22 Kasım 2013
Sayı: KB 2013/45

Tasfiyeci sürecin bir ürünü olarak Diyarbakır gösterisi
Davutoğlu Washington’da günah çıkarıyor
Yeni saldırı dalgası ve sendikalar
TMMOB’ye yönelik saldırılar sürüyor…
İzzetin Doğan AKP’den servet almış!
“Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”
“Polisin komplolarına izin vermeyeceğiz!”
Dershanelere mahkum eden eğitim sistemi değişmeli!
Faşist saldırılara eylemli yanıt
Baskılar bizi yıldıramaz!
Feniş işçileri direnişte kararlı
SİO’da MİB çalışanlarına saldırı!
Petrol-İş’e açık mektup...

TKİP’nin 15. yıl etkinliğinde yapılan konuşma...

Parti örgütlerinden mesajlar...
TKİP’nin 15. yıl etkinliğine sol örgütlerden mesajlar...
Bursa’da direniş, devrim ve özgürlük buluşması!
Etkinliklerle özgürlük, devrim, sosyalizm mücadelesine çağrı!
Yeraltı nehirlerimizin asi damarına! - H. Eylül
Alaattin Karadağ, katledilişinin 4. yılında anıldı!
Haiti halkı yine isyanda!
Fransız burjuvazisinin sömürgeci hevesleri 
Rusya-Mısır ilişkilerinde yeni dönem
Dünyada işçi ve emekçi eylemleri
25 Kasım’da Haziran Direnişi ruhuyla mücadeleye!
“Sömürünün olmadığı bir dünya mümkün!”
­­Elif Kaya ve Burcu Koçlu’dan emekçi kadınlara mektup
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tasfiyeci sürecin bir ürünü olarak Diyarbakır gösterisi

 

AKP’nin Diyarbakır şovu, gündeme geldiği ilk andan itibaren doğal olarak büyük bir ilgiye konu oldu. Yankıları ve tartışmaları epey bir zaman daha sürecek gibi görünen gösteri, Kuzey Kürdistan’ın göbeğinde Tayyip Erdoğan ve müritlerine hayal edemeyecekleri bir esriklik yaşattı. Onların bu kendinden geçme hali, neredeyse tüm televizyon kanallarına canlı olarak yansıdı. Yabana atılmayacak bir kalabalık karşısında Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ve Şiwan Perwer’li bir sosyal ve politik mizansen sahneleyebilmek, küçümsenecek bir maharet olmasa gerek. Hayati bir önem verdiği seçimlere aylar kala, gerek içerde gerekse dış politikada ciddi sıkışmalar içinde kıvranan AKP iktidarı bu manevra sayesinde rahat bir nefes almış görünüyor.

AKP’nin bölgesel politikasında açmazlar ve

adaptasyon uğraşları

AKP ve Tayyip Erdoğan’ın seceresini, politik arenadaki pişkin ikiyüzlülüğünü, bugün söylediğini iki gün sonra yok saymasını, hatta aksini hayata geçirmesini bir yana bırakanlar, Diyarbakır gösterisine bölgesel dengelerdeki değişimi gözeten akıllıca bir hamle olarak bakıyorlar. Daha doğrusu AKP’nin Suriye ve Irak’ta tam anlamıyla iflas etmiş dış politikasını yeniden yapılandırmaya başladığının propagandası yapılıyor. Herkesin gözü önünde yaşandığı üzere AKP iktidarı, Güney Kürdistan pazarı ve petrolleri konusunda yakın zamana kadar merkezi Irak yönetimiyle ipleri koparma aşamasına gelmişti. Diyarbakır buluşması, Barzani’yle hem petrol konusunda hem de Rojava “sorununda” kurulan ortaklığın, Irak hükümetinin de emperyalist efendilerin de itiraz etmeyecekleri bir adımı sayılıyor. Kürt sorununda çizgileri aşmamak kaydıyla Barzani’yle ilişkilerin güçlendirilmesi demek, petrol kadar, Türk burjuvazisinin iştahını kabartan Güney Kürdistan pazarından da daha çok nasiplenmek demektir.

Öte yandan AKP iktidarı Suriye’deki gözü dönmüş taşeronlukta, şimdilerde emperyalist şeflerinin zılgıtlarını sineye çekmesine varacak kanlı bir başrol oynayageldi. Suriye’de ve geçtiğimiz yazdan bu yana da yoğun olarak Rojava’da her türlü vahşeti mübah sayan gerici cihat çetelerinin serpilip güçlenmesinin temel dayanağı, askeri-lojistik üssü ve çete elemanı kaynağı Türk sermaye devletiydi. Rojava’da çetelerden umduğu verimi alamayan, dahası 4 aylık kirli savaşa rağmen Rojava Kürtleri’nin geçici yönetim adımını engelleyemeyen AKP, hiç olmazsa Barzani sayesinde süreci yavaşlatmaya çalışıyor. Ne de olsa bu konuda Barzani de fazlasıyla istekli olduğunu baştan beri göstermiş bulunuyor. Rojava’ya geçişlerin engellenmesinden tutalım da Kürt Ulusal Kongresi’nin süresiz ertelenmesine dek bir dizi gelişme Irak KDP’sinin bu tutumunun dolaysız yansımalarıdır.

Seçim yatırımı olarak Diyarbakır şovu

Yine de bunlar Diyarbakır gösterisinin asli çerçevesini ifade etmiyor. Zira her şeyin her an tepetaklak olabildiği bir bölgede, dahası büyük emperyalist güçlerin birinci dereceden cirit attıkları bir alanda, dış politikanın bu türden hesapları çok da bir anlam taşımıyor. Dün Barzani “görüşülmeyecek bir aşiret reisi”dir, “bugün Irak Kürdistan Bölgesi’nin Başkanı” olan “kardeşimdir”, yarın kim bilir ne olur. Nihayetinde karşımızda “kardeş” Esat’ı bir anda bir numaralı düşman ilan eden pişkin ikiyüzlülüğün ve takiyeciliğin efendisi bir dinci-gerici akım var.

Dolayısıyla Diyarbakır şovunun esas amacını herkesin dilinde sıradan bir klişeye dönen seçim hesapları oluşturuyor. AKP iktidarının, toplu bir düğüne davet edilmiş olan Barzani’nin girişimleriyle gündeme geldiği söylenen Diyarbakır gösterisinden beklediğinden fazlasını aldığını söylemek abartı olmayacaktır.

Her şeyden önce şu ana kadar hiçbir adım atmadan sürdürebildiği “çözüm süreci” oyalamasını, artık hiçbir inandırıcılığı kalmamış olduğu bir evrede yeniden önplana çıkarmayı başardı. Newroz ve çekilme sürecinin başlangıcında yaratılan atmosfer kadar olmasa da iyi-kötü bir “iyimserlik rüzgarı” estirmeyi başardı. Eylül itibariyle sadece Abdullah Öcalan’ın inanmaya zorlamasıyla ve yalnızca dinci-gerici partinin çeşitli sözcülerinin beyanatlarında yaşamayı sürdüren “çözüm süreci” aldatmacası, en azından şimdilik Diyarbakır sahnesinin rüzgarıyla yelkenlerini şişirmiş görünüyor. Bu, Diyarbakır gösterisinin AKP’ye sağladığı birinci faydadır.

Barzani ve Şivan Perwer ikilisi, herhalde AKP’nin arayıp da bulamayacağı iki oyuncuydular ve bu konuda üstlendikleri uğursuz rolün hakkını fazlasıyla verdiler. AKP’ye ve şefine dizilen övgülerin, sadece PKK’nin etki alanı dışındaki geniş Kürt yığınları nezdinde değil, Kürt hareketinin ekseninde olanların önemli bir kısmında ve genel olarak Türkiye’nin Haziran Direnişi’nde dahi pasifize edilebilmiş yığınlarında karşılık yaratmaması mümkün değil. En azından politik yaşamı sandığa gidip oy atmaktan ibaret olan bilinçsiz yığınların tercihinde ve hiç değilse güncel planda bir etkisi vardır. Bu da AKP’nin hanesine yazılan ikinci sonuçtur.

Kürt hareketinde parçalı tablo

Bunlar kadar önemli olan üçüncü bir sonuç ise Kürt hareketinin düştüğü vahim tablodur. AKP Diyarbakır şovuyla Kürt hareketinde afallama görüntüsü yaratmayı başarabilmiştir. Ziyaret gündeme geldiğinde bunu bir seçim yatırımı olarak ilan edip, Erdoğan’ın yanısıra Barzani ve Perwer’e sert tepkiler gösterilirken, gösteri günü ve sonrasında parçalı bir görüntü sergilendi. Gerek gösteri günü yapılan karşılamalar, gerek sonrasında Altan Tan, Osman Baydemir, Selahattin Demirtaş vb. isimlerin BDP’deki iç tartışmaları ve ayrışmayı doğrulayan açıklamaları, Diyarbakır manevrasının geleceğe etkileri olabileceğini gösteren ipuçları da taşıyor. Hiç değilse Kürt burjuvazisinin bir kesimi AKP’nin ayrıştırma çabalarını boşa çıkarmayacağını göstermiştir. Kısacası AKP’nin Kürt hareketine karşı Barzani ile ittifakı, salt bu tablo üzerinden bile semeresini anında vermiş oldu.

Kürt hareketinin bu tablosu, aslında bizzat kendi eseridir. Hatta Diyarbakır gösterisi dahi reformist Kürt önderliğinin, en baştan beri bir aldatmaca-oyalamaca ve tasfiye süreci olduğu belli olan “İmralı görüşmeleri süreci”nin bir ürünüdür. Bugün Barzani’yi ve Şivan Perwer’i AKP’nin seçim yatırımına malzeme olmakla suçlayanlar, en büyük seçim yatırımının bizzat “çözüm süreci” olduğunu bir yana bırakıyorlar. Oysa siz en baştan beri basbayağı bir aldatmaca olan tasfiyeci oyunu, sermaye iktidarının bir yıl boyunca sergilediği apaçık tavra rağmen hala da yaşatmaya çalışırsanız, tam da sizin barış ve çözüm anlayışınızla paralel düşünen Barzani’lerin, Perwer’lerin gelip Erdoğan’a övgüler dizmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Zira onlar bir yılı aşkındır MİT heyetiyle oyalanmakta olan Abdullah Öcalan’ın yolunu izlemiş oluyorlar yalnızca.

Tasfiyeci aldatmacanın figüranlığı

Dolayısıyla tutarlı bir eleştiri yapılacaksa, Diyarbakır şovundan ve figüranlığını üstlenenlerden çok, bunun koşullarını hazırlayan “çözüm” aldatmacası üzerinde durulmalıdır. İlan edileli bir yıl olacak süreçte AKP tam anlamıyla hiçbir taviz vermeksizin, hiçbir adım atmaksızın oyalamayı hala da başarabilmektedir. Akil İnsanlar Heyeti’nden güya yargı reformlarına, sözde demokrasi paketlerinden Anayasa hazırlığına hemen her şey sadece ve sadece AKP’nin iktidarını tahkim etme ihtiyacı çerçevesinde, bunun bir parçası olarak da seçim yatırımı olarak gündeme geldi. Dinci partinin tutuklamalara devam etmesi, yasal düzenlemeler adına paketler çıkardıkça faşist baskı ve terör aygıtlarını güçlendirmesi, Rojava’daki kirli savaşın kurmaylığını yapması, sınıra duvar örmesi, anadilde eğitim düzenlemesi diye zaten fiili bir kazanımı güdükleştirerek paketlemesi, en temel adım olarak ilan edilen Anayasa hazırlığını rafa kaldırması vb., vb. dahi kafi gelmiyor anlaşılan. O şimdi her şeyi seçim sonrasına erteliyoruz derken, Kürt hareketi hala “müzakerelerin başlamasından”, “yasal düzenleme ihtiyacından” söz ediyor.

Bir yıllık sürecin, özellikle de Haziran Direnişi’nin göstermiş olduğu gibi bu oyuna yalnızca sınıf ve emekçi kitlelerin mücadele sahnesine çıkması son verebilir. Diğer türlü, gözlerini seçimlere dikmiş, bütün umutlarını seçim sandıklarına bağlamış reformist anlayışlar, AKP iktidarının tasfiyeci oyununda figüran olmaktan kurtulamayacaklar.

 

 

 

 

 
§