20 Ocak 2017
Sayı: KB 2017/03

Her şey dinci-faşist iktidarın bekası için!
“Dindar nesil” projesi işlemeye devam ediyor
Dinci faşizme anayasal kılıf: AKP tipi başkanlık sistemi
Sermayeye kaynak aktarmaya devam!
MİB MYK Ocak ayı toplantısı sonuçları
Kazanmanın parolası: “İşgal, grev, direniş!”
Gebze’de yapılan MİB toplantısı sonuçları
Patronlar krizi fırsata çevirmeye çalışıyor
BES’ten “cayma hakkını” kullanarak mücadeleden “cay!”
Petro-kimya işçilerinin mücadele tarihi-2
Sermaye düzeninin zor dönemeci ve devrimci sınıf çizgisi
“Küreselleşme” efsanesinin çöküşü - II
Emperyalist savaş hazırlıkları yoğunlaşırken…
Davos zirvesi ve küresel risk raporu
Nükleer enerji ne kadar güvenli?-2
Metal sektöründe kadın işçilerin durumu ve sorunları-I
Devrim Okulları başlıyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalist savaş hazırlıkları yoğunlaşırken…

Çoktandır tartışmalı hale gelen ABD hegemonyası, son yıllarda önce Ukrayna’da ve ardından da Suriye-Halep’te ağır bir darbe yedi. ABD, Suriye ve Ortadoğu’da kıyasıya sürmekte olan nüfuz mücadelesinde büyük yara aldı. İnisiyatifi, “kısa sürede yıpranır ve bölgeyi terk eder” dediği rakibi Rusya’ya kaptırdı.

ABD sürekli baş aşağı bir seyir izlerken, Rusya Suriye’ye gerçekten hızlı bir giriş yaptı. Kısa süreye sığdırdığı icraatları ile bölgede dengeleri değiştirdi. Halep zaferi ile Ortadoğu’daki konumunu iyice tescil etti. Rusya, gelinen yerde Suriye’nin geleceğinin tartışmasız olarak kararlaştırıcı, öncelikli gücüdür, muhatabıdır. Bu durumun kendisi başlı başına bir gerilime yol açmıştır. ABD için sorun, elbette ki esas olarak Halep muharebesini kaybetmek değil, Halep şahsında Rusya ile kora kor yürüttüğü hegemonya savaşının akıbetinin ne olacağıydı. Rusya ile yaşadığı asıl gerilim de bundan kaynaklı bir gerilimdi. Bu gerilim günbegün tırmanıyor. Ucu ise, ABD ile Rusya arasında dolaysız bir karşı karşıya gelişe dönüktür. ABD’nin son günlerde yaşadığı hareketlilik ve Obama’nın giderayak yaptığı hamleler bunu anlatmaktadır.

Hareketliliğin niteliği ve gerçek anlamı

Barack Obama giderayak 35 Rus diplomatını sınır dışı etti. Bu aynı dönemde, Rusya’ya nazire yaparcasına, Halep ve civarında öteden beri ısrarla muhalif güçler olarak nitelediği, gerçekte IŞİD’den bir farkı olmayan çete örgütlerine ağır ve etkili silahlar verdi. Bunlar eni sonu Rusya’ya dönük taciz ateşleriydi. Asıl hareketlilik ise Doğu Avrupa ve Baltık ülkeleri sahasında yaşandı.

Esas olarak ABD’nin, yanı sıra da Almanya, Fransa ve İngiltere’nin her dönem Rusya’yı kuşatma ve başarabilirlerse eğer boğma planları vardı. İki dünya savaşında da bu planı devreye soktular, ancak her iki girişim de başarısızlıkla sonuçlandı. Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku’nun çözülüp dağılması ile birlikte bu plan yeniden devreye sokuldu. Polonya başta olmak üzere doğu ülkelerini NATO şemsiyesi altına almak, bu ülkeleri Rusya’ya karşı bir saldırı üssü olarak kullanmak, bu planın başlıca unsurlarıydı. Gürcistan ve ardından Ukrayna hamleleri ha keza bunun ifadesiydi. Fakat bir kez daha bir başarı elde edilemedi. Putin’le birlikte toparlanan, kendi çapında güçlü ve ciddi emperyalist bir güç haline gelen Rusya bu birleşik emperyalist saldırılara direndi, geçit vermedi. Ve dahası, Kırım’ı işgal edip, kendi hakimiyeti altına alarak, bir diğer yandan, özellikle iştahlarını kabartan zengin yeraltı kaynaklarının bulunduğu Doğu Ukrayna’ya rakiplerini sokmayıp, buradaki hakimiyetini koruyarak, ABD ve batılı emperyalist güçlere beklemedikleri darbeler vurdu. Böylece, bir kez daha, geçici de olsa kuşatma çabalarını boşa çıkarttı.

ABD ve müttefiklerinin Rusya’yı kuşatma harekatı yeniden başlamış bulunuyor. Özellikle Polonya sınırına büyük bir yığınak yapılmaktadır. Ki bu, soğuk savaştan bu yana yapılan en büyük yığınaktır. Yaklaşık 4 bin asker Polonya sınırına sevk edilmiştir. ABD kendi zırhlı tugayını Doğu Avrupa’ya taşıyor. Kısacası, buradaki askeri varlığını alabildiğine güçlendiriyor. Benzer bir hazırlık da Litvanya, Estonya ve Letonya için yapılmaktadır. Öte yandan Avrupa ülkeleri iç savunmalarını daha da güçlendiriyorlar. Hiç kuşkusuz bunun kendisi, militarizmin daha da azgınlaşması ve savaş bütçelerinin daha bir şişirilmesi demektir. Tüm bunları sırasını bekleyen askeri tatbikatlar tamamlıyor.

“Atlantik Çözüm Operasyonu” adı altında başlatılmış bulunan bu kuşatma harekatına “bir taciz ateşidir” demek çok yetersizdir. Bu, Rusya’ya dönük bir tehdit ve gözdağı sınırlarını da aşmıştır. Söz konusu olan, Rusya’ya bir meydan okumadır, bugüne dek dolaysız biçimde sürmekte olan hegemonya kavgasının, giderek dolaysız yürütülmesinin ifadesi açık bir savaş ilanıdır. ABD gelinen yerde Rusya’yı bir dünya savaşı ile tehdit etmektedir. Son günlerde tırmandırdığı gerilimin ve ek bir ivme kazanan saldırganlığının gerisinde bu yatmaktadır. Dikkate değer olan, benzer bir kuşatmanın da Uzak Doğu’da, Çin’e dönük olarak yaşanıyor olmasıdır. Bu, aynı zamanda ABD’nin Suriye’de yaşadığı yenilginin ya da başarısızlığın da itirafıdır. ABD, Rusya’ya dönük söz konusu saldırganlıkla bu başarısızlığı gizlemeye, en azından dengelemeye çalışmaktadır.

Donald Trump’ı beklerken..

ABD’de ve uluslararası alanda Hillary Cilinton’ın başkanlık yarışını kazanacağı tahmin ediliyordu. Tam tersi oldu, yarışı Trump kazandı. Trump hakkında başından itibaren çeşitli rivayetler anlatıldı, spekülatif olanları da dahil, kadın ve göçmen, özellikle İslam karşıtlığı, yani ırkçılığı ve Putin hayranlığı gibi eğilimlerinden hareketle türlü yorumlar yapıldı. Çoğu zaman onun nevi şahsına münhasır kişiliğine daraltılan bu yorumlar hala devam ediyor. Az çok ciddi yorumcuların eninde sonunda birleştiği nokta ise, Trump’ın “öngörülemez“ bir kişiliğe sahip olduğudur. Kimse onun ne ve neler yapacağı konusunda kesin şeyler söyleyemiyor. Kısacası, “öngörülemez“ kişiliğinin ve kimi açıklamalarının neden olduğu bir merakla, ABD, Avrupa, Ortadoğu, Türkiye ve bu arada da Kürdistan’da herkes ama herkes, Godot’u bekler gibi, Trump’ın resmen başkan olacağı günü bekliyor.

Rusya elbette ki ABD’nin savaş ilanı anlamına gelen kuşatma harekatını eli kolu bağlı olarak karşılamadı. ABD’nin, kendisini dünya savaşı ile tehdit ettiğinin de tamamıyla farkındadır. Nitekim Rusya, S-400 füze savunma sistemi, Pantsir-S füze sistemi ve uçaksavar sitemlerini daha da güçlendirmek, gerekli yerlerde konuşlandırmak biçiminde önlemler almayı ihmal etmedi. Ruslar çok yönlü olarak hazırlanıyorlar, ancak aceleci de değiller. Rakiplerinin, en çok da Trump’lı ABD’nin ne/neler yapacağı konusunda tam bir açıklık sağlamak amaçlı bir bekleyiş içindeler.

Trump’ın özgün yanları elbette vardır. Kendisine has eğilimlere sahip olduğu da kabul edilebilir. Ama bunlar ve bunlara eklenecek diğer şeyler, esası belirlemez. O, ikizi diğer partiden (Demokratlar) bir dönem için nöbeti devralmış bir partinin (Cumhuriyetçiler) temsilcisidir. Wall Street milyarderidir ve bu arada kimileriyle yakın dursa da, kimi politikaları ve icraatları ile onları kollasa da, toplamında ABD’nin yeni bir emperyalist savaş suçu işlemeye hazır, dahası da bu caniyane savaşı en çok isteyen ve dayatan tekelleri adına başkanlık yapmak üzere öne sürülmüştür. Aslolan kişiler ve nüanslar değil, ABD’nin stratejik çıkarlarıdır. Toplam olarak Wall Street’in ve büyük savaş tekellerinin sefil çıkarlarıdır. Dönem bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemidir. İşbaşına gelen her kişi, parti ve hükümet bir sosyal yıkım ve savaş hükümeti olmak zorundadır. Buna adeta mecbur ve mahkumdurlar. Tersi, dönemin ruhuna aykırıdır, ki kabul edilemez. Tüm bunlar Cumhuriyetçi parti ve Trump için de aynen geçerlidir. Trump da devlette devamlılık esastır ilkesine uyacaktır. Görevlendireceği neredeyse kesin olan kimi çalışma arkadaşlarının yaptıkları açıklamalar bunu fazlasıyla doğrulamaktadır.

Dışişleri bakan adayı Rex Tillerson bir yandan Rusya’yı tehdit ederken, diğer yandan Güney Çin Denizi’ndeki yapay adalardaki inşa çalışmalarını derhal durdurun diyerek Çin’i uyarıyor. Yemen’deki iç savaşı tam destekliyor ve buradaki savaşın ve soykırımın bir numaralı sorumlusu Suudilere arka çıkıyor. Ha keza, savunma bakanı adayı James Mattis Rusya’yı en tehlikeli güç olarak niteliyor ve her vesile ile karşı karşıya gelmeye hazırlıklı olmak gerektiğini vaaz ediyor.

Trump’a gelince, Trump seçim kampanyası da dahil her zaman ve her yerde Wall Street milyarderi olduğunu haykırdı. Bir katliam aygıtına dönüşen polis teşkilatına sahip çıktı, siyahi ve göçmen, özellikle de İslam düşmanı olduğunu belirtti. Polisin işlediği cinayetleri görmezden geldi. Kadınları aşağıladı. Çin mallarının ABD pazarlarını işgaline isyan etti. Bu basitçe milliyetçi bir içe kapanma değil. Çin’e savaş açacak denli bir düşmanlıktır söz konusu olan ve Şangay Beşlisi’ne dönük bir yarma harekatıdır.

Trump’ın son dönemde akılda kalan en dikkate değer çıkışı ise, Filistin ve Ortadoğu halklarının azılı düşmanı siyonist İsrail konusundaki tutumudur. Obama yine giderayak, BM’nin İsrail denen şiddet ve savaş aygıtının Filistin yerleşim bölgelerine dönük saldırganlığını kınayan bir karar almasına göz yumdu. Bu karar, BM’nin tarihinde İsrail’e dönük olarak oybirliği ile alınan tek karardı. Trump bu karara isyan eden siyonist şeflere, tam destek anlamını taşıyan “Dişinizi sıkın ve 20 Ocak’ı bekleyin“ şeklinde bir açıklama yaptı.

Sonuç olarak, dönem dostluk, uzlaşma ve barış dönemi olmayıp, emperyalist çıkarlar temelinde çatışma dönemidir. Tüm gelişmeler yeni bir savaşa doğru seyrediyor. Nüfuz mücadelesi iyiden iyiye kızışmaktadır. Gökyüzünde savaş bulutları çoğalmakta ve emperyalist savaş tehlikesi her geçen gün daha da büyümektedir. Emperyalist savaş karşı çok yönlü biçimde mücadele her zamankinden daha da yakıcı hale gelmiştir. Bu görev ve sorumluluk ise herkesten önce komünistlerin ve gerçek devrimci partilerindir.

 

 

 

 

Tek seçenek devrim, alternatif sosyalizm!”

Almanya’nın çeşitli kentlerinden gelen binlerce işçi, emekçi, genç ve kadın, Ekim Devrimi’nin önderi Lenin ile Almanya proletaryasının önderleri Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’i anmak için, 15 Ocak günü, bir kez daha, Berlin’e aktı.

Önemli bir bölümünü genç kuşağın oluşturduğu kitle, geleneksel LLL yürüyüşü için, her yıl olduğu gibi, yine önce saat 10.00’da Frankfurter Tor’da toplandı. Ardından kortejler oluşturularak yürüyüşe geçildi. Yürüyüş her zamanki gibi enternasyonal niteliği ile dikkati çekti.

Yürüyüş yağışlı ve soğuk bir havada gerçekleştirildi. Buna karşın her kortej canlıydı, hepsine de dayanışmacı duygular egemendi, toplamında coşkuluydu.

Bu anlamlı yürüyüş yeni bir kriz dalgasının uç verdiği, yeni ve daha acımasız bir sosyal yıkım saldırısının gündemde olduğu, Almanya başta olmak üzere ırkçı-faşist bir saldırganlığın kol gezdiği, faşizm tehlikesinin büyüdüğü, emperyalist hegemonya savaşının giderek tehlikeli bir hal aldığı, bu arada da, iki dünya savaşının suçlusu olan Alman tekelci devletinin bir yeni savaş suçu işlemeye hazırlandığı, silah üretip silah sattığı, bunu da kendi işçi ve emekçilerine ağır bir faturaya çevirdiği bir dönemde gerçekleşiyordu. Bu durumun kendisi tüm yakıcılığıyla bir önceki gün yapılan konferansa da, yürüyüşe de yansıdı. Sömürü, ırkçılık, faşizm ve savaş sorunu öne çıkan sorunlardı, anma etkinliklerine bu sorunlar damgasını vurdu.

Taşınan pankartlarda, dövizlerde bu hususlar dile getirilmişti. Yol boyunca ses cihazları aracılığıyla gerçekleştirilen ajitatif konuşmalarda bu hususlar dile getirildi. Dağıtılan tüm bildiriler de bu içerikliydi. Keza en çok bu yönlü sloganlar haykırıldı. Pek çok kortejde, en çok da gençlik kortejlerinde en fazla ve en sık biçimde atılan slogan ise “Tek seçenek devrim!” sloganıydı. Bir diğer slogan ise “A, Anti, Anti-Kapitalista!” sloganıydı. Bir önceki günkü konferansta yoğunluklu olarak sosyalizm alternatifi tartışılmıştı, yürüyüşte de her şey eninde sonunda gelip sosyalizm alternatifine bağlanıyordu.

Yürüyüşe yerli ilerici ve devrimci partilerden Sol Parti, DKP, MLPD kendilerine ait pankart ve flamalarla katıldı. Her yılki gibi yine güçlü katılımı, disiplini ve ciddiyeti ile DKP korteji dikkati çekti. Onu MLPD korteji izledi. Ses cihazı üzerinden aralıksız biçimde gerçekleştirdiği ajitasyonla dikkati çekti. Ancak en dikkat çeken çalışması, tüm güçleri ile yürüttüğü seçim çalışması oldu. Yaygın biçimde, yenilendiği söylenen parti programının ve seçim bildirgesinin dağıtımını yaptı, destek çağrısında bulundu ve imza topladı. Eşbaşkanları da dahil belli bir yönetici kadro ile yürüyüşün en önünde yer alan Sol Parti ise bir protokol parti görünümündeydi.

Her zamanki gibi, Türkiye’den TKİP, TKP/ML, MKP, MLKP, TKEP/L gibi partiler, BİR-KAR, Partizan, ADHK, Halk Cephesi ve DİDF gibi kurumlar da kendilerine ait pankart, bayrak ve flamalarla yürüyüşteki yerlerini aldılar. Yine en canlı kortejleri oluşturdular. Onları, İran, Bask ve Filistin kortejleri izledi. Bu yıl, ayrıca, yerli ve göçmen gençlik grupları da, kendilerine yakın buldukları gruplarla ortak kortejler oluşturdular ve ortak bir pankartın arkasında birlikte yürüdüler.

Uzun bir güzergah izlenerek nihayet anıt mezarlara gelindi. Çeşitli partilere ait standların kurulduğu alandan geçilerek, Rosa ve Liebknecht’in anıt mezarları ziyaret edildi. Saygı duruşunda bulunuldu. Kızıl karanfiller atıldı, çelenkler bırakıldı. MLPD yine bir ajitasyon kürsüsü oluşturmuştu, bu kürsüden çeşitli parti ve gençlik örgütlerinin temsilcileri kısa konuşmalar yaptılar.

Anıt mezar ziyaretinin ve kurulu standları dolaşmanın ardından, tüm katılımcılar kafileler halinde geldikleri kentlere gitmek üzere dağıldılar.

Komünistler her yıl olduğu gibi bu yılki tüm etkinliklere de katıldılar. Bir gün önce yapılan XXII. Rosa Luxemburg Konferansı’nı izlediler. Konferans sırasında “Lenin, Rosa ve Liebknecht devrim ve sosyalizm kavgamızda yaşıyor, Yeni Ekimler için ileri!” başlıklı, TKİP-Yurtdışı Örgütü imzalı bildiriyi  dağıttılar. Yürüyüşe ise, üzerinde “Gelecek her yerde sosyalizme ait olacaktır” şiarının yazılı olduğu büyük boy bir pankartla ve orak-çekiçli kızıl bayraklarla katıldılar. Yine yürüyüş boyunca ve anıt mezarların bulunduğu alanda aynı bildirinin yaygın biçimde dağıtımını gerçekleştirdiler. Enternasyonal sınıf duruşu ile BİR-KAR da, kendi bayrakları ile alanda yerini aldı.

Avrupa/Devrimci Gençlik Örgütü bu yıl bazı yerli gençlik örgütleri ile bir blok olarak yürüyüşteki yerini aldı. Blokun ortak pankartının yanı sıra, üzerinde Rosa Luxemburg’un sözü olan, “Hareket etmezsen, zincirini hissedemezsin!” şiarının yazıldığı bir pankart ve çok sayıda kızıl bayrak taşıdı. Korteji her zamanki gibi yürüyüşün en canlı ve coşkulu kortejlerinden biriydi.

Yurtdışından komünistler


 
§