20 Ocak 2017
Sayı: KB 2017/03

Her şey dinci-faşist iktidarın bekası için!
“Dindar nesil” projesi işlemeye devam ediyor
Dinci faşizme anayasal kılıf: AKP tipi başkanlık sistemi
Sermayeye kaynak aktarmaya devam!
MİB MYK Ocak ayı toplantısı sonuçları
Kazanmanın parolası: “İşgal, grev, direniş!”
Gebze’de yapılan MİB toplantısı sonuçları
Patronlar krizi fırsata çevirmeye çalışıyor
BES’ten “cayma hakkını” kullanarak mücadeleden “cay!”
Petro-kimya işçilerinin mücadele tarihi-2
Sermaye düzeninin zor dönemeci ve devrimci sınıf çizgisi
“Küreselleşme” efsanesinin çöküşü - II
Emperyalist savaş hazırlıkları yoğunlaşırken…
Davos zirvesi ve küresel risk raporu
Nükleer enerji ne kadar güvenli?-2
Metal sektöründe kadın işçilerin durumu ve sorunları-I
Devrim Okulları başlıyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sendikal bürokrasinin çağrısı:

BES’ten “cayma hakkını” kullanarak mücadeleden “cay!”

 

2016 yılı işçi sınıfı adına ekonomik ve siyasal olarak ağır kayıplarla geride kaldı. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından siyasal iktidar, yakaladığı “fırsat” ile toplumun her kesimine çok yönlü saldırılarını OHAL keyfiyetiyle hayata geçirdi ve uzatılan OHAL ile hayata geçirmeye devam ediyor. Bu saldırılardan işçi sınıfı ve emekçiler de nasibini aldı. Estirilen sahte “demokrasi” rüzgarlarının girdabına bırakılan, ardından ise şovenizm ile zehirlenen kitleler siyasal-ekonomik taleplerinin karşısında baskıyı buldu. OHAL gerekçesi ile izin verilmeyen grevler, “ülkenin içinde bulunduğu durumdan” kaynaklı yapılmayan zamlara karşı korunan sessizlik ve sendikaların attıkları geri adımlar sınıfın karşı karşıya bulunduğu topyekûn saldırılara göğüs germeyi iyiden iyiye zora soktu.

Son olarak ortaya atılan ve gelinen yerde uygulamaya geçilen Bireysel Emeklilik Sistemi’ne (BES) karşı çıkan sesler cılız olmak bir yana “fısıltı” düzeyinde kaldı. Bugün DİSK ve KESK’in “sistemden çıkma” çağrıları ise tam anlamıyla OHAL koşullarına uyarlanmış günü kurtarmaya endeksli bir “mücadele pratiğinin” ötesine geçemedi.

BES: Katlanacak saldırıların ara durağı

Sermaye sınıfı, tarihi boyunca işçi sınıfının karşısına hiçbir zaman kendinden menkul saldırılar çıkarmamıştır. En küçük saldırı adımını dahi her daim sınıfın bütününü hedef alarak, onun salt ekonomik değil siyasal ve sosyal dayanaklarına da savaş açarak uygulamaya sokmuştur. Sınıf savaşımının seyrine göre belirlediği bir program çerçevesinde planlı bir biçimde, saldırılar silsilesinin bir parçası olarak hayata geçirmiştir.

Bugün karşı karşıya bulunulan BES de işçi sınıfı ve emekçileri bekleyen toplam saldırıların bir parçasıdır ve BES’e karşı verilecek mücadelenin düzeyine göre de bu saldırıların katlanarak artacağını haber veren bir ara duraktır. Bir sonraki hedef, artık işçi sınıfının “realitesi” olarak sunulan eriyen ücretler, işçi kıyımları, iş cinayetlerinin ötesinde, patronların ellerini ovuşturarak bekledikleri kıdem tazminatının gaspıdır. İlk durak olarak kiralık işçi bürolarını gündeme getirip ciddi bir direnişle karşılaşmadan hayata geçiren sermaye devleti, BES kodlu saldırısında da OHAL koşullarının düz yollarında “rahatlıkla” yürümesini bildi. Bunu ise fiiliyatta kapatma kararları ile muhalif basının sesinin kısılması sonucunda kitlelerin karşısında at koşturan yandaş medyanın BES güzellemelerine borçludur. Ve de zaten gelinen yerde fiili-meşru mücadele hattından uzak duran sendikal bürokrasinin OHAL koşulları ile mücadeleyi temsilciler düzeyine indirgeyen basın açıklamaları ile sınırlı tutmalarına...

Fiili meşru mücadele ve “cayma hakkı”

İşçi sınıfının tarihi, hak kazanımlarında biricik yolun fiili meşru mücadele olduğunu göstermektedir. Emek sömürüsü üzerinden var olan sermaye düzeni kendi ayaklarına hiçbir zaman sıkmamış, sınıfın istemlerini ona altın tepsi ile sunmamıştır. Bugün sınıfın sahip olduğu haklar tarihte dişe diş verilen mücadelelerin bir sonucu olarak sınıfın hanesine yazılmıştır. Bunun en somut örneği sekiz saatlik iş günü için kan bedeli verilen mücadeledir. Türkiye işçi sınıfının tarihinde de benzersiz örnekler vardır. Kavel Direnişi ile koparılıp alınan grev hakkını ve işçi sınıfının 15-16 Haziran Direnişi ile DİSK şahsında örgütlülüğüne sahip çıkarak saldırıları geri püskürtmesini anmak yeterlidir. Tersinden örnek vermek gerekir ise, sınıfın yakın tarihinde sıkça yer alan “hava boşaltma mitinglerinin” ya da yayınlanan keskin sözlü ancak fiiliyatta ete kemiğe bürünmeyen açıklamaların herhangi bir ileri kazanım getirdiği ve var olan hakkı koruduğu görülmemiştir. İşçi ve emekçilerin tabandan dayatmaları sonucunda atılan kimi adımlar ise sınıfın örgütsüzlüğünün ve siyasal bilincindeki geriliğin etkisiyle ilk fırsatta geriye döndürülmüştür.

Hal böyleyken BES üzerinden ortaya konan tablo şaşırtıcı değildir. Ancak “mücadeleyi yükseltiyoruz!” söylemlerinin ardından BES’e karşı mücadele yöntemi olarak hükümeti BES’ten caymaya çağırmak ve kitlelere “cayma hakkını kullan” diyerek seslenmek akıllara zarar, sınıfın mücadele deneyimi ile alay eden bir yaklaşımdır. Ve esasen hem BES’i hem de BES’le birlikte topyekûn karşı karşıya olunan saldırıları göğüsleme cüretinin yokluğuna ve sendikal bürokrasinin kofluğuna işarettir.

Sınıfın önündeki en büyük engellerden biri; sendikal bürokrasi

İşçi sınıfının örgütlenmesinin önünde hiç şüphesiz birbiriyle kesişen çok yönlü etkenlerin sebebiyet verdiği engeller vardır. Bu engellerin başında da yine şüphesiz sendikal bürokrasi gelmektedir. Taban iradesini yansıtmayan koltuk sevdasının hükmettiği sendikalarda, fiili meşru mücadelenin beraberinde getirdiği “riskleri” alabilecek duruş yoktur. Ki bu riskler, sendikal bürokrasinin nazik bir çizgide tuttuğu düzen ile bağdaşan ilişkileri zedeleme potansiyeli taşımaktadır. İşçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi bulunmazken, sendikal bürokrasi için aynı tanımı yapmak oldukça zordur. Bu gerçekliğin ortaya çıkardığı sonuç ise, son olarak BES ile görmüş olduğumuz gibi, BES’i sokaklarda geri çektirme iradesinin gösterilmemesi, fiili meşru bir mücadele programı yürütülmemesidir. Bunun yerine yazılı açıklamalar ve sınırlı sayıda temsilcinin katılımı ile gerçekleştirilen basın açıklamaları ile kitlelere BES’ten çıkma çağrısında somutlanan mücadele kaçkınlığı yapılmaktadır.

Bugün erken değil, yarın geç olabilir!

OHAL koşullarında artan baskı ve özellikle kamu emekçilerine yönelen “ihraçlar” ile verilmek istenen gözdağı bugün mücadelede geri adım atmanın bahanesi olamaz. Tam tersine her açıdan siyasal iktidarın ve onun gerisinde kan ve alınteri üzerinden yükselen sermaye düzeninin kirli yüzü her gün daha da fazla gün yüzüne çıkmakta, OHAL fırsatçılığı ile derinleştirilen sefalet kitlelerin nefeslerinde açlığın keskin kokusunu daha fazla duyurmaktadır. Mücadele saflarını sıkılaştırmak ve insanca bir yaşam talebini yükseltmek için bugün erken değildir, ancak yarın geç olacaktır. Sınıf savaşımının onurlu kısmında yürüyen işçi sınıfının saldırılara vereceği cevap savaşımın seyrini de belirleyecek, burjuvazi bu seyre göre daha da pervasızca saldırmanın yollarını düzlemenin peşine düşecektir.

Sendikal bürokrasinin kaybedecek koltukları olabilir, ancak işçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yoktur. Ve işçi sınıfı öncellikle ayaklarına dolanan sendikal bürokrasinin kötürümleştirici zincirlerini atmakla işe başlamalıdır.

 
§