7 Mart 2014
Sayi: KB 2014/10

Çürümüş düzenden kurtuluş sandıkta değil…
DİSK'in devremci ruhu Greif'te yaşıyor!
Göstermelik değil gerçek sınıf dayanışması!
DİSK Tekstil: Vurdumduymazlığa devam!
Sendikal Güç Birliği Platformu’na çağrı!
Greif işçilerinin direnişini anlamak
Greif’in işgal şiarı Kadıköy’de yankılandı!
Greif’te işgal ve direniş yaşam biçimi oldu!
Luna’da kazanmak için Greif gibi direnmeli!
Feniş işçileri, ihanetçi bürokratları uyarıyor!
DİSK’in Çaykur atağı: Kime yarar kime zarar!
MİB MYK Mart Ayı Toplantısı…
Greif direnişi ışığında taban örgütlenmeleri
Derby’nin işgal ruhu Greif’te yaşıyor!
1968 Derby’den günümüze işyeri işgalleri - Zafer Aydın
“Şehir senin”, peki siyasal iktidar kimin? - T. Ulaş
Greifleri çoğaltalım, işçi sınıfının kızıl bayrağı altında birleşelim! - Burcu Deniz*
Almanya’da her yer Greif!
Demokrasi komedisinde son perde!
“Biri yer bini bakar, kıyamet ondan kopar!”
Koç ve Erdoğan “istikrar” için buluştu!
Ukrayna’da kriz ve savaş rüzgarları…
Birleşik, kitlesel bir devrimci gençlik hareketi için ileri!
Ali İsmail Korkmaz amfisi etkinlikleri
Emekçi kadınlar sokağa!
Emekçi kadınların kavga ve mücadele günü: 8 Mart
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Biri yer bini bakar, kıyamet ondan kopar!”

 

Forbes dergisi tarafından düzenli olarak açıklanan en zenginler sıralaması, Türkiye’de de yapılıyor. Bu yıl dokuzuncu kez hesaplanan sıralamayla en zengin 100 ‘yerli’ burjuvanın kimler olduğu listelendi.

Bu sıralamaya göre en üst 10 basamakta Yıldız Holding sahibi Murat Ülker, Enka İnşaat sahibi Şarık Tara, Fiba Holding sahibi Hüsnü Özyeğin, Rönesans Holding sahibi Erman Ilıcak, Koç Holding’den Semahat Arsel, Doğuş Holding’den Ferit Şahenk, Koç Holding’den Rahmi Koç, Koç Holding’den Suna Kıraç, Doğuş Holding’den Filiz Şahenk, Enka İnşaat’tan Sinan Tara bulunmakta.

Görünen malvarlıkları ise yanıltıcı olmamalıdır. Paraya tapanlardan, tüm birikimlerini denetime açık tutmalarını beklemek saflık olur. İşçilerin ve emekçilerin alınterini çalanların, hazinelerini uluorta bir yerde saklaması işin mantığına aykırıdır. En büyük gayri meşru kazanç, emek hırsızlığıdır. Gasp edilerek elde edilen servet şeffaf olmasa da hırsızlık düzeni yasalara uygundur. Yasalar eğer dar gelirse, bir iki rötuşla genişletilebilir.

Son günlerde yolsuzlukları nedeniyle suçüstü yakalanan hırsızların durumu, bütünün sadece küçük bir parçasıdır. Gerçek resim bu figürlerle sınırlı değildir. Düzenli olarak açıklanan birinci ve ikinci büyük 500 sermaye kuruluşu örneğinde olduğu gibi, en zenginler sıralaması da emekçilerin sırtından geçinen o bir avuç asalağın karmaşık ama basit yapısını göstermektedir.

Sermaye sınıfı, içinde her ne kadar farklı eğilimler barındırsa da nihayetinde tek bir sınıf çıkarına, aynı haksız kazanca dayanır. Özel mülkiyet düzeninden, kapitalizmden beslenir. Örneğin Haziran Direnişi’nde kapılarını eylemcilere açan Divan Otel’in sahibi Koç’ların bu tutumu, onları bizden yana yapmaz. Aksine, kendileri servet içinde yüzerken sefalete mahkum ettiklerine açılan bu kapılar hiç de hayra açılmamıştır. Tıpkı ’97 yılındaki ışık söndürme eylemlerinde, Sabancı Center ışıklarının yanıp sönmesi gibi... Hiçbir kapitalistin kazancı “helal kazanç” olmadığı gibi, paranın da dini, imanı, milliyeti, ulusalcısı yoktur.

Hırsız hırsıza baka baka çalar!

Forbes tarafından açıklanan en zengin 100 yerli burjuvanın en üst 10 basamağındakilerin görünen servetlerinin toplam tutarı 25 milyar 450 milyon dolardır. Bu tutar bu asalakların göstere göstere çaldıkları, yani asıl servetlerinin oldukça az bir kısmıdır. Tıpkı birkaç hafta önce sorulsa, babalarının oğlu Bilal Erdoğan’ların, Barış Güler’lerin açıklayacakları servetin bilinenin çok azı olacağı gibi. Düşünün ki Erdoğan ve Bilal’in telefon kayıtlarında geçen rakamlara göre sadece evde bulunan nakit paranın tutarı 1 milyar dolardır.

Sadece bu 1 milyar dolar üzerinden hesap yapılsa bile bu miktar, 2 milyon 582 bin 151 asgari ücretlinin maaşına eşittir. Ya da 400 TL burs alan 5 milyon 461 bin 250 öğrencinin bursuna denktir. 60 bin kişiye 1 hastanenin düştüğü Türkiye’de 1 milyar Dolara 50 yataklı 300 hastane, 833 tane 16 derslik okul, 208 tane 400 yataklı öğrenci yurdu ve 40 bin konut yapılabilmektedir.

Tüm bu zenginlikler açlık ve yoksulluk sınırıyla birlikte hesaplanmalıdır. Öte taraftan ünlü tenisçi Maria Sharapova ile maç yapmak, Oscar törenine katılmak, ünlü sporcu Tiger Woods ile golf oynamak ya da istediği şatoda kalmak için “Türk” zenginlerin tek seferde gözünü kırpmadan harcadığı para 1.5 milyon dolardır.

İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır!”

Servet ve sefalet arasındaki uçurum gittikçe büyürken eğer bir devlet, vergi gelirlerinin %85’ini, gelir dağılımında en az pay düşen işçi ve emekçilerden alıyorsa bu yeterince şey anlatmaktadır. Elbette haramilerin servetini hesaplamak imkansızdır. Ancak burjuvaların evindeki bir su musluğu, banyosunun küveti, yere serdiği tek bir halısı, kapısının kulpu, kol saati, kravatı da emekçiler için bir servet değerindedir. Burjuvaların bu göz kamaştıran zenginliği, sadece tek tek bireylerin hırsının değil, kapitalist sistemin sonucudur.

Varsın haramiler servet biriktiredursunlar. İşçi ve emekçiler öfke biriktirmektedirler. Haramilerin saltanatının yıkılıp, tahtlarının devrileceği günler uzak değildir. Öyle bir toplumsal iş bölümü uygulanacaktır ki “herkesten yeteneğine göre, herkese emeği kadar” ilkesi, üretilen tüm zenginliklerin eşitçe paylaşılması için bir teminat olacaktır. Üretim araçları, bireylere kazanç sağlayan bir mülk olmayacak, toplumsallaştırılacaktır. Devlet aygıtı, çeşitli üretim alanlarında ve küçükten büyüğe tüm yaşam alanlarında kurulu olan işçi meclisleri aracılığıyla işçi sınıfının denetiminde olurken, aynı zamanda karar sahibi merci olan kuruluşlar da böylesi meclisler olacaktır. Toplumsal hayatta kargaşayı önlemekle, sadece işlere çeki düzen vermekle görevlendirilen devlet yönetimi, bu meclisler tarafından seçilecek, işçiler bu görevlere doğrudan aday olabileceklerdir. Gerektiğinde yine işçi örgütleri tarafından bu görevlere son verilecektir.

Böyle bir devlet aygıtında yolsuzluğa, hırsızlığa cesaret edilemeyecektir. Ola ki geçmişten kalan alışkanlıkların sindiği bireyler buna yeltensinler; tüm insanlık suçlarına karşı olduğu gibi böylesine suçlarda da “hafifletici hiç bir neden” olmayacaktır. İşte bu devletin adı sosyalist işçi emekçi cumhuriyetidir. Böyle bir düzene ise sınıf bilincini kuşanmış, komünist işçi partisiyle bütünleşmiş işçi sınıfının yapacağı sosyalist devrimle ulaşılabilir.

 

 

 

 

Ses kaydındaki pervasızlık!

Geçtiğimiz günlerde başlayan ve AKP hükümetinin ipliğini pazara çıkaran ses kaydı furyası devam ediyor. Bu akşam servis edilen kayıtlarda da Tayyip Erdoğan ile eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin arasında geçen konuşmalar yer alıyor.

Ses kaydında AKP şefi Erdoğan Sadullah Ergin ile Aydın Doğan davası üzerine konuşuyor. Aydın Doğan davasında AKP’yi rahatsız eden karar üzerine kızan Erdoğan Ergin’den açıklama istiyor. Ergin’in yargı kararının sonucuna dair verdiği yanıt ise Erdoğan’ın pervasızlığını katlayarak aşıyor. Ergin, şefine cevaben kararın arkasında “Alevi hakim” olduğu bilgisini veriyor. Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında bu konuda not ilettiğini hatırlatan Ergin, mezhepçilikle açıklamaya çalıştığı kararın üst kurulda çözüleceği teminatını vermeyi ihmal etmiyor. Bu da tarafsız yargının bir masal olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

Erdoğan’ın bizzat yargı kararları için kitleler önünde söyledikleri düşünüldüğünde aslında telefondaki pervasız diyalog da hiç şaşırtıcı gelmiyor. Sivas katliamının faillerini zamanaşımı ile aklayanları selamlayıp, 1 Mayıs mitinginden yargılananlara ceza vermeyenlere sayıp söven Erdoğan’ın, Aydın Doğan kararına gösterdiği tepki hiçbir olağanüstülük taşımıyor. Düzen içi çatışma vesilesiyle birer birer ortaya serilen pislikler perde akasında da olsa gölgesiyle önümüzdeydi. Bilal Erdoğan’ın gemicikleri ses kayıtlarından çok önce ortadaydı.

Yolsuzlukları yaratan, yargıyı avucunda tutan düzen ayakta durdukça nice devrimci Erdal Eren yaşı büyütülüp asılacak, nice Başbakan oğlu ise hırsızlık yapıp serbest dolaşacak.

 
§