14 Temmuz 2017
Sayı: KB 2017/27

Özgürlük ve eşitlik sosyalizmde!
Tek çıkar yol mücadeledir!
Hukuk: İktidarın elindeki silah
Kimin adaleti?
Dinci gericilik sınıfsal bir saldırıdır
Sermaye savaş ilanını tazeledi
Metal patronlarında ve Türk Metal’de 2017 telaşı
“Kadın işçilere cesaret vermek istiyorum!”
Çorlu SIO Auotomotive’de direniş var!
“Fiili-meşru mücadeleye devam edeceğiz!
15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası
Zirve karşıtı hareketin dersleri ve kazanımları
Suriye’yi parçalama çabaları
AP’nin müzakereleri durdurma çağrısı ve “reis”in çırpınışları
Onların vicdanları cüzdanları
Artan gericilik ve Alevi kadınlar
“Yaptığım her şeyin meşruluğunun bilincinde ve arkasındayım”
2. yılında Suruç Katliamı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hamburg G20 zirvesi…

Zirve karşıtı hareketin dersleri ve kazanımları

 

Hamburg doğumlu Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Hamburg’un SPD’li Belediye Başkanı Olaf Scholz, en başta ABD’ye olmak üzere dünyanın zenginlerine Almanya’nın gücünü ve ağırlığını hissettirmeyi amaçlamışlardı. Ayrıca AB’li ortaklarını Almanya etrafında toparlamak, bir gövde gösterisi yapmak ve kendi ev sahipliği koşullarında başarılı bir G20 zirvesi gerçekleştirmiş olarak Eylül ayındaki seçimlere gitmek gibi çok yönlü hesapları vardı.

Hamburg sadece bir ticaret ve finans merkezi değil. Hamburg aynı zamanda geçmişte sert sınıf mücadelelerine sahne olmuş tarihi bir kenttir. Öte yandan, Hamburg barikat savaşlarına da yabancı değil. Hamburg, bünyesinde taşıdığı ilerici ve devrimci dinamikleri ve hiç eksik olmayan sınıf ve kitle hareketleri ile, günümüzde de farklı bir yerde durmaktadır. Merkel ve Olaf Scholz, Hamburg’un bu ayırt edici özelliğini hiç hesaba katmadılar. Ya da kendilerine ve Hamburg başta olmak üzere, Almanya’nın diğer kentlerinden ve diğer ülkelerden Hamburg’a yığacakları “Avrupa polisi”ne fazla güvendiler. Hamburg ve tüm Almanya’da aylar öncesinden yapılan hiçbir çağrıyı da kale almadılar. G20 zirvesini Hamburg’da gerçekleştirmekte ısrar ettiler.

Hiç kuşkusuz bu, açık bir meydan okumaydı. Diğer bir deyişle, dünya zenginleri olarak ve haliyle, kapitalist-emperyalist dünya adına, sadece Hamburg ve Almanya’nın değil, dünyanın tüm ülkelerinden ve uluslarından işçilerine, yoksul emekçilerine, ilerici ve devrimci güçlerine dönük açık bir savaş ilanıydı. Mutlak surette kazanacaklarına inanıyorlardı, ne var ki çok fena yanıldılar.

Zirvenin selameti için milyonlarca avro harcandı. Temel hak ve özgürlükler askıya alındı. 20 bini aşkın polis ve özel tim günlerce azgın ve acımasız bir terör estirdi. G20 karşıtı gösterilere katılmayı engellemek amacıyla, kirli burjuva medya her gün ve her saat zehir kustu. Bir korku atmosferi yaratmak için her türlü kara propagandaya başvurdular, yine de başaramadılar. Bunların tümü de zirvenin gerçekleştirildiği bölgeler başta olmak üzere, Hamburg’un hemen her semtinde kurulan Hamburg’a özgü barikat ve blokaj eylemleri ve kitlesel, bir o denli de kararlı protesto gösterileri ile her gün boşa çıkarıldı. G20 zirvesine geçit verilmedi. Deyim yerindeyse Hamburg bir hafta boyunca dünya zenginlerine dar edildi.

Her şeyden önce, emekçi kitleler, en çok da bu zirvelere katılımın her daim ezici çoğunluğunu oluşturan genç kuşaklar bu türden zirvelere ilk kez tanık olmuyor. Sadece son yıllarda, NATO, Davos, G8, ardından G7, G20 gibi adlarla sayısız zirve gerçekleştirildi. Dolayısıyla, zirve karşıtı dünya işçileri, emekçileri ve zirve karşıtı eylemlerin en büyük kesimini oluşturan gençlik kitleleri deneyimli ve donanımlıydı. Tüm zirvelerin dünyanın efendisi en zengin kapitalist-emperyalist devletlerin zirveleri olduğunu, sadece ve sadece sosyal yıkım ve emperyalist saldırganlık ve savaş ürettiğini biliyorlardı. Hamburg’da yapılacak olan G20 zirvesinin de aynı misyona sahip olduğu ve benzer yıkıcı sonuçları olacağı konusunda tam bir açıklığa sahiptiler. Demek oluyor ki, G20 zirvesinin aracısı olacağı saldırıların niteliğini doğru anladılar. G20 denen saldırganlığa karşı mücadele için sokaklara çıktıklarında nelerle karşılaşacakları konusunda da bir açıklıkları vardı. Doğal olarak buna göre hazırlandılar, aylar öncesinden başlayarak sayısız politik ve pratik çalışma yürüttüler. Ve böylece bu kez başardılar. Bu başarının gerisinde, tam da saldırının niteliğini doğru algılayıp anlamaları yatmaktadır.

Alman devleti süzme bir polis devletidir. Gestapo ruhu ile donanımlıdır. Militan gösterilere ve dosdoğru çıkarlarına yönelen sınıf ve kitle hareketlerine karşı öteden beri tahammülsüzdür. Tarihinde bunun çokça örneği bulunmaktadır. Planlı kundaklama, provokasyon, yargısız infaz, özel birlikler, Gestapo polisinin yargıcı olduğu mahkemeler, toplama kampları, sokak ortasında işkence, Goebbels’in marifeti olan yalanı gerçek gösterme mahareti, Alman tekelci devletinin tarihinde ve yeri geldiğinde bugün de başvurduğu şiddet aracı silahlarıdır. Bu kez de farklı olmadı. Kirli medyasını da harekete geçirerek günler öncesinden, dikkati sürekli anti-faşist otonom grupların üzerine çekti. Zira onları G20 zirvesi karşıtı sınıf ve kitle hareketinin yumuşak karnı olarak görüyorlar, onlar üzerine kurgulanmış kara propagandanın katılımı engellemede rol oynayacağını düşünüyorlardı. Bu nedenle başından sonuna dek bu güçler üzerinden G20 karşıtı kitle protestolarını kriminalize etmeye yoğunlaştılar. Avrupa medyasının da desteğini alarak, her gün ve her saat “terör” demagojisi yapıldı.

Doğrusu yakın tarihlerde, Almanya’nın finans merkezi Frankfurt’ta, Avrupa Merkez Bankası’nın açılışı sırasında otonom grupların kimi eylemleri üzerinden yapılan “terör” demagojisi bir ölçüde sonuç vermişti. Fakat bu kirli silah bu kez çürük çıktı. Hatta tersinden bir bumerang gibi dönüp kendilerini vurdu. Sokaklara önce binler, ardından on binler ve en son yüz bin kişi olarak çıkan protestocu işçi, emekçi ve gençler, bu grupların kimi eylemlerini onaylamamakla birlikte, öne de çıkartmadı. Hatta ve hatta polisin bu gruplara dönük saldırı ve şiddetine karşı durdu, onları sahiplendi. Bu, oldukça pozitif bir rol oynadı, G20 zirvesi karşıtı tüm gösterilerin gerçek bir kitle hareketi olarak gerçekleşmesini sağladı. Hamburg’da gerçekleşen, kelimenin gerçek anlamıyla, esas kaynağı ve gücü genç kuşak olan gerçek bir kitle hareketiydi. G20 zirvesine işte bu militan ve kitlesel gösteriler damgasını vurdu. Medya aracılığıyla yürütülen kara propagandalara, “terör” demagojisine, G20 zirvesindeki kimi liderlerin kınama içerikli bu yönlü demeçlerine rağmen, zirvenin ve liderlerin açıklamalarının değil de, her gün biraz daha büyüyen ve 9 Temmuz günkü 100 binlik gösteri ile zirve yapan gösterilerin konuşulması, bunun çok somut ve çarpıcı kanıtıdır.

Dünya işçilerine ve emekçilerine dönük kapitalist yoğun sömürü, soygun, dur durak bilmeyen sosyal yıkım saldırısı, gerici ve karşı-devrimci şiddet, emperyalist saldırganlık ve savaş, bunların tümü de emperyalist-kapitalist dünya adına, bir sınıf saldırısı olarak ve tek bir merkezden, üstelik planlı biçimde yürütülmektedir. Emekçi yığınlar artık bu saldırının küresel olduğunu, NATO, Davos, G7, G20 ve başka adlarla toplanan zirvelerin de bunların aracı olduğunu yavaş yavaş bilince çıkartmaktadırlar. Öte yandan, bu küresel ve birleşik saldırılara karşı mücadelenin de, birleşik ve enternasyonal bir mücadele ve dayanışma olması gerektiği bilinci gelişmektedir. Bir başka deyimle halihazırda doğal bir enternasyonal dayanışma durumu var. “Wall Streeti işgal et” eylemlerinden küreselleştirme karşıtı gösterilere, Avrupa Merkez Bankası’na karşı eylemlerden NATO karşıtı gösterilere bir dizi alanda bu olgu kendisini dışa da vurmaktadır. Bu gösterilere katılan dünyanın tüm uluslarından ve ülkelerinden işçilerin, emekçilerin ve genç kuşağın birbirlerine gösterdiği yakınlık ve dayanışma tam da bunun ifadesidir. Bu aynı şey, daha belirgin biçimde Hamburg’daki G20 zirvesi karşıtı protesto gösterileri sırasında da görüldü.

Hamburg’daki militan ve kitlesel tüm eylemlerde, en somut olarak da 100 bin kişinin katıldığı son gösteride her ülkeden, her ulustan ve her renkten insan vardı. Trenlerle, otobüslerle ve otomobillerle Hamburg’a koşmuşlardı. Pankartları, renk renk dövizleri, kendilerine ait bayrak ve flamaları ile gelmişlerdi. Çok çeşitli partiler, örgütler, platformlar ve inisiyatifler, hatta tek tek insanlar olarak alandaydılar. Önceden bir tanışmışlıkları yoktu, ancak kaynaşma vardı; gözle görülür bir etkileşim vardı, sınır yoktu, tam tersine, “G20’ye karşı en geniş dayanışma” vardı. Yani onlarca örgütün bir araya gelip G20 zirvesi karşıtı gösteriler için çağrı niteliği taşıyan ana sloganı ete kemiğe büründü Hamburg’da. Kapitalist-emperyalist saldırılara karşı en geniş bir doğal enternasyonal dayanışmanın en ileri örneği sergilendi. Hamburg G20 zirvesi karşıtı dev gösteri başta olmak üzere, tüm gösterilerin G20 zirvesi karşısındaki başarısında bu olgu da çok önemli rol oynadı. G20 karşıtı güçlerin en önemli kazanımlarından biri idi.

Bu oldukça önemli bir olgudur. Zira, “Henüz büyük ölçüde kendiliğinden ortaya çıkan bu enternasyonalist etkileşim, yakınlaşma ve dayanışma eğilimlerinden geleceğin devrim mücadeleleri için çıkarılması gereken sonuçlar üzerinde önemle durulmalıdır. Emekçiler aynı cephede bulunduklarını, ulusal ve uluslararası düzeyde ortak düşmana karşı savaştıklarını, henüz dar sınırlar içinde de olsa eylemli biçimde ortaya koyabiliyorlar. Bu olgu, bu mücadelelerin devrimci bir önderliğe, dolayısıyla programa ve yöne kavuştukları bir durumda, devrimci enternasyonalizme kazandıracakları muazzam güç konusunda şimdiden bir fikir vermektedir.” (Her alanda devrime hazırlanıyoruz!, TKİP IV. Kongresi, Ekim 2012)

Hamburg’daki G20 zirvesinin özel biçimde altı çizilmesi gereken bir diğer özelliği daha var. Hamburg’da bir hafta boyunca yapılan eylemler, ama özellikle son gün gerçekleştirilen militan ve kitlesel gösteri, ikinci paylaşım savaşı sonrasında Hamburg’da yapılan en görkemli gösteri olmuştur. Açıkçası, durgunlukla karakterize olan günümüz Almanya’sında böyle bir gösteriye fazlasıyla ihtiyaç vardı. O kadar ki, işçiler, emekçiler ve genç kuşaklar için bir umut ışığı olduğu gibi, zirve karşıtı kitle gösterilerine katılan devrimci parti ve örgütler için paha biçilmez bir güç ve moral vermiştir. Gelecek açısından gözle görülür bir özgüven kazandırmıştır. Mevcut haliyle yeterli olmasa da bu da önemli bir kazanımdır.

Gerek sistemin bütünsel bir bunalım içinde debelenmesi, gerekse bunun yol açtığı toplumsal çalkantılar, geniş çaplı kitle hareketleri ile halk isyanlarına varan mücadeleler, doğal olarak dünya ölçüsünde devrimci akımlara güç ve moral vermektedir. Fakat büyük bölümüyle geride kalmış bir dönemin ürünü bu akımların gerçek manada kendilerini bulabilmeleri ve yeni tarihsel dönemin gerektirdiği devrimci önderlik ihtiyacına yanıt verebilmeleri, ancak köklü bir biçimde yenilenebilmeleri ile olanaklıdır. Bunun bir yanı 20. yüzyılın büyük bir bölümüne damgasını vurmuş her türden ideolojik bozulmanın etkilerinden köklü biçimde arınmak, öteki yanı ise aynı yüzyılın zengin deneyimler içeren bütün bir devrimci sürecinden en iyi biçimde öğrenmek ve bunu toplumsal gelişmenin ortaya çıkardığı yeni sorunlara bilimsel devrimci yanıtlar üretmekle birleştirmektir.” (Her alanda devrime hazırlanıyoruz!, TKİP IV. Kongresi, Ekim 2012)

Hamburg G20 zirvesi emperyalist büyük devletler arasındaki çelişkilerin, çıkar çatışmalarının derinleştiği, rekabetin yoğunlaştığı ve hegemonya kavgasının iyiden iyiye kızıştığı bir konjonktürde gerçekleştirildi. Bu da doğal olarak zirveye, zirvede yapılan tartışmalara ve sonuçlara yansıdı. Örneğin daha önceki zirvelerde iyi kötü bir uzlaşma zemini vardı. Tüm farklılıklara rağmen sonunda bir uzlaşma zemini bulunuyordu. Keza, eskiden az çok bir birliktelik, bir ortaklık vardı. Hegemonya krizi bu denli derinleşmemişti. Sistemin tartışmalı da olsa bir hegemon gücü vardı. Parçalanma ile karakterize değildiler. Bu kez tablo pek çok bakımdan farklıydı. ABD ile AB, esasta da Almanya-Fransa ekseni ile ABD, ABD ile Rusya arasında kıyasıya bir rekabet var. Pek çok konuda ciddi görüş farklılıkları var. Haliyle “teröre karşı mücadele” gibi beylik konuda ve diğer bazı ikincil konulardaki birliktelik hariç, daha önemli diğer konularda ortak bir irade ortaya koyamadılar, ortak kararlar alamadılar. Serbest ticaret anlaşmaları, Paris İklim Anlaşması gibi konular bunun en somut örneğidir. Doğrusu, zirve, sistemin bekası için fazla bir zorlayıcılıktan da uzak bir seyir izledi. Tablo bu kez esasta bölünme ve parçalılıkla karakterize oldu.

Bu durum, liderler arasındaki ilişkilere dek sirayet etti. Sözgelimi Trump ile AB ve Almanya’nın lideri A. Merkel arasındaki soğuk savaş devam etti. Merkel, “Hiç kimse korumacılık ve içe kapanmakla bir yere gidemez” mealinde sözlerle Trump’a göndermede bulundu. Trump, Putin başta olmak üzere, aralarında Erdoğan’ın olduğu kimi ülke liderleri ile ayak üstü denebilecek görüşmeler yaptı yapmasına, ama genel olarak lakayıt ve ciddiyetsizdi. Koltuğuna kızını oturtarak Polonya’ya gitti. Merkel zirve vesilesiyle rakiplerine güç gösterisi yapmayı tasarlamıştı. Bu sayede AB’yi yeniden toparlamak ve kendi etrafında birleştirerek ABD’nin karşısına dikilmek hedefi vardı. Ne var ki, bunda da arzuladığı düzeyde bir başarı sağlayamadı. Sonuç olarak, Hamburg G20 zirvesinde kapitalist-emperyalist güçlerin kayda değer bir başarısından söz edilemez.

Nitekim, zirvenin yapıldığı günlerde CNN’de Christian Amanpour’a konuşan Kanada Dışişleri Bakanı Chrystia Freeland, durumu, “II. Dünya Savaşı’ndan bu yana 70 yıldır süren bir dünya sisteminin çöküşünü izliyoruz!”, “Uluslararası örgütler dünya sorunlarına artık cevap üretemiyor. Trump başkanlığındaki ABD ise dünya liderliğini bırakıyor!” diyerek, özetledi. Toplamında bakıldığında, Kanada dışişleri bakanı çok da haksız sayılmaz.

Kapitalist-emperyalist sistemin, kendisini nefes alamaz hale getiren bir bunalımla karşı karşıya olduğu tartışmasızdır. Kapitalizm adeta yıkılmayı beklemektedir. Ancak, sistem ne denli derin ve ağır bir krizde olursa olsun, yıkılışı kendiliğinden olmayacaktır. Onu yıkmak gerekir. Devrim için devrimci sınıf ve devrimci parti her zamankinden daha yakıcı bir ihtiyaçtır. Kapitalist metropollerdeki proleter kitle hareketleri ve Tunus’tan Mısır’a ve Türkiye’ye patlak veren halk isyanları döne döne bunu anlatmaktadır. Hamburg’daki görkemli G20 zirvesi karşıtı kitlesel gösteri buna yeni bir çağrıdır.

 
§