24 Mart 2017
Sayı: KB 2017/12

Referandumdan 1 Mayıs’a...
Referandum ve sendikaların tutumu
İşsizlik, kapitalizmin “velinimeti”
Kamu emekçileri direniyor!
Referandum ve sosyalizmin güncelliği
“Dinler savaşı”ndan medet ummak…
Newroz ateşi Türkiye’nin dört bir yanında yakıldı
Dinci-gerici iktidarın Alevi düşmanlığı
AKP’nin “Nazi” benzetmesi ve kendi kirli sicili
“Aklın, vicdanın, bilimin onaylamadığını yargı onaylamış; bizim için yok hükmünde!”
Gündemdeki referandum üzerine - H. Fırat
Emekçi kadınlar AKP’nin yalanlarına prim vermemelidir
Kürt ve kadın olmak
Hem ucuz, hem de köle bir nesil yaratmak için çalışıyorlar
Tarikat yurtlarında yaşananlar
Suriye’ye karşı savaş yedinci yılında
Hollanda seçimleri ve Avrupa’daki yankıları
Balkanlar’da büyüyen kriz ve savaş olasılığı
Bir savaş andı: Kızıldere!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AKP’nin “Nazi” benzetmesi ve kendi kirli sicili

 

AKP iktidarının Avrupa ülkelerinde yapmak istediği referandum toplantılarının yasaklanmasının ardından, tarafların yaptıkları açıklamalar gündemde öne çıktı. AKP’nin şefleri ve bakanları miting yasaklarına karşı, Almanya ve Hollanda için “Nazi kalıntısı”, “ifade özgürlüğünü ayaklar altına alıyorlar” gibi, kendi niteliklerine hiç de yabancı olmayan yakıştırmalar yaptılar. Her fırsatta mağduru oynayan dinci partinin şefleri, bu “mağduriyetlerini” referandumun ardından kurmak istedikleri zorba iktidarları doğrultusunda kullanmaya çalışıyorlar. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Hollanda’ya alınmamasına dair Bağcılar’daki toplantısında konuşan Erdoğan, “Bunlar Nazi kalıntısı, bunlar faşist, bunu böyle biliniz” dedikten sonra, “Almanya’nın kendilerini izlediğini” iddia etti. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ise, Hollanda’ya alınmamasına ilişkin olarak, “İfade özgürlüğü, hareket, toplanma özgürlüğü, şu an bunların hepsini askıya almış durumdalar” diye konuştu.

Hükümet ve iktidar oldukları 15 yıl boyunca işçi sınıfı ve emekçilerin haklarına azgınca saldıran, gelinen yerde ülkeyi KHK’larla yöneten, tecavüzü yasallaştırmaya kalkan, Kürt halkını katliamdan geçiren sermaye devletinin şeflerinin ikiyüzlü mağduriyet edebiyatlarına yabancı değiliz. İfadelerinden de anlaşıldığı üzere, tüm bunları referandumda istedikleri sonucu almak için yapıyorlar. Hollanda ve Almanya’nın uygulamalarını, “Dış güçler ‘Evet’ oyları sonucunda oluşacak güçlü Türkiye’ye karşılar” iddialarına dayanak yapmaya çalıştılar.

Erdoğan’ın geçtiğimiz haftalarda başkanlık sistemini meşrulaştırmak için “Bu sistem Hitler Almanya’sında da vardı” minvalindeki sözlerini hatırlarsak, bugün Hollanda’yı Nazilikle suçlamasının sahteliği daha iyi anlaşılır. Daha dün olumladıklarını, kendi niyetlerini meşrulaştırmak için işaret ettikleri örneği, bugün bir “hakaret” olarak kullanıyorlar.

“Dışarıya efelenmeler” aslında iç politika malzemesi

Tıpkı İsrail’le ilişkilerde olduğu gibi, “One minute” gibi çıkışlar yapıp, ekonomik, ticari, askeri vb. ilişkileri sürdürmek, Almanya ve Hollanda ile yaşanan gerilimde de geçerlidir. “Türkiye’de 2 bin 564 Hollanda firması faaliyet yürütmektedir. (...) Her yılki ticaret hacmi 6-6,5 milyar dolardır. Türkiye bazı yıllar dış ticaret açığı veriyor. Yani Hollanda’ya bağımlılık söz konusudur.” (Kızıl Bayrak, Sayı: 2017/11) İç politika malzemesi olarak kullandıkları “gerilim”lerin arka planında, böylesi ilişkiler sürdürülmektedir.

Yanı sıra, AKP iktidarının Avrupa’da demokrasi olup olmaması gibi bir sorunu yoktur. AKP iktidarının “ifade, hareket, toplanma özgürlüğü” konusundaki sicili, bu hakları yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda ele aldığını zaten gösteriyor.

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nin hazırladığı rapor da AKP’nin bu siciline ayna tutuyor. Rapora göre; son 15 ayda polis 264 gösteriye saldırdı. Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre de eylemler dolayısıyla 2011 ile 2015 yılları arasında 116 bin 804 kişi hakkında “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” iddiasıyla soruşturma yürütülürken, 67 bin 453 kişi hakkında dava açıldı. Son 5 yılda bu suçtan hakkında dava açılan 82 bin 924 kişiden 27 bin 278’i beraat etti, 7 bin 408 kişi “mahkum” oldu. 8 bin 88 kişi hakkında ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildi.

Söz konusu demokratik hak ve özgürlükler veya basitçe eylem yapma özgürlüğü olduğunda, burjuvazi her ülkede bu hakkın yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda kullanılmasını ister. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın, Kürt halkının Avrupa’da gerçekleştirdiği Newroz kutlamalarına “izin verilmesini”, “teröre destek” olarak yorumlaması bunu ifade ediyor. Hollanda sermaye devleti de böylesi hakların kullanımı konusuna böyle yaklaşmaktadır, orada da işleyen burjuva diktatörlüğüdür.

“Nazilik” suçlaması Nazi özentilerinden

15 Temmuz darbe girişimi sonrası, işin aslında, işte bu tablonun yaratıcılarına sahip çıkılması için, Taksim Meydanı gibi demokratik eylemlere kapalı alanlar, “Demokrasi nöbetleri”ne açılmıştı. Hak arama eylemlerini “yasaklayan”, mitinglerde pankart, flama içeriğine karışma, pankartlara el koyma gibi dayatmalara girişen sermaye devletinin, Hollanda’yı Nazilikle suçlamasının, muhatapları tarafından bile ciddiye alınmadığı kolayca tahmin edilebilir. Ülkeyi KHK’larla yöneten, başkanlık sistemine karşı çıkanlara Hitler dönemini örnek gösteren AKP iktidarı, Naziliğe özendiğini zaten ortaya koymuştu.

 

 

 

 

Türkiye Twitter yasaklarında ilk sırada

 

Türk sermaye devletinin, bir yandan tehditler savurarak hedef aldığı, diğer yandan on binlerce kişi hakkında soruşturma yürüttüğü ve binlerce kişiye gözaltı-tutuklama terörü uyguladığı sosyal medya konusunda Twitter’ın yayınladığı rapor, saldırganlığı bir kez daha gözler önüne serdi.

Twitter’ın resmi internet sitesinden yayınlanan “şeffaflık raporu”na göre 2016’nın ikinci yarısında hesap kapatma için Twitter’a yapılan taleplerde Türkiye ilk sıradaki yerini korudu.

2016’nın ikinci yarısında, dünya genelindeki toplam talep sayısının 13 bin 22 olarak belirtildiği rapora göre, Türkiye’den 3 bin 76 kez hesap kapatma talebinde bulunuldu. Bunların 844’ü mahkeme kararı gerekçe gösterilerek yapılırken geri kalan 2 bin 232 hesap kapatma başvurusu ise hükümet ve polis/istihbarat kurumları tarafından talep edildi.

Dünya genelinde gazeteci ve basın kuruluşlarının “onaylanmış” hesaplarının kapatılması için yapılan başvuru sayısı 88 olurken bunların 77’si Türkiye’den geldi.





12 günde 960 gözaltı

 

Kürt halkına yönelik baskın ve gözaltı saldırılarını aralıksız sürdüren sermaye devleti 9-20 Mart tarihleri arasında 960 kişiyi gözaltına aldı.

“PKK’nin şehir yapılanması” bahanesiyle aralıksız sürdürülen ev baskınları ve gözaltı furyası Newroz öncesine denk gelen son 12 günde iyice tırmandırıldı.

Ülke genelinde estirilen devlet terörü neticesinde İçişleri Bakanlığı tarafından 18 Mart’ta yapılan açıklamada gözaltı sayısının 740 olduğu açıklanmıştı.

Devam eden gözaltı furyasında 220 kişinin daha gözaltına alındığı açıklanırken bu süreçte toplam 960 kişi gözaltına alınmış oldu.

 
§