31 Ocak 2014
Sayi: KB 2014/05

Yerel seçimler ve reformist payandalar
Erdoğan: “Orada olmayan başbakan!”
AKP, salgın hastalıklar ve “biyolojik silahlar”
Yakılıp-yıkılan, boşaltılan Lice’nin davasına da sürgün
Polis şiddeti, etkileri ve sonuçları tartışıldı!
MİB MYK Şubat Ayı Toplantısı
Yatağan işçileri erteleme oyununa gelmemelidir
Taşeron köleliğine karşı mücadeleye!
“Örgütlenmek ve mücadele etmekten başka çare yok!”
KESK davasında 24 tahliye!
YATSAN’da patron TEKSİF’i seçti!
Gebze’de yeni bir mücadele mevzisi açılıyor!
Marksizm, burjuva temsili kurumlar ve parlamentarizm
Davos sorunların kaynağıdır
Akdeniz’de askeri güçlerini süreklileştiriyorlar
Ukrayna krizi aşılamıyor
Dönem gericiliğe ve sermayeye hizmetle kapandı!
Ekim Gençliği okurundan Yusuf Devran’a mektup
Devrim Okulları başladı
İzmir’de ‘İsyan’ çıktı!
İstanbul yağmalanıyor!
Kadın İstihdam Paketi’ni reddediyoruz
OSTİM-İVEDİK patlaması
‘Gezi tutsaklarına özgürlük!’
Ali İsmail Korkmaz davasına katılalım, katillerden
hesap soralım!
Haziran Direnişi yargılanamaz
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Akdeniz’de
askeri güçlerini süreklileştiriyorlar

 

Rusya ve Çin ordusunun Akdeniz’deki varlıklarını arttıracağı ve bölgede sürekli konumlanacağına dair veriler artıyor. Şu an bölgede ortak askeri tatbikat gerçekleştiren iki ülkenin Akdeniz’de kalıcı askeri güç bulundurma eğilimi, Ortadoğu politikalarında belirgin bir değişime işaret ediyor.

Rusya ve Çin ordularına ait savaş gemileri, Suriye’deki kimyasal silahların çıkarılması operasyonunda ortak görev aldılar. Rus nükleer füze kruvazörü ‘‘Pyotr Velikiy’’ ile Çin devriye gemisi “Yancheng”, Suriye’nin Lazkiye Limanı’ndan alınan silahların İtalya kıyılarına götürülmesinde eskortluk ve devriye görevi üstlendiler. Bu görev 5 Şubat tarihine kadar devam edecek. Şu anda iki ülke askeri güçleri Akdeniz’de helikopterleriyle manevra tatbikatları gerçekleştiriyor.

Rusya-Çin ortak askeri hareketleri artıyor

Çin ve Rusya’nın Akdeniz’de varlıkları elbette bu iki gemiden ibaret değil. İki ülkenin de bölgede limanları bulunuyor. Çin’in mülkiyeti kendine ait olmak üzere Mısır’ın Port Said, Yunanistan’ın Pire ve İtalya’nın Neapol kentlerinde liman sahası bulunuyor. Rusya’nın da Suriye’nin Tartus limanında uzun yıllardır askeri üssü bulunuyor. Ayrıca Güney Kıbrıs Rum yönetimiyle de limanların ve askeri üslerin kullanılmasında ortaklık olduğu ifade ediliyor. Geçtiğimiz günlerde açıklama yapan Rusya Federasyonu’nun Kıbrıs Büyükelçisi Stanislav Osadşiy, Rus askeri ve ticari gemilerinin, yakıt ikmali ve gıda sağlamak için, Limasol ve Larnaka kentlerinde bulunan limanlardan faydalandığını söyledi.

Bu gelişmelerin dışında Rusya’nın askeri filosuna bu yıl katılacak 36 savaş gemisinin önce Karadeniz filosuna, ardından Akdeniz gücüne aktarılacağı belirtiliyor. Rusya Genelkurmay Başkanlığı, geçtiğimiz yıl Ağustos aylarında “Kuzey Filo’dan denizaltı savar füzeler taşıyan büyük bir savaş gemisi Akdeniz’deki Rus gücüne dahil olacak” açıklamasını yapmış, Karadeniz Filosu’ndan cruise füze taşıyan geminin Kuzey Atlantik görevini tamamlayarak Akdeniz’e ineceğini duyurmuştu.

Yansıyan bilgiler iki ülkenin de bölgede daha hakim olabilmek için sürekliliği esas aldığını gösteriyor. Ticari ve diplomatik ilişkilere paralel olarak bölgede askeri varlıklar da arttırılıyor. Örneğin Rusya, Suriye’deki yıkıcı savaşın uzaması ve geçen yaz gündeme gelen ABD tehdidinden sonra, Akdeniz’de kalıcı şekilde konumlanacak filoyu oluşturmaya başlamıştı.

Rusya, başta Mısır, Suriye ve İran olmak üzere, son dönemde bölge ülkeleriyle geliştirdiği ilişkilerle Ortadoğu’daki politik etkisini güçlendirmekle kalmadı, paralel olarak güçlendirdiği askeri varlığı ile de ABD ve işbirlikçileri karşısında gücünü, açık bir şekilde göstermeye başladı.

Rusya-Çin ikilisinin askeri alandaki ortak çalışmaları uzun bir geçmişe dayanıyor. Gelinen yerde iki ülke arasında askeri işbirliği de, hızla pekiştiriliyor. Örneğin geçtiğimiz yıl 27 Haziran-15 Ağustos tarihleri arasında Ural Dağları’nda kapsamlı bir operasyon düzenleyen iki ülke orduları, “teröre karşı savaş” kurgusu üzerinde de çalışmaya başladılar.

Bu yıl Çin ile Rusya’nın, Pasifik Okyanusu’nda ortak deniz tatbikatları ve Şanghay İşbirliği Örgütü kapsamında ortak kara harekatları düzenleyecekleri belirtiliyor. Bu hazırlıklar askeri harekat yeteneklerini geliştirmenin yanı sıra, politik mesajlarıyla da dikkat çekiyor.

Rusya ile Çin’in ortak askeri hareketleri, tatbikatlar, Akdeniz’de işbirliği yönünde adımlar atmaları, NATO’ya karşı askeri alternatif olurşturma çabasının pratik yansımaları kabul ediliyor. Ortadoğu politikalarındaki rolünü arttıran, bölge enerji kaynaklarında daha fazla söz sahibi olmak isteyen iki güç, ortak hareket ederek batılı emperyalistler karşısında güçlerini pekiştiriyor.

Çin bölgede büyüme hevesinde

Çin’in Afrika’daki etkinliğini bölgede yoğunlaştırma hedefi Rusya’nın zaten on yıllardır bölgedeki etkisini koruyarak aktifliğini büyütme isteğiyle paralellik taşıyor. Mevcut koşullar batılı emperyalist ittifaklar karşısında iki gücü yan yana getiriyor. İşbirliği sadece kendi coğrafyalarında, Pasifik’te değil Akdeniz gibi uluslararası hakimiyet sahalarında da pekiştiriliyor.

Gelinen aşamada Çin, sadece Uzakdoğu’da değil Afrika ve Ortadoğu’da da etkin bir konuma gelebilmek için faaliyetlerini yoğunlaştırıyor. Bölge ülkeleriyle ticari anlaşmalar bunun bir adımı olurken, askeri varlığın arttırılması ve süreklileştirilmesi bunu tamamlıyor. Aden Körfezi’nde Somalili korsanlara karşı başlayan harekata katılan Çin’in, askeri varlığını yoğunlaştırma çabası, şimdi Suriye kimyasallarının taşınması ve tatbikatlarla sürdürülüyor.

Ortadoğu, başta emperyalistler olmak üzere tüm dünyanın hakimiyet çatışmalarının sahası olmaya devam ediyor. Halihazırda fiziki çatışmaya yolaçmasa da, batılı emperyalistlerin Çin ile Rusya’nın Ortadoğu’daki ekonomik, siyasi ve askeri varlıklarından rahatsız oldukları gizlenmiyor.

Güç ve hakimiyet çatışmalarında kim baskın gelirse gelsin, Ortadoğu halklarının geleceği üzerinde kontrolün sürmesi, bölge zenginliklerinin ise yağma ve talanı anlamına gelecektir. Ortadoğu’nun sömürülen işçi ve emekçileri kendi özgür iradeleriyle bağımsız devrimci sınıf tavırlarını geliştirene kadar, yazık ki, uluslararası güçlerin oyun arenasında işbirlikçi yönetimlerin baskı koşullarında yaşamaya devam edecekler.

 
§