23 Şubat 2018
Sayı: KB 2018/08

AKP emperyalist efendilerle anlaşma telaşında
Almanya ile kirli pazarlıklar
AKP’nin gerici kürsüsü: Diyanet
“TTE saldırısına karşı birleşik mücadelenin örgütlenmesini önemsiyoruz”
AKP meslek örgütlerini teslim almak istiyor
Savaş medyasının Efrîn yalanları gerçeğin karşısında tuz buz olmaya mahkumdur
Sınıfı siyasallaştırmanın imkanları ve görevler
Şeker fabrikaları sermayeye peşkeş çekilecek
AKP ve patronlar, işsizlikte görüntüyü kurtarmak istiyor
Yazaki’de işçilerin birliği kazanacak!
Komünist Manifesto’nun 170. yılı
Efrîn denklemi üzerinden Suriye’de gelişmeler
Kapitalist emperyalizmin Ortadoğu’daki görünümü
Kürt halkı Rojava’da sokaklara döküldü: “Efrîn’de de kazanacağız!”
Ekim Devrimi’nin 100. Yılında Kollontay’ı okurken… / V
“8 Mart’ta mücadeleye!”
Devrimci Gençlik Birliği 3. Genel Kurulu toplanıyor
İstanbul Üniversitesi işgali 22. yılında!
“Tepeden tırnağa arı bir ozan”: Hasan Hüseyin Korkmazgil
“Bu savaş diktatörlerin iktidarda kalma savaşıdır!”
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İstanbul Üniversitesi işgali 22. yılında!

 

1960’lı yıllarda kapitalist gelişme dünya çapında hız kazanırken, pek çok coğrafyada da toplumsal mücadele dinamiklerini harekete geçiriyordu. Latin Amerika ülkelerindeki mücadeleler, Vietnam Savaşı, Fransa’dan Almanya’ya pek çok Avrupa ülkesinde yaşanan işçi ve gençlik hareketleri... Dünya çapında yükselen devrimci dalga bu topraklarda da karşılığını buluyor, işçiyi, köylüyü ve gençliği harekete geçiriyordu. Özellikle de gençlik hareketi bu devrimci yükseliş döneminde hızla gelişiyor, yalnızca gençliğe özgü sorunlar üzerinden değil -hatta daha çok- toplumsal sorunlar karşısında duyarlılık gösteriyordu. Türkiye’de de 60’lı yıllardan itibaren öğrenci gençlik hareketi mücadele sahnesinde yerini almıştır. 60’lı ve 70’li yıllarda kitlesel militan bir gençlik hareketi ortaya çıkmıştır. Bu hareket bağrından devrimci örgütleri, Denizleri, İbrahimleri, Mahirleri ve daha pek çok devrimci önderleri çıkarır. 12 Eylül 1980’de askeri faşist darbe gerçekleşir. Toplumsal mücadele ile birlikte gençlik hareketi de bir durgunluk dönemine girer. Bu dönemden sonra gençlik hareketi hiçbir zaman ‘70’lerdeki etkisi ve gücüne ulaşamasa da “tek tip öğrenci” yasa tasarısına karşı eylemliliklerle durgunluk dönemini geride bırakır. ‘90’lı yıllara gelindiğinde ise gençlik mücadelesi yeniden bir ivme kazanmıştır.

“Tüm toplumdan kavga günleri ümit ediyoruz. Ve ümit iyi bir şeydir, belki en iyi şey. İyi bir şey ise asla ölmez.”

1996 Şubat ayına gelindiğinde öğrenci harçlarına %400 zam yapılır. Bu zam başta İstanbul, Ankara, İzmir, Adana olmak üzere pek çok şehirde üniversite öğrencilerinin tepkisi ve eylemleriyle karşılanır. 4 Şubat’ta Taksim’de, 5 Şubat’ta Kızılay’da “Har(aç) istemiyoruz!” şiarlı eylemler örgütlenir. 29 Şubat’a gelindiğinde binlerce öğrenci ile Beyazıt Meydanı’nında bir miting düzenlenir. Mitingin ardından kampüse toplu giriş yapılır, “har(a)ç” ödenmesi reddedilerek kayıt yapılması istenir. Talep reddedilince 400 öğrenci Merkez binadaki hukuk fakültesini işgal eder. İşgal haberi çeşitli illerdeki pek çok üniversiteden coşkuyla karşılanır, hemen destek eylemleri örgütlenir. Ankara’da 11 öğrenci mecliste paralı eğitime karşı pankart açma eylemi yapar. İşgalin ilk sabahında, çok erken saatlerde Beyazıt Meydanı devrimci-ilerici kitlelerle dolar. O dönem direnişte olan Aras Kargo işçileri de destek için oradadır. İşgalin devam etmesi üzerine İÜ rektörlüğü merkez kampüsü tatil ilan etmek zorunda kalır. Bu sırada Beyazıt Meydanı’nda destek için bekleyenlere polis defalarca saldırır. Ancak kitle işgali yalnız bırakmaz, dışarıda da çatışmalar yaşanır, sokaklara barikatlar kurulur. Dışarıdaki saldırılar üzerine Ümit Altıntaş (Ulucanlar şehidi, TKİP MK Üyesi) işgalin içinden şöyle yazar “Bizi yalıtmaya, bu şekilde bizi toplumda 400 küçük bireymişiz gibi duyumsatmaya çalışıyorlar. Nafile, tersanelerin özelleştirilmesine karşın başarılı eylemler örgütleyen ve mücadelelerini daha başından yasallığa değil meşruluğa dayandıran sınıf önderlerinin, örgütlü-kitlesel-militan mücadelelerini örnek aldığımız kamu emekçisi eylemcilerinin ve kardeş Kürt halkının, yani bu ülkenin devrim cephesinin bizimle beraber olduğunu biliyoruz. Bir, iki duvarla insansızlaştırılmış toprakla bizi yalıtabileceklerini sananlar yanılıyor. Biz, tutsak evlerinde, ölüm hücrelerinde bile yalnızlaştırılmayan, özgür tutsakların soyundanız. Biz korkuldukça tutsak, ümit edildikçe özgür olunduğunu biliyoruz. Tüm toplumdan kavga günleri ümit ediyoruz. Ve ümit iyi bir şeydir, belki en iyi şey. İyi bir şey ise asla ölmez.”

İşgalin devam etmesi ve dışarıdaki desteğin büyümesi sonucu rektörlük öğrencilerle görüşmek ister. Görüşmede polis eylem komitesinin teslim edilmesi halinde kimseye bir şey yapılmayacağını söyler. İşgalci öğrenciler bu durumu tartışırlar ve kabul etmezler. Aradan geçen 32 saatin ardından polis kuşatmasını militan bir çıkışla yararak bitirme kararı alırlar. Hazırlıklara başlanır, polisin hazırlıksız yakalandığı bu çıkış sonucu yalnızca 40 gözaltı verilir.

“İşgal, öğrenci gençliğin reformizme mahkum olmadığını, örgütlü-birleşik-militan eylemliliğe ihtiyacını ve yakınlığını kanıtlamış, bu nesnel ihtiyaç ve olanak temelinde devrimci grupların ortaklığına hem bir gerekçe hem de bir sonuç doğurmuştur. Ve işgal onun içinde ya da dışında bir parçası olan herkeste ‘bir kez daha ve daha ileri’ isteği ve bilinci uyandırmış, bu sayede devrimin bir okulu olmuştur.”

***

İstanbul Üniversitesi işgalinin üzerinden geçen 22 yılın ardından bugün gençlik hareketi en durağan dönemlerinden birini yaşıyor. Üniversiteler de sermaye iktidarının pervasız saldırısından payına düşeni alıyor. Siyaset yasakları, akademiden ilerici-muhalif birikimin tasfiye edilmek istenmesi, devrimci-ilerici öğrencilere dönük okullardan uzaklaştırma saldırısı ve eğitimde gericileşme ilk göze çarpan sorun alanları olarak öne çıkıyor. Bu karanlığın geçici olduğunu ise daha birkaç yıl önce yaşanan Haziran barikatlarına, Soma’daki katliamdan sonra yaşanan İTÜ Maden Fakültesi işgaline bakarak söylemek mümkün. Bugün sistem gençliğe geleceksizlikten başka bir şey vaat etmezken, mücadele tarihimiz gençliğe bir kez daha çağrıda bulunuyor: Özgürlüğünüzden ve geleceğinizden asla vazgeçmeyin! Karanlığa ışık, sessizliğe çığlık olun! Tıpkı Ümitler gibi...

“Sıkı durun. Kaçmadık. Yenilmedik. Siz işgal bitti diye bir parça sevinirken biz yeni bir eylem, boykot ve işgal dalgası üretmek için ‘Dostların arasında güneşin sofrasında’yız. Sizin o hayretler içindeki bakışlarınız arasında Ümraniye tabutluğundan Gazi’nin barikatlarına kadar her yerde yeniden olacağız!”

İ. Y. Gün

 

 

 

 

Geleceğimizden ve özgürlüğümüzden vazgeçmeyeceğiz!”

 

17 Şubat günü 8 Mart bildirisi dağıtırken gözaltına alınarak tutuklanan DGB’li Dilay Güc için Devrimci Gençlik Birliği (DGB) tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

Gerekçesini öğrenemediğimiz bir hükümle Dilay Güc yoldaşımız tutuklandı.

Bugün baskıya, sömürüye, kirli savaşa ve tacize-tecavüze karşı mücadele edenleri gözaltı ve tutuklama saldırıları ile yıldırabileceğini düşünenler yanılıyorlar!

Bizler, Devrimci Gençlik Birliği olarak bütün bu saldırılara karşı haklı ve meşru mücadelemizden, geleceğimizden ve özgürlüğümüzden vazgeçmeyeceğiz!”


 
§