17 Ağustos 2018
Sayı: KB 2018/32

Kriz derinleşiyor…
Erdoğan ve yancıları
Sermaye ve AKP iktidarının döviz telaşı
“Yeni Ekonomi Yaklaşımı” ve Sabancılar
Dinci faşist iktidarın uşaklık imtihanı
“Döviz krizi” ve Avrupalı emperyalistlerin korkuları
“Avukatlar olarak direnmeye devam edeceğiz!”
“Mücadelemiz nesilden nesle devam edecektir!”
Rant odaklı kentleşme ve doğal afetler
Gre(if)v yargılanamaz!
“Greif’teki işgal, grev, direniş yargılanamaz!”
Cevabımız: İşgal, grev, direniş!
DEV TEKSTİL: Kriz bahane, işten atmak şahane!
Patron zihniyetli sendika bürokrasisine karşı mücadeleye!
Direnişin 3. ayında Flormar işçileriyle artan baskı ve saldırıları konuştuk
İşçi ve emekçilerin kaleminden ekonomik kriz
Almanya “ne pahasına yeniden nükleer bir güç haline gelebilir?”
İran’da kepenk kapatma ve grev
Korku hücresi
Faşizmin demir yumruğu altında şiirler okuyan Federico Garcia Lorca
Kriz, kapitalizmin ve tek adam rejiminin krizidir…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Faşizmin demir yumruğu altında şiirler okuyan Federico Garcia Lorca

 

Roma İmparatorluğu’ndan Endülüs medeniyetine, Kordoba, Toledo, Aragon krallıklarıyla birlikte Katolik Hristiyanlığının egemenliğine çeşitli medeniyet, inanç ve kültüre ev sahipliği yapan İber Yarımadası’nın ülkesi İspanya’nın 1898 yılına ve Kastilya İspanyolcasında “Nar” anlamına gelen Granada şehrine gidiyoruz, Federico Garcia Lorca’nın doğduğu topraklara…

“Demir makineler ve buhar yüzyılı” olan 19. yüzyılda gözlerini hayata açan Federico Garcia Lorca’nın ilk gençlik dönemi, dünyada emperyalist paylaşım savaşlarının, aynı zamanda devrimci kalkışmaların yaşandığı, ayırt edici tarihsel bir örnek olarak Rusya’nın bu sürece sosyalist devrimle yanıt verdiği yıllara denk gelir. Lorca’nın doğduğu topraklar olan İspanya, büyük imparatorluklar sonrasında, 18. yüzyılda sanayileşme ve burjuva devrimler çağının gerisinde kalmış, 20. yüzyılda Avrupa’nın en geri ülkelerinden biri durumundadır.

İspanyol şair ve müzisyen Lorca, 1914 yılında Granada Üniversitesi’nde hukuk öğrencisidir. 1919 yılı, felsefeye ve edebiyata ilgi duyan Lorca’nın yaşamında önemli bir eşik olur. O yıl Madrid’de bir öğrenci yurduna yerleşen Federico Garcia Lorca, farklı sanat dallarında tanınan, ilerici, evrensel değerleri temsil eden pek çok kişiyle burada tanışır. Çeşitli medeniyet ve inançların harmanlandığı toprakların çocuğu olarak doğan Federico, deneysel şiirler yazar. Kukla oyunları, tiyatro eserleri, şiirsel trajediler ortaya çıkarır. Geleneksel İspanyol baladlarını dönemin yeni imgeleriyle birleştirir. Geçmişin kültürünü yansıtır, yaşadığı dönemin sorunlarını işler. Oyunları ve şiirleriyle ilerici değerlerin savunucu ve sözcüsü olur.

Askeri darbelerin ülkesi haline gelen İspanya’dan 1929 yılında ayrılıp gittiği Amerika’da da gördüğü gerçekleri resmetmeye devam eder. Dünyayı saran ekonomik krizin gölgesinde Amerika’da işsizleri, siyahilerin dramını, vahşeti, olağanlaşan sokak cinayetlerini, ilerlemiş ve çürümeye başlamış kapitalizmin gerçeklerini anlatır.

Artık ne ekmeği bölüştüren var ne şarabı çünkü,
ne ölümün ağzında ot yetiştiren,
Çirkefin New York’u
demir telin, ölümün New York’u.”

Lorca’nın geri döndüğü İspanya’da sınıfsal çelişkiler keskinleşmeye başlamıştır. İşçi ve köylüler yaşadıkları açlık, sefalete karşı çıkmaktadır. Köylüler topraklara el koymakta, işçiler greve çıkmaktadır. Maden işçileri ayaklanmaktadır. Çok geçmez, cumhuriyet ilan edilir. Bu dönemde Lorca gezgin tiyatro kumpanyası çalışmaları yapar. Tiyatro topluluğuyla kırsal bölgelere gider, insanlara ulaşır. Bu dönemde toplumun gelenek ve göreneklerini, ahlak, töre vb. konularını işler.

İspanya’ya, “Baştan sona sefalet ve haksızlıklarla dolu bir dünyada her sabah uyanır uyanmaz yapılacak iş çığlık atmak olmalı:
Karşı çıkıyorum!
Karşı çıkıyorum!
Karşı çıkıyorum”
diye seslenir.

Uzun yıllar boyunca İspanya’da egemenler adına siyasal istikrarsızlık hakimdir, işçi ve köylülerin ayaklanmaları, kamulaştırma, grev ve direnişler yaygınlaşmaktadır. Fakat ülkenin nesnel koşulları, devrimci bir önderlikten yoksunluk, Avrupa kıtasında faşizmin yükselen sesi İspanya’da 1936 yılında faşist Franco’nın iktidara el koymasını doğurur.

Federico Garcia Lorca, faşizmin demir yumruğu altında 19 Ağustos 1936’da General Franco’ya bağlı faşist yönetim tarafından kurşuna dizilerek katledilir. Cesedi hâlâ bulunamamıştır. Halkın acılarını ve yaşadıklarını anlatan Lorca, dönemin faşist cellatlarına karşı isyan çığlığını atabilmiş bir değerdir.

Lorca’nın, İspanyol temsilcileri şahsında Avrupa faşizmini resmettiği şiiri, değişmemiş bir gerçeği taşır bugünlere:

Karadır atları, kapkara
Nalları da kapkara demir.
Pelerinlerinde parıldar
Mürekkep ve mum lekeleri
Ağlamak nerede onlar nerede
hepsinin de kurşundan beyni
Yoldan ağır çıkageldiler
gönülleri cilalı deri.
O çılgınlar, o gececiler
boğarlar geçtikleri yeri
Zamk karası bir sessizliğe.

 

 

 

 

Can Yücel mezarı başında anıldı

 

Şair Can Yücel, ölümünün 19. yılında Muğla Datça’daki mezarı başında anıldı.

Uluslararası Knidos Kültür ve Sanat Akademisi’nin (UKKSA) düzenlediği

8. Knidos’un Sır’ı Sanat Festivali çerçevesinde düzenlenen anmaya çok sayıda şair ve yazar katıldı.

12 Ağustos günü gerçekleştirilen anmada konuşan CHP’li Datça Belediye Başkanı Gürsel Uçar, Can Yücel’in şair olduğu kadar iyi bir çevirmen ve komple bir sanatçı olduğunu söyledi. Uçar, toplumsal duyarlılığı çok yüksek olan Can Yücel’in, insanlığı ve doğayı seven büyük bir şair olduğunu ifade etti.

Ressam İbrahim Çiftçioğlu ise “Can Yücel’in ideolojisini, sanatını savunanlar ve benimseyenler ve onun sürdürücüleri ilelebet var oldukça Can Yücel de var olacaktır” dedi.

Konuşmaların ardından anma sonlandırıldı.





Marksist iktisatçı Samir Amin yaşamını yitirdi

 

Mısırlı Marksist iktisatçı Prof. Dr. Samir Amin, 12 Ağustos akşamı Fransa’nın başkenti Paris’te hayatını kaybetti.

1931 doğumlu olan Samir Amin’in Türkçe’ye de çevrilmiş otuzdan fazla kitabı bulunuyor.

Avrupa Merkezcilik, Dünya Ölçeğinde Birikim (1970), Liberal Virüs (2003), İleriye Dönük Bir Yaşam (2006) ve Küreselleşme Çağında Kapitalizm kitapları en çok ilgi gören eserleri oldu.

2008 krizi üzerinden yaptığı bir sunumda Samir Amin şunları söylemişti: “Krizden çıkış yolu yok; tek çıkış yolu, kapitalizmin kendisinden çıkmak. Başka bir olası çözüm yok. Kapitalizm ölmek üzere olan bir sistem olarak görülmelidir. Hayatta kalmak için yıkıma ve savaşlara yönelmektedir. Bir alternatifimiz var, o da sosyalizm.”