Irak halkı cihatçı canilerin hedefinde
Irak’ın başkenti Bağdat’ta 17 Eylül’de, patlayıcı yüklü on araç havaya uçuruldu. Tümüyle sivil halkı hedef alan vahşi saldırılarda 40’a yakın kişi katledildi, yüzlerce kişi ise yaralandı.
ABD veya Avrupa’da bu tür olaylar olsa, anında kıyamet koparılırdı. Oysa batılı haber ajanslarının şeflerine göre, bu kapsamda bir saldırılar zinciri, “haber değeri” bile taşımıyor. Zira bu akıl almaz vahşetin haberini ajanslarda görmek ya mümkün olmadı ya da bir paragrafla geçiştirildi. Çifte standart, ancak bu kadar olur.
Toplu kıyımlar “rutin”leştiriliyor
Irak’ta bu tür saldırılar, aylardan beri hemen her gün gerçekleştiriliyor. Patlamalar daha çok Bağdat’ta meydana gelse de, Irak’ın farklı kentlerinde de benzer saldırılar düzenleniyor. Bu patlamalarda, sadece geçen Ağustos ayında 800’den fazla sivil katledildi, binlerce kişi ise yaralandı.
Bu akıl almaz vahşeti “rutin” bir icraat haline getiren kökten-dinci cihatçı caniler camileri (özellikle Şiilerin namaz kıldığı camileri), Pazar yerlerini, emekçilerin yaşadığı mahallelerdeki kalabalık caddeleri hedef alıyorlar. Cihatçı katiller tarafından “rutin”leştirilen saldırılardan dolayı, zaten birçok sorunla boğuşan Iraklı emekçilerin/yoksulların yaşamı tam bir cehenneme dönüyor.
Tetikçiler El Kaide’nin taşeronları
Toplu kıyımları gerçekleştirenler, Irak’taki El Kaide taşeronlarıdır. Nitekim, sivil halkı hedef alan bu kadar vahşi saldırıları süreklileştirmek ancak ahlak, ilke, yasa, kural tanımayan katillerin işi olabilir. Suriye’de olduğu gibi, Irak’ta bu kıyımların tetikçisi, cihatçı çetelerdir.
“Irak ve Şam İslam Devleti” adı altında birleşen Irak ve Suriye’deki El Kaide taşeronlarının bu saldırıları süreklileştirmeleri hem Bağdat yönetimi içinden bazı destekçiler bulmaları hem bölgedeki Amerikancı rejimlerin mali, askeri, lojistik ve politik alanlarında sağladıkları kesintisiz destekler sayesinde mümkün olmaktadır.
Yönlendirici ve Finansörler Amerikancı rejimler
Cihatçı çetelerin Irak halkına karşı yürüttükleri bu kuralsız savaş, Suudi Arabistan-Katar ikilisi başta olmak üzere, körfez şeyhlerinin sağladıkları petro-dolar akışı sayesinde mümkün olmaktadır. Irak yönetimi, kıyımları gerçekleştiren tetikçilerin arkasında bulunan ülkeleri adıyla anarak, sık sık tepkisini ortaya koyuyor.
Iraklı yetkililerin açıklamalarında ifade edildiği üzere, bu kuralsız savaşı icra eden tetikçilerin arkasında duran güçlerden biri, bizzat AKP iktidarıdır. İki ülke arasındaki ilişkilerde yaşanan gerilimin temel nedenlerinden biri, mezhepçi politika izleyen Ankara’daki dinci-Amerikancıların, cihatçılara destek vererek Irak’ın içişlerine karışma pervasızlığıdır. Toplu kıyım hareketinin ise, Suudi İstihbarat aygıtının başında bulunan Bandar Bin Sultan adlı Amerikan maşası tarafından koordine edildiği, yine Iraklı yetkililer tarafından dile getiriliyor.
Amaç; mezhep çatışmaları,
hükümetin yıkılması ve parçalanma
Ortadoğu’yu etnik, dinsel, mezhepsel temelde parçalamayı hedefleyen emperyalist/siyonist güçlerin Büyük Ortadoğu Planı (BOP) gereği gerçekleştirilen bu saldırılar, öncelikle Irak’ta bir Sünni-Şii çatışması yaratmayı hedefliyor. İkinci hedef ise, Suriye’ye karşı girişilen yıkıcı savaşa ve emperyalist saldırıya karşı çıkan Nuri el Maliki hükümetinin yıkılması. Bu iki hedefi tamamlayan sonraki adım ise, Irak’ta Sünni Arapların yaşadığı bölgede (Suriye topraklarının bir kısmını da kapsayacak şekilde) şeriatçı bir kukla devletin kurulmasıdır.
Bu sefil hedefe ulaşmak için her gün halkı katleden ortaçağ karanlığının bu temsilcileri, eğer devlet kurabilselerdi, buna ancak “zebaniler emirliği” adı uygun düşerdi. Hal böyleyken Amerikancı rejimler (Elbette Washington’daki efendilerinin de onayı ile) bu kıyım savaşının devamı (daha da vahim olanı, bunu bölge sathına yaymak) için, tetikçilerine her türlü olanağı sağlamaya devam ediyorlar.
Planı bozmak için bölge halkları kardeşleşmelidir
Zebaniler ordusuna hergün onlarca kurban veren Irak halkı, mezhep savaşı tuzağına düşmemek için halen direniyor. Zira halklar, etnik, dinsel, mezhepsel çatışmaların, tüm tarafların kaybettiği bir vahşi boğazlaşmadan başka bir şey olmadığını, bundan sadece halkları birbirine kırdıranların kazançlı çıktığını biliyorlar.
Ortadoğu’da kökten dinciliğin yayılması için çaba sarf eden Amerikancı rejimler, dünyanın farklı ülkelerinden devşirdikleri cihatçıları da bölgeye taşıyorlar. El Kaide’yi Ortadoğu’nun kalbine, siyonist İsrail’in yanına yerleştirmeye çalışan bu aktif karşı-devrimci rejimlerin planlarını bozabilmenin yolu, halkların kardeşliği şiarını bölge çapında yaygınlaştırmak ve pratik yaşamda gerçek kılmaktan geçiyor. Bu, artık bir ölüm/kalım meselesi haline gelmiştir.
Humus’taki Alevi katliamını
gerici çeteler üstlendi
Suriye’deki El-Kaide bağlantılı el-Nusra çetesinin üyeleri, geçen hafta Humus’a bağlı üç köyde Alevileri katlettiğini doğruladı.
Humus’a bağlı üç köyde 11 Eylül günü aralarında kadın, çocuk ve yaşlıların da olduğu en az 30 kişi öldürülmüştü. Gerici çete el-Nusra, yayınladığı bildiriyle Humus’taki Mesudiye, Meksar el Hissan ve Jab el Jerah köylerinde gerçekleştirilen katliamları üstlendi.
“Allah’ın düşmanı” olarak tanımladıkları Alevileri öldürmeyi savunan bildirisinde onlarca insanın katledilmesiyle övünülüyor. Bildiride katliamlara ilişkin “Bu köylere ilk girişimizdi ve ilk kez bu kadar yüksek sayıda insan öldürdük” deniliyor.
Gerici çete bir yandan Rojava’da Kürt halkına bir yandan da Humus ve Lazkiye’de Alevilere yönelik katliamlarına devam ediyor. Çete, emperyalistler ve bölgedeki işbirlikçilerden aldığı silah yardımlarıyla daha pervasız saldırılara girişiyor.
Geçen ay el-Nusra çetesinin bölgedeki komutanlarından Ebu Muhammed el Golani Alevileri roketlerle vurma tehditleri savurmuştu. |