9 Şubat 2018
Sayı: KB 2018/06

İşçi-emekçi barikatlarını yükseltelim!
Kirli savaşın kiralık kalemşörleri
Sosyal demokrasinin sözde savaş karşıtlığı
“Yaşamdan, barıştan yana tutumumuzu sürdürüyoruz!”
Tabutluk hücrelere sağlıklı girip tabutta çıkmak
Hapisanelerde sürece yayılan katliam
Metal işçilerinin birliği ve mücadelesi kazanacak!
10 Şubat 2014, Greif: İşgal, Grev, Direniş!
Onursuzluk dayatmalarına ve sömürüye karşı direnişi ve mücadeleyi büyütelim
Ekim Devrimi, işçi sınıfı ve sınıf örgütleri
Kapitalist kriz, siyasal gericilik ve sınıf mücadeleleri
Emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı birleşik devrimci direniş!
Almanya’da metal TİS’lerinde anlaşma
Ekim Devrimi’nin 100. yılında Kollontay’ı okurken… / IV
Liseliler birliğe, mücadeleye!
Çocuk işçiliğin yasal hali: Çıraklık!
Yeni bir sendikal hareket için ileri!
“Birleşirsek tok, birleşmezsek yok oluruz!”
Greif İşgali işçi sınıfına yürünmesi gereken yolu gösteriyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalist kriz, siyasal gericilik ve sınıf mücadeleleri

A. Engin Yılmaz

 

İnsanlık 21. yüzyılın ikinci on yılı içinde bulunuyor. Geride bıraktığımız yüzyılın sonlarına doğru, kapitalizmin sağlamlığı ve sonsuzluğu, dolayısıyla insanlık için alternatifsiz tek sistem olduğu sistemin sözcüleri tarafından ilan edilmişti. Yeni yüzyılın daha başlangıcında ise onun karanlık geleceği ve bir sistem olarak kaçınılmaz çöküşü tartışılıyor. Ve yüzyılın ortalarına gelindiğinde ya barbarlık içinde çökeceği, ya da yerini yeni bir toplumsal sisteme bırakmak üzere sahneden silineceği iddiaları bile ileri sürülebiliyor. Birkaç on yıl önce sonsuzluğu iddia edilen kapitalizme artık böylesine kısa ömürler biçilebiliyor. Sorun elbette bunun ne zaman gerçekleşeceğinin ötesinde, kapitalizmin artık böyle tartışılıyor ve egemenleri tarafından bile “genel bir çöküş” tehlikesinden söz ediliyor olmasıdır. Bu “çöküş”ü önlemeye yönelik alternatifler ise yine sistemin sözcüleri tarafından “kapitalizmin reforme edilmesi”, “adaletli gelir dağılımı”, “refahın eşit paylaşımı” ve “insancıl kapitalizm” biçiminde sunuluyor.

Tüm bu tartışmalar, bugün kapitalist dünyada hızlanan çok yönlü olaylar, bunların yarattığı büyük toplumsal, siyasal, iktisadi, çevresel, insani yıkım ve felaketler, dolayısıyla kapitalist uygarlığın artık sürdürülemez olduğu üzerinden yapılmaktadır. Bunlar karamsarlık ifadesi fikirler değildir, sayısız olgusal veriyle desteklenmektedir. Bugün yaşananlar yalnızca gelecekte yaşanacak daha büyük sarsıntıların habercisi niteliğindedir. Çok yönlü bunalım içinde debelenen, onulmaz çelişkilerle ve çözümü olanaksız sorunlarla yüz yüze olan bu vahşi sistem ne yazık ki kendisiyle birlikte insanlığı ve doğayı adım adım tükenişe sürüklemektedir.

Kapitalizmin, kendi doğasında yatan onulmaz çelişmelerinin ürünü olarak, 1929’la kıyaslanabilen yeni bir “büyük bunalım”la yüz yüze olduğu ve bunu aşmaya yönelik tedbirlerin işe yaramadığı ittifak halinde kabul edilmiş durumda. Servet-sefalet kutuplaşması derinleşiyor, sosyal-siyasal istikrarsızlık büyüyor, beraberinde emperyalistler arası çelişkiler ve hegemonya mücadelelerinin keskinleşmesiyle yeni bir emperyalist paylaşım savaşı da aslında başlamış bulunuyor. Tüm bunların yarattığı sayısız sorun hızla büyüyor.

Bunalımın ağır faturası ve sosyal yıkım

Kapitalizmin iktisadi bunalımı ağır bir toplumsal fatura yaratmış durumda. Krizin yükünü işçi sınıfına ve emekçilere ödetmeyi amaçlayan neo-liberal saldırı politikaları on yıllardır tüm dünyada sistematik olarak uygulanıyor. Bunun sonucunda, iktisadi ve sosyal haklar birer birer tırpanlandı, ücretler düşürüldü, çalışma ve yaşam koşulları ağırlaştırıldı. Emperyalist savaşların faturasının emekçilere ödettirilmesiyle sosyal yıkım boyutlandı. Yüz milyonlarca insan işsizliğin, yoksulluğun, sefaletin, açlığın, vahşi bir sömürünün, konutsuzluğun, sosyal ve kültürel yıkımın, büyük bir cehalet ve toplumsal çürümenin kucağına itildi.

İktisadi ve mali bunalım ağır bir sosyal ve siyasal bunalımı da beraberinde getirdi. Servet-sefalet uçurumu alabildiğine derinleşti. Toplumsal eşitsizlik ürkütücü boyutlara ulaştı. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) toplantısından kısa bir süre önce İngiliz yardım kuruluşu Oxfam tarafından hazırlanan bir rapor, kapitalizmin akıl dışılığını gösteren kimi çarpıcı veriler içeriyor. Rapora göre, dünyanın en varlıklı %1’lik bölümü geçtiğimiz yıl yaratılan toplam zenginliğin %82’sine sahip olmuş durumda. Bu bir yıllık süreçte iki günde bir yeni bir dolar milyarderi çıkaran kapitalizm, 2043 milyarder sayısı ile önceki yılların rekorunu da kırmış bulunuyor. Öte yandan yoksullar daha da yoksullaşmakla kalmamış, sayıları da büyük bir artış göstermiştir. Büyük bir zenginliğin biriktiği bugünün dünyasında, hemen tüm zenginlikler bir avuç milyarderin elinde toplanırken, dünya nüfusunun yarısını oluşturan 3.7 milyar insana bu zenginlikten hiçbir payın düşmediği açıklanıyor.

Özetle, emperyalist kapitalizmin saldırısı, işçi sınıfı, emekçi kitleler ve ezilen mazlum halklar için büyük toplumsal felaketler yaratmakta, onların ezilmişliğini, aşağılanmışlığını, sosyal yaşamın dışına itilmişliğini hızlandırmakta, onları adeta karanlığa mahkum etmektedir. Artık kapitalizm bir ölüm makinası gibi çalışmaktadır. İnsanları işsiz, yoksul ve aç bırakarak, temel tıbbi hizmetlerden yoksun bırakarak öldürmekte; savaşlarla, ulusal ve etnik çatışmalarla, ırkçılık ve faşizmle öldürmekte; doğayı tahrip edip ekolojik yıkımı hızlandırarak vb. öldürmektedir.

Dünya ölçüsünde ağırlaşan siyasal gericilik

Kapitalist krizin yükünü emekçilere ödetme politikaları olarak on yıllardır uygulanan, 2008 kriziyle birlikte çığırından çıkan neo-liberal saldırıların öteki yüzünde ise siyasal gericiliğin tırmandırılması vardır. Ardı arkası gelmeyen iktisadi ve sosyal saldırıların emekçi kitlelerde yaratacağı sosyal huzursuzluğu ve mücadele isteğini dizginleme ve mücadele dinamiklerini denetim altına alma ihtiyacı, burjuvaziyi siyasal gericiliği kurumlaştırma ve şiddet aygıtlarını tahkim etmeye yöneltiyor. Saldırılar karşısında emekçi kitlelerden gelecek direnci kırmak için baskıyı yoğunlaştırmak zorunluluğuyla yüz yüze kalıyor. “Teröre karşı mücadele”, “toplumun güvenliği” adı altında temel demokratik hak ve özgürlükler gasp ediliyor.

Gelinen aşamada burjuva gericiliği, emperyalist metropoller de içinde olmak üzere dünya ölçüsünde dizginlerinden boşalmış durumdadır. Bu durum, temel demokratik hak ve özgürlüklerin sistematik biçimde budanması, polis devleti uygulamalarının sistemleşip olağanlaşması ve kimi ülkelerde terör rejimlerine geçiş biçiminde kendini göstermektedir. Tırmanan yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve bir tehdit haline gelmiş bulunan sivil faşist hareket de siyasal gericiliğin araçları olarak etkin şekilde kullanılmaktadır. Bütün bunlar, sınıf mücadelesini dizginlemeye, işçi sınıfı ve emekçi kitle hareketlerinin gelişmesinin önünü kesmeye yönelik siyasal saldırılardır.

Demokratik hak ve özgürlüklerin gaspını hedefleyen bu saldırılar, çıkarılan anti-terör yasaları, kapitalist metropollerde bile olağanüstü hal ilanları ve yeni düzenlemelerle pekiştiriliyor. Özetle, emperyalist burjuvazi neo-liberal saldırı dalgasıyla bir yandan krizin yükünü işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin sırtına yıkıp, onların temel iktisadi ve sosyal kazanımlarını yok etmeyi hedeflerken, öte yandan da tarihsel olarak kazanılmış temel demokratik hak ve özgürlüklere saldırarak siyasal gericiliği her alanda yoğunlaştırmaya çalışıyor. Gelinen yerde bu alanda önemli adımlar da atmış bulunuyor. Bu adımlar, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin daha da gelişip güçlenmesi kaçınılmaz olan mücadelelerine karşı emperyalist burjuvazinin siyasal hazırlığı anlamına geliyor. Bu da, burjuva demokrasisinin sahteliğinin ve ikiyüzlülüğünün daha geniş kitleler tarafından görülmesini kolaylaştıran bir rol oynuyor.

Gelişip güçlenen sınıf ve kitle hareketleri

Sınıf ve kitle hareketlerinin dünya ölçüsünde gelişip güç kazanması bugünün olgusal gerçeklerinden biridir. Ekonomik krizin ve neo-liberal saldırıların yol açtığı sosyal yıkım, siyasal gericilik, emperyalist saldırganlık ve savaşlar, yaşamı cehenneme çevrilen işçi sınıfını, emekçiler ve ezilen halkları mücadelelere yöneltmiş bulunuyor. Kapitalizmin sonu gelmeyen saldırılarına karşı emekçi yığınlar artık neredeyse gündelik olarak mücadele ve direnişler içerisindeler. Ekonomik bunalımlar sosyal bunalımları getirmiş, sosyal kutuplaşmaları devasa düzeyde büyütüp, sınıf çelişkilerini keskinleştirmiş, dolayısıyla yaygın sınıf ve kitle mücadelelerinin önünün açmış bulunuyor. Bunlar, on yıllarca süren durgunluğun ardından henüz ilk silkinişler ve yeni başlangıçlar olarak kabul edilebilir. Asıl önemli olan, bunların habercisi olduğu sert sınıf mücadeleleridir.

Dünyanın dört bir tarafında yaşanan bu mücadelelerin, kapitalizmin kendisini değil ama yarattığı sonuçları hedeflediği, hak ve kazanımlarını korumaya dönük olduğu, yeterli örgütlülük ve devrimci önderlikten yoksun olduğu sır değildir. Fakat oluşan nesnel zemin ve bunun üzerinde boy veren zengin sosyal mücadeleler tablosu, tüm bu zaaf ve zayıflıkların aşılmasını da kolaylaştıracaktır.

Bugünün dünyası artık kapitalist krizlerle, sosyal yıkım saldırılarıyla, siyasal gericiliğin yoğunlaşmasıyla, polis devleti uygulamaları ve terör rejimlerine geçişle, militarizm, saldırganlık ve savaşlarla, on milyonlarca insanı yerini terk etmek zorunda bırakan insanlık dramlarıyla, ırkçılık ve faşizmle, doğal kaynakların tükenmesiyle, ekolojik yıkımın hızlanmasıyla, insanların açlıktan ve hastalıklardan ölümüyle, yüz milyonların yoksullaşmasıyla ve elbette ki işçi mücadeleleri, kitle hareketleri ve yer yer halk isyanları ile karakterize olmaktadır. Tüm bunlar kapitalizmin tarihsel sınırlarına dayandığını göstermektedir. Tarihsel olan her şey gibi kapitalizmin de ömrü tükenmiştir.

Dolayısıyla, barbarlık içinde çöküş olasılığı bir yana bırakılırsa, insanlığın geleceğinde kapitalizmin kesin olarak yeri olmayacaktır. Zamanında insanlık tarihinde büyük ilerlemenin ifadesi olan kapitalizm, şimdi insanlığın gelişmesi önünde aşılması gereken bir barbarlıktır ve devrimlerle aşılması kaçınılmazdır.

 

 

 

 

Avrupa’da Efrîn eylemleri sürüyor

 

Türk sermaye devletinin Efrîn’e yönelik başlattığı saldırganlığa karşı Avrupa’da başlatılan protestolar geride bıraktığımız hafta boyunca da devam etti.

Almanya’nın Bielefeld kentinde hafta boyunca her akşam 17.00-19.00 saatleri arasında Jahnplatz’da gerçekleştirilen eylemlerde Kürtçe, Almanca ve Türkçe sloganlarla saldırganlık teşhir edildi. “Faşizme karşı omuz omuza!“, “Bijî berxwedana Efrîne!”, “Bijî berxwedana YPG!” sloganlarının yanı sıra “Alman panzerleri Kürdistan’dan defol!” sloganıyla Alman devletinin bu kirli savaştaki suç otaklığına da tepki gösterildi.

Dortmund’da ise 3 Şubat’ta yapılmak istenen yürüyüş yasak nedeniyle gerçekleştirilemezken saat 14.00’te merkezi tren istasyonunun önünde eylem gerçekleştirildi. Eyleme çoğunluğunu Kürt emekçilerin oluşturduğu 1500 kişi katıldı. Kürt kurumu Nav-Dem’in yanı sıra, BİR-KAR, Avrupa DGB, Partizan, ATİK gibi kurumlar da kendi pankart, bayrak ve flamaları ile eylemde yer aldı. Nav-Dem adına yapılan konuşmayla saldırganlık lanetlendi.

Frankfurt’ta da 3 Şubat’ta merkezi istasyonda toplanan kitle sloganlarla yürüyüşe geçti. BİR-KAR, ATİK ve ADHK gibi kurumların da destek verdiği yürüyüşe binlerce kişi katıldı. Eyleme hatırı sayılır Rojavalı genç kitlenin katılımı dikkat çekti. “Yaşasın enternasyonal dayanışma!”, “Katil Erdoğan!”, “Türk ordusu Kürdistan’dan defol!”, “Almanya finanse ediyor, Türkiye bombalıyor!” sloganlarının haykırıldığı yürüyüş Römer Meydanı’nda yapılan kısa mitingle sona erdi.

Fransa’nın başkenti Paris’te de saldırganlık her gün banliyölerde 14.00-18.00 saatleri arasında yapılan çadır eylemleriyle protesto edilirken 3 Şubat’ta ise Fransa Demokratik Kürt Konseyi’nin (CDK-F) çağrısı ile Gare de L’Est’den Republique Meydanı’na yürüyüş gerçekleştirildi.

Sloganlarla başlayan yürüyüş boyunca katliamı lanetleyen, Efrîn direnişini selamlayan dövizler taşındı. Republique Meydanı’na varılmasının ardından düzenleyici ve katılımcı kurumlar adına yapılan konuşmalarda Türk sermaye devletinin barbar saldırganlık politikalarının yanı sıra sömürgeci Fransa sermaye devletinin kirli çıkarları ve işbirliğine değinilerek işgalin ve saldırının durdurulması talep edildi.

İsviçre’nin Basel kentinde 3 Şubat’ta binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirilen yürüyüş başlamadan birkaç saat önce Basel polisi onlarca araba ve maskeli özel timlerle İsviçre Devrimci İnşa Örgütü’nün lokaline operasyon düzenleyerek içeride bulunan üç devrimciyi tutukladı. Hazırlanan ortak pankart ve diğer materyallere de el konuldu.

Bir buçuk ay önce İsviçre Devrimci İnşa Örgütü’nün çağrısıyla ve Türkiyeli kurumların yanı sıra yurtseverlerin de katılımıyla Türkiye’de dikta rejimine ve hapishanelerde tek tip elbise dayatmalarına karşı ortak bir komite kurulmuştu. Komite, yaygın olarak ortak bildiri ve afiş kullanmış, yürütülecek ön çalışmanın ardından yürüyüş yapma kararı alınmıştı. Bir ay öncesinde 3 Şubat Cumartesi günü için alınan yürüyüş kararı, Türk sermaye rejiminin Efrîn’i işgal girişimi protestosuyla ortaklaştırıldı.

Saat 13.00’te Claramatte’de toplanılan ve bir saat boyunca konuşma, slogan ve müzik yapılan alanda, saat 14.00’te yürüyüşe geçildi. Önde Almanca olarak “Efrîn’den Cizre’ye, Cizre’den buraya mücadeleyi birleştir” pankartının yanı sıra YPG ve başka bazı pankartlar taşındı.

Yürüyüşte Efrîn’e yönelik saldırganlığın yanı sıra İsviçreli devrimcilere yönelik polis terörü de teşhir edildi. Yürüyüş bitimine yaklaşılırken polis İsviçreli bir devrimciyi kortejden gözaltına aldı.

 

 

 

 

Efrîn’de Kürt halkını hedef alan saldırganlık

 

Kürt halkını hedef almadığını iddia eden Türk sermaye devletinin Efrîn’deki saldırılarında yüzlerce sivil katledilirken, yaralı sayısının 7 Şubat itibariyle 386’ya çıktığı açıklandı.

Saldırılarda okulların yanı sıra Kürt halkının yaşam alanları büyük bir yıkıma uğradı.

Efrîn Kantonu Sağlık Meclisi Eşbaşkanı Ancela Raco, ANHA’ya yaptığı açıklamada, bölgedeki saldırılarda yaralanan sivillerin sayısının 386’ya çıktığını duyurdu.

İşgal harekatında, Raco ve Cindires bölgesini hedef alan saldırıların öne çıktığı ifade edilirken, bölgede çok sayıda sivilin yaşamını yitirdiği, onlarca evin yıkıldığı, okulların hedef alındığı belirtildi.

Öte yandan SANA, TSK tarafından gerçekleştirilen top atışlarında, Midanki köyünde bir okulun yoğun saldırıya uğradığını bildirdi.

Efrîn’e içme suyu tedarik eden bir su deposunun da vurulduğu kaydedildi.

 
§