28 Aralık 2018
Sayı: SYKB 2018/01 (49)

Düzenin açmazları, sınıf mücadelesinin olanakları
Burjuva hukukun dayanılmaz hafifliği!
Hak sokakta kazanılır, güç birlikten alınır!
Türkiye işgal ve “ABD’nin yerini doldurma” heveslisi
Asgari ücret açlık sınırının altında kaldı!
Asgari ücrete AGİ dahil edilir mi?
Kriz derinleşiyor, işsizlik büyüyor
2018’de işçi ve emekçiler eylemdeydi
2018 yılının siyasal tablosundan yansıyanlar
Avrupa Birliği: “Refah toplumları”ndan sefalete
2018’de dünya sınıf ve kitle hareketi
İşgalci Amerikan ordusunun Suriye’den çekilmesi üzerine
Kıdem tazminatı hakkımızı gasp ettirmeyelim!
Güvenli ve nitelikli barınma hakkı sağlansın!
Roboski Katliamı 8. yılında!
Gustave Courbet: Bir komünar, bir ressam!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Roboski Katliamı 8. yılında!

 

28 Aralık 2011... Şırnak ilinin sınır köyü Roboski’de geçimini kaçakçılıkla sağlayan köylüler, Türk ordusunun F-16 savaş uçaklarıyla bombalandı. 17’si çocuk 34 insan katledildi. Yıllardır kaçakçılık yapıldığı, bölgedeki karakol ve korucular tarafından biliniyordu. Köylüler sınırı aşıp mazot ve gıda maddeleri üzerinden ticaret yapıyorlardı. Askerler zaman zaman yollarına çıksa da, köylülerin geçmelerine izin veriliyordu. O gün yine önleri kesilmiş, saatlerce bekletilmiş, sonra geri çevrilmişlerdi. Dönüş yolunda üzerlerine dört kez bomba atılarak katliam gerçekleştirildi. Yakınları parçalanmış bedenleri battaniyelere sararak topladı. Raporlara yansıdığına göre, hiçbir resmi kurum yaralıları ve cenazeleri almak için harekete geçmedi. Ertesi gün Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi internet sitesinde yer alana kadar medya haberi yayınlamadı.

Önce “teröristler”, sonra da “yanlış istihbarat” denildi. Emri veren komutan bir sonraki yıl terfi ettirildi. Bombardıman “operasyon hatası”, “kasıt yok” açıklamaları ile geçiştirildi. TBMM’de oluşturulan komisyon, “Uludere bir operasyon kazasıdır” sonucuna vararak, olayı kapattı. Dava askeri mahkemeye devredildi. Ailelerin buna itirazları kabul edilmedi. Ocak 2014’te, savcı ordunun suçlu olmadığına karar verdi. Bunun üzerine Roboski’li aileler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu.

Hukuksal sürecin bir parçası olan Tahir Elçi sermaye devletinin tetikçileri tarafından 2015 yılında Diyarbakır’da katledildi. Roboski’de 11 yakınını kaybeden Ferhat Encü’ye birçok kez dava açıldı. Türlü suçlamalarla halen tutuklu bulunan Encü’nün bu sene başında milletvekilliği de düşürüldü.

AİHM bu yılın başında “belge eksikliği” gerekçesi ile Roboski’li ailelerin başvurusunu reddetti. Katliamın hesabının mevcut düzenin hukuksal yolları ile sorulmasının önü kapanmış olsa da, ezilen halklar sorumlularını unutmayacak.

Sermaye devleti Kürt halkına yönelik kirli savaşı tırmandırarak iktidarını sağlamlaştırmaya çalışıyor. Şoven milliyetçilik ve savaş kışkırtıcılığı emekçileri bölmek için kullanılıyor. Yalnızca Kürt halkı değil toplumun tüm muhalif kesimleri de katliam ve saldırılardan payını alıyor. Bununla da yetinmeyen sermaye devleti, Ortadoğu’da yürütülen emperyalist-gerici savaşın da bir parçası olarak hareket ediyor. Başta Kürt halkı olmak üzere bölge halklarına saldırıyor.

Emperyalist-kapitalist düzenin ürünü olan savaşların ve katliamların sona erdirilmesi ancak bu düzeni hedefleyen mücadelelerle, bu mücadeleler içinde halkların kardeşleşmesi ile olacaktır. Katliamların hesabı yığınların yükselteceği devrimci mücadele ile sorulacaktır.

 

 

 

 

Kadının adı direniş

 

19-22 Aralık katliam ve direnişi üzerine ilk etkinliğimiz olan belgesel film gösteriminde Gönül Karagöz, kadın tutsaklara yönelik saldırıların ve saldırılara karşı direnişinin anlatımının eksik bırakıldığını vurguladı.

Gönül’ün vurgusu doğruydu. Kapitalist toplumda çifte sömürü ve baskıya maruz kalanların, kadınların direnişi işçi-emekçi eylemlerinde görülse bile devrimci tutsak kadınların direnişi, zaten öyle olması gerektiği düşüncesinden olsa gerek gözden kaçırılabiliyor. Oysa ki tutsak kadınların direnişi daha önemli bir yerde duruyor. Gönül 19 Aralık’ta bulunduğu Gebze Hapishanesi’nde tutsak kadınların direnişini şöyle özetledi:

19 Aralık saldırısı topyekûn bütün devrimci tutsaklara yönelik teslim alma ve boyun eğdirme saldırısıydı. Bunun için en zayıf halka olarak -kendilerince- kadınlara cinsel istismar temelinde saldırıyı da hedeflediler. Bunun için saldırı cinsiyetçi olmalıydı. Gebze Hapishanesi’nde olan buydu. 19 Aralık saldırısından önce, yapılan aramalarda hep kadın cinsini aşağılayan ve yaralayan bir tarz uygulamaya çalıştılar. Devrimci kadın tutsakları cinsel kimliğiyle ezmeye yönelik azami çaba harcadılar.

İlk saldırı kadın bedenlerimize yönelik oldu. Çünkü elle üst araması hiç olağan bir şey değildi. Bu kabul edilmeyince, asker başka bir saldırıda bulundu.

Gebze’de kadın tutsakların okuma ve yazmak için kapattığı bir tuvalet vardı. Orada tek tek bir devrimci kadın ve bir askerle arama yapılacağı söylendi. Bunu duyan biz kadın tutsaklar bu saldırıya hep birlikte karşı çıktık. Daha sonra bir sürü cinsel saldırı tehdidinde bulundular.

19 Aralık saldırısında devrimci kadınların barikat kurup saldırılar karşısında durmaları onları çok şaşırttı.

Sonra biz yatakhaneye çıkıp ikinci bir barikatı kurunca iyice sinirlenmeye başladılar. Çünkü böyle bir şey beklemiyorlardı. İkinci barikatın altından gazı hortumla vermeye başladılar. Bu arada iki tutsak kadın cama pankart astı. Bu onlar için çok şaşırtıcıydı. Çünkü o basit gördükleri kadınlar kurşunlara meydan okuyordu. Barikat düştükten sonra bizi havalandırmaya attılar. Sonra bütün iç çamaşırlarımızı makasla kestiler.

Bu saldırılar karşısında Gönül dimdik ayakta. Bu saldırılar karşısında Hatice Yürekli, Fidan Kalşen, Ayçe İdil Erkmen, Fatma Hülya Tümgan, Sibel Sürücüler direniş bayrağında sembol olarak ölümsüzleştiler.

M. Kurşun