25 Mayıs 2018
Sayı: KB 2018/21

Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
Sermaye, AKP ve tek adam rejimi
Seçim geçecek, sömürü devam edecek!
Çöküşe sürüklenen Türkiye ekonomisi ve seçimler
Saçılan vaatler, oluşturulan yanılsamalar
İİT zirvesinden yansıyan Kudüs demagojisi
Direnişteki Flormar işçileri: Ölmek var dönmek yok!
Sınıfa karşı sınıf mücadelesini büyüteceğiz, sömürüsüz bir dünyayı biz dokuyacağız!
İKMİB seçimleri üzerine...
Sınıf mücadelesi ve sendikalar üzerine değinmeler
MİB MYK Mayıs Ayı Toplantısı
Irak seçimleri üzerine
ABD ile AB arasında çıkar çatışması
Filistin Davası’nın riyakâr dostları
El Nakba’nın 70. yılında emperyalist/siyonist cephe saldırıyor!
Kadınlar mücadele ile özgürleşecek!
Nurhak şehitleri mücadelemizde yaşıyor!
Marx, Marksizm ve Marksizm’in güncelliği
Bizim adayımız...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Irak seçimleri üzerine

 

ABD ve İran’ın nüfuz mücadelesine sahne olan Irak’ta 12 Mayıs’ta genel seçim yapıldı. Seçimler, öncesinde IŞİD’in ağır darbe alması, Kürdistan bağımsızlık referandumu, yolsuzluk suçlamaları, Lübnan’daki seçimlerden İran yanlısı Hizbullah’ın güçlenerek çıkması ve ABD’nin İran’la yapılan nükleer silah anlaşmasından çekilmesi gibi önemli gelişmelerin şekillendirdiği bir tabloda gündeme geldi. Ekonomik ve sosyal sorunlara, büyüyen yoksulluğa ve devletteki yolsuzluklara gösterilen bir tepkinin sonucu olarak, seçimlere katılım yüzde 44,5 civarında kaldı. Bu sonuç, seçimlerin kazananının boykotçular olduğu şeklinde yorumlara neden oldu.

Şii lider Mukteda es-Sadr’ın Irak Komünist Partisi ile kurduğu Sairun (Yürüyüş) bloku en yüksek oyu alarak seçimden birinci çıktı. Sadr liderliğindeki blok, meclisteki 329 sandalyeden 54’ünü kazandı. İran’a yakınlığıyla bilinen ve IŞİD’e karşı savaşta önemli bir rol oynayan Haşdi Şabi milislerinin siyasi kanadı olan, Hadi el Amiri liderliğindeki El Fetih bloku da mecliste 47 sandalye kazanarak seçimin ikinci güçlü bloku oldu. ABD ve batı emperyalizminin desteklediği görevdeki Şii Başbakan Haydar el-İbadi’nin listesi olan Zafer (En Nasr) ittifakı ise üçüncü sırada yer aldı ve 42 sandalye kazanabildi. Barzani önderliğindeki Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) 25, Kürdistan Yurtseverler Birliği 17, Goran da 5 sandalye elde etti. Türkmenler ise Kerkük’te 3 sandalye sahibi olabildi.

Seçim sonuçları, mevcut Başbakan İbadi’yi ve muhtemelen gerisindeki güçleri de hayal kırıklığına uğratırken, Şii lider Mukteda es-Sadr ve Komünist Parti ittifakı olan Sairun’un seçimdeki büyük başarısı dikkat çekici oldu. ABD ile ilişkileri ve yolsuzluklar karşısındaki tutumlarının yanı sıra IŞİD karşısındaki perişanlıklarıyla bilinen Başbakan Haydar İbadi ve bir önceki başbakan Nuri el Maliki’yi temsil eden Dava Partisi bu seçimin en büyük kaybedenleri olarak hezimet yaşadılar.

Sadr bloğunun zaferi ise yolsuzluklara, hizmetlerin yetersizliğine, yoksulluk ve işsizliğe, büyüyen iktisadi ve sosyal sorunlara ve kötü yönetimle suçlanan rejime karşı bir itirazın sonucu olarak değerlendiriliyor. Sadr’ın, seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra twitter hesabına, “Reformun zaferi yolsuzluğun hezimeti” diye yazması da bunun bir sonucudur. Sadr ile Komünist Parti ittifakı olan Sairun’un, Tahran ve Washington üzerinden Irak’taki herhangi bir yabancı müdahaleye karşı olduğunu söylemesi, Şiileri ve Sünnileri kapsadığını ve toplumdaki mezhepçiliğe karşı olduğunu iddia etmesi ve Suriye’ye yönelik saldırıları kınaması, onun elde ettiği seçim zaferinin nedenleri arasında görülüyor. Dolayısıyla Irak halkının reformlar içeren bir programı ve bu programa sahip olan partileri desteklediği kabul ediliyor. “Kazanan halkımızdır” diyen “Komünist Parti” de “Sairun’daki müttefiklerimiz ve ... demokratik ve ulusal güçlerle ülkemizi kurtarmak, halkımızın refahını garanti altına almak için birlikte çalışacağız. Bu seçimleri, ... gerçek demokrasiye dayalı bir devletin; hukuk, güvenlik ve sosyal adaletin olduğu kurumsal bir devletin inşası yönünde arzu edilen hedefleri başarmak adına daha fazla çalışmak ve çaba harcamak için ek bir motivasyona dönüştürelim” açıklamasında bulunarak, söz konusu programı Irak halkına bir alternatif olarak sunmuş bulunuyor.

Yolsuzluk yapıldığı iddiası ile damgalanan seçimlerde, Sadr’ın liderlik ettiği Sairun ittifakı şaşırtıcı görülen bir zafer elde etse de hiçbir parti ya da blok, hükümeti tek başına kuracak şekilde meclis çoğunluğunu elde edemedi. Kendisi seçimlere katılmadığı için başbakan olamayacak olan Sadr, koalisyon görüşmelerinde söz sahibi olacak ve kimin bu görevi devralacağının belirlenmesinde güçlü bir konumda bulunacak. Sadr, şimdi kendi partisinden veya müttefiklerinden bir başbakanı seçme hakkını elde etme imkanına sahip görünüyor.

Seçimlerden sonra Irak Başbakanı Haydar İbadi, seçimlerden zaferle çıkan Şii lider Mukteda es-Sadr ile görüştü. İbadi, görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, “Görüşmede yeni bir Irak hükümeti kurma sürecini hızlandırmak için diğer taraflarla birlikte çalışmaya karar verdik. Yeni hükümet, kamu hizmetlerinin yanı sıra güvenlik ve ekonomik refahı sağlayacak güçlü bir hükümet olacak” dedi. Sadr ise kapılarının herkese açık olduğunu ifade etti. Görüşme, liderlerin koalisyon kurulmasına yönelik birlikte çalışabileceklerinin ilk adımı olarak yorumlandı.

Irak’ta sertleşecek olan İran-ABD çatışması

ABD ile İran arasındaki kavga Suriye toprakları üzerinden öne çıksa da Irak’ın da bu kavganın sahnesi olduğu biliniyor. Dolayısıyla Irak sahasında çatışan bu ülkeler, daha yeni hükümetin kurulması aşamasında ve hemen sonrasında baskılarını yoğunlaştıran adımlar atmaya başladılar. Zaten İran ve ABD’nin, Irak üzerindeki nüfuz mücadelesinin bir sonucu olarak seçimlerle ve sonuçlarıyla dolaysız olarak ilgilenmeleri eşyanın doğası gereğidir. Yanı sıra, hükümetin şekillendirilmesinde ve başbakanın seçilmesinde ABD’nin, İran’ın ve Suudi Arabistan’ın oynayacağı rol önemli bir yer tutuyor.

Süreci yönlendirmek ve seçim sonuçlarını etkilemek isteyen İran, erken tarihte hazırlıklara başlayarak kendi yörüngesindeki Şii partilere ve koalisyon liderlerine destek vermek isteyen Iraklı yetkililere art arda ziyaretlerde bulunmuştu. Mart 2018 tarihinde İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı İshak Cihangiri’nin Irak Başbakanı İbadi ile yaptığı görüşme bu çabanın son halkası olmuştu. Kurulacak hükümetin yönetimini İran’a bırakmak istemeyen ABD de kendi cephesinde hummalı bir hazırlık ve çaba içindedir. Zira ABD, Irak’ta Haşdi Şabi aracılığıyla nüfuzunu arttıran İran’la karşı karşıya olduğunun bilinciyle davranmaktadır. Seçimlerin gerçekleştiği günden itibaren ABD görüşme trafiğini yoğunlaştırdı. Seçimden hemen sonra yeni bir Irak hükümetinin kurulması çerçevesinde Şii, Sünni ve Kürtlerin yanı sıra birçok siyasi liderle toplantı yapması ve son olarak Kanun Devleti Koalisyonu’nun Başkanı Nuri el-Maliki ile de bir toplantı gerçekleştirmesi, ABD’nin İran etkisinden uzak bir hükümet kurmak adına gösterdiği somut çabalarıdır. Sahnenin önünde bu ve benzeri nice adımlar atılırken, kulislerde hangi kirli pazarlıkların ve şantajların yapıldığını tahmin edebilmek zor olmasa gerek.

İran ve ABD arasındaki çatışma ve gerilim tırmanarak devam edecektir. İran’ın lehine sonuçlanan Lübnan’daki seçim, Irak’taki etkisinin yanı sıra İran’ın Suriye ve Yemen’deki varlığı, ABD’nin İran’la yaptığı nükleer anlaşmadan çekilmesi ve daha genel planda bölgede Rusya, İran ve Suriye etkisinin giderek güçlenmesi, iki ülke arasındaki gerilimin tırmanmasına neden olabilecek temel önemde faktörlerdir. Zira iki ülkenin de Irak üzerindeki egemenlik mücadelesinden vazgeçmeleri bölgesel çıkarları gereği mümkün değildir. Bu egemenlik mücadelesinde dinsel, mezhepsel, aşiretsel ve ulusal düşmanlıkları körüklemek, emperyalizmin ve bölge gericiliğinin temel davranış çizgisi olmaya devam edecektir.

Seçimler somutunda ise ABD’nin Sadr, İbadi, Maliki ve diğer Sünni ve Kürt partilerle birlikte İran etkisinden uzak bir bloku destekleyerek, buna uygun bir Irak hükümeti kurma konusunda adımlar atacağı büyük bir olasılık olarak kabul edilmektedir. Böylesi bir adımın, Tahran’ın Irak’taki etkisine karşı yaratılacak bir ağırlık olacağına inanılmaktadır. İran ise başından beri Sadr’ın kurduğu ittifakı tepkiyle karşılamış, “Irak’ı hiçbir liberalin ve komünistin yönetmesine izin vermeyiz” demişti. Ortaya konulan bu tutum, İran’nın seçimden sonraki sürece müdahale edeceğinin ilanıydı. Irak’ı bölgesel nüfuzunun merkezi olarak gören İran’ın izlediği Irak politikası, İran’ın Ortadoğu’daki çıkarlarıyla uyumlu olabilecek oluşumların Irak’ta iktidara gelmesidir. Dolayısıyla da buna uygun davranacak adımlar atmak yoluna gidecektir.

Karşılıklı atılacak olan tüm bu adımların Irak halkına nasıl bir akıbet hazırlayacağı ve Irak’ın geleceğinin şekillenmesinde nasıl bir rol oynayacağı yeterince açıktır.

2003 yılındaki ABD müdahalesi ve işgalinin sebep olduğu felaketler, ekonomik krizin yol açtığı sosyal sorunlar, büyüyen yoksulluk ve işsizlik, altyapının tahribi, elektrik ve su gibi temel ihtiyaçlarda yaşanan sıkıntılar, IŞİD’le savaşın yarattığı çok yönlü büyük yıkım ve yaşanan istikrarsızlık, toplumun etnik, dinsel ve milliyetçi eksende bölünmüş olması vb. olgular bugünkü Irak’ın temel gerçekleridir. Nüfuz mücadeleleri gereği izlenecek olan politikalar bu tablonun derinleşmesi dışında bir sonuç üretmeyecektir.

Buna karşın laik, demokratik ve devrimci bir program etrafında birleşerek emperyalizme, bölge gericiliğine ve içteki dayanaklarına karşı mücadele etmek bu tabloyu değiştirmenin biricik yoludur.

 
§