25 Kasım 2016
Sayı: KB 2016/44

Ekonomik-sosyal kriz derinleşiyor
Gericiliğe rıza göstermiyor, direnişi seçiyoruz!
Yeni KHK’lar: Saldırı ve baskı paketleri!
Kürt halkına yönelik saldırılar sürüyor
Grev hakkına saldırıya OHAL kılıfı
Ne diplomasi, ne yargı: Tek yol direniş!
Her açıdan zor bir yıla giriyoruz
Petro-kimya sektöründe meslek hastalıkları
Düzenin çarkı işçi kanıyla dönüyor!
Şirvan’dan yansıyan katliam düzeni
Düzenin çok yönlü bunalımı ve devrim seçeneği
TKİP’nin 18. kuruluş yıldönümü etkinliği gerçekleşti
Ekim Devrimi aynasında yayınların önemi
Kapitalist dünya ekonomisinde kriz dinamikleri büyüyor
Emperyalist saldırganlıkta yeni bir döneme doğru
Marakeş Konferansı: Çevre tekellerin insafında!
Gençlik devrime, mücadeleye!
Üniversitelerde baskılar artıyor
“Direnişi seçiyoruz!”
Cumartesi Anneleri Hayrettin Eren’in akıbetini sordu
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kamuda yeni kıyımlar: Dalga dalga gelen kıyımların esas sorumlusu uzlaşmacı-icazetçi sendikal çizgidir

Ne diplomasi, ne yargı: Tek yol direniş!

 

AKP iktidarı, Şubat genelgesi ile muhalif kamu emekçilerine dönük başlattığı ihraç saldırısını, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında genişletmiş, bir yanda “FETÖ” bahanesi ile on binlerce emekçiyi işten atarken, öte yandan da muhalif emekçilere dönük kıyımlara yönelmişti.

Şubat genelgesi emekçilere dönük kıyımların habercisiydi. Ta o dönemden durmaksızın KESK’i ve bağlı sendikaları kıyımlara karşı direniş hattı örmeye çağırdık. Ama sendika bürokratları ve bu bürokratik çizginin dayanağı olan reformist sendikal gruplar, direniş hattı örmek yerine işi yargıya havale ettiler. 15 Temmuz sonrasında “FETÖ” gerekçesi ile on binlerce emekçinin kıyıma uğratıldığı ilk kararname sonrasında da KESK ve bağlı sendikalar “para toplama” mantığı ile bir sözde dayanışma hattı ördüler. Biz yine direniş hattı örülmesi çağrısı yaparken, onlar meselenin özü sanki ekonomik mağduriyetmiş gibi, ihraç edilen emekçileri direnişe çağırmak, bunun için onlarla toplantılar vb. örgütlemek yerine, “dayanışma fonları” oluşturdular. İşin pratik ayağında ise diplomasi ve hukuki başvuruları esas alan bir tutum geliştirdiler.

Eğitim Sen üyesi on bini aşkın öğretmen açığa alındığında da aynı şeyi yaptılar. Yetmedi Eğitim Sen Genel Başkanı, “arkadaşlarımız dönecek”, “Ekim sonuna kadar arkadaşlarımız görevlerine iade edilecek” türünden açıklamalarla umut tacirliği yapmaktan geri durmadı. Bu çizgi ile uzun bir dönemi boşa harcayan ve emekçilerde güvensizliği büyüten KESK, dönemin tek anlamlı eylemi olan 15 Ekim mitingini de valilik yasağına boyun eğerek iptal etti. Böylece emekçilerdeki güvensizlik ve kırılma daha da büyüdü, yeni kıyımlara kapı aralandı. Ardından yüzlerce KESK üyesi muhalif emekçinin de olduğu yeni kitlesel kıyım dalgası geldi. 15 Ekim yasağına boyun eğenler, bu kıyım dalgasında internet sayfasından yaptıkları açıklamaları saymazsak, tümüyle sessiz karşıladı. Yine ihraç edilen ve açığa alınan emekçileri toplamak, bir direniş hattı örmek gibi gündemleri yoktu. Üstelik KESK yaptığı açıklamada “artık her yol mubahtır” diyerek “hiçbir yol tanımlamamayı” tercih ederken, bu sözü “direniş” biçiminde Ankara’nın göbeğinde hayata geçiren ve her gün gözaltılara maruz kalan iki eğitim ve bilim emekçisine sahip çıkmak akıllarına bile gelmedi. Onların açtığı yolu büyütmek, ihraç edilen ve açığa alınan emekçileri bu direnişler etrafında toplamak gibi çabaları olmadı.

Nihayetinde bugün yeni bir kararname ile içerisinde KESK üyelerinin de olduğu binlerce emekçi daha ihraç edildi. Bu ihraç dalgası burada bitmeyecek, belli aralıklarla yenileri gelecek. İşte bunun tek sorumlusu AKP iktidarı ve bu iktidarın işbirlikçisi gerici Memur Sen, Kamu Sen gibi sendikalar değildir. Bu ihraçlara yanıt verilememesinin ve yeni ihraç dalgalarının önünün alınamamasının esas sorumlusu, Şubat genelgesinden bugüne direnişler yaratmayı üstüne vazife görmeyen, emekçileri diplomasiyle ve yargı ile oyalayan KESK ve bağlı sendikalara hakim icazetçi-uzlaşmacı siyasal-sendikal çizgidir. Bu çizgi nedeniyle kıyımlar kanıksanmış, başta ihraç edilen emekçiler olmak üzere kamu emekçileri güven kaybına uğramış, mücadeleye inançları zayıflamıştır.

Şimdi KESK ve bağlı sendikaların çizgisini inşa eden sendikal gruplara soruyoruz: KESK’i ve kamu emekçilerini içine düşürdüğünüz durumdan memnun musunuz? Hâlâ, ihraç edilen emekçileri buluşturmak, direniş mevzileri yaratmak gibi bir derdiniz yok mu? Yine kınama açıklamaları yapıp görev mi savacaksınız?

Bugün işimiz dünden daha zor. İzlenen çizgi nedeniyle tek bir direniş görmedi emekçiler. Güven kaybına uğradılar ve mücadeleye olan inançları zayıfladı. Öncelikle muhalif emekçilerin başlatacağı direnişler sayesinde, “FETÖ” bahanesi ile işten atılan on binlerce emekçiyle buluşmak da olanaklıyken, bir direniş hattı örülmeyerek bu olanak da heba edildi. Kısacası emekçilerin iradesi kırıldı ve kıyımlar kanıksandı. İşte bu nedenle işimiz daha zor!

Ama tüm zorluklara rağmen Şubat ayından beri dile getirdiğimiz “direniş hattı örülmesi” hala tek gerçekçi yol. Öncelikle buna karar vermeliyiz. Direnecek miyiz, direnmeyecek miyiz?

Direniş çadırları, kesintisiz oturma eylemleri, açlık grevleri gibi öncelikle ihraç edilen ve açığa alınan emekçilerin merkezinde olduğu bir direniş hattı tanımlamalıyız. Bunun için derhal:

* Vakit kaybetmeden, üye olup olmamasına bakmaksızın, ihraç edilen ve açığa alınan emekçilerin bir araya getirildiği kurultaylar örgütlenmelidir.

* Bu kurultaylar ile direniş hattı tanımlanmalıdır.

* Kurultaylarda alınan kararlar doğrultusunda ihraç edilen veya açığa alınan emekçiler mücadeleye ve direnişe çağrılmalıdır!

* Mücadele çağrısına uymayan emekçilere hiçbir maddi dayanışma yapılmamalı, dayanışma ilişkisi kesilmeli, yalnızca direnişle ve direnişe katılan emekçilerle dayanışma gösterilmelidir!

* Hızla sendikaların kurulları toplanmalı, kurultaylarda alınan kararlara eş güdümlü olarak dayanışma eylemleri örgütlenmeli, dayanışma kampanyaları başlatılmalıdır!

Sosyalist Kamu Emekçileri

 

 

 

 

 

Uğur Konfeksiyon’da işten atma saldırısı sürüyor

 

Uğur Konfeksiyon yönetimi işçilerin haklarını aramasından korktuğu için işten atma saldırılarına devam ediyor. Daralma bahanesiyle işten atma saldırısını devreye sokan Uğur Konfeksiyon yönetimi bir yandan da yeni işçi alımı yapıyor. Dokuma bölümüne aldıkları yeni işçileri yetiştirerek eski işçileri işten atmaya başladılar. İşten attıkları işçiler ise fabrikada haklarını istediği için patronların ve yalakalarının gözüne batan işçiler oluyor. Yani Uğur Konfeksiyon yönetimi işçilere “hakkınızı aramayın”, “biz ne dersek biat edin”, “bizim uysal kölelerimiz olun” diyor.

Uğur Konfeksiyon yönetimi 21 Kasım’da 4 işçiyi daha işten atarak hayata geçirdiği işten atma saldırısıyla dokuma bölümünde de kıyım gerçekleştireceğinin sinyalini vermiş oldu.

İşten atma saldırısına karşı Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası’nın (DEV TEKSTİL) yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

Uğur Konfeksiyon işçileri bu keyfi işten atmalara, baskı ve tehditlere karşı hiçbir ayrım gözetmeksizin birlik olursa daha güçlü bir karşı duruş sergileyebilir. Buradan haksızlığa uğrayan, baskı gören, işten atılan Uğur Konfeksiyon işçilerini geleceklerine sahip çıkmaları için bir kere daha birlik olmaya davet ediyoruz.

Sendikamız Uğur Konfeksiyon’da hiçbir ayrım gözetmeksizin (sendikalı, sendikasız, farklı sendika üyesi) işten atılan, baskı gören arkadaşlarımızın yanındadır. Arkadaşlarımızın her türlü hak mücadelesinde elimizden gelen çabayı sarf etmeye devam edeceğiz.”


 
§