4 Kasım 2016
Sayı: KB 2016/41

Haklarımız ve geleceğimiz için mücadeleye!
Tek alternatif sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti!
Rejim krizine model arayışı
“Yeni cumhuriyet” sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti olacaktır
Direniş kendi yolunu açar elbet
Cumhuriyet Gazetesi baskını ve CHP’nin ikiyüzlülüğü
Darağacının gölgesinde kalan gerçekler
Amed saldırısına karşı eylemler ve polis terörü
Demokrasi İçin Birlik Bildirgesi, demokrasi sorunu ve ötesi
Başkanlık, sermaye devletinin istikrar arayışının bir ürünü
Ekim Devrimi ve devrim teorisi
Kamuda kıyımlar, tutumlar ve mücadelenin sorunları - I
Bakırköy Belediye işçileri grevinin ardından…
“Haklarımız için sonuna kadar direnmekte kararlıyız!”
Metalde Grup TİS görüşmeleri tıkandı
Kadın işçi grevlerinin gösterdikleri
Kadın işçilerin talepleri için örgütlü mücadeleye!
Düzenin hizmetindeki bir kurum: YÖK
Musul operasyonu ve ötesi
Çelişkiler keskinleşiyor; silahlanmaya dev bütçeler ayrılıyor!
Aydınlanma ve bir eylem klavuzu; Marksizm
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Cumhuriyet Gazetesi baskını ve CHP’nin ikiyüzlülüğü

 

Cumhuriyet gazetesinin sahibi Cumhuriyet Vakfıdır. Gazetenin yönetimini de bu vakıf belirler. Bunun için belirli aralıklarla vakıf üyelerince seçimler yapılır. 2 Nisan 2013 yılında Cumhuriyet Vakfı olağan seçimine gidiyor ve gazetenin başına yeni bir yönetim seçiliyor. Bu seçime Mustafa Balbay ve Alev Coşkun itiraz ediyor.

Mustafa Balbay ve Alev Coşkun kimdir? Seçime neden itiraz etmişlerdir? Cumhuriyet gazetesine dönük operasyonun bu itirazla nasıl bir ilgisi vardır?

Mustafa Balbay daha önce Cumhuriyet gazetesi yöneticiliği ve yazarlığı yapmıştır. Ergenekon davasından hapis yatmıştır. Çıkınca da CHP tarafından milletvekilliği verilmiştir. Hâlihazırda İzmir CHP milletvekilidir.

Alev Coşkun, TBMM 1961 darbe anayasası kurucu meclisi üyesidir. 1973-1980 yılları arasında iki dönem CHP İzmir milletvekilliği yapmıştır. 1978-1980 yılları arasında Turizm ve Tanıtma Bakanlığı yapmıştır. Cumhuriyet gazetesi içerisinde ise 1992 yılından itibaren yönetim kurulu başkanlığı da dahil çeşitli kademelerde görev yapmıştır.

Mustafa Balbay ve Alev Coşkun Cumhuriyet Vakfı’nın 2 Nisan 2013 yılında gerçekleştirdiği seçimlere “seçimde usulsüzlük” gerekçesiyle itiraz etmişlerdir. Özellikle Mustafa Balbay basına çeşitli aralıklarla verdiği demeçlerle Cumhuriyet gazetesinin “FETÖ’cü” ve “Kürtçü” bir yayın çizgisine geçtiğini, Cumhuriyet gazetesi yönetiminin “FETÖ” ile ilişki halinde olduğunu belirten açıklamalarda bulunmuştur. Mustafa Balbay’ın AKP yandaşlığı ile bilinen BUGÜN gazetesine verdiği demeçler bu açıklamalara en net örneklerdendir. Bu demeçlerde Mustafa Balbay Cumhuriyet gazetesinden kovulmasının nedenini “FETÖ’yü eleştirmek” olarak ifade ediyor. Bir başka AKP gazetesi olan SABAH gazetesine konuşan Mustafa Balbay, “Cumhuriyet gazetesini FETÖ mü finanse ediyor?” diyor.

Yani CHP’li Mustafa Balbay ve Alev Coşkun havuz medyasının “Cumhuriyet gazetesi FETÖ ile ilişki içinde” iddialarını güçlendirir bir biçimde, hem 2 Nisan 2013 seçimlerine itiraz ediyorlar hem de söylemleriyle AKP’nin Cumhuriyet gazetesi üzerinde yaratmaya çalıştığı algı operasyonunun başrollerini üstleniyorlar.

Numan Kurtulmuş, “Operasyonlar Cumhuriyet gazetesine değil vakfına yöneliktir”, diyerek saldırıyı gerekçelendiriyor. Operasyonların dayanak noktasının 2 Nisan 2013 seçimlerine yönelik “usulsüzlük iddiası” olduğu belirtiliyor. Üzerine de -zeminini AKP medyası ve CHP’li milletvekilleri Mustafa Balbay ile Alev Coşkun’un döşediği- “terör destekçisi Cumhuriyet” sosu ekleniyor.

Ama bugün bakıyoruz Cumhuriyet gazetesine en çok sahip çıkıyormuş gibi görünen siyasal parti CHP oluyor. AKP medyası hep bir ağızdan Cumhuriyet’e kayyım atanmasın, Gazete “gerçek sahiplerine”, Mustafa Balbay ve Alev Coşkun’a emanet edilsin çizgisindeler.

Şüphesiz CHP’nin beklentisi de budur. Bir yandan da operasyona dönük oluşabilecek toplumsal tepkileri eritmek, düzen tarafından ona “soldan” verilmiş tarihsel bir roldür. O, her zaman olduğu gibi bu rolünü oynayabilmek adına Cumhuriyet gazetesinin önünde olacaktır.

Cumhuriyet gazetesi ne kadar özgür basındır bu ayrı bir tartışma. Ama emekçiler için basın ve ifade özgürlüğü hakları en temel demokratik taleplerin başında gelmelidir. Cumhuriyet gazetesine dönük saldırılara karşı olmak onun yayın politikasının sahiplenilmesi demek değildir. Cumhuriyet gazetesi en iyi niyetli ifadeyle sol-liberal çizgide yayın yapan bir gazetedir. Yayın anlayışı burjuva ideolojisinin bir parçasıdır. Ancak gazetecilik ve habercilik hakkını savunmak, ifade özgürlüğünü savunmak demokratik görevlerdir. Bu eksende yaşanan saldırıları teşhir konusu ederek, “Sınırsız söz, basın, örgütlenme ve gösteri özgürlüğü!” şiarıyla mücadele çağrısı yükseltilmelidir.

 

 

 

 

DİHA-JINHA: Buradayız, gitmeyeceğiz!

 

Jin Haber Ajansı (JINHA) ve Dicle Haber Ajansı (DİHA) çalışanları, KHK kararı ile ajanslarının kapatılmasına karşı 31 Ekim’de basın toplantısı düzenledi. İHD İstanbul Şubesi’nde gerçekleştirilen basın toplantısında; kapatma saldırısına karşı özgür basın mücadelesinin sürdürüleceği vurgulandı.

Toplantıda ETHA Editörü Arzu Demir gerici iktidarın basına yönelik saldırılarına ve polis baskınlarına değinerek “Biz bu gazetecilik faaliyetini özgür basın çalışanları olarak devam ettireceğiz” dedi.

“Buradayız gitmeyeceğiz, haber yapmaya devam edeceğiz!”

Kapatma saldırısıyla karşılaşan ajanslar adına ortak açıklamayı JINHA muhabiri Rojda Ulus okudu.

AKP’nin basına yönelik saldırılarla “sizi öldürdüm, katlettim, şimdi de bunu duyurmanızı engelliyorum” mesajı verdiğini ifade eden Ulus, bundan önceki saldırılarda olduğu gibi yılmadıklarını, yılmayacaklarını vurguladı. Kürt basınının ve muhalif basının hedefte olduğunu belirten Ulus açıklamaya şu ifadelerle devam etti: “Dağıtımcısından, muhabirine yıllardır baskı ve inkarcı politikalarla mücadele eden muhalif basın çalışanları olarak AKP hükümetinin inkarcı politikalarını ilk günden beri yansıttık. Hakikatleri yazmaya ve halka ulaştırmaya devam edeceğiz.”

Okurlara haber alma haklarına sahip çıkma ve dayanışma çağrısı yapılan açıklama, “Buradayız, gitmeyeceğiz! Haber yapmaya devam edeceğiz” sözleriyle sonlandırıldı.

“Gerçekleri asla karanlıkta bırakmayacağız!”

DİHA’nın Diyarbakır’da bulunan merkez bürosunun mühürlendiğini hatırlatan DİHA Haber Müdürü Zuhal Atlan ise, 9 muhabirlerinin hâlâ tutuklu olduğunu ve sitelerinin 48 kez erişime engellendiğini hatırlattı. ‘90’larda basına yönelik saldırılarla büyüdüklerini ifade eden Atlan “Ya da ‘90’larda devletin vahşi katliamlarına tanıklık ettik. Ona rağmen bizim arkadaşlarımız kelle koltukta çalıştı. Asla taviz vermeyerek yine yayınlarını sürdürdüler” dedi.

Atlan, konuşmasını şu ifadelerle sonlandırdı: “Söz veriyoruz ne olursa olsun gerçeklerden asla taviz vermeyeceğiz, gerçekleri karanlıkta bırakmayacağız. Bizim arkamızda 70’ten fazla basın şehidimiz var. Biz Kürtlerin, Alevilerin, kadınların tüm ezilenlerin sesi olmaya devam edeceğiz. Daha önce geri adım atmamızı bekleyenler gitti ama biz buradayız. Söz veriyoruz halkımıza gerçekleri ulaştırmaya devam edeceğiz. Söz veriyoruz, gerçekleri asla karanlıkta bırakmayacağız.”

“Gazeteciler acıların haberlerini yapıyor”

JİNHA Haber Müdür Mekiye Gönenç ise ‘80’li ve ‘90’lı yıllarda olduğu gibi bugün de gazetecilerin acıların haberlerini yaptıklarını ifade etti. JİNHA olarak katliam saldırılarının yaşandığı Şırnak’ta, Cizre’de, Nusaybin’de kadınların ve halkın sesi olduklarını ve bu nedenle saldırılarla karşılaştıklarını ifade etti. Gönenç şöyle devam etti: “JINHA dün kapatılarak aslında kadınların sesi susturulmaya çalışıyor. Bizim için mekan çok önemli değil, mekanımız kapatılmış olabilir. Sokakta oturur gündemimizi alır, yolumuza devam ederiz.”


 
§