19 Haziran 2015
Sayı: KB 2015/24

Düzenin çözümsüzlüğü ve yeni mücadele dönemi
Sınır çetecilere açık, emekçi halka kapalı!
Türkiye damgalı işbirliği
Eski mürettebat yeniden sahnede!
Lale devrinden fetret devrine doğru...
Sermayenin Demir(eli)
Son genel seçimler solda tasfiyeciliği güçlendirdi H. Yağmur
Ermenek'te işçi katillerine büyük öfke
Çan işçileri: İşçi sınıfı uyanıyor!
Polimer işçileri grevde!
"15-16 Haziran Direnişi ve Metal Fırtınası"
"Ölmek var, dönmek yok!"
Metal işçisi birliğini güçlendiriyor
MİB’i susturamadınız, susturamayacaksınız!
Sendikalar ve sınıf mücadelesi
Metal işçileri ve MİB engelleri aşa aşa ilerledi! - 1
Metal direnişi yedi düvele karşı verilmiş bir savaştır!
Kirli ve kanlı bir suç çetesinin Bilderberg toplantısı
Kadına yönelik şiddeti düzen siyaseti körüklemektedir!
Kadına yönelik şiddet ve 'iyi hal' indirimi üzerine
Devrimci gençlik kampına çağrı
"Türkiye siyasi tarihinde Filistin" paneli yapıldı
Sınıf savaşına yüreği yetmeyenler işine baksın!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kadına yönelik şiddeti düzen siyaseti körüklemektedir!

Özgecan Aslan’ın vahşice katli sonrasında kadına yönelik şiddete karşı artan tepkiler oldukça anlamlı bir düzeydeydi. Kadına yönelik şiddete tepki Özgecan ile sembolleşmiş, ailesine taziye için Mersin dışından da pek çok ziyaret yapılmıştı. Tepkilerin kitlesel bir şekilde çok sayıda ilde gösterilmesi ve Özgecan’ın toplumun hemen hemen değişik kesimleri tarafından sahiplenilmesi AKP’yi de bu konuda vitrine çıkmaya zorladı. Özgecan’ın ailesine ziyaretler, kimi açıklamalarla AKP “denetiminden çıkmakta” olan bir duruma müdahale hamleleri geliştirdi. Özgecan’ın ailesine ziyaretlerin yerel makamlarca denetlenmesi ve düzenlenmesi yoluna dahi gidildi.

Onlar da biliyorlar ki, kadına yönelik şiddetin en çok arttığı dönem kendilerinin iktidarda oldukları dönemdir. Artan şiddetin, taciz ve tecavüzlerin gerisinde dinci-gerici iktidarın neden olduğu pek çok etken bulunmaktadır. Buna örnek olarak AKP zihniyetinde olanların sarf ettikleri kadına yönelik gerici söylemlerden, yargının iyi hal indirimlerinden ve daha pek çok etkenden bahsedilebilir.

Öte yandan tüm bu gerici söylem ve uygulamalar toplumun ilerici kesimlerinden tepki almaktadır. Özgecan şahsında açığa çıkan kitlesel tepki de bu süreçlerin sonucunda gelişmiştir. Bunun farkında olan AKP hükümeti de algı operasyonlarındaki hünerini bu açıdan da kullanmak istemektedir. Suçlarını perdelemek niyetiyle kadına yönelik şiddete kendilerinin de karşı olduklarını çeşitli vesilelerle söyleyerek, toplumda oluşan tepkinin yönünü başka yere çevirmek istemektedirler.

Bunun son örneğini Özgecan’ın duruşmasına kendi gerici çizgilerindeki kadın dernekleri ile katılarak gösterdiler. Sözde Özgecan’a destek olmaya gelen bu Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) esasta hangi misyonla geldiğini “Özgecan masumdur, siyaset yapma!” sloganıyla özetlemektedir. Daha önceki kadın cinayetleri davalarında hiç de ortalıkta görülmeyen KADEM, her ne hikmetse Özgecan davasına ellerinde dövizlerle hazırlanarak gelmiştir. Duruşmayı izlemeye gelen ilerici kadın platformlarının “Kadın cinayetleri politiktir!” vurgusuna ve AKP karşıtı sloganlarına karşılık “Özgecan masumdur, siyaset yapma!” sloganı attılar.

Böylelikle de esas derdinin Özgecan davası değil, kadın cinayetlerine karşı tepkinin siyasallaşmasını engellemek olduğunu gösterdiler. Bu gericilik duruşma için gelen ilerici güçlerin tepkisiyle karşılaştı ve engellendi.

KADEM duruşma sırasında taşıdığı dövizlerde de burjuva gericiliğin kadına bakışının tipik temsilcisi olduğunu gösterdi. Ataerkil gerici söylemi ardına alarak sözde kadına yönelik şiddete karşı sloganların yer aldığı dövizlerde; “Önce adam ol! Kadına el kaldırmak adamlık değildir!”, “Erkeksen öfkene hakim ol!” gibi sloganlar kadın ve şiddet konusunda gerici bakışlarını göstermektedir.

Bu zihniyet kadına şiddet sanki sadece öfke kontrolü ile önlenebilir sığlığındadır. Öte yandan kadına baştan zayıf ön kabulü ile yaklaşılmakta, zayıfa el kaldıran da “adam”dan sayılmamaktadır. Dinci-gerici iktidarın kadına yönelik şiddete karşı önlem algısı bu kadardır. Bu gerici ataerkil söylemi Tayyip Erdoğan da ifade etmiş, dini referanslarla kadını “korunması” gereken bir “emanet” olarak nitelemişti. Bu bakışın gericiliği bir yana, gerçekte kadına şiddeti dert ettikleri falan yoktur. Ama kadına yönelik şiddettin oldukça fazla yaşanıyor olması ve gelişen tepkiler onları böylesi söylemleri dillendirmek zorunda bırakmaktadır.

Kadınları korunması gereken bir emanet olarak gören bu zihniyet aynı zamanda kadınların bu korunmayı hak edebilmesi için de kıstaslar belirlemektedir. Örneğin kahkaha atmaması, kısa etek-tayt giymemesi, “edepli” olması, kocasına itaat etmesi vb. gerekmektedir. Aksi halde başına gelebilecek her şeyden o sorumludur. Bundan dolayı kendisine tecavüz edeni öldürene değil de tecavüzcülere ya da kadın katillerine iyi hal indirimi uygulanmaktadır.

Bu dinci-gerici iktidar altında hemen hemen her gün kadına yönelik gerici söylemler, ayrımcı dil ve hakaret içeren ifadeleri duymak zorunda kalıyoruz. Her gün kadın cinayetleri işleniyor. Taciz ve tecavüz oranları çocukları da içine alacak denli sürekli artıyor.

KADEM’in “siyaset yapma” söylemi ise, kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüzlerin artmasında önemli rolü olan bu dinci-gerici iktidarı korumayı amaçlamaktadır.

Biliyoruz ki kadına yönelik şiddetin kökeninde özel mülkiyete dayalı sömürü sistemi kapitalizm var. AKP gericiliği de bu sömürü düzeninden beslenmektedir. Bundan kaynaklı kadına yönelik şiddete tepkinin siyasallaşmasını istemiyorlar. Kurulu düzenlerini hedef alabilecek tepkilerden ölesiye korkuyorlar.

Bu korkularını gerçek kılmak için işçi ve emekçi kadınlar düzene karşı devrim çizgisinde siyasallaşmalı, örgütlenmeli, savaşmalıdır. Çünkü kadın cinayetleri, taciz ve tecavüzler bu kurulu düzen var oldukça bitmeyecektir.

 

 

Katleden sömürü sistemidir

“Selçuk Mahallesi’ndeki bir apartmanda oturan Emine Adıgüzel, komşu ziyaretinde iddiaya göre bir markette kasiyer olarak çalışan kızı Meryem ile tartışmaya başladı. Kızının 3 aylık hamile olduğunu öğrenen anne, 5’inci kattaki evlerine çıkıp tabancayla döndü ve Meryem Adıgüzel’e 5 el ateş etti.

Ağır yaralanan Meryem Adıgüzel, vatandaşlar tarafından otomobille hastaneye götürülürken yolda hayatını kaybetti. Olayın ardından sinir krizi geçiren 5 çocuk annesi Emine Adıgüzel ise Niğde Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alındı. “ (DHA – 12.06.15)

Yazık ki bu kötü haberde dikkati çeken şeylerden biri, 17 yaşında Meryem’i öldürenin babası ya da abisi değil annesinin olmasıdır. Anne de kızını öldürdükten sonra sinir krizi geçirmiş. Yani anne soğukkanlı bir katil değil. Bekarken hamile kalan kızını öldürme zorunluluğu hisseden bir anneydi demek ki. Anneye bu zorunluluğu hissettiren gelenek, töre hatta cehalettir denebilir. Ama 17 yaşında gencecik bir kadının hamile kaldığında katlini vacip gören gelenek, töre, onun çalışmasını da yasaklıyor. Töreye göre kadın çalışmaz, çalışırsa da evinde çalışır. Kapitalist üretim ilişkileri Türkiye’de egemen olana kadar, kadının çalıştırılmaması, yani hapsedilmesi töresine uyulurdu. Ama kapitalizm törenin bu kısmını yerle bir etti. Çünkü kapitalizmde kadın işgücü ucuz işgücüdür. Kadını eve hapseden töre kapitalistin kârına dokunuyor. O halde kadını “özgürleştirmeli”, evden çıkarmalı, ucuz işgücü olarak emeğine “değer” kazandırmalı.

Kapitalistler ucuz işgücü olarak kadını “özgürleştirdi.” En cahil, en gelenekçi kafa bile, bugün kadının çalıştırılmasına karşı çıkmıyor. Ayrıca karşı çıkıyor olsa bile, yaşam koşulları, onun karısını ya da kızını çalıştırmak zorunda bırakıyor.

Törenin kârına dokunan kısmını yerle bir eden kapitalistler, kadını neredeyse insan olarak varlığını bile yadsıyan töreye hiç dokunmuyor. Çünkü törelerin bu kısmı da kapitalistin kârını arttırıyor. En başta kadın erkekten daha az iş yaptığı için değil, bu bakıştan kaynaklı daha az ücret alıyor. Kapitalistler her zaman anneliğin kutsallığından söz eder ama, pek çok işyerinde kadının hamile kalması bile onun işten atılma nedeni haline geliyor. Kapitalistleri bunun gibi, ikiyüzlülüğünü ortaya seren pek çok örnek var.

Buradan Meryem’in annesine dönersek. Töreye göre kızının hamile olması “katli vacip” diye anneyi koşullarken, aynı anne kızını çalıştırabiliyor. Meryem’in annesi kapitalistlerin istediği ve şekillendirdiği ideal bir anne. Anne cahilse bile, kapitalistin kârına zarar verecek biçimde cahil değil.

Bu cinayette de esas katil kapitalizmdir. İşçi ve emekçi kadınlar bu cinayetin hesabını, erkek sınıf kardeşleriyle birlikte, kapitalizmi tarihin çöp sepetine göndererek sormalıdır. 

M. Kurşun

 
§