15 Eylül 2017
Sayı: KB 2017/35

Dikta rejimi ancak sınıf mücadelesiyle yıkılabilir!
Reza Zarrab davası ve AKP’nin zayıf karnı
Gerginliğe dayalı siyaset ve gerginliğin pazarlanması
Kontrgerillanın yeni katliam aracı: SİHA
Metalde kazanımın anahtarı Metal Fırtına ve Greif’tir!
EİB’den sempozyum çağrısı
İşçi sınıfı mücadeleyi sürdürüyor
12 saatlik çalışma süresi ve sınıfa dönük saldırılar üzerine...
Gece çalışması: Kapitalistin kan dolu kadehi
Kadına şiddet üreten kapitalizm, eşitlik sunan sosyalizm!
Yeni insanın inşasında eğitim
Eğitimdeki gericileşme ve TÜSİAD’ın serzenişleri
Gerici eğitime karşı başka bir dünya mümkün!
Üniversitelerde yeni mücadele yılı
Deyr ez-Zor savaşı, emperyalistler ve PYD
Asya-Pasifik’te sular ısınmaya devam ediyor
Bağımsızlık referandumu ve Kerkük sorunu
Bir fırtına bir “çaresizlik”
Şili halkının direniş sembolü: Victor Jara
Musa Anter Kürt halkının mücadelesinde yaşıyor!
Müziğe aşık bir devrimci ozan: Ruhi Su
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bağımsızlık referandumu ve Kerkük sorunu

A. Engin Yılmaz

 

Emperyalistler arası nüfuz mücadeleleri, saldırganlık ve savaşların merkezi haline gelmiş olan Ortadoğu’da büyük sarsıntılar yaşanıyor. İç toplumsal çalkantıların yanı sıra emperyalist müdahalelerle yerleşik statükosu altüst olan bu bölgenin tam ortasında, Kürt sorunu uluslararasılaşarak öne çıkmış ve Kürtler büyük bir güç haline gelmiş durumdadır. Dolayısıyla Kürt hareketleri Ortadoğu’daki gelişmelerde belirgin bir rol oynamakta ve gelinen noktada çok önemli mevziler elde etmiş bulunmaktadırlar. Bu konumlarıyla bölgenin yükselen gücü durumundadırlar.

Yüz yıl önce Sykes-Picot anlaşmasıyla kaybeden Kürtler, Ortadoğu’nun yeniden şekillendiği bir tarihsel evrede, bu kez haklı olarak mutlak şekilde kazanmak istiyorlar. Zira on yıllardan beridir ödedikleri büyük bedellerin, çektikleri dehşetli acıların ve sergiledikleri büyük yiğitliklerin sonucu olarak ve elbette ki çeşitli faktörlerin de etkisiyle sorunlarını uluslararası çözüm gündemine taşımayı başarmış oldular. Şimdi ulaştıkları gelişme aşamasında ulusal özgürlük ve bağımsızlık için nihayet büyük bir tarihsel fırsatla yüz yüze gelmiş olduklarına inanmaktadırlar. Nitekim öyledir de...

Böylesi bir aşamada Güney Kürdistan, “en uygun zamanın şimdi olduğunu” söyleyerek bağımsızlık referandumuna gitmektedir. Rudaw’a verdiği mülakatta Barzani bu inancını, “Daha önce birçok kez referandumu yapmak istedik fakat durum elverişli değildi. Ancak bu konuyu daha fazla ertelememiz Kürdistan Bölgesi halkının çıkarına değildir. Üstelik halkın geleceği üzerinde kötü sonuçları olacaktır. Bu yüzden referandum için en uygun zaman şimdidir” biçiminde dile getirmektedir.

Barzani ve Güneyli yöneticilerin bağımsızlık referandumuyla ilgili çeşitli açıklamaları, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin, gelinen aşamada artık bir yol ayrımına gelmiş bulunduğunu ve bu yol ayrımında bağımsızlık tercihinin kaçınılmaz olduğu sonucuna ulaşmış olduklarını gösteriyor. Böylece geri dönüşü zor olan bir yola da girmiş oldular. Güneyli Kürtler, ABD emperyalizminin müdahalesi sonucu yıkılan Baas rejiminin ardından ve ABD’nin denetiminde, 2005 yılında yapılan referandumla Kürdistan Federe Devleti’ni kurmuşlardı. Kürdistan Federe Devleti, bağımsız devletin kurulması aşamasına dayanmış bulunuyor. Bu süreç, bağımsızlık referandumu kararı ile başlatılmış oldu.

Kürdistan bağımsızlık referandumu ilan edilmeden önce bölgede ve uluslararası alanda yoğun bir diplomasi trafiği yürütüldüğü ve ABD dahil bir dizi bölgesel ve küresel gücün zımni de olsa desteğinin alındığı, referandum kararının bunun sonucu olarak alındığı konusunda herhangi bir kuşkuya yer yoktur. Olayın mantığı kadar gelişim seyri de bunu göstermektedir. Önce, Kerkük valisi Irak bayrağının yanı sıra Kürdistan bayrağının da asılması ve Kürtçenin resmi devlet dili olarak kullanılması kararını aldı. Kerkük İl Meclisi de Kerkük Valisi’nin bu kararını onayladı. Bu arada Barzani BM Genel Sekreteri Guterres ile görüşmesinden sonra bağımsızlık referandumunu en kısa sürede yapacaklarını açıkladı. Ardından da içteki ve dıştaki tüm basınca rağmen referandum kararlılığı korundu ve erteleme yoluna gidilmeyeceği söylendi.

Referandum kararının alınmasının gerisinde öteki bir dizi etkenin yanı sıra Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı savaşın son aşamasına gelinmiş olması ve dolayısıyla IŞİD sonrası Ortadoğu’nun nasıl şekilleneceği ya da paylaşılacağı olgusu da yer almaktadır. Gelinen bugünkü aşamada öteki faktörlerle birlikte, “Günümüz Ortadoğu’sunda bazı statükolar, özellikle de Kürt sorunuyla bağlantılı olarak, kaçınılmaz olarak değişecektir.” Referandum aynı zamanda bu nesnel durumun da bir sonucu olarak gündeme gelmiş olmaktadır.

İçerideki sorunlar yumağı ve farklı tutumlar

Bağımsızlık referandumuna gidilen bu dönemde, dıştaki engelleyici etkenler bir yana, Kürt bölgesel yönetimi içeride büyük sorunlar ve açmazlarla yüz yüzedir. 2015’ten bu yana başkanlık seçimleri yapılamıyor ve süresi dolmuş olmasına rağmen Barzani başkanlık koltuğunda oturmaya devam ediyor. Kürt parlamentosu KDP tarafından iki yıldır kapalı tutularak çalıştırılmıyor ve bazı Goran milletvekillerinin yanı sıra meclis başkanı da Erbil’e sokulmuyor. Dolayısıyla referandum kararı, meclis tarafından alınmadığından ötürü haklı olarak anti-demokratik bir tutum olarak suçlanıyor. Aynı haklı suçlama, parlamentonun KDP tekelinde olduğu ve bağımsızlığının bulunmadığı gerçeğini de kapsıyor. Yanı sıra bağımsızlık referandumunun KDP’nin kimseye danışmadan kendi başına aldığı bir karar olması gerekçesiyle sert eleştirilerin ve ‘Hayır’ kampanyasının konusu ediliyor.

Kürdistan bölgesel yönetimine merkezi bütçeden paylarının verilmemiş olması, bölgesel yönetimi içeride ayrıca zor durumda ve ekonomik bir krizle yüz yüze bırakıyor. Eşitsizliğin, işsizliğin, yoksulluğun, yolsuzluk ve rüşvetin, anti-demokratik uygulamaların vb. gerçeklerin yaşandığı bir aşamada gündeme getirilen referandum, Barzani ve KDP’sinin yolsuzluk ve hırsızlıkların üstünü örtme ve kendi konumunu güçlendirme çabası olarak nitelendiriliyor. Dolayısıyla bir dizi Kürt çevresi referanduma ya kararsız ya da ‘Hayır’ biçiminde yaklaşıyor. Bağımsızlık referandumunun karşısında duran Kürt oluşumlarının hemen tümünün ortak meramını bir Kürt partisi yöneticisi, “Kürtler yüzyıllardır bu hayali için direniyor. Her şeyden önce bağımsızlık için iki temel önemlidir: İçeride hukuki, ekonomik ve siyasal hazırlıklar. Dışarıda da bölge ülkelerini ve küresel güçleri ikna çabası. İkisi de yok. Kürdistan’da hepsi bağımsızlıktan yana olmakla birlikte referandum kararını eleştirenlerin ‘Zamansız ve zemini hazır değil’” biçiminde özlü olarak ifade etmektedir.

Barzani ve bölgesel yönetime ilişkin yukarıda sıralanan nesnel gerçeklere ve bunun üzerinden gündeme getirilen haklı eleştirilere rağmen Barzani’nin, “Bütün hayatım Kürdistan’ın bağımsızlığı için geçti. Kürt tarihindeki ilk Kürt cumhuriyeti, Mahabad’daydı. Kürt bayrağını göndere çektiklerinde, ben o bayrağın gölgesine doğdum. Bağımsız bir Kürdistan’ın bayrağının gölgesinde ölmek istiyorum” biçimindeki duygu ve düşüncelerinin ikiyüzlülükten ibaret olmadığını da geçerken belirtmiş olalım.

Kerkük sorunu

Kerkük’ün statüsü, Kürdistan’a ait olup olmadığı ve Kerkük petrol gelirlerinin paylaşımı ve petrolün nasıl ihraç edileceğiyle ilgili tartışmalar öteden beri temel bir konudur ve halen de çözülmüş değil. Kerkük bir petrol kentidir ve Kerkük’ün petrol rezervleri 8,7 milyar varildir. Irak petrolünün mevcut üretiminin yüzde 40’ı Kerkük’te gerçekleşiyor. Ülkenin kanıtlanmış petrol rezervlerinin yüzde 6’sı da Kerkük’te bulunuyor. Çevresindeki köylerle birlikte nüfusu 1,4 milyon olan kentte Kürtler, Araplar, Türkmenler ve öteki başka azınlıklar birlikte yaşıyor. Ancak Kürtlerin, kentin bir Kürt şehri olduğunu ve Kerkük’ü “Kürtlerin Kudüs’ü” olarak tanımladıkları biliniyor.

Tartışmalı bölgelerden biri olan Kerkük’le ilgili herhangi bir çözüm henüz üretilmiş değil. 2005’te kabul edilen Irak Anayasası’nın 140. maddesi, Kerkük’ün statüsünün bir referandumla belirleneceğini hükme bağlıyordu. Bu maddeye göre, Saddam döneminde Kerkük’ten zorla göç ettirilenler dönecek, ardından nüfus sayımı yapılacak ve Kerkük’ün statüsü için Aralık 2007’de referanduma gidilecekti. Ancak bu, bugüne kadar gerçekleşmiş değil. Yapılacak olan bir referandumda Kerkük’ün Kürdistan Yönetimine bağlanması yönünde kararın çıkacağına kesin gözüyle bakıldığı için bunun ABD’nin de onayıyla sürekli ertelendiği söylenmektedir. Tüm bunlara rağmen 25 Eylül’de yapılacak olan bağımsızlık referandumuna Kerkük’ün dahil edilmesine ilişkin hummalı girişimler ve hazırlıklar yapıldı. Bu yılın başlarında Kürdistan bayrağının resmi binalara çekilmesiyle başlayan ve sonra Kürtçenin resmi dil olarak yazışmalarda kullanılmasıyla devam eden süreçle birlikte Kerkük’ün Bölgesel Kürt Yönetimi’ndeki referanduma dahil edilmesi netleşti ve Kerkük, bu referanduma katılma kararı almış oldu. Böylelikle Kerkük sorunu, bağımsızlık referandumuyla birlikte Irak ve elbette Kürdistan yönetimi bakımından daha da belirleyici bir önem kazandı.

Barzani’nin ve KDP’sinin Kerkük’ü de kapsayacak bağımsız Kürdistan hedefinin temel sorunu ve açmazı, ABD emperyalizminin ve siyonizmin desteği ve himayesine mecbur olması, bağımsızlık umudunun bunlara bağlanmasıdır. Bunlardan da halklara özgürlük, eşitlik ve gerçek bağımsızlık çıkmayacağı kesindir. Olası bir bağımsız devletin, Kürt değil, Kürdistan devleti olacağı, Kürtlerin, Arapların, Türkmenlerin, Ezidilerin ve Hıristiyanların barış içinde eşitçe yaşayacakları, aynı temel haklara sahip olacakları söyleniyor. Söz konusu halkların ve azınlıkların birleşik mücadelesine ve bağımsız iradesine dayanmayan, emperyalizmin ve siyonizmin çıkarları gereği onların doğrudan desteğiyle kurulacak ve bunların himayesi altında olacak bir devlet içinde bunun mümkün olup olamayacağı görülecektir.

Sonuç olarak, her ulusun istediği biçimde yaşama hakkı olduğu gibi Kürt ulusunun da özerklik, federasyon ve bağımsızlık biçiminde yaşama hakkı vardır. “Ulus, kendi kaderine özgürce karar verme hakkına sahiptir. Ulus, diğer ulusların haklarına zarar vermeksizin, kendi istediği gibi örgütlenebilir.” (Stalin)

Kurulacak bağımsız bir Kürdistan devletinde, Türklerin, Kürtlerin, Arapların ve tüm öteki halkların ve azınlıkların barış içinde bir arada yaşamayı başarıp başaramayacakları sorusu ve sorunu temel kaygılardan biri olarak herkes tarafından dile getiriliyor.

Bizim buna yanıtımız; “Belirsizliklerle dolu bu istikrarsızlık ortamında Kürt halkı kendi gücüne dayandığı ve bölge halklarıyla devrimci kader birliği çizgisinden kopmadığı ölçüde süreçten en iyi kazanımlarla çıkmayı başarabilecektir. Emperyalizmin bölgeyi kendi çıkarlarına göre yeniden şekillendirme çabalarından yarar umduğu ve daha da kötüsü buna alet olduğu ölçüde ise bölge halklarıyla birlikte bunun acısını çekmek akıbetiyle yüz yüze kalacaktır” (TKİP IV. Kongresi, Ekim 2012) biçimindedir.

 
§