14 Ekim 2016
Sayı: KB 2016/38

Dinci-mezhepçi iktidar içeride OHAL’ci dışarıda yayılmacı
Erdoğan-Putin görüşmesi üzerine
Katliamcı devlet rutini!
Katil devlet anmalara saldırdı
Katliam zincirinin yeni halkası Yüksekova
Greif işçisi toplu sözleşme sürecinde inisiyatifi ele almalıdır
“Greif Direnişi’nin açtığı yoldan, örgütlenmeye, birlik olmaya çağırıyoruz”
Ankara İşçi Meclisi toplandı
Tüpraş ve Petkim’de toplu sözleşme süreci
2017 Metal TİS sürecine giderken...
ABD’nin Musul seferi: IŞİD bahane, her şey petrol için!
Bir dönemin sonu: FARC-Santos “barış” anlaşması
Gericiliğin prangalarını kırmak için mücadeleye!
Bu kavgada biz de varız!
İÜ'de DGB’lilere gözaltı terörü
Öğrenci yurtlarında büyüyen sorunlar
TV, radyo ve basına dönük saldırıların arka planı
Hapishanelerde faşist baskı ve hak gaspları yoğunlaşıyor
“Saadet Hanım” tiyatro oyunu üzerine bir eleştiri
"Başka yol yok" direneceğiz!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

"Başka yol yok" direneceğiz!

 

Geçtiğimiz sene İstanbul Üniversitesi’nde polis-rektörlük-gerici çetelerin işbirliğinde birçok saldırı yaşanmıştı. YÖK’ün dönem başında seçimleri bahane ederek üniversitelerde siyasal faaliyeti yasaklamasının ardından neredeyse hemen her gün okula polis girmiş, bu süreçte sayısız gözaltı yaşanmış, rektörlük tarafından onlarca soruşturma açılmıştı. Dönemin sonuna doğru polise gerici çeteler de eşlik etmeye başlamıştı. Benim de bu saldırılardan birinde polis tarafından kolum kırılmıştı.

Bu sene ise dönemin başından itibaren geçen dönemki soruşturmaların sonucu olarak okuldan 1 hafta+1 ay uzaklaştırıldım. Yani önce fiziken zarar veren devlet şimdi de uzaklaştırma ile istediğini yapacaktı. Okula girmem engellendi. Ben de bunun üzerine direnişe geçmeye karar verdim. Bu soruşturma ve uzaklaştırma terörüne boyun eğmeyecek, Denizler’in üniversitesini gericilere ve katillere bırakmayacağım. 1 ay boyunca her gün üniversitemin önünde özgürlük ve gelecek direnişinde olacağım.

Bugün içinden geçtiğimiz süreçte sermaye devleti büyük bir kriz içinde. Bu süreci olabildiğince az hasarla atlatmak için yükselen her sesi boğmak, toplumsal muhalefeti tümüyle ezmek istiyorlar. Üniversitelerde ilerici akademisyenler tutuklanıyor, meslekten ihraç ediliyorlar. Eğitim Sen’li öğretmenler cemaat operasyonu bahanesiyle tasfiye ediliyor, işçi ve emekçilerin en ufak hak arama eylemi dahi polis saldırısına uğruyor, devrimci-ilerici basın susturulmaya çalışılıyor. Kürdistan’da insanlar bodrumlarda yakılarak katlediliyor. Gençlik de toplumun en dinamik kesimi olarak düzenin öncelikli hedeflerinden biri haline geliyor; üniversitelerden devrimci-ilerici öğrenciler uzaklaştırılıyor, atılıyor. Sermayeye nitelikli iş gücü, sorgulamayan, düşünmeyen, hareket etmediği için zincirlerinin bile farkında olmayan “dindar ve kindar” bir nesil yetiştirmenin aracı olarak kullanılan üniversitelerde gerici-faşist çeteler özellikle beslenip palazlandırılıyor.

Sonuç olarak bana verilen cezanın muhtevası benim şahsımda üniversitede söz söyleme, örgütlenme özgürlüğüne yönelik bir saldırıdır. Doğalında bu cezaları da durup dururken almadık. Üniversitelerimizde özgürlük ve geleceğimizi savunduğum(uz), örgütlülüğün özgürlük olduğunu düşündüğüm(üz) ve pratikte de bunu hayata geçirdiğim(iz) için bu “ceza”yı verdiler. Bir nevi toplumda hapishaneler var, insanları dört duvar arasına hapsediyorlar. Üniversitelerde ise bizlerin girişini yasaklayarak kendi gettolarını koruduklarını sanıyorlar. İlerici, devrimci, örgütlü öğrencilere yönelik verilen cezaların genel olarak üniversite öğrencilerine yönelik mesajı var. Eğer kafanı kaldırırsan “eğitim hakkını gasp ederim”, “kolunu kırarım” vb... Benim/ bizim üniversitemizin önündeki duruşumuzun çok yönlü anlamı ve önemi var. Bizleri üniversitelerimizden söküp atamazsınız. “Bizim sınırlarımızı, nerede faaliyet göstereceğimizi, eğitim alacağımızı siz belirleyemezsiniz” demek. Soruşturmaların, cezaların, haksız ve keyfi uygulamaların karşısında kafamızı önümüze eğip gitmeyeceğiz demek. Yani “başka bir yol var mı acaba” sorusuna “Başka yol yok! Direneceğiz!” demek. Bu tür saldırıları püskürtebilmenin yolu ancak örgütlü, kitlesel, birleşik, devrimci bir gençlik hareketinden geçiyor. Bunun farkında olarak bu süre içerisinde bizler ne yapacağız? Ancak ben tüm bu saldırılara karşı geleceğimden ve özgürlüğümden vazgeçmiyorum. Yaklaşık bir haftadır her gün üniversitemin önündeyim ve her gün polis saldırısına uğradım. Fakat ben direnişe devam edeceğim. Bugün önemli olan bu direnişi sahiplenmek ve yayabilmek. Devletin yaratmak istediği biatçı üniversitelere karşı alternatif sokak üniversitelerinde buluşabilmek. Artık basın toplantılarından, salon etkinliklerinden sıyrılıp meydanlarımızda, alanlarımızda fiili-meşru mücadele çizgisini var edebilmek.

Şimdi benim direnişim bir ay boyunca, her gün gözaltına da alınsak sürecek. Emekten yana olan herkes direnişin yanında olmak zorundadır.

Üniversiteden uzaklaştırılamayan
Buse Bayram

Direniş için iletişim:

0541 370 06 24


 
§