15 Eylül 2017
Sayı: KB 2017/35

Dikta rejimi ancak sınıf mücadelesiyle yıkılabilir!
Reza Zarrab davası ve AKP’nin zayıf karnı
Gerginliğe dayalı siyaset ve gerginliğin pazarlanması
Kontrgerillanın yeni katliam aracı: SİHA
Metalde kazanımın anahtarı Metal Fırtına ve Greif’tir!
EİB’den sempozyum çağrısı
İşçi sınıfı mücadeleyi sürdürüyor
12 saatlik çalışma süresi ve sınıfa dönük saldırılar üzerine...
Gece çalışması: Kapitalistin kan dolu kadehi
Kadına şiddet üreten kapitalizm, eşitlik sunan sosyalizm!
Yeni insanın inşasında eğitim
Eğitimdeki gericileşme ve TÜSİAD’ın serzenişleri
Gerici eğitime karşı başka bir dünya mümkün!
Üniversitelerde yeni mücadele yılı
Deyr ez-Zor savaşı, emperyalistler ve PYD
Asya-Pasifik’te sular ısınmaya devam ediyor
Bağımsızlık referandumu ve Kerkük sorunu
Bir fırtına bir “çaresizlik”
Şili halkının direniş sembolü: Victor Jara
Musa Anter Kürt halkının mücadelesinde yaşıyor!
Müziğe aşık bir devrimci ozan: Ruhi Su
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kadına şiddet üreten kapitalizm, eşitlik sunan sosyalizm!

 

Dünya çapındaki kapitalist rekabet yarışı kadına yönelik ayrımcılık, şiddet, azami sömürüyle sonuçlanıyor.

Emperyalist kuruluş Eurostat’ın gerçeklerin uzağında kalan verileri dahi kadınlar adına derinleşen eşitsizlik, ayrımcılık ve şiddete çarpıcı örnekler sunuyor. Bu verilere göre, “AB ülkelerinde her üç kadından biri hayatında bir kez cinsel veya fiziksel şiddete maruz kalıyor. Kadınların % 55’i en az bir kez tacize maruz kalıyor ve her 20 kadından biri tecavüze uğruyor.”

Bununla birlikte, AB genelinde toplumsal cinsiyete bağlı ücret farklılığı oranı %16,4’tür. Yani kadınlar aynı işi yaptıkları erkeklerden %16,4 oranında daha az ücret alıyorlar.

AB’nin güçlü ülkelerinden Fransa’da da kadınların maruz kaldığı ayrımcılığın çarpıcı örnekleri yaşanmaktadır. Cinsiyete bağlı ücret farklılığında dünya sıralamasında 132. olan Fransa’da kadınlar aynı işi yaptıkları erkeklerden %15,1 seviyesinde daha düşük ücret almaktadır. Bu eşitsiz tabloyu izleyen cinsel ve fiziksel şiddete Fransa’dan örnekler verecek olursak; 2010 ve 2011 yıllarında Fransa’da toplam 1 milyon 200 bin kadın fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldı. Aile içi şiddet nedeniyle 2012 yılında 148, 2015 yılında ise 115 kadın yaşamını yitirdi. Her yıl aile içi şiddet gören kadın oranı 220 bin olarak bilinmektedir.

Kadına şiddetin verili ekonomik sistemle bağlantılı, onun bir sonucu olduğuna dair bir çıkarsamada bulunabilmek için çalışma hayatına bakmak yeterli olacaktır. Fransa’da yaklaşık 13,8 milyon kadının çalıştığı, bunun da ülkedeki çalışan nüfusun %48’ine tekabül ettiği söylenmektedir. Ülkenin yarısının aynı kapasitede çalışmasına rağmen daha az ücrete razı edilmesi ya da tersinden iki kat daha fazla çalıştırılması nasıl mümkün olabilmektedir? Ya da bu kesimlere yönelik aşağılayıcı yaklaşımlar olmaksızın, kadınlara ikinci sınıf muamelesi yapılmaksızın, artı-değer sömürüsüne maruz kalan erkeklerle dahi eşit seviyede olmadıklarını empoze eden ayrımcı politikalar kadınlar da dahil tüm topluma sistematik bir şekilde kanıksatılmaksızın mümkün olabilir miydi? Böylesi köleliğe dayalı işleyen bir sistemin şiddet üretmesi kaçınılmazdır.

Refah düzeyini kendilerine bağımlı kıldıkları az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden de elde eden Avrupa Birliği’nin gözde ülkesi Fransa’da dahi kadınlara sunulabilen en iyi yaşam yine sömürü, eşitsizlik, şiddet ve ölüm olmaktadır. Çünkü emperyalist-kapitalist dünya zincirindeki ülkelerin refah ve gelişimi milyonlarca işçi-emekçinin kitlesel açlık, yoksulluk ve kıyımıyla sağlanmaktadır.

18. yüzyılda ekonomin can damarı olan köle emeğinin vahşice sömürülmesi sömürge ve kölelerin değersiz olduğu gerekçesiyle ve ırkçılıkla meşru hale getiriliyordu. Günümüz kapitalist sınıfı da atalarından özü itibariyle devraldığı mirası sürdürüyor. Sömürüye karşı toplumun ezilen kesimlerinin birleşmelerini önlemek için işçi ve emekçiler arasındaki ayrışmaları besliyor ve onları birbirine düşürüyor. Zira en başta kadın-erkek eşitsizliği ve kadınların ikinci sınıf sayılmaları kapitalistlere kâr getiriyor. Kârın hakim kılındığı bu sistemde kadına yönelik ayrımcılığın ve eşitsizliğin son bulması da bir hayalden öteye gidemiyor.

Bundan 100 yıl önce Ekim Devrimi’yle kurulan sosyalist işçi-emekçi iktidarında kadınlara yasalar önünde tam hak eşitliği sağlandı. Bununla sınırlı kalınmayıp okuma-yazma kursları açıldı. Mesleki kurslarla kadınların el becerileri arttırıldı, vasıflı hale getirildiler. Çocuk-ev işleri toplumsal kurumlar yoluyla çözüme kavuşturulup kadınların bireysel yükümlülükleri kaldırıldı ve böylelikle kadınların üretim alanlarına çekilmesi sağlandı. Çalışma yaşamında kadın olmaktan kaynaklı yaşanacak sorunlara karşı da bir dizi önlem alındı. Kreşler, emzirme odaları vb. açıldı. Kadınların özgürleştirilmesinin bu temel adımlarıyla birlikte kadın ve erkeğin birbirine bakışı da değişmeye başladı. Toplumun ihtiyacının temel alındığı, toplumsal faydanın sağlandığı üretime dayalı işçi iktidarında, kâra dayalı kapitalizmden kalma sömürü ve bunun ürünü eşitsizlik ve ayrımcı politikalar da gereksizleşti. Kapitalist sistemde imkansız ve hayal olan şeyler Ekim Devrimi’nde gerçekleşti.

Bir yanda günümüz dünyasının toplam tablosuna ayna tutan Fransa örneği, diğer yanda yapılması gerekene ışık tutan Ekim Devrimi... Bir yanda eşitsizliğe dayalı kapitalizm, diğer yanda eşit bir dünya sunan sosyalizm... Büyük devrimin 100. yılında yüzümüzü gerçeğe dönmenin ve insanlığın o büyük hayalini gerçek kılmanın vaktidir!..

 

 

 

 

 

Killeytna Rawan!*

 

Henüz sekiz yaşındaydı Rawan, tecavüze uğrayıp hayatını kaybettiğinde...

Yemen’in Suudi Arabistan’a sınır olan Hardh bölgesinde küçük yaşta ailesi tarafından kendisinden büyük olan bir erkekle evlendirildi Rawan. Küçük yaşta geleceği elinden alınan minik kız çocuğu, gerdek gecesinde cinsel organında meydana gelen kanama sonucu hayatını kaybettiğinde sekiz yaşındaydı henüz.

Yemen’deki kız çocuklarının yüzde 25’i, 15 yaşın altında evlendiriliyor. Ülkede 2009 yılında evlilik yaşı yasal olarak 17 olarak belirlenmiş olsa da düzenleme “İslami kurallara uygun değil” denilerek sonradan yürürlükten kaldırılmıştı.

Dünyanın dört bir yanında küçük yaşta kız çocukları evlendiriliyor, tacize-tecavüze uğruyor. Yetmiyor, canından oluyor. Yetmiyor, tecavüzcü ya da “eş”i mahkemelerde yargılanmıyor, yargılansa da ödül gibi “ceza” alıyor. Ortadoğu ülkelerinde savaştan kaçan kadın ve kız çocukları mülteci kamplarında ya da sokaklarda satılıyor, erken yaşta evlendiriliyor, tecavüze uğruyorlar. Ezidi kadınlarının çığlıkları Rawan’ınkine karışıyor, Arap kadınların haykırışlarıyla birleşiyor.

Türkiye’de söz konusu gerici zihniyetin temsilcisi olan AKP geçen sene TBMM’ye tecavüzcünün mağdurla evlenmesi durumunda cezasının ertelenmesini öngören bir teklif sunmuştu. Ülkemizi sömürü “cennetine” çeviren, her yeri ranta açan bu gerici zihniyetin kadınlara bakış açısını bu önergeden de görebiliyoruz. Kadınların bu sistemdeki ikincil cins konumundan dolayı, çıkarılan yasalar, yaptırımlar, onlara biçilen roller hep kendilerini toplumdan soyutlamaya, eşlerine itaat ettirmeye, susturmaya yöneliktir. Dinci gerici icraatlarında sınır tanımayan Türk sermaye devleti, yeni eğitim-öğretim müfredatına “Kadının kocasına itaat etmesi ibadet sayılır” ifadesini yerleştirerek, kadınlara bakış açısını yine ortaya sermiş oldu. Keza gece sokakta tecavüze uğradığında “gece sokakta ne işi vardı” denilebilen kadınlar için yeni çıkarılan yasayla birlikte gece vardiyasında çalışma saatleri uzatıldı. Ve kadınlar bir yandan din sopasıyla “terbiye” edilmeye çalışılırken, diğer yandan sistemin mevcut ekonomik krizinden dolayı ucuz iş gücü olarak kullanılıp sömürülmeye devam ediyorlar.

Dünyada bütün ülkelerde kadınlar aynı sorunları yaşıyor: Erken evlendirilme, tacize tecavüze uğrama, eve hapsedilme ya da ucuz iş gücü olarak sömürülme… Bu sistemde hepimiz Rawan’ız ve çocuklarımız da aynı tehlikeyle karşı karşıya kalma potansiyeline sahip. Aramızdan her geçen gün bir Rawan daha eksilmemesi için mücadele etmeliyiz. Biz yaşamın yarısını oluşturan işçi-emekçi kadınlar, işçi-emekçi erkek kardeşlerimiz ile birlikte üzerimizden döndürülen bu sömürü çarkını kırmalıyız.

P. Sevra

*Hepimiz Rawan’ız!



 
§