28 Ekim 2016
Sayı: KB 2016/40

Birleştirici tek seçenek devrimci direniş çizgisidir!
Ortadoğu, Türkiye ve Kürt sorunu
Darbe fırsatçıları darbeleri soruşturamaz!
CHP tipi muhalefet!
Kürt halkının iradesi sınanıyor
Medya raporu: OHAL’de 118 kapatma, 56 tutuklama!
“Bütün sorunları işçi sınıfının bilinci ve mücadelesiyle çözebiliriz!”
“Uğur Konfeksiyon'a işçi kıyımı ne demekmiş göstereceğiz!”
Hakların ve geleceğin için kavgaya hazırlan!
Tırmanan siyasal gericilik ve zor döneme devrimci hazırlık
Yaşadıklarımız hesabı sorulmamış bir geçmiş olmayacak
Cumartesi Anneleri: Kaybedenleri affetmeyeceğiz!
Gözaltı ve azgınlaşan polis şiddeti
AÜ Hukuk Fakültesi’nde hukuk paneline “izin” yok!
Liseliler birliğe, okullar meclise!
Ya direniş, ya direniş!
"Bir araya gelmediğin sürece yokluğa mahkum edilmeye devam edersin"
“Patronlar nasıl birleşip işçi sınıfına savaş açıyorsa işçiler de birleşmelidir”
OHAL ipinde iki cambaz
Kartal İşçi-Emekçi Kadın Komisyonu buluşması
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Patronlar nasıl birleşip işçi sınıfına savaş açıyorsa işçiler de birleşmelidir”

 

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanı olarak, hastanede yaşanan sorunlara karşı mücadele ettiği için işten atılan taşeron işçisi Cemal Bilgin’le konuştuk. Bilgin İÜ yönetiminin hak arama mücadelesine düşmanlığına ve sendikal bürokrasiye dikkat çekerek, iş kolu farkı gözetmeden işçi sınıfının birlik olarak mücadele etmesi gerektiğini vurguladı. Cemal Bilgin’le yaptığımız röportajı kısaltarak yayınlıyoruz. Röportajın tamamına www.kizilbayrak1.net adresinden ulaşılabilir.

- Sizi tanıyabilir miyiz?

- Adım Cemal Bilgin. İstanbul Üniversitesi (İÜ) Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde hasta bakıcı olarak çalışıyordum. 10 yılı geçkin olarak çalışıyordum hastanede. En az 10-15 tane taşeron firma değiştirdim. Haksızlık, hukuksuzluğa karşı sürekli hangi firma gelirse gelsin, hangi firmanın usulsüzlüğü varsa hep dile getirdim ve dile getirmeye devam ediyorum.

Geçen günlerde hastaların ve çalışanların ortak yemek yediği yemekhanedeki yemeklerden dolayı besin zehirlenmesi yaşandı. Ben de işçi sağlığı ve güvenliği baş temsilcisi olduğum için “bunu araştıralım” dedim. İlk önce taşeron firmaya gittim, iş sağlığı ve güvenliği uzmanına gittim. Onlar duyarsız kaldılar. Ben de hastane yönetimine gittim. Hastane yönetiminde müdür olan İbrahim Öztürk beye söyledim. Bana “Hayatınız boyunca yiyemeyeceğiniz yemeği ben size sundum. Yedi çeşit yemek yiyorsunuz. Nankörlük yapmayın” dedi.

Ben araştırmaya başlarken “seni işten çıkartacağız” demeler, tacizler, bağırıp çağırmalar, “Cemal rahat dur, hakkında şikayet var”... “İşimle ilgili mi” diye sordum. “Yok işinle ilgili değil, sen her şeye burnunu sokuyormuşsun, ayak bağı oluyormuşsun, hastane yönetimi öyle söylüyor.” “Bir yerde haksızlık, hukuksuzluk varsa ben bunu gündeme getirdim” dedim. Tahlil sonuçlarında beş arkadaşımızda besin zehirlenmesi ve salmonella bakterisi olduğu ortaya çıkmış oldu. Ben bunları arkadaşlara söylediğimde arkadaşların haberi yoktu, arkadaşlara söylenmemiş. Dahiliye bölümündeki hekimler “eve gidebilirsin, sıkıntın yok” diyorlar. Çünkü hastane yönetimi saklıyor, taşeron firma saklıyor, bazı hekimler de tehdit edilmişler onlar da saklıyor. Hastane yönetiminin araştırması gerekirken, benden öğrendiler. Sağlık politikalarının geldiği nokta da budur aslında. Yöneticiler sağlığı bile işletme mantığıyla yönetiyor.

- Resmiyette işten atılma nedeniniz ne olarak geçiyor?

- 25/2 maddesinden beni çıkardılar. Ahlaksızlık, hırsızlık, kamuya zarar vermek, kurumun itibarını zedelemek, taşeron firmanın itibarını zedelemek... Hadi itibarını zedeledim, bağırdım çağırdım. Ben keyfimden mi bağırıp çağırmışım? Kamuya zarar mı vermişim, malını mı çalmışım? Asıl kamuya zarar verenler kendileridir. İşçinin maaşını, yol parasını, yemek parasını kesenlerdir. İşçi çıkartanlardır. Bundan yaklaşık 3 sene önce bizim onayımız dışında yol paraları kesildi, maaşlarımızdan kesinti oldu ve bizi tehdit ettiler. Burada suçlu işçiler midir, üniversite yönetimi midir sormak lazım.

İki arkadaşımız hastanede iş kazasından öldü. Hastanede onlarca kişi kalp krizi geçiriyor, eklem rahatsızlıkları çekiyor. Hep görevleri olmayan işler yaptırıldığı için. İş sağlığı ve güvenliği eğitimleri tam olarak verilmiyor. Bunları söylemek, hak aramak suç mu yani? Ama memlekette maalesef OHAL bahanesiyle yöneticilere iyice güç kuvvet geçti.

- İşten atıldığınızda eylemleriniz de OHAL gerekçesiyle yasaklanmaya çalışılmıştı...

- Tabii. Haftanın beş günü eylemlerimizi sürdüreceğimizi söylemiştim. Onlarca çevik kuvvet geldi, ben tek başımayım. “Seni buradan kaldıracağız, valilikten, terörle mücadeleden talimat var, kalmana izin vermeyiz, çevreye zarar veriyormuşsun” dediler. Ben de oradaki yüzlerce pankartı gösterdim. “Özel firmaların pankartları her yerde asılı, onlar çevreye zarar vermiyor da benim burada işçi haklarını aramak için astığım pankart mı çevreye zarar veriyor” dedim.

- Direnişinizde sendikaların tutumu nedir?

- Bana Sağlık Emekçileri Sendikası (SES), Türk Tabipleri Birliği (TTB), Eğitim Sen sahip çıkıyor ama benim üyesi olduğum DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası sahip çıkmıyor. Başkanın yanına gittik ben sabıkalıymışım, benim bir ton evrakım varmış karakolda, yönetimde, rektörlükte... Ben bu eylemleri babamın hayrına yapmadım ki.

- Hakkınızda soruşturma var diye sendika destek olmuyor yani?

- Aynen öyle. Benim soruşturmam çokmuş, ben çok bağırıp çağırıyormuşum, sendikadan habersiz eylem yapıyormuşum... Bir sorun, sıkıntı varsa tabii ki eylem yapacaksın. Mahkemeye gidip sonuç almadan bekleyeyim mi? Sana bir taciz varsa, bir baskı varsa bunu nasıl püskürteceksin? Örgütlü mücadelenle, sendikanla püskürteceksin. Bir işçinin sabıkası varmış, soruşturması varmış diyerek bu eyleme destek vermemesi ne demek? Pankarttan ismini sildirmek ne demek?

Bir de DİSK bu... “Şanlı tarih” diye bahsediyorlar, ihanet tarihini de anlatsınlar. İşçileri bölmek, parçalamak sendikanın görevi değildir. Genel-İş İstanbul 1 No’lu Şube Başkanı Mehmet Pehlivan’la görüştüm “Biz diyalogla, masa başında iş çözmeye çalışıyoruz, bizim mücadele anlayışımızda eylem yapmak, çadır kurmak, bağırmak çağırmak yoktur” diyor. Bana “sen sendikal dili konuşmuyorsun” diyor.

Bir grup arkadaşımız sendikaya gitti. “Sakın sendikanın önlüğünü giymeyin” demişler. “Önlüğü giyersen sizi üyelikten atarım” diyorlar. Sendikanın bana şikayeti de ben sendikaya çok eleştiri yapmışım, dedikodusunu yapmışım, sendikaya küfretmişim... Sendika sahip çıkmıyorsa işçi küfür de eder. Diyorum ki “Gelin işçilerle örgütlenme toplantısı yapalım, bilinçlendirelim”, gelmiyor. “Dava aç” diyoruz, açmıyor. Sen o zaman niye sendikacılık yapıyorsun? Biz de mücadelemizi sonuna kadar sendikaya rağmen, patrona rağmen, her şeye rağmen sürdüreceğiz. Adalet de hukuk da gerçek sendika da işçilerin olacak. Ben buradan işçilere söylüyorum. Kesinlikle korkmasınlar.

İşçilerin bir araya gelerek patrona karşı, zalime karşı birleşmesi lazım. İş kolu sendikacılığı demek din, dil, ırk, mezhep, cinsiyet ayrımı yapmak gibidir bu saatten sonra. Patronlar nasıl birleşip işçi sınıfına savaş açıyorsa işçiler de birleşmelidir. Eğitimleri, bilinçlendirmeyi, örgütlenmeyi kim anlatacak? Sendikalar anlatacak. “Sendikayı eleştirme, sendikalar zaten yerin dibinde” diyorlar. İşçiye sahip çıkmayan sendika yerin dibine girsin. Mücadele veren yeni sendika anlayışı filizlensin. Bunlar yerin dibine girmediği sürece işçiler de toprağa gömülü kalır.

- Son olarak işçilere, emekçilere söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Dediğim gibi işçilerin birleşmesi lazım. “Benim olsun, koltukta ben oturayım” değil. O koltuğun artık olmaması lazım. Sokaklarda meydanlarda örgütlenme ve mücadele lazım. Öğrencileri ayırmamak lazım, memuru, işçiyi ayırmamak lazım. Dik ve omurgalı durarak, mücadeleyle tüm işçilerin yan yana gelmesi lazım. Başka çaresi yok. İşçiler yan yana gelmediği sürece hiçbir kazanım olmaz. Biz mücadeleyi daha da büyütsek, alttan bir mücadele yürütsek, fabrikalarda, iş yerlerinde, mahallelerde, sokaklarda, inan ki ne OHAL kalır ne de patronların lehine kararlar çıkar. Eski sendikacılık anlayışının değişmesi lazım. Başka bir çaresi yok.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 
§