6 Nisan 2018
Sayı: KB 2018/14

Sömürüye, savaşa, baskı ve gericiliğe karşı mücadele çağrısı: 1 Mayıs!
Pazarlık, icazet, kabadayılık, işgal!
Efrîn’de ilhak süreci devam ediyor
Basını tek tipleştirme saldırısı emekçilere karşıdır
Erdoğan’ın Gezi sendromu sürüyor
Gericilik sağlığa zararlıdır!
Sendikalar cephesinden 1 Mayıs hazırlıkları
İşsiz kalan taşeron işçilerinden eylemli tepkiler
Artık yeter, ölmek istemiyoruz!
Tekstil sektöründe çocuk işçilik ve sermayenin ikiyüzlülüğü
Ortadoğu, Türkiye ve Kürt sorunu - IV - H. Fırat
“Diplomasi savaşı”ndan yeni bir emperyalist paylaşım savaşına
“Ajan zehirleme” krizi ve sermaye devleti
Dünyada en fazla silah üreten ve satan Almanya’da silahlanmaya karşı Paskalya yürüyüşleri
Gestapo’nun hortlayan ruhu ve bir hukuk rezaleti
Dinsel gericilik toplumsal yaşamın her alanını kuşatıyor…
“Bu böyle gitmez, sömürü devam etmez! Yepyeni bir hayat gelir, bizde ve her yerde…”
Sermayenin “sanatçı”ları
Engelli pazarı
Umut işçide
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Ajan zehirleme” krizi ve sermaye devleti

 

İngiltere’deki ajan zehirleme olayı, Rusya karşıtı çok yönlü bir kampanyaya dönüştü. İngiltere, ardından da büyük biraderi ABD ve Almanya ile Fransa’nın da içinde olduğu 9 AB üyesi, anında olayı sert biçimde kınadılar. Bu da yetmedi, adeta önden planlanmış gibi, eş zamanlı biçimde onlarca Rus diplomatını sınır dışı ettiler.

Bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin, doğal olarak hem Rusya hem de ABD ve AB cephesinde, bu gelişme konusundaki tutumu merak ediliyordu. Nihayet, Türk Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye, kimyasal silah kullanımını insanlık suçu olarak kabul etmekte, İngiltere’de yaşanan saldırıyı da bu çerçevede görmekte ve kınamaktadır” diyen, “ancak İngiltere’nin olayın arkasında olduğundan şüphelendiği Rusya’ya karşı diplomatik bir tepki” vermeyeceklerini belirten, oldukça yumuşak bir açıklama yaptı. Bu açıklamayı tamamlayan bir başka açıklama da Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ’dan geldi. Bozdağ, Türkiye ile Rusya’nın “olumlu ve iyi ilişkileri” olduğunu vurgulayan bir açıklama yaptı.

Sermaye devletinin manevra alanı daralıyor

Bilindiği gibi, özellikle Kürt sorunu üzerinden ABD ile ilişkilerinde yaşadığı ciddi kırılmalar, Türk sermaye devletini ister istemez Rusya ile ilişkilendirdi. Sermaye devleti Rusya’ya ait bir uçağı düşürdükten sonra Suriye’ye adım dahi atamaz hale gelmişti. Sonra karşısında diz çöküp Rusya ile ilişkilenince bu sorun geride kaldı. Cerablus seferini Rusya’nın izni ile yaptı. Astana ve Soçi zirvelerinin masalarında olmasını da Rusya’ya borçludur. En son olarak yıllardır lafını edip de gerçekleştiremediği Efrîn’i işgal harekatını da yine Rusya’nın Suriye hava sahasını açması ile başlatmıştır. Sermaye devletinin Rusya ile tümüyle kirli çıkarlara ve hesaplara dayalı bu ilişkisi hâlâ devam etmektedir.

Hiç kuşkusuz sermaye devleti, ABD ile çelişkilerinden yaralanmak amacıyla Rusya ile ilişki kurmuştur. Bu ilişki sayesinde sahada kendisine yer bulmak, aynı anlama gelmek üzere, muhatap olarak görülmek gibi belli kazanımlar da elde etmiştir. Ne var ki bu ilişki kalıcı bir ilişki değildir. Türkiye NATO üyesi bir ülkedir. Sermaye devleti de ABD’nin stratejik müttefikidir. Yani ABD ile stratejik manada köklü çıkar ilişkileri bulunmaktadır. Dolayısıyla, yaşanan sorunlar geçici, stratejik ilişkiler kalıcıdır. Uygun vesilelerle ve koşulları oluştuğunda Türk sermaye devleti tercihini efendisinden yana yapacaktır.

İngiltere’deki ajan zehirlenmesi olayı üzerinden yaşanan sürece tüm bunlar üzerinden bakmak gerekiyor. ABD öncülüğündeki batılı emperyalistler bu olayı vesile ederek Rusya’ya karşı “yeni bir soğuk savaş“ başlatmışlardır. Demek oluyor ki bu olayla birlikte başlatılan Rusya karşıtı kampanya, yeni güçleri de kapsayarak, sertleşerek, zaman içinde Rusya ile dolaysız sıcak bir çatışmaya evrilme potansiyeli taşımaktadır. Rusya’yı kuşatma, çevresinden yalıtma amaçlı yeni ve daha agresif politikaların devreye sokulması, yeni kirli planlar yapılması ve yeni ittifaklar oluşturulması önümüzdeki süreçte beklenebilecek manevralardır. Tüm bunlar göz önüne alındığında, sermaye devletinin manevra alanının iyiden iyiye daralacağı kendiliğinden anlaşılacaktır.

Sermaye devleti bir tercih durumu ile karşı karşıyadır

Son yaşanan gelişmelerle birlikte, sermaye devletinin Rusya ile bugüne dek az çok belli bir dengede sürdürdüğü ilişkilerini sürdürmekte çok zorlanacağı muhtemeldir. Öte yandan ABD ve Avrupalı emperyalistler bundan böyle sermaye devleti ile Rusya’nın flörtüne daha fazla seyirci kalmayacaklardır. Onu bir tercih yapmaya zorlayacaklardır. Temmuz ayında Brüksel’de yapılacak olan NATO zirvesinin bu konuda tayin edici rol oynayacağı söylenebilir.

Gelişmelere bakıldığında Türk sermaye devletinin de ABD ve AB ile ilişkilerini onarma çabasının süreklilik taşıdığı görülecektir. ABD’nin yaptığı provokatif açıklamalarla Efrîn’i işgal harekatı için Türk sermaye devletini adeta teşvik etmesi, YPG’nin müdahale edin çağrılarının sessizlikle karşılanması; ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’la Menbic üzerine yapılan kirli pazarlıklar; İngiltere ve Fransa’yı da yanına alan Trump’ın "Suriye kimyasal silah kullanırsa müdahale ederiz" tehditleri; keza AKP iktidarının ABD ve NATO ile arayı düzeltme yönlü çabaları; Rusya’dan satın alınacağı söylenen S-400 füzelerinden vazgeçilebileceği sinyalleri, yerine NATO standartlarına uygun Patriot füzelerinin alınabileceği söylemi; son dönemlerde Almanya ile yoğunlaştırılan ilişkiler ve yürütülen kirli pazarlıklar; Bulgaristan’ın Varna kentinde AB Troykası ile yaşanan flört,-bunların tümü birden, sermaye devletinin yeniden ABD ve AB’ye yanaşma işaretleridir.

Sermaye devletinin uzak olmayan bir gelecekte tercihini ABD’den yana yapması, yeniden gündeme getirilen “soğuk savaş”ın bölgedeki tetikçisi olması ve nihayet gelmesi kaçınılmaz olan emperyalist paylaşım savaşına ABD ve NATO ile omuz omuza girmesi, hiç ama hiç şaşırtıcı olmayacaktır.

 

 

 

 

Üçlü Suriye zirvesinde “ortaklık” vurgusu

 

Türkiye, İran, Rusya cumhurbaşkanları, çeşitli bakan ve askeri yetkililerin de katılımıyla 4 Nisan günü sarayda gerçekleştirdikleri üçlü zirvenin ardından ortak açıklama yaptı.

Birleşmiş Milletler’in (BM) katılımıyla siyasi geçiş süreci, anayasa hazırlığı, El Nusra ve IŞİD’e karşı ortaklık vurgularının yer aldığı açıklamada “Suriye’nin toprak bütünlüğü” ve “halkın kendi kaderine kendisinin karar vermesi” gibi yüzeysel ifadeler kullanıldı.

Bununla birlikte, Ruhani ve Erdoğan’ın açıklamalarında “ortaklık” konusunda yaşanan kriz gözler önüne serildi. Ruhani, Efrîn’in işgaline değindiği konuşmasında, “Afrin’deki gelişmeler Suriye topraklarının ilhakına ve bağımsızlığının ihlaline yol açmadığı takdirde, Astana sürecindeki ortak hedeflerimize erişmemizi sağlayabilir” ifadelerini kullandı. Ruhani bu bölgelerin kontrolünün Suriye ordusuna bırakılma şartını da sözlerine ekledi.

Öte yandan Erdoğan PYD’yi hedef aldığı konuşmasında Suriye topraklarında gözü olduğunu açıkça dile getirdi. “Münbiç başta olmak üzere PYD/YPG kontrolündeki bölgeleri güvenli hale getirene kadar durmayacağız” ifadelerini kullanan Erdoğan, Kürt halkını hedef alan saldırganlıklarında geri durmayacaklarını belirtti. “Toprak parselizasyonuna sıcak bakmadıklarını” öne süren Erdoğan, kendilerinin bu çabalarını da sözde “insani yardım” kılıfına sokarak ifade etti. “Konut projeleri”ni hayata geçirme teklifinde bulunduğunu aktaran Erdoğan, Türk burjuvazisinin Suriye’ye nüfuz etme amaçlarını ortaya koymuş oldu.

Rusya, Türkiye ve İran, Suriye’nin toprak bütünlüğüne bağlılığını teyit etti” ifadelerini kullanan Putin ise önemli mutabakatlar sağladıklarını öne sürdü.

 
§