2 Kasım 2018
Sayı: KB 2018/41

Ekim Devrimi yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor!
Ortadoğu, Kürt sorunu ve “çözüm masası”na çağrı
Gerici-faşist koalisyondaki çatlak ve reformist sol
Saray rejimi din istismarında ölçü tanımıyor!
Kıdem tazminatını gasp etme planı devrede
Kriz içinde debelenen düzene karşı fabrika örgütlenmelerinde birleşelim!
Hidromek’te “arabulucu” oyunu
Türkiye’den Filistin’e iş sağlığı ve güvenliği eğitimi(!)
KESK yöneticileri şiddete son vermelidir!
İşçilerin kaleminden ekonomik kriz
Ekim Devrimi üzerine - V. İ. Lenin
“Gerçek insan” Karadayı!
“Amerikan rüyası”na yürümek ya da kabustan kaçmak
Savaşın acı sahneleri
Dörtlü Zirve gerçekleşti, sorunlar devam ediyor
İdlib’de kimyasal provokasyon hazırlığı
Almanya-Hessen’de eyalet seçimleri
Frankfurt’ta ‘Marksizm ve işçi sınıfı’ konulu seminer
Greif işgalini yargılayanların karşısında, grev hakkını kullanan Greif işçilerinin yanındayız!
Özgürlüğümüz ve geleceğimiz için YÖK’e ve YÖK düzenine karşı mücadeleye!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dörtlü Zirve gerçekleşti, sorunlar devam ediyor

 

AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in katıldığı Suriye gündemli Dörtlü Zirve, 27 Ekim’de İstanbul’da yapıldı. Zirvenin ardından hem ortak basın toplantısı gerçekleştirildi hem ortak bir bildiri yayınlandı.

Taraflar birçok konuda anlaştıklarını söyleseler de farklı telden çalmaları gözlerden kaçmadı. Söylemlere bakılırsa herkes Suriye için, Suriye halkı için çaba sarf ediyor. Oysa durum tam tersidir. Zira her tarafın kendi öncelikleri, kendi çıkarları var. Tümü de bu çıkarlarını şu veya bu şekilde gerçekleştirme derdindedir.

Zirvede Suriyelileri rahatlatacak ifadeler sadece Putin’den duyuldu. Cihatçıların temizlenmesi, Suriye’de bulunan “davetsiz/gayrı meşru” askeri güçlerin (ABD, Türkiye, Fransa gibi) çekilmesi, ülkede durumun “normalleşmesi”, yeniden inşanın başlaması gibi alanlarda Suriye ile Rusya’nın çıkarları çakışıyor. Putin’in farklı bir duruş sergilemesi bu çakışmadan kaynaklanıyor.

Zirvenin diğer üç bileşeninin ama özellikle T. Erdoğan’ın sarf ettiği sözler ise, 2011’den beri Suriye halklarına karşı savaş suçu işleyen zihniyetin yerli yerinde durduğunu kanıtlayan cinstendi. Cihatçı çetelerin himayesi ve Suriye topraklarının bir kısmının ilhak edilmesi AKP şefinin halen temel kaygısıdır. Bu kadarını başarabilirse, Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırabileceğini varsayıyor. Macron-Merkel ikilisinin esas derdi ise, “cihatçılar Suriye’de kalsın, mülteciler geri dönsün, mümkünse eğer Beşşar Esad yönetimi yıkılsın” şeklinde özetlenebilir.

***

Zirve sonrası yapılan ortak açıklamada, “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü, çatışmaların önlenmesi” gibi vurgular da yer aldı.

Bu söylemlerin gerçek hayatta bir karşılığı yok. Zira zirvenin hemen ardından Türk ordusu Kobanê’yi bombaladı. Yani çatışmanın önlenmesi söylemi ilk anda berhava oldu. “Suriye’nin toprak bütünlüğü” konusu T. Erdoğan’ı zerre kadar ilgilendirmiyor. Tam tersine AKP iktidarının 2011’den bu yana izlediği bütün politikalar Suriye’nin toprak bütünlüğünü parçalamaya endekslidir. Geçmişte Hatay’ı (İskenderun Sancağı) ilhak edenler bugün de İdilb’den Fırat’a kadar uzanan bölgeyi ilhak etme telaşındalar. AKP’nin yönetici atadığı Efrîn, El Bab gibi yerlerde ilhakçı bir güç gibi hareket ediliyor. Yani saray rejimi halen Suriye’nin parçalanması için çaba sarf ediyor.

AKP şefi, Suriye’nin toprak bütünlüğünden, sadece Rojava’da Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmak için söz ediyor. Ama cihatçı çeteler söz konusu olduğunda durum tersidir. T. Erdoğan AKP’sinin kafa kesen karın deşen cihatçı tetikçileri söz konusu olduğunda Suriye’nin toprak bütünlüğünün sözü bile edilemez. Bu çeteler, saray rejiminin peşinde olduğu ilhak planının “yerli” dayanakları diye pazarlanıyor.

***

Çıkarların çatıştığı, sefil hesapların yarıştığı, hırsların gözleri bürüdüğü pazarlık masalarının çözücü olması mümkün değil. Bundan dolayı İdlib’in cihatçılardan temizlenmesi gecikiyor. Zira Suriye ile Rusya, İran gibi müttefikleri dışındakiler, süreci baltalamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Rusya’nın basıncıyla bazı silahlı çeteleri çatışmasızlık bölgelerinden çeken T. Erdoğan rejimi, bunları Suriye topraklarını ilhak etmenin aparatı olarak kullanmaya çalışıyor. Yani bir şeyi yaparken, öte yandan bozmaya da devam ediyor.

Süreç bu minvalde devam ettiği sürece çatışma ihtimali de yüksek olacak. Bu oyunda en tehlikeli rolü T. Erdoğan AKP’si ile Trump’ın ABD’si oynuyor. Trump’la anlaşabilse Rusya ve İran’dan uzaklaşmaya hazır olan AKP şefinin, böyle bir anlaşma olmadığı sürece, Rusya-İran ikilisiyle çatışmayı göze alması kolay değil. Buna rağmen Suriye topraklarının bir kısmını ilhak etme çabaları sürüyor. T. Erdoğan’la himaye ettiği çetelerin ciddi açmazlarından biri gönlü ABD’den yana iken, Rusya’nın suyundan gitmek zorunda kalmalarıdır.

Zirvenin ardından Anayasa Komisyonu oluşturulması yönünde yapılan açıklama ise, beyhude bir hamle olmaya mahkumdur. Cihatçı çeteleri Suriye’ye taşıyan, onları destekleyen, eğiten, donatan güçlerin Anayasa Komisyonu’nda yer alması, abesle iştigaldir. Bu komisyonun bir işe yaraması mümkün değil. Suriye’de yeni bir anayasa yazılacaksa, bunu Suriye halkının düşmanları olan AKP Türkiye’si gibi devletler değil, emperyalist ve siyonist güçlere ve onların cihatçı tetikçilerine karşı direnen güçler yapacaklardır.

Öte yandan İran zirveye davet edilmezken, Suriye yönetiminden de pek söz edilmedi. Hatta T. Erdoğan yine Beşşar Esad’ı hedef aldı. Elbette Rusya Suriye ve İran’la koordinasyon halinde çalışıyor. Nitekim Putin ortak basın toplantısında bunun ipuçlarını verdi. Yine de esas çözücü halka olan Esad yönetimi ile Rusya dışındaki müttefiklerinin ismi pek anılmadı. Bunun böyle olması, Esad yönetiminin her dayatmayı kabul edeceği anlamına gelmiyor.

Suriye yönetimi ile müttefikleri güçlü konumdadır. Elbette daha çok yıkım olmadan sorunları aşmayı önemsiyorlar. Cihatçıların temizlenmesi konusunda güvenmedikleri AKP’nin Rusya’nın basıncıyla oynadığı rolü de önemsiyorlar. Yine de İdlib’i çetelerden kurtarma konusunda tam bir kararlılıkları olduğu gözleniyor. Siyasi süreç başladığında da AKP planlarının işe yaraması kolay olmayacak. Zira silahlı çetelerin savaşarak elde edemediğini, Esad yönetiminin masa başında vermesini beklemenin bir karşılığı olmayacaktır.

Unutulmamalıdır ki, kendilerini “direniş ekseni” olarak tanımlayan güçler, birlikte hareket ediyor ve halen dayatmalara karşı direnme kapasiteleri olduğu gibi, Suriye’nin yakın geleceğinde etkin bir rol oynayacak güç, araç ve olanaklara sahipler…