30 Mart 2012
Sayı: SYKB 2012/13

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci 1 Mayıs hazırlığını
saldırılara karşı direnişi büyütmenin olanağına çevirelim!
1 Mayıs’ı kazanmak için görev başına!
1 Mayıs’ta mücadele alanlarına!
Polis terörüne rağmen emekçiler Ankara’da!
“Her yer Ankara, her yer direniş!”
Özgür Gündem’e kapatma!
“Taşeron İşçileri Kurultayı’na yürüyoruz!”
Emekçi kadınlar 1 Mayıs’a yürüyor
ELTA işçilerine gözaltı terörü
MEPA direnişi umut oluyor!
1 Mayıs öncesinde saldırı yasaları tartışıldı
Ceha işçileri mücadelede kararlı!
Enerji işçilerine gözaltı terörü
Volkan Yaraşır ile dünya, bölge, Türkiye ve 1 Mayıs
üzerine konuştuk...
Sınıf hareketinde yeni bir eşiğe doğru
Türk Metal çetesini korku sardı
Türk Metal’i yıkma çağrısı
“Nükleer Güvenlik Zirvesi”nden
savaş tehdidi
Almanya’da uyarı grevleri
Avrupa’da son 10 yılın en büyük Newroz’u
Ekim Gençliği’nin kampanya çalışmalarından..
Emperyalistler ve işbirlikçileri “Suriye’nin Dostları” değil,
halkların düşmanlarıdır!
Gazi anması ve çarpıtılan gerçekler
Özel hastanelerde alınan katkı payı %90’a çıkarıldı
30 Mart 1972 Kızıldere direnişi
Mücadelemiz ortak olmalıdır!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Özel hastanelerde alınan katkı payı %90’a çıkarıldı…

Sağlık sektörü ve ‘özel’leştirme

Türkiye’de devlet, yıllardır neoliberal politikalarla, sağlığı bir sektöre dönüştürüp bunu genişletmenin çabası içinde. Sağlık pazarını büyütürken de bunu insanlara kabul ettirmenin türlü yollarını uygulamaya girişiyor. Kapitalist devletlerin genel karakteristiğidir. Önce insanları bir konuda bıktıracak koşulları yaratır, sonra da kendi yapacaklarını insanların istemesini sağlar. Tüm bu oyunların, hilelerin içinde büyük topluluklar ya kafa karışıklığından kaynaklı bir şey yapamaz ya da aslında mecbur bırakıldıkları şeyi istediklerini zannederler. Bu açıdan baktığımızda sağlıkta yaşanan değişimlerin nasıl adım adım hayata geçirildiğini daha net görebiliriz.

Bakanlar Kurulu kararı ile geçtiğimiz günlerde özel hastanelerin vatandaşlardan alacağı katkı payı yüzde 90′a çıkarıldı. Böylesi bir adıma çok şaşıracak değiliz. Zaten uzun zamandır düşünülen kurgunun bir parçası bu. 1980 sonrasında özel hastaneler hızla artırılmış, merkezi yerlere bu şekilde birçok hastane açılmıştı.

1987 yılında yürürlüğe giren 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun ilgili maddesi “Milli Savunma Bakanlığı” hariç kamu kurum ve kuruluşlarına ait tüm sağlık kuruluşlarının kamu tüzel kişiliğine haiz sağlık işletmelerine dönüştürülmesine imkan tanımıştır. Bununla hastanelerin işletmecilik anlayışı ile hizmet veren kendi gelirleri ile giderlerini karşılayabilen ve kendi personelini ihtiyaçları doğrultusunda planlayan ve niteliklerine göre istihdam edebilen, idarî ve malî yönden özerk, piyasa koşullarında rekabet edebilen kurumlar haline getirilmesi amaçlanmıştır. *

Aynı yıllar içinde devlet hastanelerinin gelişimine bakarsak giderek kötüleşen koşulları görürüz. Sıra bekleyen hastaların kapılardan taşacak derecede yığılması, her türlü bürokratik işlemle insanların oradan oraya gönderilmesi, yanlış teşhis ve tedavi sonucu birçok kişinin canından olması… Özel hastane sayısının artışına paralel olarak devlet hastanelerindeki memnuniyetsizlik de artırıldı. Birden bire bunların reklamını yapan haberler de üzerine eklenince toplum sanki devlet hastanelerinin yerine özeli istiyormuş duygusu yaratıldı ve bu duygu her yerde ortaklaştırıldı. SGK’nın da özel hastaneleri özendirmesi ve desteklemesiyle beraber sağlık kurumlarının ticarethaneye dönüşmesi insanların gözünde daha da normalleşti. İktidara yerleşen AKP hükümetinin, Dünya Bankası eliyle, uygulamaya soktuğu ‘Sağlıkta Dönüşüm’ projesi bunun son aşaması oldu.

Projenin önemli bir ayağını özel hastanelerin kurulması, sağlık yatırımlarının özel sektör eliyle gerçekleştirilmesi, hatta bu hizmet arzının “dışa açılması” oluşturmuştur. 1990’larda başlamakla birlikte, daha çok 2003 sonrasında, AKP iktidarıyla özel sağlık yatırımlarının hızlandığı görülmektedir.** 

Dinci-gerici AKP toplumda tüm bu olup bitenleri meşru göstermek adına birkaç düzenleme yapmayı da ihmal etmemiştir. İktidarda olduğu süre içinde mantar gibi çoğalan özel hastaneleri bir yandan daha fazla teşvik ederken diğer yandan da insanların bu hastanelere gitmelerini bir süre için kolaylaştırmıştır. Çıkarılan kanunlarla, yönetmeliklerle sigortalı kişilere daha düşük fiyatlarla özel hastanelerden yararlanma imkanı tanımıştır. Ama bu, halk arasındaki deyimiyle kaşıkla verip kepçeyle geri alma tarzında bir aldatmacadır. Eskisine nazaran daha fazla insanın özel hastaneye gitmesi sağlandıktan sonra da (bir nevi buna alıştırıldıktan sonra) fiyatlar yeniden düzenlenmiştir. Bu kapitalist düzenin rekabet sisteminin tipik bir reklam promosyonuna benzemektedir. Piyasada böyle oluyor: Sektöre yeni atılacak bir kurum önce düşük fiyatlar verip insanları alıştırır, pazardaki yerini aldıktan sonra da fiyatları yükseltir. AKP iktidarı işte bu şekilde çalışmalarını sürdürmektedir.

Özel hastanelerin katkı paylarındaki artışın böyle bir yönü olduğu gibi, bir de SGK’nın emekçilere kestiği fatura şeklinde görülmesi gerekir. SGK, özel hastanelere ödemesi gereken parayı hastalardan alınan fark ücretine zam yaparak karşılamaktadır. Özet olarak devlet ve özel hastane arasında kalan insanlar her ikisi tarafından da soyulmaktadır. Sağlık için yapılan harcamalara hem vergi ödeyen hem de aylık sigorta primi yatıran emekçiler bir de gittikleri hastaneye göre ceplerinden para ödemeye zorlanmaktadırlar.

Özel ve devlet hastaneleri arasındaki bu ayrımın giderek ortadan kalkacağı görülüyor. Bugün için zaten devlet hastanesine de 8 lira muayene ücreti ödeniyor. Bu fiyatların daha da artacağı düşünülürse ilerleyen süreçte devlet hastanelerinin yerini de tamamen özel hastanelerin alacağını öngörmek zor değil. Bunlar da bugün olduğu gibi kendi aralarında A sınıf, B sınıf, C sınıf… hastane olarak ayrılacaklar. Böyle bir durum ise insan sağlığının giderek daha değersizleşmesi ve sağlığın yalnızca parası olanların yararlanabileceği bir metaya dönüşmesi anlamına gelir.

Sonuç olarak kapitalizmin giderek vahşileştiği bu toplumda artan sömürüyü her geçen gün daha yakıcı hissediyoruz. Yapılması gereken ise buna adapte olup ‘bir şekilde’ yaşamaya çalışmak değil, tam tersi haklarımızı ve geleceğimizi kendi ellerimizle şekillendirmeye çalışmaktır. Görüldüğü gibi mesele kamu hizmeti olarak sağlık hakkından faydalanmaktan çoktan çıkarılmıştır. Dolayısıyla bugünden başlayarak parasız sağlık hakkını almaya dönük, bilinçli bir alternatif yaratmak gerekmektedir.

Eskişehir’den bir Ekim Gençliği okuru


* www.ito.org.tr/Dokuman/Sektor/1-71.pdf

** www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=36647

 

ÇOMÜ işçileriyle dayanışma

Çanakkale’de, “İşten Atılan ÇOMÜ İşçileriyle Dayanışma Etkinliği” 24 Mart’ta gerçekleştirildi. Sendikalar, meslek örgütleri ve ilerici/devrimci kurumların da desteklediği etkinlik ve “taşeronlaşma” konulu panel Belediye Nikah Salonu’nda yapıldı.

Panele KESK Dönem Sözcüsü ve SES Şube Başkanı Dr. Eftal Yıldırım, Çanakkale Eğitim Sen Şube Başkanı Prof. Dr. Telat Koç, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fak. SES İşyeri Temsilcisi Dr. Özlem Acun, Çanakkale Çevre Platformu Yürütme Kurulu Üyesi Filiz Ceylan Tekin, DİSK/Sosyal-İş Sendikası Genel Sekreteri Celal Uyar ve Çağdaş Gazeteciler Derneği üyesi gazeteci Sermet Atadinç konuşmacı olarak katıldı.

Çanakkale / Ekim Gençliği