6 Temmuz 2018
Sayı: KB 2018/26

Tek adam rejimi krizlerle başladı
Seçimler, demokrasi ve düzen muhalefeti
“Köpekbalığı uçar mı?”
İşçi sınıfıyla yola devam!
Çocuğa yönelik şiddet ve cinsel istismar düzeni
Zorlu dönemde zorlu bir yürüyüş bekliyor
Yıllık enflasyon Haziran’da rekor kırdı: Yüzde 15’i geçti!
Hak gasplarına, işten atmaya karşı grev ve direnişler sürüyor
Mata Otomotiv’de sendika işbirliğiyle öncü işçiler atıldı
“Yaşananlar işçi demokrasisinin önemini gösteriyor!”
Tarihsel temelleriyle Türkiye’de dinsel gericilik - H. Fırat
Almanya’da “Yeni Polis Yasası”
Ortadoğu’da emperyalist yıkım
Son AB zirvesi: Mültecilere karşı yeni saldırı dalgası
Emperyalist kapitalizm ve mülteci sorunu
İran’a emperyalist kuşatmanın bedelini emekçiler ödüyor
Son dönemin halk hareketleri üzerine
Haziran ayında 39 kadın öldürüldü
Emekçilerin sesi, ışığı, yumruğu: Rıfat Ilgaz!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşçi sınıfıyla yola devam!

 

24 Haziran baskın seçimlerinin ardından önemli bir gerçekle yeniden yüz yüze geldik. Esasında hiç de yeni olmayan bu tablo seçimler vesilesiyle daha belirgin, daha görünür hale gelmiş oldu. Tıpkı 12 Eylül askeri faşist cuntasının o çok ağır baskı ortamında gerçekleştirilen seçimleri gibi bu seçimler de OHAL koşullarında, her türlü baskı ve hilenin AKP tarafından kullanıldığı bir dönemde hayata geçirildi. Fakat bu, işçi sınıfının düzen içi tercihlerindeki tutumunu gölgelemiyor. Büyük sanayi merkezlerinde toplanan işçi sınıfı tercihini büyük oranda AKP-MHP’den yana yaptı.

Elbette sınıf saflarındaki sağcılaşma eğilimi çok daha öncelere, sermaye devletinin bu yöndeki bilinçli politikalarına dayanmaktadır. İşçi sınıfı saflarındaki sağcılık kuşkusuz kimi sol-liberal çevre ve bireylerde sınıfa karşı güvensizlik doğurabilmektedir. Özellikle son seçimlerdeki tablo var olan umutsuzluğu daha da pekiştirmiş olabilir. Oysa aynı sosyal zeminde duran bu küçük-burjuva anlayış, sermaye sınıfının en önemli örgütü olan TÜSİAD gibi kurumlardan demokratik açılımlar da bekleyecek bir şaşkınlık içindedir. Sermaye diktatörlüğünün ihtiyaç duyduğu bugünkü Erdoğan/AKP rejimi gibi musibetlerin başlıca sorumlularından ve işçi sınıfının ezeli düşmanı olan bu kapitalist sınıftan “demokrasi” bekleyenlerin, “sağcılaştığı” için işçi sınıfından umutsuzluğa kapılması kadar büyük bir çelişki ve tutarsızlık yoktur. 12 Eylül’ü “Gülme sırası artık bizde” diyerek sevinçle karşılayan burjuvalara yakınlaşanların, işçi sınıfından düzen içi siyasette “sağcılaştığı” için uzaklaşmasının anlaşılabilir tek tarafı, bilimsel sosyalizme ne kadar uzak olduklarıdır.

Kuşkusuz işçi sınıfını meydana getiren tek tek işçilerin düzen içi siyasette, başta Kürt sorunu olmak üzere en temel demokratik sorunlarda takındığı tutum, şovenizmin ve dinsel gericiliğin etkisinde bulunmaları değiştirilmesi gereken sorun alanını göstermektedir. Fakat şu haliyle işçi ve emekçiler bu düzeni temsil eden CHP vb. “sosyal demokrat” bir seçeneği tercih etmiş olsalardı en iyimser durumda bile çok sınırlı bir farklılık olurdu. Avrupa işçi sınıfını etkilemiş olan ve iktidarda bulunan “sosyalist enternasyonal” üyesi mevcut burjuva düzen partilerinin işçi sınıfını nasıl bir yıkıma sürüklediği ortadadır.

İşçi sınıfı bir sınıf olarak davranamadığı, kendisini sosyal yıkıma uğratan sermayenin sınıf iktidarına karşı mücadele edemediği, “sınıfa karşı sınıf” diyemediği için kaybetmektedir. Bu sınıf bilincine ulaşamayan işçiler, düzenin herhangi bir sol maskeli temsilcisine destek verselerdi bile yine bu sömürü düzeninin çarkları aleyhlerine dönüyor olacaktı.

Bugün itibariyle sınıf bilinciyle hareket edememekten kaynaklı olarak gerici sağ partilere oy veren işçi ve emekçilerin; nihai kurtuluşun bu kapitalist sistemin ortadan kalkmasıyla mümkün olabileceğini, oy verdikleri de dahil bu düzenden yana olan tüm burjuva partilerin kapitalist sınıfın çıkarlarını savunduklarını anlayabilmeleri işçi sınıfı merkezli, sabırlı bir devrimci çalışmayla, işçi sınıfının gündelik mücadeleye çekilip kendi öz deneyimi temelinde eğitimiyle mümkün olacaktır.

Vakti zamanında Ekim Devrimi’nin yaratıcısı Rusya proletaryası Papaz Gapon’un peşine takılmış, “Çar babaya” şikâyetlerini bildirmek için yola koyulmuştu. Sonuç ise Kanlı Pazar’dır. Eğer işçi sınıfının, yoksul köylülüğün, emekçi halkların, ezilen ulusların yaşadığı trajedilerin, katliamların, açlığın nelere yol açtığına bakılacaksa en iyi örneklerden biri Sovyet Rusya’dır. İşçi sınıfı Papaz Gapon gibi din tüccarlarının peşinden sürüklenmiş, işçiler yaşadıkları sefaletin sorumlusu olan çarlara on yıllarca “babaları” olarak biat etmişlerdi. Ezilen uluslar bir halklar hapishanesine dönen Rusya’da nice katliamlar yaşamışlardı.

Ekim Devrimi bilimsel sosyalizmin doğrulandığı bir yaşanmışlıktır. İşçi sınıfı yaşadığımız zaman diliminde güncel siyasal gelişmeler karşısında “sağcı” olsa da bilimsel olarak devrimci tek sınıftır. Mesele işçi sınıfının bu devrimci yanını açığa çıkartabilmek, bu temelde örgütleyebilmektir. Bunun için de işçi sınıfının devrimci programını rehber edinmek, bu program doğrultusunda sabırla mücadele etmek gerekmektedir.

 

 

 

 

Kadın ve çocuğa şiddette gerici iktidarın çözümsüzlüğü

 

AKP iktidarı gerici uygulamalarıyla kadına ve çocuklara yönelik cinsel istismar ve şiddetin önünü açarken, kendisinin sorumlu olduğu toplumsal sorunları “çözeceği” iddiasını ve çarpıtmalarını yaymayı sürdürüyor. Dinci-gerici vakıf ve kurumlardaki istismarlara “bir kerelik olay” diye yaklaşarak kendilerini aklayanlar, kadına ve çocuğa yönelik gericilikteki sorumluluklarını örtbas ediyor. Ankara’da 8 yaşındaki Eylül Yağlıkara’nın cinsel saldırıya uğrayarak hunharca katledilmesinin ardından benzer çarpıtmalar bir kez daha devreye sokuldu.

Kız çocuğunun katledilmesiyle ilgili konuşan AKP şefi Bekir Bozdağ, hükümet olarak bugüne kadar bu tür cinayetleri önlemeye dönük adımlar attıklarını iddia etti. Bu iddiasına karşın “yeni cezaların” çözüm olacağı yanılsamasını yayan Bozdağ, bu düzenlemeleri de seçimler nedeniyle ertelediklerini söyledi.

Kendilerinin de sorumlusu olduğu toplumsal soruna, Bozdağ’ın sunduğu “çözümler” ise “yeni cezalar”dan ve sorunun “hastalık” olarak çarpıtılmasından öteye gidemedi. Yeni dönemde cezaları arttıracaklarını söyleyen Bozdağ, “Cinsel kastrasyon dediğimiz tedbiri de bütün yönleriyle yeni dönemde devreye sokacağız” dedi.

Dinci gericiliğin önünü açan kurumların başında gelen Diyanet İşleri Başkanlığı da kız çocuğunun katledilmesiyle ilgili açıklama yapmaktan geri durmadı.

Diyanet, “kötülüklerin ahirette ve mahşer gününde hesabının sorulacağı” yönünde sure paylaşarak din tacirliğini bir kez daha ortaya serdi. Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

Biz inanıyoruz ki herkes, çağının şahidi ve sorumlusu olarak, iyiliği, emaneti, adaleti ayakta tutma ve kötülükleri bertaraf etme adına yapıp, yapmadıklarından ahirette hesaba çekilecektir. Ancak bütün zalimlerin yaptıklarından hesaba çekileceği mahşer gününde;

Diri diri gömülen kız çocuğunun hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman’ (Tekvîr, 81/8-9) elbette caniler elim bir azaba çarptırılacaktır.”