik.”

Gözaltına alındıktan sonra eylemin yasaklandığını söyleyen Cüneyt Yılmaz ise, “Ters kelepçeyle tekmelenerek gözaltına alındım. Bize dipçikle saldıran polislerin yargılanması gerek. Yakınlarının kemiklerini arayan insanların yanında olmak suç değil” dedi.

Ali Yiğit Karaca “Hak mücadelesi verilirken benim kayıtsız kalmama vicdanım elvermezdi. Suçlamayı kabul etmiyorum, beraatimi talep ediyorum” dedi.

Cumartesi İnsanı Rober Koptaş, kendilerinin değil, saldıranları yargılanması gerektiğini ifade etti. Deniz Koç yargılamanın hukuksuzluğuna vurgu yaptı.

Hakkında dava açılan Cumartesi Anneleri / İnsanları içinde o gün ifadesi alınacakların savunmalarından sonra avukatlar savunma yaptı. Ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti, davayı 12 Temmuz’a erteledi.