14 Temmuz 2017
Sayı: KB 2017/27

Özgürlük ve eşitlik sosyalizmde!
Tek çıkar yol mücadeledir!
Hukuk: İktidarın elindeki silah
Kimin adaleti?
Dinci gericilik sınıfsal bir saldırıdır
Sermaye savaş ilanını tazeledi
Metal patronlarında ve Türk Metal’de 2017 telaşı
“Kadın işçilere cesaret vermek istiyorum!”
Çorlu SIO Auotomotive’de direniş var!
“Fiili-meşru mücadeleye devam edeceğiz!
15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası
Zirve karşıtı hareketin dersleri ve kazanımları
Suriye’yi parçalama çabaları
AP’nin müzakereleri durdurma çağrısı ve “reis”in çırpınışları
Onların vicdanları cüzdanları
Artan gericilik ve Alevi kadınlar
“Yaptığım her şeyin meşruluğunun bilincinde ve arkasındayım”
2. yılında Suruç Katliamı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tek çıkar yol mücadeledir!

 

İçinden geçtiğimiz süreç birçok yönüyle tarihte eşine az rastlanır özellikler taşıyor. AKP hükümeti birçok açıdan ciddi sorunlar yaşıyor. Siyaseten kriz içinde debeleniyor. Bu kriz öylesine ciddi ki sadece içeride değil dışarıda da kendini fazlasıyla hissettiriyor. Bugüne dek kendi adına kaydettiği “başarıları” adım adım kaybediyor.

Ayakta kalabilmek için ise çareyi baskıyı daha da arttırmakta buluyor. Zira son ve tek seçeneği bu. Artık karşısına aldığı toplumsal kesimleri “marjinal” gösteremiyor. Kendi tabanında da inandırıcılığını yitiriyor. Elinde tuttuğu ise gerici ve Sedat Peker gibi mafyatik karanlık güçler. Kirli, çürümüş, ahlaksızlıklarıyla nam salmış bu güçleri kendine koltuk değneği yapmaya çalışıyor. Referandum sürecinde toplumun yarısından fazlasını “terörist” ilan etmişken, yine bu yönteme başvurmak dışında bir seçenek bulamıyor.

Artık gözaltılarda, tutuklamalarda sıranın kime geleceği, devlet terörünün kimi hedef alacağı belli olmuyor. Bir “lütuf” olarak bahşedilen 15 Temmuz’un sonrasında OHAL uygulamaları ile hemen her muhalif odak hedefte. Kısa çöpü kimin çekeceği o anki duruma göre belirleniyor. “Reis”in elinde neredeyse hiç uzun çöp yok. Haliyle herkes onun elinden kısa çöpü çekiyor. Yakın zaman önce bu çöpü Enis Berberoğlu çekmişti. Öncesi malum. Hapishaneler onlarla dolu ve dolmaya devam ediyor.

Kürt halkı, HDP’nin vekillerinden eş başkanlarına, üyelerinden ve yöneticilerine kadar bu baskılardan nasibi almayan neredeyse kimse kalmadı. Saraya mesafeli duran herkes, mesafesinin kısa ve uzunluğuna göre hak ihlallerine maruz kalıyor. Eylem yapmak yasaklanıyor, en küçük basın açıklamaları bile saldırıya uğruyor. İnsan hakları savunucuları rahatlıkla gözaltına alınabiliyor. İşe dönmek için açlık grevi yapmak zorunda kalan Nuriye ve Semih direnişlerini zindanda sürdürüyor. Yargısız infazlar aleni bir şekilde yapılıyor. “Basın özgürlüğü” talimatlara uyanlar için geçerli. Muhalif olanlar atıldıkları hapishane vesilesiyle kendileri haber oluyorlar. Mahkemelerde, Erdoğan karşısında düğmesi olmayan cübbelerini iliklemeye çalışanlar tarafından kalem kırılıyor.

Ancak durum sadece bu politik kesimler için geçerli değil. İşçi sınıfı da kapsamlı bir saldırıya maruz kalıyor. Sermayeye kaynak yaratmak için çıkarılan her uygulama beraberinde işçi sınıfına yeni hak gaspları getiriyor. Ama işçi ve emekçiler sadece hak kaybına uğramıyor. Direnç noktaları kırılmaya çalışılıyor. İşçi sınıfının direngen bölükleri şiddet yoluyla dize getirilmek isteniyor, grevler yasaklanıyor.

Saldırıya uğrayan tüm kesimlerdeyse, AKP ve Erdoğan’ın dize getirilmesi için yeni bir mücadele yolunun açılacağına dair umut var. Birikmiş tepkinin kendi çıkışını bulacağı, kendine yeni bir kanal açacağı beklentisi kuşkusuz sadece hayallere dayanmıyor.

Asıl sorun bu noktada düğümleniyor. Sistemin kendisi için de artık içinden çıkılamaz hale gelen bu noktada çözüm nasıl olacak? Elinde kalan son kısa çöpü Erdoğan kendisi mi çekecek? “Adalet yürüyüşü” ile imajını tazeleyen Kılıçdaroğlu CHP’si ile mi, yoksa merkezinde işçi sınıfının durduğu bağımsız bir mücadele yoluyla mı?

Ufka doğru uzanan yolun çatallı olacağı aşikârdır. Düzenin hiçbir unsuruna yaslanmadan, hak ve özgürlükler için verilecek mücadele yolunu şimdiden düzlemek, çatallı yolların tehlikesine dikkat çekmek görevlerin başında gelmektedir. Ufka çıkacak yol devrimci bir sınıf hareketi yaratma bakışı ile adımlanan fiili-meşru mücadele yoludur. Milyonlarca ayak bu yolu adımlamak için fazlasıyla meyillidir.

 

 

 

 

Erdoğan işçi düşmanlığında çok “dürüst”

 

Darbe girişiminin ardından işçi sınıfı ve emekçilerin haklarını gasp etmeye dönük çok yönlü saldırılar sürerken, işçi ve emekçilerin hak arama eylemleri de OHAL bahanesiyle engelleniyor. Kıdem tazminatının gaspı için atılan adımlar, hafta sonu tatilinin kaldırılmasının önünün açılması, iş güvenliği önlemlerine dair yasanın yürürlüğe girmesinin ertelenmesi gibi saldırılar sermayenin elindeki OHAL silahıyla devreye sokulmuştu.

Referandumla birlikte sermayenin demir yumruğu olmaya soyunan Erdoğan son olarak, OHAL’in işçi sınıfının hak arama mücadelesine dönük olduğunu itiraf etti. Bunun “15 Temmuz anma etkinliği”nde olması ise tesadüf olmadı.

“OHAL’i grevleri yasaklamak için kullanıyoruz”

OHAL’in, iddia edildiği gibi “darbeyle mücadele”, “demokrasinin korunması”, “huzur ve güvenlik” için değil, işçi sınıfının haklarını gasp etmek için devreye sokulduğu sermaye devletinin dinci-gerici şefi Erdoğan tarafından da itiraf edildi. 15 Temmuz anma etkinliği adı altında Uluslararası Yatırımcılar Derneği’nin düzenlediği bir toplantıda konuşan Erdoğan, OHAL’den istifade grevleri yasakladıklarını söyledi. Sermayeye güven vererek kendi konumunu sağlamlaştırmaya çalışan Erdoğan şunları söyledi: “İş dünyasında herhangi bir sıkıntınız aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde OHAL vardı. Şimdi grev tehdidi olan yere OHAL’den istifade izin vermiyoruz. Bunun için kullanıyoruz OHAL’i. Milletin verdiği yetkiyle OHAL’i iş dünyamız daha rahat çalışsın diye yapıyoruz.”

Zulmünü meşrulaştırmak için demagoji

Muhalif kesimlere dönük baskı ve zorbalığını da “hiçbir ülkede sınırsız özgürlük olmadığını” söyleyerek meşrulaştırmaya çalışan Erdoğan, “Yargı medya için var” dedi. İşçi ve emekçilere zulmettiklerini açıkça itiraf eden Erdoğan, “mağdur” pozlarını da sürdürerek Almanya’nın kendisine izin vermemesine değindi. Kamudaki hukuksuz ihraçlarla ilgili de “başka ülkelerde de var” diyen Erdoğan, “Almanya birleştiğinde 500 bin kişiyi kamudan çıkardı. Kimse sordu mu?” diye konuştu.

 

 

 

 

Suriye sınırına “gözetleme kulesi”

 

Rojava’ya yönelik saldırgan açıklamalar ve hamlelerde bulunan sermaye devleti, son olarak da Kilis’te “gözetleme kulesi” inşasına başladı.

Kilis’te 25 metre yüksekliğinde 5 katlı kulelerin inşasına başlandığı belirtilirken kulelerin “akıllı silahlar” ve otomatik anons sistemleriyle donatılacağı bildirildi.

Kulelerin inşası için iş makineleri tarafından malzemeler taşınırken kulelerin sayısı hakkında bilgi verilmedi.

Kulelerde mutfak, yatakhane ve tuvalet gibi bölümler de bulunacağı ifade edildi.

Daha önce 8 metrelik kulelerin inşa edildiği sınır hattında yeni kulelerle “yasa dışı geçişin denetleneceği” öne sürüldü.


 
§