14 Ağustos 2020
Sayı: KB 2020/Özel-9

Krizin faturasını sermaye iktidarına ödetmek için…
“Şahlanma” vaatleri çöktü...
İstanbul Sözleşmesi tartışmaları sürüyor...
“Onların direncine ses olmamız gerekiyor”
AKP iktidarının koronavirüsle “savaşı”
Sağlığımız ve geleceğimiz için mücadeleye!
Fabrikalar işçiler için ölüm kampı!
Sınıfa vurulmak istenen yeni pranga
İşçi kardeşim sınıfını bil, safa gel!
DİSK TEKSTİL sermayeye hizmete devam ediyor
Beyrut felaketinin ardından Lübnan
İsrail ve BAE arasında “normalleşme” anlaşması
TSK saldırısında Iraklı iki komutan öldürüldü
İran’da işçiler ayakta…
Pandeminin iki yüzü...
Fransa işçi sınıfı yeni saldırılarla karşı karşıya
İşsizliğe ve geleceksizliğe karşı örgütlü mücadeleye!
Parasız eğitim hakkımız için!..
“İstanbul Sözleşmesi” yaşatır mı?
İnternet ve ağ tarafsızlığı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Pandeminin iki yüzü...

Açılan paketler servet-sefalet kutuplaşmasını derinleştiriyor!

 

Pandemi, kapitalist sitemin küresel krizini henüz aşamadığı koşullarda başlamıştı. 2008 finans krizini aşmak için uygulanan ancak bir türlü sonuç alınamayan parasal genişleme politikaları, pandeminin basıncıyla daha da yaygınlaştırıldı. Merkez bankalarının elinde kalan tek enstrüman bu oldu. Negatif faiz para politikasıyla piyasayı paraya boğan hükümetler, peş peşe açıkladıkları “kurtarma paketleri”ni kısa çalışma uygulamalarıyla takviye ederek büyük kapitalist tekellerin zararlarını kamulaştırdılar. Hükümetler, parasal genişleme ve kısa vardiya uygulamalarıyla, tekellere negatif faizle ulaşabilecekleri ‘maliyetsiz para’ sağladılar. Bunu kısa çalışma uygulamaları ile çalışanların ücretleriyle yan giderlerini toplumsal fonlardan karşılayıp kapitalist tekelleri yeni yatırımlar yapmaya teşvik etmeye çalıştılar.

Tekellerin, dolayısıyla küresel kapitalist sistemin krizinin nedeninin, insanların alım güçleri olmadığı için biriken metalar yığınından kaynaklandığını herkesten çok bu tekellerin CEO’ları biliyor. Yatırımı teşvik etmek için piyasaya negatif faizle sürülen paraların üzerine çöken tekeller, bütün yükü taşıyan emekçilerin sırtından sağladıkları parasal bolluğu istihdamı artıracak yatırımlara değil borsa, altın, gayrimenkul gibi alanlara akıttılar.

Kapitalist dünyada, üretici (Türkiye’de son zamanlarda dillere pelesenk edilen üretim ekonomisi!) kabul edilen kapitalist tekellerin aynı zamanda bir veya birden çok banka, sigorta gibi finans şirketleri de vardır. Mercedes Bank, Reno bank, Toyota bank, Türkiye’de Koç Holding’in Yapı Kredi, Sabancı grubunun Akbank’ı gibi...

Ekonomik krize rağmen örneğin Almanya’nın 30 büyük tekelinin hisse kağıtlarının işlem gördüğü DAX, son üç ayda yüzde 50’den fazla bir yükseliş gerçekleştirdi. Altın gibi değerli madenler rekorlarını tazelerken gayrimenkul fiyatları ve kiralar da jet hızıyla yükseliyor. Türkiye’de de ipotek kredilerinin ucuzlatılması sonucunda fiyatların artmasına karşın, geçen aylara oranla ev satışlarında büyük artış oldu. “Birkaç yıldır inşaat sektöründeki durgunluk, pandemi sürecinde gündeme gelen düşük faiz oranlı konut kredileri sayesinde belli bir canlılık yaşasa da düşük krediye sevinen vatandaş artan ev fiyatları ile hayal kırıklığına uğradı.” İlk defa satılan konut adedinde bir önceki aya göre %54,7 azalma olurken, ikinci el konut satışlarında ise %13 oranında artış oldu. Bir aracı kuruluşun açıklamasına göre, bir ev birkaç ay içerisinde birden fazla el değiştirmiş. Yeni bir değer üretiminden bağımsız, sermayenin kârlılık vaat eden alanlara akmasına bağlı olarak görünürde ekonomide bir büyüme gerçekleşti! Nominal olarak sıfır faizle sağlanan parasal genişleme, kapitalist ülkelerdeki enflasyonla birlikte ele alındığında ise kredi alıcısına hiçbir şey yapmadan enflasyon oranında artı kazanç anlamına geliyor.

Rekabetin baskısı altında bulunan kapitalist tekeller daha az insanla daha çok üretim imkanı veren yeni teknolojiyi kullanıyorlar. Bu ise, istihdam alanlarının daraltılmasını hızlandırıyor ve piyasaların sınırlı büyümesi ile üretimin sınırsız genişlemesi arasındaki çelişkiyi artırarak krizleri daha da derinleştiriyor. Tüketicinin satın alma gücünün düşmesi ekonomik krizleri tetiklese de tek nedeni değil. Parasal genişleme ya da KDV oranlarının indirilmesi gibi önlemler krizin derinleşmesini frenleyip yavaşlatsa da sorunu ertelemekten başka bir sonuç vermeyecektir.

Sivil hava taşımacılığından yansıyanlar

Avrupa ve Almanya’da pandemi vesilesiyle yenilenen parasal genişleme ve kurtarma operasyonlarının kapitalist tekeller için servet çalışanlar için ise sefalete yol açtığını hava yolları taşımacılığını inceleyerek somut olarak görebiliriz.

Korona krizinden etkilenen Lufthansa’yı kurtarmak için Alman hükümeti, 1 Haziran’da 9 milyar dolarlık “kurtarma paketi” tahsis etti. Parayı kasasına koyan şirket yönetimi, kurtarma karşılığında verdiği sözü tutmadı ve 22 bin işçinin çıkarılacağını ilan etti. Şirketin insan kaynakları ve hukuk departmanı yöneticisi Michael Niggemann, kriz süresince personel giderlerinde ciddi bir kesinti yapılmazsa, Lufthansa Grubu’nun krizi başarıyla atlatamayacağını açıkladı. Michael Niggemann, 135 bin çalışanı bulunan şirketin iş gücünün yüzde 16’sına denk gelen 22 bin çalışanı işten atarak, personel giderlerinde kesintiye gideceklerini duyurdu. Koronavirüs krizi süresince filodaki 763 uçağın yaklaşık 700’ünü hangara çekmek zorunda kalan şirket, 87 bin personelinin giderlerini ise işçi fonlarını yağmalayan devlet desteğiyle kısa çalışma ödeneğinden karşılamıştı.

***

Zarar etikleri gerekçesiyle işten atma saldırısında Lufthansa yalnız değil. Avrupa’nın diğer büyük hava yolu taşımacılık şirketleri de aynı gerekçelerle iş akitlerinin feshedileceğini duyurdular.

Avrupa’da sivil hava taşımacılığının lideri olan İrlanda merkezli Ryanair Nisan ve Haziran aylarında geçen senenin aynı zaman dilimine göre yüzde 95 oranında ciro kaybı yaşadığını açıkladı. İngiliz-İspanyol şirketi IAG ise ciroda 5,3 milyar avro kayıp yaşandığını açıkladı. IAG’nin kardeş şirketi British Airways’te çalışan 12 bin personel de işten çıkarılacak. Bu rakam şirket çalışanlarının dörtte birine tekabül ediyor.

Fransa’nın Air France ile Hollanda’nın KLM şirketlerinin birleşmesi sonucu ortaya çıkan ‘Air France KLM’ 1,18 milyar avro zarar etiklerini açıkladı. Air France’ın toplam 7 bin 580 kişiyi işten çıkarması bekleniyor. Hollandalı KLM ise 2022’ye kadar toplam 33 bin çalışandan 5 binine çıkış verecek.

Ucuz uçak bileti satışlarıyla ünlü İngiliz şirket Easyjet Nisan-Haziran arası yaklaşık 360 milyar avro zarar ettiği gerekçesiyle 4 bin 500 kişinin işten çıkarılacağını Mayıs ayında duyurmuştu.

Koronavirüs salgını öncesinde de kritik bir süreçten geçen Norveçli şirket Norwegian ticari bilgilerini Ağustos ayı sonunda paylaşacağını duyurdu. Nisan ayında İsveç ve Danimarka’da bulunan kardeş şirketlerinin faaliyetlerini durduran Norwegian 4 bin 700 pilot ve kabin görevlisini işten çıkardı.

İskandinav Hava Yolları SAS tarafından geçen aylarda yapılan açıklamalarda şirket çalışanlarının yarısının, yani yaklaşık 5 bin çalışanın işten çıkarılacağı duyurulmuştu. Şirket hisselerinin büyük bir kısmını elinde bulunduran Danimarka, İsveç ve Wallenberg Vakfı bir kurtarma paketi hayata geçirdi.

Macar havayolları şirketi Wizz mayıs ayında rakiplerinden daha fazla uçuş seferi gerçekleştirmesine rağmen, 5 bin personelin yüzde 20’sini işten atmıştı.

Sendikal bürokrasinin çürümüşlüğü

İşçilerin ve emekçilerin direk ve dolaylı vergilerinden oluşan toplumsal fonların yağmalanması anlamına gelen trilyon avroluk kurtarma paketlerini pandemi vesilesiyle şirketlerin kullanımına sunan hükümetler güya istihdam alanları koruyacaklardı. Burjuva hükümetler gibi kapitalist tekeller tarafından verilen söz ve yapılan açıklamaların bir inandırıcılığının ve bağlayıcılığının olmadığını bu son olaylar tekrar doğrulamıştır.

Sınıf mücadelesinin acımasız yasalarının açığa çıkardığı bu gerçeklere rağmen kapitalist tekellerin saldırılarına karşı üyelerinin haklarını korumak için mücadeleyle cevap vermek yerine sendika bürokratları kapitalist tekellere yalvarıp akıllarınca onlara daha yararlı alternatifler sunuyorlar.

Bu yozlaşmış bürokrat takımı, tekelleri planlı saldırılarından vazgeçirebilecekleri gerici hayalini işçiler arasında yayıyorlar.

Lufthansa’da Pilot maaşlarında yüzde 45’e varan kesintiyi kabul ettiklerini açıklayan Pilot Sendikası (VC) Başkanı Markus Wahl yaptığı açıklamada, “düşük ücretli çalışanların işlerine son verilmesi” yerine “pilot maaşlarında yüzde 45’e varan kesinti yoluyla 350 milyon avroluk bir tasarruf yapılmasının mümkün olduğunu” söyleyerek kapitalist tekelleri ikna etmeye çalışıyor. Pilot maaşlarında yüzde 45’e varan kesintinin kabul edilmesine bile yanaşmayan tekellerin çok daha sert bir saldırıya hazırlandıkları açıktır. İşçilerin, tekellerin bu fütursuz saldırılarına karşı ‘hak verilmez alınır’ şiarını kuşanmaktan başka bir seçeneği bulunmuyor. Kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüze karşı sosyal medya ve sokaklarda başlatılan “challenge accepted” (Meydan okuma kabul edilmiştir) eylemleri de hakların söke söke alınabileceğini göstermiştir.