9 Eylül 2016
Sayı: KB 2016/34

Yayılmacı savaşlara karşı işçilerin birliği halkların kardeşliği
AKP/Erdoğan iktidarının kazanamayacağı savaş
T. Erdoğan Obama ve Putin’le görüştü
Düzenin yapboz siyaseti
Faşist baskı ve teröre karşı direnişi büyütelim!
Olmayan düğmeyi ilikleyen düzen hukuku
DEV TEKSTİL Eylül Ayı GMYK Toplantısı gerçekleştirildi
Murat Ülker neden, nasıl zengin?
İş cinayetleri ve ortalığa saçılan gerçekler
Kırıntılar için değil, sermayenin köleliğinden kurtulmak için mücadeleye!
Güncel deneyimler ışığında demokrasi sorunu - H. Fırat
Türkiye-AB ilişkilerinde çatışan çıkarlar, gerilen ipler
ABD başkanlık seçimleri: Tiyatro devam ediyor
TTİP: Emperyalist sömürü, yağma ve haydutluğun yeni bir aracı
Çocukların özgürlüğü için yıkılacak düzen.
Hapishanelerde 600 çocuk
Şiddete uğrayan kadınlar, devlete güvenmiyor!
Sermaye devleti kesenin ağzını işçiye kapattı, MİT’e açtı
Düzenle barış diyenlerin, demokrasi ve özgürlükten anladıkları...
Yarım kalan şarkı... Victor Jara!
Gerçekçiliğin sinemadaki özeti: Yılmaz Güney
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AKP/Erdoğan iktidarının kazanamayacağı savaş…

Halkların düşmanları kaybedecektir!

 

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında sahneye konan iki perdelik mehter marşı eşliğindeki “demokrasi şovu” sona erdi. Erdoğan ve avaneleri, dünyaya ve efendileri emperyalistlere “siz beni gözden çıkardınız ve güvenilmez buluyorsunuz, ama bakın tüm millet ve muhalefet partileri de dahil herkes yanımda, toplumun büyük kesimi bana güveniyor ve beni destekliyor” şeklinde bir mesaj niteliği taşıyan “Yenikapı” mitinglerine de artık gerek duymuyorlar. Duymuyorlar, zira MHP zaten bir sorun oluşturmuyor. T. Erdoğan’ın ve aparatı AKP’nin her kararını ve icraatını sorgusuz sualsiz, hem de ondan da ateşli biçimde destekliyor. AKP iktidarı, CHP’yi ise adeta esir almış bulunuyor. CHP’nin kendisine mahkum olduğunu ve köşeye her sıkıştığında CHP’nin “devletin bekası” adına yardımına koşacağını ve AKP’ye koltuk değnekliği yapacağını çok iyi biliyor. Sözün kısası, artık “Yenikapı ruhu” da bir yana bırakılmış bulunuyor.

Nereden bakılırsa bakılsın Türkiye, tarihinin en gerilimli, en karanlık, en gerici ve gelecek güvensizliğinin zirve yaptığı bir döneme doğru seyrediyor. Eldeki tüm veriler de bunu destekliyor.

Türkiye’de bugüne dek parlamenter bir rejim vardı. Biçimsel de olsa, işleyişinden bağımsız olarak, bu sisteme ait kurumlar vardı. Örneğin, parlamento vardı. Şimdi de var. Ancak şimdi, o da şimdilik sadece hedefe varmada bir süs derekesine düşürülmüştür. Bir aldatıcı şaldan ibarettir. Zaten “reis” bu şalı hiç takmıyor. TBMM denen yer sözde bir yasama organıdır, ama çalışmıyor, çalıştırılmıyor. Zira 15 Temmuz darbe girişimini fırsata çevirerek OHAL ilan ettiler. Şimdi tek yasa bu. Türkiye bu yasa ile yönetiliyor.

Türkiye tarihinin en karanlık döneminden geçiyor

Bugünlerde bundan da etkili bir silahları var; KHK... Meclisin, hükümetin, bakanların tek işi de bu yasadan beridir peş peşe diktatörün istediği kanun hükmünde yasaları çıkartmaktan ibarettir. Şimdi fiilen yasama yetkisi diktatörün elinde toplanmıştır. Resmen ve açık açık tek başına kendisinin hüküm sürdüğü açık terörcü diktatörlüğü, yani koyu faşist polis rejimini tahkim amacıyla, durmadan kanun hükmünde kararnameler çıkartıyor. Bu gidişat önlenmezse eğer, zaten fazlasıyla biçimsel hale gelen TBMM’nin ruhuna fatiha okunup “Cumhuriyet mezarlığı”na gömülmesi işten bile değil. Bu konuda sadece son dönemdeki gelişmelere bakmak dahi yeterlidir.

Faşist baskı ve terörün dozu her geçen gün daha da artıyor. T. Erdoğan’ın günlük emirleri anında yeni bir KHK’nın vesilesi yapılıyor. Tüm savcılar ve yargıçlar T. Erdoğan’ın memuru haline gelmiş olup, anında harekete geçiyorlar. Erdoğan Hitler’i, polisi de Hitler Almanya’sının Gestapolarını aratmıyor. Erdoğan kimi işaret ediyorsa, hızla ona yöneliyorlar. Dizginsiz bir terör eşliğinde evlere, kurumlara dalıyorlar, olmadı sokakta yakalıyorlar, karga tulumba polis merkezlerine götürüyorlar. Söz konusu olan, günlük hale gelen bir gözaltı ve tutuklama terörüdür.

Gelinen yerde, amiyane adı ile FETÖ terör örgütüne dönük temizlikten çok, bugünlerde rejim karşıtı güçler hedef tahtasına çakılmış bulunuyorlar. Faşist saldırganlığın gerçek hedefi artık tüm rejim muhalifi aydınlar, akademisyenler, avukat ve gazetecilerdir. Özellikle de devrimci düşünce, eylem ve örgütlerdir. En acımasız operasyonlar bu güçlere dönük olanıdır. Bu saldırının en dikkate değer olanı da 15 Temmuz darbe girişimi ile birlikte, adeta sonrasında nelerin yapılacağını gösterircesine, devrimci tutsakların kaldığı cezaevlerinde devreye konan sevkler, hak gaspları ve işkencelerdir. Bunları, işçilere dönük saldırılar, somut olarak da işten atmalar ve grev yasakları, kamu emekçilerine dönük keyfi soruşturmalar ve kitlesel tasfiyeler ve günbegün yakın bir tehlike halinde büyüyen Alevi emekçilerine dönük tehditler ve saldırılar tamamlıyor.

Kürt halkına dönük kirli savaş ise bu topyekün saldırının ana halkasını oluşturuyor. Kürt halkı günümüzde hem içeride ve hem de sınır ötesinde tam bir kuşatma altına alınmıştır. Emperyalist büyük devletlerin onayı ile el ele giden bu kuşatma giderek daralıyor, daraltılıyor. T. Erdoğan kişisel iktidarını, dümeninde durduğu sermaye devleti de varlığını Kürt düşmanlığı yaparak korumaya çalışmaktadır. Türkiye’nin milliyetçi-şoven damarına yaslanmakta, bu damarı şişirmektedir. O kadar ki bir iç savaşı dahi göze almıştır. Bunu da geçmiş günlerde Kuzey Kürdistan üzerinden resmen ve açık açık dile de getirmişlerdi. Son Cerablus seferi ile bunun sahasını genişlettiler. Rojava başta olmak üzere tüm Kürt halkını kapsayan kanlı bir savaş halinde büyüttüler.

Öteden beridir, T. Erdoğan Hitler olmaya ve bizzat kendi direktifi ile çıkartılan savaş tezkeresinin tüm gereklerini yapmaya çok ama çok heveslidir. Bunun kendisi kardeş bir halkı, yani nüfusu artık 50 milyonu bulan Kürt halkını toplu bir kıyımdan geçirmek demektir ki bu Hitler bozuntusu bunu da göze almıştır. Bu kanlı savaşın kaçınılmaz kıldığı ya da kılacağı bir diğer ayağı da bölgenin ezilen diğer mazlum halklarıdır. Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkları T. Erdoğan’ın kişisel hırslarının da marifeti ile büyük bir kaosun, hiçbir halkın çıkarının olmadığı, tam tersine, önlenemezse eğer hepsi için de son derece ağır yıkımlara yol açacak olan yeni bir emperyalist savaşın içine sürüklenmektedir.

Bu kez direnen halklar kazanacaktır

Hızla koşulan yer bir savaş coğrafyası olan Ortadoğu’dur. Ortadoğu, başta ABD olmak üzere, tüm emperyalistler ve T. Erdoğan gibi diktatörler ve IŞİD ve benzeri çağ dışı cinayet örgütleri tarafından daha şimdiden bir kan gölüne çevrilmiştir. Bu acılı coğrafya şimdi de her türden caniyane savaşın ana sahnesi haline gelmiş olup, adeta, yeni ve daha vahşi bir savaşı beklemektedir. T. Erdoğan ve aslında yıkılmayı bekleyen Türk sermaye devleti son Cerablus seferi ile bu savaş batağına bir ilk adım atmıştır. Hiç kuşku yok, T. Erdoğan Türkiye ve Kürdistan’da da, bölgede de kazanamayacağı bir savaşa girmiştir. Tümüyle haksız, gerici ve emperyalist olan bu savaşı kaybedeceklerdir.

Fakat bu kez, aynı zamanda Kürt ve bölgenin kardeş diğer halklarının devrimci kader birliğinin de ifadesi olan, Türkiye işçi sınıfının merkezinde olduğu birleşik sosyalist bir devrimle yıkılmayı bekleyen Türk sermaye devleti ve Ortadoğu halklarına yıllardır kan kusturan tüm diktatörlükler yıkılacaktır. T. Erdoğan ve benzeri diktatörler de tarihin çöplüğüne atılacaklardır. Bu kez emperyalizm ve işbirlikçileri değil, direnen halklar kazanacaktır.

 
§