9 Kasım 2012
Sayı: SİKB 2012/11 (44)

 Kızıl Bayrak'tan
Zorlu bir mücadele dönemine girerken
Açlık grevleri kritik aşamada, AKP “iyi polis-kötü polis” oynuyor!
Zindanda direniş, sokakta direniş!
Dışarda güçlü eylemlilikler olmadıkça ölümler engellenemez!
Açlık grevleri ölüm sınırında!
Güngören katliamının failinin kontrgerilla olduğu ortaya çıktı
"Ölüm haberi yapmak istemiyoruz!"
Sermaye hükümeti AKP 2013 yılı programını açıkladı
Direniş ve grevler
işçi sınıfı mücadelesine aittir!
Metal İşçileri Birliği (MİB) MYK Kasım ayı toplantısı
Sosyalizm bayrağı
Ege’de dalgalanıyor!
Volkan Yaraşır’ın
İzmir gecesine mesajı
Başarılı bir etkinlikliğin ardından
Ekim Devrimi üzerine
Yaygın birlik ve kardeşlik çağrısı
Stuttgart’ta coşkulu etkinlik
Açlık grevine Avrupa’dan destek
Gençlik YÖK’e karşı
alanlara çıktı!
Açlık grevi üniversitelerde selamlandı
Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin
Suriye açmazı büyüyor!
Yerel seçimler için
hazırlıklar başladı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Güngören katliamının failinin kontrgerilla olduğu ortaya çıktı...

Kontrgerilla devletinden hesap sormak için mücadeleye!

 

27 Temmuz 2008’de Güngören’de bir patlama olmuş, patlamanın ardından devletlilerin tümü Kürt ve devrimci hareketi suçlayan açıklamalar yapmışlardı. Patlamayla ilgili olarak açılan davada sermaye devletinin pislikleri bir kez daha ortalığa saçıldı. Davanın gizli tanığı yaptığı açıklamalarla patlamanın kontra bir eylem olduğunu teyit etti.

Güngören katliamında yaşananlar...

Yaşlı, çocuk, genç, kadın ayrımı gözetmeksizin yapılan bu saldırı açık bir katliamdı. Katliam emekçileri vurmuştu. Güngören patlamasında 17 kişi yaşamını yitirmiş, yaklaşık 160 kişi yaralanmıştı.

Devletlilerin tümü katliamı PKK ile ilişkilendiren açıklamalar yaptılar. 10 kişiyi eylemi yapan PKK’liler olarak ilan edip tutukladılar. Yani devlet bombalı saldırıdan hemen sonra 10 kişiyi bulup tutukladı. PKK saldırıyı reddetmesine rağmen devletliler katliamı PKK üzerine yıkma konusunda ağız birliği yaptılar. Güngören davası, katliamın arkasında Kürt hareketinin olduğu iddialarını tamamen çürüttü. Katliamın kontrgerilla devletinin işi olduğunu gösterdi.

Güngören katliamının altında imzası olan kontrgerilla devletinin tarihi sayısız katliamlara tanıklık etmiştir.

Kontrgerilla devletinin hamuru katliamcılık ile yoğrulmuştur

Sermaye devletinin kontrgerilla örgütlenmesi, devrimci harekete ve işçi hareketine karşı sayısız cinayetin ve katliamın altına imza attı. 12 Eylül öncesi 5 bin devrimcinin, aydının, öğrencinin ve işçi önderinin ölümlerinin, Çorum, Maraş, Balgat, katliamlarının, Bahçelievler’de 7 TİP’linin öldürülmesinin, 1977 1 Mayıs katliamının altındaki imza kontrgerilla devletine aitti.

Olağanüstü Hal Bölgesi’nde Hizbullah adı altında yapılan yüzlerce yargısız infazın ve JİTEM adı altında gerçekleştirilen cinayetlerin faili olan kontrgerilla elamanları “Ne yaptıysak devlet için yaptık” diyerek sırtlarını kontrgerilla örgütlenmesinin kaynağı olan devlete dayadılar.

Balgat katliamı sanığı Mustafa Pehlivanlı, “bütün olayların arkasında Çatlı vardır” diyordu. Ve Çatlı’nın silah ruhsatı, pasaportu, herşeyi devlet tarafından sağlanmış, dünyanın her yerinde iş ve eylem yapması emperyalist güçlerce onaylanmıştı. 7 TİP’liyi nasıl öldürdüklerini anlatan Haluk Kırcı aynı zamanda Çatlı’nın suç ortağıydı. Yine bu ekipten Korkut Eken, “Emirsiz ve devletten habersiz hiçbir şey yapmadım” diyerek bu suç örgütünün devletle ilişkisini itiraf ediyordu.

Devletin Kürdistan’da gerçekleştirdiği sayısız katliamda da kontrgerillanın imzası yer alıyor. Sermaye devletinin “Tek ulus-tek devlet-tek dil” dayatmasına karşı gelişen mücadeleye yanıtı katliamlar oldu. Kontrgerilla devletinin inkar ve imha siyaseti katliamlarla örüldü. Bir yandan Kürt ulusu yok sayıldı, inkar edildi; öte yandan asimilasyon ve katliamlarla, sömürgeci ve faşist bir anlayışla kontra hukuk sistemi inşa edildi. Kürt halkı ağır baskı ve zulüm altına alındı. En küçük demokratik taleplere verilen yanıt katliamlar oldu. Kontrgerila devleti Kürdistan’ı işgal etti. Koçgiri’den Dersim’e, Dersim’de Roboski’ye uzanan katliamlarla Kürdistan’ı kana buladı. Kürt halkına yönelik bu katliam siyaseti hala da sürüyor.

Kuruluş sürecinde, sermaye devletinin üniter kimlikle, tekçi anlayışla örülü felsefesine damgasını vuran Mustafa Kemal ve yol arkadaşları emperyalistleri memnun eden katliamlarda sınır tanımadılar. Katliamın ilk hedefi olarak Komünistler hedefe çakıldı. Karadeniz’de M. Suphi ve yoldaşları katledildi.

Mustafa Suphilerin katliamı ilk değildi. Sivas ve Erzurum kongrelerinde Kürtlerin desteğini alan, hatta Kürtlere özerklik/muhtariyet vaad eden Kemalistler kurtuluş savaşının kazanılmasından sonra vaatlerini sildi attı. Türklük projesi içinde Kürtleri Türkleştirme çerçevesinde katliamlara girişti. Kürdistan katliamlar yoluyla sömürgeleştirdi.

Lozan Antlaşması sürecinde bazı Kürt aşiret reisleri ve milletvekillerinin desteğini alan Kemalist burjuvazi Lozan’da “Türk ve Kürt halkının temsilcisi” olarak İ. İnönü’yü masaya oturttu. Tüm bu sahte görüntü ve vaatlerin iki hedefi vardı. Hedeflerden birincisi sınıf mücadelesini, politik sınıf siyasetini öne çıkaran komünistleri baskı altına almaktı. İkincisi; Kürt halkının tepkilerini bastırmaktı. Bu çerçevede bir dizi yasa çıkarıldı. Takrir-i sükun yasası, bu baskı yasaları içinde öne çıktı. Devlet aynı zamanda 1925-40 döneminde, Koçgiri’den Dersim’e uzanan Kürt ve Alevi katliamlarında sınır tanımadı. Tüm bu katliamlar Kürtleri Türkleştirme ve Kürdistan’ı sömürgeleştirme politikasının parçasıydı.

“Tek devlet-tek ulus-tek dil” projesi sahte bir laiklikle birlikte ele alındı. Böylece dinsel inançlarından dolayı, sadece Dersim ve Koçgiri’de Kürt değil, Aleviler de baskı ve katliamlara maruz kaldılar. Bu dönemde Türk devleti, baskı, sürgün, katliam, İstiklal Mahkemeleri, idam vb. uygulamaları kesintisiz olark uyguladı.

Kontrgerilla devleti emperyalizm ve işbirlikçi burjuvazinin çıkarları temelinde kendini yeniledi ve örgütledi. Bu çerçevede katliamlara hız verdi.1960, 1971, 1980 cuntaları bu baskı ve katliamların yoğunlaştığı dönemler oldu. Sivas, Çorum, Maraş katliamlarında yüzlerce alevi katledildi. 1 Mayıs, Gazi, Ümraniye, Kızıldere, Nurhak, Ümraniye, Burdur, Ulucanlar, Diyarbakır, 19 Aralık katliamlarında devrimcilerin kanı oluk oluk akıtıldı.

Dün katliamlar ve zulümlerde İttihat ve Terakki ve Kemalist kadrolar rol oynarken; Modern kapitalist devlet sürecinde katliamlarda CIA ve MİT’in örgütleyip mali destek sunduğu kont-gerilla ve sivil faşist güçler rol oynadılar. Bu dönemde yaşanan katliamların faili, tıpkı Güngören katliamında olduğu gibi kontrgerilla devletiydi. Dün “takriri sükun yasası”, “istiklal mahkemeleri” vardı; bugün “özel yetkili mahkemeler”, “terörle mücadele yasası” gibi bir dizi yasa ve kurum katliamcı kontrgerilla devletinin aygıtı olarak çalışmalarını sürdürüyor.

Katliamcı devlet geleneği AKP eliyle devam ediyor

Uludere, Güngören, Kazan Vadisi katliamları, AKP iktidarının 33 Kurşun’udur. Gerillaya kullanılan kimyasal silah ve bombardımanlara her gün yenileri ekleniyor. Kürt hareketi tecrit edilmek isteniyor. Bu çerçevede özel savaşta ustalaşmış AKP iktidarı, her türden kontra yönteme başvuruyor. Devlet aygıtı AKP eliyle tüm baskı odaklarını koruyup yetkinleştirerek varlığını sürdürüyor. İşçilerin, emekçilerin, yoksulların, Alevi ve tüm ezilenlerin hak ve özgürlükleri inkar ediliyor, dahası ezilen tüm toplumsal kesimlere yönelik katliamlar, baskı ve sindirme politikaları kesintisiz olarak sürdürülüyor.

AKP’nin Kürt halkına, Alevilere yönelik ikiyüzlü “demokratik açılım” yalanlarının hiçbir inandırıcılığı kalmadı. Bundan dolayı özelde Kürt halkını genelde ezilenleri kontrol altına alamayacağını anlayan AKP iktidarı katliam silahına bir kez daha sarıldı. Roboski de yaşananlar, bu durumun en açık göstergesidir. Malatya’nın Sürgü beldesinde yaşananlar, Alevilere yönelik katliam tehditlerinin ifadesidir.

Katliamcı sermaye devletine karşı mücadeleye!

Sermaye devleti ve onun kontrgerilla yapılanması dün olduğu gibi bugün de emperyalist kapitalist sistemin ihtiyaçları için yeni katliamların hazırlığı içinde bulunuyor. Başta işçi sınıfı olmak üzere katliamlara maruz kalan, ezilen, baskı altında tutulan tüm emekçiler, yeni katliamların önüne geçmek için sermaye düzenine ve katliamcı devlete karşı mücadeleyi yükseltmelidirler. Zira dünden bugüne binlerce insana kanını ve gözyaşını akıtan katliamların gerisinde burjuva sınıf iktidarı ve onun devleti yer almaktadır.

H. Yağmur