31 Ekim 2014
Sayı: KB 2014/43

Emperyalizmin kirli oyunlarına karşı Kürt halkıyla dayanışmayı büyütelim!
Kobanê ve “insan hakları emperyalizmi” - A. Eren
Kobanê’de direniş çetelere geçit vermiyor
Baskı ve terör yasaları genişliyor
Validebağ’da direniş, talanı frenledi!
Yağma ve talanın yeni adresi Validebağ Korusu
Ellerindeki kanı yalanla temizlemek istiyorlar
“İş cinayetlerinin hesabı sorulacak!”
İşçi sınıfı hareketi çıkış yolu arıyor
Sermaye topyekün saldırıya hazırlanıyor
“Üniversite Ar-Ge laboratuvarına dönüştürülüyor”
Ekim Devrimi üzerine - V. İ. Lenin
Ukrayna seçimleri ve “Demokrasi” oyunu - E. Eren
Toplu mezarlar ülkesinde öfke büyüyor!
Öfke büyüyor, emekçiler sokakta!
Meclisler kurula hazırlanıyor
DLB İstanbul Meclisi toplandı
Hangi cumhuriyet?
Binler Cumartesi Anneleri’nin yanında!
Vardık, varız, var olacağız!
Yaşamın yarısından kavganın yarısına...
Şer’i adaletin terazisinde kadın düşmanlığı ağır basıyor
Fotoğraf karesinden yansıyanlar, fotoğraf karesine sığmayanlar
Savaşsız, sınıfsız, sömürüsüz, yaşanabilir bir gelecek için 6 Kasım'da alanlara!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Şer’i adaletin terazisinde kadın düşmanlığı ağır basıyor


İran gibi, kadınların boyun eğdikleri sürece yaşama hakkına sahip oldukları bir ülkede, tecavüzcüsünü bıçaklayan, üstelik güç ve servete sahip olmayan bir kadına kaç yıl ömür biçilmiştir? Geçtiğimiz günlerde idam edilen Reyhaneh Jabbari'ye’e göre ona biçilen ömür sadece on dokuz yıldı. Çünkü tecavüze uğramak üzere olduğu o gece, onun için dünya kararmıştı.Hâlbuki o gece ölmeyi, cansız bedeninin şehrin bir köşesine atılmasını, birkaç gün sonra bulunan cesedinde otopsinin ardından anlaşılacak olan tecavüz izlerinin annesinin boynuna bir utanç kolyesi olarak asılmasını daha çok istemişti. Böylece yedi yıl boyunca yüz binlerce kez değil yalnızca bir kez ölmüş olacaktı.

Ama ‘her nasılsa bu lanetlenmiş hikâye değişti.’ Reyhaneh’in bedeni ‘bir köşeye atılmadı, ama Evin Hapishanesi ve onun tek kişilik hücresine gömüldü’. Buradan da ‘mezarlığa benzeyen Şehr-e Ray hapishanesine’ götürüldü. Ona göre tüm yaşadıkları ucundan kan damlayan bir kalemle alnına yazılan ‘kaderdi’. Her şeye rağmen de ‘ölüm yaşamın sonu değildi.’ Böylece sarıldığı tek tesellisi ‘namusunun’ sonraki yaşamında teslim edilmesiydi. Ona annesinin, hatta annesinin bilinçaltındaki gericiliğin sinsice öğrettikleri yardım edemedi. O kendini savunma içgüdüsüyle davrandı ve bunun bedelini çok ağır ödedi. Hiç ağlamadı, yalvarmadı. Söylediğine göre kanunlara güveni tamdı. O kanunların yağlı urganı boynuna dolayacağından habersizce yedi yıl boyunca aklanacağına inandı.

Mahkeme salonunda kaşlarını çatıp yaşadığı o korkunç geceyi anlatan kadın soğukkanlı bir katil olmakla suçlanıyordu. Onu yargılayan gericiliğe göre hayvanlara yaptığı muamele bir erkeğe eğilim olarak yorumlanıyor ve hâkim olayın yaşandığı sırada onun tırnaklarının uzun ve ojeli olduğu gerçeğine bile bakma zahmetinde bile bulunmuyordu. Kendisinden adalet beklediği hâkim onun ellerinin cinayeti gerçekleştirecek kadar iri olmadığını sorgulamıyor, her sözüyle masumiyetini yaralıyordu. Annesinin Reyhaneh’in içine sevgisini ektiği ülke, onu istemiyor ve genç kadının yüce yasalara inancı sarsılıyordu. O, güzelliğin taş duvarların ardında aranan bir şey olmadığını daha karakoldaki ilk gününde tırnakları çekildiğinde anlıyor, karşısındaki gücün çirkinliğinden habersiz, çirkinleşmeye çalışıyor, saçlarını kazıtıyordu.

Reyhaneh ölüme götürülürken onu katleden ülkeden ve onu hiç istemeyen dünyadan tek bir şey istiyordu. İdamını engellemek için yalvarmasını istemediği annesinden bu dileğini gerçekleştirmek için gerekirse yalvarmasını da. O bedeninin toprak altında çürümesini, gözlerinin, genç kalbinin toza dönüşmesini istemediğinden, asılır asılmaz organlarının başka vücutlarda hayat bulmasını diliyordu. Toprağın altında bir adresinin bulunmasını reddediyor, kendisi için yas tutulacak bir mezar da istemiyordu. Rüzgâra kapılıp gideceğini düşlüyor ve son mektubunu yazar yazmaz, sessiz sedasız idama götürülüyordu. Böylece sesi de sessizliği de rüzgâra karışıyordu. Haksızlıkların da adaletin de bu dünyada olduğunu bilmeden, kendini aklayacağı başka bir yargılamaya inanarak yok oluyordu Reyhaneh. Yazgısını paylaştığı binlerce kadının anısına karışıyordu adı.

Reyhaneh, gerici İran rejiminin zulmüne uğrayan milyonlarca kadından sadece biriydi. Kadın olmanın diyetini yaşamıyla ödeyen, ezilen, hor görülen, katledilen kadınlardan sadece biri. Bu nedenle onun hikâyesi magazinsel bir malzeme değil, dikkatlice okunması gereken acı bir gerçekliktir. Dinci-gericiliğin kadınlara reva gördüğü baskı ve yasakların cisimleşmiş halidir. Her şeyden öte bugün bile Reyhaneh gibi yaşayan ve onunki gibi bir ölüme yazgılı kadınların ‘kader’ zannettikleri yaftaların aslında birer palavradan ibaret olduğunun resmidir. İran’da, Afganistan’da, Suriye’de, Irak’ta ya da Türkiye’ de, dinci-gericiliğin toplumsal ve hukuksal yasaları belirlediği her yerde kapatılan, tecavüze uğrayan, taşlanan, köle pazarlarında satılan kadınların temsilidir.

En başından beri söylediğimiz gibi Reyhaneh davası basit bir adli vaka değildir. Çünkü Reyhaneh’in de söylediği gibi tecavüze uğradıktan sonra öldürülen kendisi olsaydı katili asla bulunmayacak ve ceza almayacaktı. O bir kadının cesaretini temsil ettiği için şer’i yasaların adaletinden payına düşeni aldı ve yaşam hakkı elinden alındı. Tıpkı kendisinden önce benzer suçlamalarla ölüm cezasına çarptırılan kadın yurttaşları gibi, ülkesinde kadın olmanın bedelini ödedi. Böylece yüzlerce yıldır uygulanan dini yasaların öldürdüğü kadınlar zincirine bir halka daha eklendi. Ama o, yine de kendisini öldüren gücün farkında değildi. Onun katili, oturtulduğu sanık sandalyesinden görebildiği mahkeme heyetinin de ötesindeydi. Kaç kuşaktır ailesinin, ülkesinin hatta dünyasının tüm kadınlarını dizginleyen eldi onun boynuna da dolanan.

Kimin çizdiğini bilmediğimiz sınırın hemen ardında, tavuklarımızın birbirine karıştığı ülkede, İran’da öldürüldü Reyhaneh. Ama sınırın bu yakasında da yine kimin yazdığını bilmediğimiz ‘kaderinin’ ortak olduğu ne kadar çok kadın var. Tecavüzcünün değil de tecavüze uğrayan kadınların mahkûm edildiği, dışlandığı ve töre adı altında katledildiği bir ülkede ‘İran gibi olmaktan’ korkmaya ne gerek var?

Z. Eylül

 

 

 

 

 

Esenyurt’ta emekçi kadın toplantısı

 

İstanbul Esenyurt’ta bir araya gelen emekçi kadınlar, 25 Ekim Cumartesi günü Esenyurt İşçi Kültür Evi’nde toplantı gerçekleştirdi.

Esenyurt’ta emekçi kadınları bir araya getirmek için çalışmalarına başlayan emekçi kadınlar, işçi ve emekçilerin yoğun olarak yaşadığı bölgede genelde kadınların, özelde emekçi kadınların yaşadıklarına dikkat çekmek için oluşturulan komisyonun genişletilmesi için neler yapılabileceğini tartıştılar. Bu kapsamda somut önerilerin sunulduğu toplantıda bir dizi karar alındı. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü’ne yönelik hazırlıklar planlandı.

Kızıl Bayrak / Esenyurt


 
§