8 Eylül 2017
Sayı: KB 2017/34

Emek düşmanı saldırılara karşı sınıf mücadelesine!
Düzen siyasetinde denge arayışı
12 Eylül ve burjuva düzenin ikiyüzlülüğü
Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı üzerine
Hacıbektaş anma programının ertelenmesi ve devrimci sorumluluk!
Nuriye ve Semih serbest bırakılsın!
Kamu hareketinde yaşanan gelişmeler üzerine… - 3
Bu dönem metal işçisi tarih yazacak!
“Yürüyor açlık ordusu…”
Ekim Devrimi ve Bolşevik kadrolar
Kadın metal işçileri MESS’ten ve sermaye sınıfından haklarını almalıdır!
Sorunu derinleştiren değil, çözen taleplerimizi yükseltelim!
Kadın işçiler hak gasplarına karşı direnişi seçmelidir!
ABD saldırganlığı ve küresel egemenlik krizi
Bölgede ve Suriye’de yeni dönem
Arakan’da neler oluyor, niçin oluyor?
Yoksulluğun üzerine kurulu zengin dünya
Mao Zedong’u ölümünün 41. yılında saygıyla anıyoruz…
Kazım (Mete) Hoca’yı yitirdik
İşçi ve emekçilerin Yılmaz Güney’i ve sineması
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Arakan’da neler oluyor, niçin oluyor?

 

Güneydoğu Asya ülkesi olan Myanmar’ın Arakan eyaletinde, cihatçı Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu’nun (ARSA) üç ayrı kasabadaki polis karakollarına ve bir köydeki alay karargahına yönelik düzenlediği saldırıların ardından askeri operasyon başlatılmış, saldırılar ve çatışmalar yoğunlaşmıştı. Arakan topraklarında yaşanan bu çatışmalar ve işlendiği iddia edilen katliamlar, bu bölgeyi yeniden uluslararası kamuoyunun gündemine oturttu. Yeniden diyoruz, çünkü şu an yaşananların uzun bir tarihsel arka planı bulunmaktadır.

Myanmar devletinin ülkedeki Müslümanlar başta olmak üzere etnik azınlıklara uyguladığı baskılar ve giriştiği saldırılar yeni değil. Yakın tarih bunun birçok örneğiyle doludur.

25 Ağustos’tan bu yana, daha önceki yıllarda yaşanan olayların bir yenisi daha yaşanıyor. Myanmar ordusu, “aşırılıkçı teröristlere” karşı operasyon düzenlendiğini ve güvenlik güçlerine sivillerin korunması talimatı verildiğini bildirirken, Bangladeş’e kaçan Rohingyalar ise orduyu kendilerini bölgeden çıkmaya zorlamak için cinayet işlemek ve kundaklamaya başvurmakla suçluyor.

Myanmar ordusu ve devleti, Arakan bölgesinde yaşayan Müslüman Rohingyalara büyük bir şiddetle saldırıyor. Köylerin yakıldığı, aralarında çocuk ve kadınların da olduğu 400’ü aşkın sivilin (İslamcı basın ve başka bazı kaynaklar ölü sayısının yaklaşık 3 bin kişi olduğunu iddia etmekteler) katledildiği söyleniyor. Bu saldırılar sonucu, insanlar kitleler halinde yollara düşmüş oldu. Bangladeş’te görev yapan Birleşmiş Milletler çalışanları, on gün içerisinde Bangladeş sınırını geçenlerin sayısının 70 bini aştığını tahmin ediyor.

Tüm bu gelişmelerin uluslararası kamuoyunda tepkiye yol açtığı biliniyor. Farklı zamanlarda ve farklı ülkelerde yaşanan katliam, çatışma ve doğal afetler sonucu oluşan dehşet verici fotoğraflar, Arakan’daki büyük “katliam” ve kitlesel göçlere ait olduğu ileri sürülerek, dünya kamuoyuna servis ediliyor. Özellikle de dinci-gerici basın bunu, tiksinti verici bir ikiyüzlülükle ve rezil bir bilgi kirliliğiyle sunmakta büyük bir maharet sergiliyor.

Myanmar’daki gelişmeleri Tayyip Erdoğan da büyük bir “üzüntü ve öfkeyle” duyuruyor: “Maalesef dünya Myanmar’a, diyebilirim ki kör ve sağır. Duymuyor ve görmüyor. Biz bunu ağır, şiddetli bir şekilde kınıyoruz. Yine onun takibini de ilgili uluslararası kurumlar vasıtasıyla başta BM olmak üzere dile getireceğiz.” Konudan her bahsedişinde “Arakan’daki Müslüman kardeşlerimiz...” diye söze başlayan AKP şefi, Cizre, Şırnak, Silopi, Yüksekova, Sur, Nusaybin, İdil, Silvan vb. yerleşim yerlerindeki Müslüman Kürtler için katliam ve kentleri yerle bir etme emri verdiğini unutmuş görünüyor. Kürdistan’daki Müslüman Kürtlerin katledilmesini ve kentlerin yakılıp yıkılmasını boş gözlerle izleyen Birleşmiş Milletler de Arakan’daki sivil katliamından “endişeli” olduklarını dile getiriyor. Yine, bölgenin eski sömürgeci gücü olan İngiltere, BM Güvenlik Konseyi’nden Myanmar’daki durumu görüşmek üzere toplantı talep ediyor. Gerici-dinci medya Budistlerin Müslümanları toplu katliamlardan geçirdiğini iddia ederek dünyayı ayağa kalkmaya çağırıyor vb.

Arakan’daki azınlık Müslümanlara yönelik saldırı, şiddet ve her türlü baskı dünyanın her köşesindeki katliamların, gerici iç savaşların ve etnik boğazlaşmaların sorumlusu olan küresel emperyalist çeteler ve onların eteklerindeki suç ortakları olan işbirlikçi rejimler için sadece bir ayrıntıdır. Onların konuya ilgileri de kendi temel çıkarları çerçevesindedir. Dolayısıyla Arakanlı Müslüman halkın ve öteki etnik azınlıkların çektiği acılar ve uğradığı saldırılar da emperyalistlerin ve işbirlikçi rejimlerin kirli amaçlarını hayata geçirebilmelerinin ancak bir malzemesi olabilir.

Sorunun tarihsel arka planı

Sorun, uzun yıllar boyunca bir İngiltere sömürgesi olan Myanmar’ın İngiltere’den bağımsızlığını kazandığı 1948’e kadar dayanmaktadır. 1948’den sonra belli bir süre için kısmi parlamenter demokratik girişimler olsa da 1962’deki askeri darbeyle birlikte Budizm bir devlet dini haline getirildi ve Myanmar bir Budist devlet olarak kuruldu. Askeri darbeyle birlikte “tek ulus, tek dil, tek din” zihniyeti doğrultusunda, Müslümanlara ve öteki etnik azınlıklara karşı baskı, inkar ve imha politikaları yoğunlaştı.

Myanmar ile Müslüman azınlık arasındaki sorun, 1982 yılında çıkarılan Myanmar Vatandaşlık Kanunu’yla yeni bir boyut kazandı. Bu kanunla birlikte Rohingyalar yabancılar olarak kabul edilip, vatandaşlık hakkı da olmak üzere birçok temel haktan mahrum bırakıldı. 52 milyon nüfuslu bir ülke olan Myanmar’da nüfusun büyük çoğunluğunu Budistler oluşturuyor. Arakan eyaletinde yaşayan Müslümanların nüfusu ise yaklaşık olarak 1,1 milyondur. 1 milyon Müslümanın da çeşitli konulardaki kısıtlamalar ve dayatılan baskılar nedeniyle Bangladeş, Suudi Arabistan, Pakistan, Malezya, Tayland vb. gibi ülkelere dağıldığı iddia edilmektedir. Myanmar hükümeti, Müslümanları “Bangladeşli yasadışı göçmenler” olarak görmekte ve dolayısıyla onlara vatandaşlık hakkı vermemektedir.

Bu durumda, vatandaşlık hakkının kazanılması, kimliklerinin ve kültürel haklarının tanınması Müslüman azınlığın temel talepleri olmaktadır. Müslüman nüfusun haklarını savunduğunu ileri süren ve Arabistan’da kurulduğu söylenen ARSA gibi çeşitli İslamcı cihatçı grupların varlığı ve “silahlı direniş” yürütmeleri bunun sonucunda ortaya çıkan ürünlerden biridir.

Kapitalist sistemin yarattığı bir sorun

Budizm’in egemen devlet dini olduğu, fakat 130’u aşkın farklı etnik topluluğun da bulunduğu ve bunlardan sadece 8’inin azınlık statüsünün kabul edildiği bir ülkede, etnik ve dinsel kimlik sorunlarının yaşanması, hele de kapitalizm koşullarında kaçınılmaz gibidir. Dolayısıyla Arakan sorunu da Myanmar devleti ile ülkedeki Müslüman azınlık arasında yaşanan bir etnik ve dinsel kimlik sorunu olarak karşımızdadır. Fakat bu, yaşanan sorunların tek nedeni değildir, zira sorun kapitalizmden bağımsız değildir. Myanmar aynı zamanda gaz, petrol, mücevher vb. gibi yeraltı kaynakları ile önemli merkezlerden biri olduğu gibi, büyük bir stratejik öneme de sahiptir. Bu konum, küresel emperyalist çetelerin yanı sıra Myanmar burjuvazisi için de son derece önemlidir.

On yıllardan beri yaşanan ve trajediye dönüşmüş bulunan gelişmelerin gerisinde aynı zamanda bu nesnel gerçekler yatmaktadır. Dolayısıyla tarihsel arka planı bulunan etnik sorunların ve Arakan’daki gelişmelerin emperyalistler için olduğu gibi yerli egemen burjuvazi için de farklı ekonomik ve siyasal nedenleri bulunmaktadır.

Asya-Pasifik bölgesinin son yıllarda giderek öne çıkan bir emperyalist hegemonya cephesine dönüştüğü, küresel ve bölgesel güçlerin bu coğrafyada kıyasıya bir rekabet içinde oldukları biliniyor. Dolayısıyla Myanmar, jeo-stratejik konumu ve yeraltı zenginlikleri nedeniyle de özellikle de ABD ve Çin için önemli bir yerde duruyor. ABD, bölgedeki hegemonya mücadelesinde konumunu güçlendirmek için en büyük rakiplerinden biri olan Çin’i kuşatmak ve onu bölgeye hapsetmek için çalışmaktadır. Arakan sorunu üzerinden Myanmar’a gösterdiği ilginin nedenlerinden biri de budur. Çin ise tersinden Myanmar’daki nüfuzunu sürdürmek ve güçlendirmek çabasındadır. Dolayısıyla Arakan sorunu emperyalist güçlerin hegemonya mücadelesinde kullandıkları bir araç olduğu gibi, Myanmar zenginliklerinin emperyalist tekellerin yağmasına açıldığı önemli bir “yeni” pazar olması bakımında da özel önem taşıyor.

Myanmar burjuvazisi ise ülkenin zengin kaynaklarını sömürüp yağmalayarak ve onları emperyalist güçlerin yağma ve talanına açarak halkın ezici çoğunluğunu büyük bir yokluk ve yoksulluğa mahkum etmekte, onları temel gereksinimlerinden yoksun bırakmaktadır. İşsizlik büyümekte, kölece çalışma koşulları ağırlaşmakta, çocuk işçiliği ve sömürüsü yaygınlaşmaktadır.

Özetle çok uluslu küresel tekeller ve onların yerli uşakları el ele ülkeyi yağmalamakta ve zenginliklerine el koymaktadırlar. Ülkeyi etnik ve dini çatışmaların içine sürüklemek aynı zamanda bunun bir sonucudur. Burjuvazi, kendi sınıf iktidarını korumak ve güçlendirmek, emekçi sınıfları baskı ve sömürü altında tutabilmek için etnik ve dini sorunları bir araç olarak sınıf çıkarları doğrultusunda etkin bir şekilde kullanmaya devam ediyor. Tarihin her aşamasında ve dünyanın hemen her köşesinde olduğu gibi…



 
§