28 Haziran 2013
Sayı: KB 2013/26

 Kızıl Bayrak'tan
Ablukayı dağıtmak için direnişi büyütelim!
Katliamların hesabını sormak için ileri!
31 Mayıs patlaması ve “yaklaşan baharın kırlangıçları”*
Halk hareketi ‘durmuyor’!
Ethem’in katiline çifte koruma
Ethem’i unutma!
Direniş sokakları terk etmiyor!
İstanbul direniş forumları: Mücadeleye devam!
Polis ve yargının
ortak listesi
Dinci-gericilikle
‘düşkünlük’ kol kola...
Katliama öfke ilk günkü gibi
AROBUS’ta direnen işçier kazanacak!
12 Haziran seçimleri ve dinsel gericilik - H. Fırat
Dinci-gericiliğe karşı halk hareketleri
‘Dinci terörün dostları’ Doha’da toplandı
Brezilya’da halk hareketinden yansıyanlar
Köln’de 50 bin kişi Taksim’i selamladı
Avrupa’da
dayanışma eylemleri

Dünyada direniş ruhu büyüyor

İsyan ve direniş ruhuyla mücadeleyi büyütelim!
Kahramanlık sözün çok ötesinde
yürekte büyür - T. Kor
Biber gazına yeni maske
Karadeniz’in asi çocuğuna
Zindanlardan mektup…
“Aşk bitti artık her yer Türkiye!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kahramanlık sözün çok ötesinde yürekte büyür

T. Kor

 

Kahramanlık üzerine söylenen her boş söz resmi tarih yazıcılarının işidir. Onların ‘kahramanlık’ dedikleri yenilgilerini gizlemek, gerçeği karatmak için yazılan senaryolardır. Gerçeküstü, abartılı anlatımlarla kendilerini muktedir ve namağlup göstererek gerçek kahramanları unutturma, onları yenememenin intikamını sözle sağlama çabasıdır.

Kahramanlıksa tarihin hiçbir zamanında resmi tarih yazıcıları tarafından gölgelenemedi. İskoçyalı William Wallace ile dünyanın öğrendiği gerçek kahramanların tarihte farklı anlatılması günümüzde de aynı cisimleşmiş haliyle devam ediyor. Sermayenin temsilcileri işçileri, emekçileri dizginlemek için hikayeler anlatırken gerçek kahramanları küçümsemek, yok saymaktan başka yol bulamıyorlar.

Taksim Direnişi bir kez daha bu gerçeği önümüze koydu. Direnişin gün gün gelişen bilincini kırabilmek, görmeyen, duymayan yüzleri kandırmak için yalanlara, sahte destanlara yaslanıyorlar. Tayyip Erdoğan direnişe dair her konuşmasında ağzından salyalar akan aç kurt gibi “çapulcular”, “işgal güçleri”, “teröristler” söylevlerine başvuruyor. Lacivert üniformalı, kara yürekli ordusununsa ‘zaferi’nden böbürleniyor, “kahramanlık destanı” yazdığından bahsediyor. Erdoğan unutuyor olabilir ama direnişin Taksim zaferinin üzerinden sadece haftalar geride kaldı. 31 Mayıs ve 1 Haziran’da arkasına bakmadan üniformaları, kalkanları, ekip araçlarını bırakıp kaçan polisler ne kahramandır ne de destanın parçası. Burada resmi tarihin yazmadığı destanda yalnız ateşten, topraktan ve sudan yaratılan ve yaratan işçi sınıfının kahramanlık destanı var!

Çünkü tarih kahramanların yengi övgüleriyle değil sokaklarda yazılır. Ve sokaklar bu tarihi unutmayacak kadar yaşlıdır. Bunun için bizim sözlerimiz de uçacak tarih bilinci işçi sınıfına destanlarını kendi hatırlatacak. Düşmanları çok kez unutsa da kibirden kalkık burunları görmese de tarih orada duruyor öylece.

Taksim kadim dost, Kızıl Meydan. Unutturulmak istenen destanların, marşların meydanı... Taksim’e çıkın soluduğunuz havada kan kokusu vardır. Unutan çoktur, lakin o meydanın her taşının arasından sızıp toprağına karışan bizim kanımız. Kaç şehit verdik uğruna. Kaç kez cenge çıktık bu meydanda. Kaç kez kendini ölümsüz gören, tek güç ilan edenler bu meydandan meydan okudu bize. Ama direniş çiçekleri hep boy verdi Taksim’de. Belki de Gezi Parkı’nı bunu için çok sevdik. Taksim’in kalan son toprak parçasında bizim direnişimiz filizlendiği için, 77’de katliama, kızıl flamalarla donatılmış nice şanlı 1 Mayıslara tanıklık ve de eşlik ettiği için.

Şimdi Taksim’i alarak bizi yendiğini, ordusunun destan yazdığını iddia eden Erdoğan’a tarihten bir gün hatırlatalım... 4 Kasım 1982’yi, zira Tayyip’ten önce de denendi meydan savaşıyla işçi sınıfına, tüm ezilen halklara karşı zafer ilan etmek. Ama bugün onlar fiziken erirken karşımızda tarih dünyanın en kızıl ve en görkemli 1 Mayıs’larını yine Taksim’de kutlandığını not ediyor.

4 Kasım 1982 ...

12 Eylül sonrası Evren paşaları çıkmıştı meydanımıza; amaç “anayasa seçimleri için kampanya” dendi ama herkes biliyordu ki amaç ‘kızıl meydan’da her şeyin bittiğini, kazandıklarını höykürmekti. Alanın doldurulması görüntü için yetecekti. Darbenin yüzü Kenan Evren, AKM önüne kurulmuş yüksek platformda ‘kucaklaşmak istediği’ halkından metrelerce yukarda alana bağırıyordu. “12 Eylül’den evvel bu meydan çok mitinglere toplantılara sahne oldu. Bugünkü gibi her taraf Türk bayraklarıyla donatılacağına kızıl bayraklarla donatıldı“ diyordu Evren, bugün Erdoğan’ın paçavra demeye cesaret ettiğini o açıktan ifade ediyordu.

“Ve bu meydanın tarihe mal olmuş adını bile değiştirmek içun 1 Mayıs meydanı dedirtmek için az mı çaba sarf edildi” diye devam ediyor Evren ve bizim ilan ettiğimizi o gün inkara ederek şunları söylüyordu: “ Muvaffak olsalardı bu meydanın ismi ne olacaktı biliyor musunuz sevgili vatandaşlarım? Kızıl meydan olacaktı!”

Evren’in ardılları çokça denedi buna benzer zafer ilanlarını yer yer itiraf ederek devrim korkularını ve kıramadıkları direnişleri bugünlere geldik. Erdoğan devraldığı koltuktan Evren’in cümlelerini türetiyor: “İşgal edilen meydan” diyerek, devrimcilerden duyduğu korkuyu “illegal örgütler” olarak tarif ederek konuşuyor Erdoğan. Ve Erdoğan, Polis Akademisi Güvenlik Birimleri Fakültesi mezuniyet töreninde “gösterilere karşı koymuş, adeta kahramanlık destanı yazmıştır” diyordu polisi için.

Ama biz gördük sadece kimyasal gazın vücuduna gelen plastik merminin karşısında göğsünü gere gere çıkanları. Alev alan gaz bombasını çıplak elle alıp uzaklaştıranları. Yaralananları sırtında taşıyan kahramanları. Barikatları ateşe verip zırhlı araçları teneke kutuya çevirenleri gördük. Bize bir kahramanlıktan bahsedecekseniz biz Ethem’i anımsarız. Biz direnişin simgeleşen dik duran kadınlarını hatırlarız. Maskeleri ve silahları arkasından saldıranlara kahraman demek bu destanı okumayacaklara aittir. Bu destan umut üzerine yazılmış ve yazılmaya devam ediyor. Erdoğan konuşadursun tarih Taksim Kızıl Meydanı’nın 17 gün özgür kaldığını da gördü. Tamamen özgür olacağı günleri de kahramanlarıyla görecektir elbet...

 

 

 

 

TGS’den polis terörüne tepki

Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şubesi, Taksim Direnişi sırasında polislerin gazetecilere ve haberciliğe yönelik tutumunu, Çağlayan’da yaptığı basın açıklaması ile protesto etti.

Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde biraraya gelen gazeteciler, “Polis şiddetine son! Sorumlular yargılansın” pankartını açarak, sloganlarla polis şiddetini protesto etti.

Yaralanan gazetecilerin resimlerinin de taşındığı eylemde, basın açıklamasını TGS İstanbul Şube Başkanı Gökhan Durmuş okudu. Direnişi takip eden en az 28 basın emekçisinin polis saldırısında yaralandığını, gazeteci olmalarına rağmen doğrudan hedef alındığının altını çizdi.

Açıklamada, basın emekçilerine saldıran polisin, aynı zamanda halkın haber alma hakkına, basın ve ifade özgürlüğüne saldırdığı ifade edildi. Durmuş, sorumluların cezalandırılması ve yetkililerin istifa etmesi gerektiğini ifade etti. Açıklama, basın emekçilerine yapılan örgütlenme çağrısıyla sonlandırıldı.

Açıklamaya katılan Almanya Gazeteciler Sendikası Yöneticisi Michael Backmund, bir konuşma yaparak, Gezi direnişinde gazetecilerin karşılaştıkları baskıları takip etmek için İstanbul’a geldiklerini belirtti.

Açıklamanın ardından saldırıya maruz kalan gazeteciler adliye binasına girerek, suç duyurusunda bulundu.