22 Eylül 2017
Sayı: KB 2017/36

İşçi sınıfı emperyalist savaşa karşı mücadeleyi yükseltmelidir!
Hatun Ana ırkçılığın topraklarına değil, insanlığın yüreğine gömüldü
Erdoğan ne yaptıysa tersini söylüyor
AKP’nin Nuriye ve Semih korkusu
Ulucanlar ve hapishane katliamları üzerine…
“Zor dönemi” aşmak için Habip ve Ümit olunmalı
Gerçek birlik için devrimci ayrıştırma!
İSDEMİR’deki iş cinayetinde BALTAŞ işçiyi suçladı
MİB MYK Eylül ayı toplantısı sonuçları
DEV TEKSTİL GMYK 2017 Eylül Ayı Toplantı Sonuç Bildirgesi
Emeğin korunması ve Sovyetler Birliği deneyimi
“Bağımsız Kürdistan” gerilimi
Astana’da taraflar anlaştı
Fransa: Bu kavga sınıf kavgasıdır!
Almanya’da seçim kampanyalarından yansıyanlar
Otomobil tekelleri ekolojik dengeyi mahvediyor
Ekim Devrimi yol gösteriyor!
TEOG tek adamın emriyle kaldırıldı!
Proletaryanın uluslararası birliği: Birinci Enternasyonal
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Fransa: Bu kavga sınıf kavgasıdır!

 

Onu önce ırkçı-faşist Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen’i durdurmak taktiği ile cumhurbaşkanı yaptılar. Ardından, bir partisi dahi olmadığı halde, işlerini kolay yapsın diye parlamentoda çoğunluk imkanı yarattılar. Ona bu imkanı yaratan Fransız burjuvazisi, onun en büyük ve etkili kanadı, somut olarak da Fransa’nın TÜSİAD’ı olan MADEF adlı patronlar örgütü idi. Bürokratlıktan devlet başkanlığına terfi ettirilen Emmanuel Macron onlara kusursuz biçimde hizmet edeceğine dair söz vermişti.

E. Macron “genç, karizmatik ve cesur” tezahüratları eşliğinde işe koyuldu. İlk icraatının Hollande-Walls hükümeti döneminde yarım bıraktığı işi tamamlamak olduğunu açıkladı. Fransız oligarşisini rahatlatacak ama işçi ve emekçilerin tarihsel tüm kazanımlarını tırpanlayacak reformlar çıkaracağını, öncelikli olarak da iş yasasını kökten değiştireceğini açıkladı. Macron gerçekten de Fransız işçi ve emekçilerinin ağır bedeller ödeyerek elde ettikleri tarihsel kazanımlara dönük haçlı seferini başlattı. Dikkate değer olan, Emmanuel Macron’un da tıpkı Hollande-Walls ikilisi gibi yeni iş yasasını, üstelik çoğunluk elinde olduğu halde parlamentonun onayına sunmak yerine Kanun Hükmünde Kararname ile dayatma yoluna başvurmasıydı. Olay, parlamento denen aygıtın giderek devreden çıkartılmaya başlandığını, gerektiğinde çok kolay biçimde baypas edildiğini ve bu uygulamanın burjuvazi için gitgide bir alışkanlığa dönüştüğünü de anlatmaktadır. Ki bu, söz konusu uygulamayı ayrıca manidar kılmaktadır.

Sınıf cephesinden bu saldırıya cevap gecikmedi. En büyük sendikalardan biri olan CGT, Hollande-Walls hükümetinin dayattığı El Khomri yasasına karşı ortaya koydukları tutumu tekrarlayacaklarını, Macron’un iş yasasına karşı da aynı kararlılıkla karşı koyacaklarını açıkladı, Fransa çapında eylem çağrısı yaptı. Bu çağrı üzerine 12 Eylül 2017 tarihinde, Paris başta olmak üzere Fransa’nın irili-ufaklı tam 180 kentinde işçi, emekçi ve gençlik kitleleri bir kez daha sokağa çıktılar. Grevler yapıp üretimi durdurdular. Ulaşımı engellediler. Günlük yaşamı adeta felç ettiler. Paris ve Paris’in Bastille Meydanı bir kez daha coşku, öfke ve kararlılık yüklü yüz bin kişilik yeni bir protesto gösterisine sahne oldu. Diğer kentlerde de benzer bir tablo vardı. İşçiler daha ilk adımda gerekli mesajı verdiler: “Bu daha başlangıç, kavga sürecek!”

Sermaye medyasının karalama kampanyası

Fransız işçileri, emekçileri ve gençliği bir kez daha ülke sokaklarını boydan boya eylemleri ile sarsarken, Emmanuel Macron yurtdışı gezilerine çıktı. Doğal olarak, ziyaret ettiği yerlerde konuya dair sorular soruldu. Macron, sonradan da tekrarladığı gibi, eylemleri küçümsedi, yapanları da “tembeller ve marjinaller” olarak niteledi. Bu tutumu ve kararlılığı ile sadece MADEF oligarşisinin değil, başta Alman burjuvazisi olmak üzere, gözü kulağı Fransa’da olan tüm Avrupa burjuvazisinin takdirini de topladı.

Beklenildiği gibi Fransız kirli medyası Macron’un yardımına koşmakta gecikmedi. Her zamanki gibi gerçeklerle uğraşmak yerine, aşağılık yalanlara, spekülasyonlara başvurdu. Bir karalama kampanyası başlattı. Eylemlerin nedenlerine hiç ama hiç değinmedi. İşçilerin taleplerinden hiç bahsetmedi. Macron’un reform adı altında başlattığı saldırılar zincirine hiç girmedi. Bu saldırı dalgasının gerçek niteliğini özenle gizledi.

Bununla da kalmadı bir kez daha resmi ağızlardan alınma, 12 Eylül’deki eylemlere katılıma ilişkin sayıları yansıttı kirli sayfalarına. Kirli medyaya göre “eylemlere katılım çok düşüktü. Topu topu 250 bin kişi eylemlere katılım göstermişti. Gençliğin eylemlere katılımı ise çok ama çok azdı. Kısacası, Macron ilk raundu kazanmıştı. Kirli medyaya göre bu çok doğaldı, zira reformlar çok gerekliydi ve sadece sermaye tarafı değil, Fransız halkının %90’ı da reformların yapılmasından yana idi vb…”

Şüphesiz ki bu, kara propaganda mahsulü kuyruklu bir yalan. Bilindiği üzere El Khomri yasasına karşı mücadele CGT de dahil küçük büyük tüm sendikalar ve gençlik örgütlerinin katılımı ile gerçekleştirilmişti. Fakat bu kez çağrıyı sadece CGT yapmıştı. Haliyle 12 Eylül eylemleri için hazırlık da ona aitti. Ne var ki kirli medyanın iddialarının tam tersine eylemlere katılım 400 bindi. Bu ise El Khomri yasasına karşı ilk eyleme katılımdan daha fazlaydı. Ayrıca da Macron damgalı yeni iş yasasına karşı mücadele daha coşkulu, daha kararlı ve daha öfke yüklüydü. Pek çok üniversite açık değildi, gençliğin katılımı esas olarak liselerdendi. Buna rağmen gençlik cephesinden de küçümsenmeyecek oranda bir katılım gerçekleştirildi. Öte yandan Fransız işçi ve emekçileri reformdan yana olmayıp, %60-70 oranında reform karşıtıydı. Çünkü saldırının niteliğini doğru anlamışlardı.

Bu algılama ve bilinçledir ki büyük kitleler halinde, yer yer ve zaman zaman Fransa’nın her gün biraz daha azgınlaşan polisi ile çatışa çatışa Bastille ve diğer alanlara doluştular.

Gerçek bir sınıf kavgası

Emmanuel Macron’un, eylemcileri “tembeller ve marjinaller” olarak aşağılaması şaşırtıcı değil elbette. Nihayetinde o burjuvazinin adamıdır. Haliyle kullandığı lisan da onların lisanı olacaktı. Fransa’da ve başka ülkelerde, ezilen sınıflar için her daim bu aşağılık dil kullanılmıştır, işçi ve emekçilere bu kavramla hakaret edilmiştir. Yaşam da dahil her şeyi üretip yaratanların işçi ve emekçiler olduğu tartışmasız gerçeğine karşın, hiç çalışmadan yaşayan, çalışmadan kazanan, kendi tüm servet ve zenginliğini işçi ve emekçilerin emeğini ve alın terini sömürmeye borçlu olan bu asalak takımı, hiç utanmadan bu aşağılayıcı sözleri edebilmektedir. Ki bu sadece işçi ve emekçilerin öfkesini bilemiş ve büyütmüştür.

Bu sözler çok açık ve yalın olarak, Macron’un eliyle başlatılan yeni saldırının bir sınıf saldırısı olduğunu, kavganın da bir sınıf kavgası olduğunu anlatmaktadır. Nitekim işçiler de bunu böyle anladılar.

Saldırılar da mücadele de sürecek…

Yüz binlerin sarsıcı eylemlerine rağmen Macron durmuyor. Reform yalanı ile hazırlanan yeni saldırı paketi çok geçmeden devreye sokulmayı bekliyor. Saldırı paketi elbette ki işçi ve emekçiler için yeni bir yıkım paketi olacak. Sağlık, konut ve ulaşım alanında yaklaşık 20 milyon avroluk bir kesinti yapılacak. Bütçeden buna göre büyük kesinti olacak. Öte yandan stratejik şirketler özelleştirilecek. Bu saldırı paketinin en önemli özelliği, Fransız oligarşisi için çok rahatlatıcı bir vergi indirimi içeriyor olmasıdır.

Macron, toplam 3 ay süren El Khomri yasası karşıtı dişe diş mücadele örneği ile işçi ve emekçilerin yeni iş yasasına karşı 12 Eylül’de ortaya koyduğu kararlılık orta yerde dururken bunu yapmaktadır. Tartışmasız olarak bu, Macron’un diyet borcu olduğu, aynı zamanda da organik olarak parçası olduğu MADEF adına bir meydan okumadır. Macron Fransız işçi, emekçi ve gençliğine savaş ilan etmiş bulunuyor.

Fransız işçi ve emekçileri, onlar adına CGT Sendikası, doğrusu bu daveti kabul etmekte gecikmedi. Sıcağı sıcağına yine sokaklarda olacaklarını ilan ettiler. Nereden bakılırsa bakılsın, Fransa sonbaharda sıcak gelişmelere gebedir.


 
§